Sayfalar

29 Ağustos 2009 Cumartesi

VILLAREAL URFA'YA GELİYOR!

''GAP ARENA''DA VILLARREAL SESLERI:
'GAP ARENA'DA VİLLARREAL SESLERİ...

Beykapısı Semti'nde 1992 yılında temeli atılan ve Türkiye'nin bu alandaki en büyük projeleri arasında gösterilen stadyum, çeşitli nedenlerle yıllardır bitirilemedi. 2006 yılında kaba inşaatı tamamlandıktan sonra Gençlik ve Spor İl Müdürlüğüne devredilen stadın eksiklerinin tamamlanması için aynı dönemde bir ihale daha yapıldı.

Şanlıurfa'da yapımı 17 yılda tamamlanan 30 bin seyirci kapasiteli stadyumun resmi açılışı dolayısıyla dörtlü turnuva planlandığı ve bu turnuva için İspanya Birinci Ligi (La Liga) takımlarından Villarreal'e de teklif götürüldüğü bildirildi.

Aradan geçen sürede stadın, tribün tenteleri, atletizm pisti, koltuk döşeme ve aydınlatma işi, soyunma odaları, tribünlerin beton kaplanması, elektrik ve ses aksamı, sıhhi tesisatı, ihata duvarı, yedek kulübeleri, kale direkleri ve kısmen çevre düzenlemesi tamamlandı. Son olarak çimlendirme ve skorboard eksiği de giderilen stat, resmi açılış için gün sayıyor.

Modern görünümü nedeniyle sporseverlerin ''GAP Arena'' adını verdiği ve aydınlatma çalışmaları da tamamlanan statta Şanlıurfaspor, zaman zaman gece antrenmanları yapıyor. Stadın resmi açılışı için Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün izni bekleniyor.

''GAP ARENA''DA VILLARREAL SESLERI

'VILLARREAL SICAK BAKIYOR

Şanlıurfa Gençlik ve Spor İl Müdürü Hakan Altu, stadyumda incelemelerde bulunduktan sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, resmi açılış için Villarreal takımıyla görüştüklerini bildirdi.
Statla ilgili son rötuşların tamamlandığını, birkaç hafta içerisinde açılış için hazır hale geleceğini ifade eden Altu, ''Şanlıurfa'nın stat hasreti kısa süre içinde neticeye varacak'' dedi.

Türkiye'nin en modern statları arasında yer alan 30 bin seyircili stadyumun açılışının adına yakışır şekilde gerçekleştirilmesi için çalışmalarını sürdürdüklerine değinen Altu, şunları kaydetti:

''Resmi açılış için Villarreal takımıyla görüşüyoruz. Kuvvetle muhtemel açılış için onları getireceğiz. Villarreal'in hukuk danışmanıyla İstanbul'da 2005 yılında gerçekleştirilen Şampiyonlar Ligi finali sırasında tanışmıştık. İyi bir dostluğumuz var. Yazışmalarımız sürüyor. Onlar da buraya gelmeye sıcak bakıyor. Ancak bu konu henüz neticelenmedi. Villareal de gelirse stadyumda dörtlü bir turnuva yapmayı planlıyoruz.''

30 BİN KİŞİLİK STAT

Açık ve kapalı antrenman sahaları, tartan piste sahip 8 parkurlu atletizm pisti, soyunma odaları, tamamı kapalı seyirci tribünü, antrenman salonları, naklen yayın odaları, toplantı salonları ve 3 bin araçlık otopark bulunan stat, 26 bin 400 metrekarelik alanda kuruldu. 30 bin kişilik stat, sahip olduğu olanaklar bakımından Türkiye'nin en büyük stat projelerinden biri olarak gösteriliyor.

28 Ağustos 2009 Cuma

20 Numara: Tuncay Şanlı

Nonda Gidiyor mu?

ga nonda

Dün Nonda'nın son maçıymış Galatasaray'la. Golle veda edecek yani eğer ederse Shabani. Ben en çok De Sanctis'in ona Shabani diye seslenmesini sevmiştim. İlk geldiğinde de sevinmiştim ama Monaco'daki Nonda değildi ne yazık ki. Fakat Fener'e gol atarak tam bir G.Saray'lı olmuştu. Edu ve Volkan sağolsun. Arada sırada sakatlıklar yaşamasaydı, Hakan Şükür'ün egemenliğine yenilmeseydi çok daha iyi olabilirdi. Etkili bir forvet. Mevcut kadroda kesinlikle Baros'un alternatifi değil ama sahaya girdi mi tabi ki rakip defansa korku salıyor. Salacaktı. Fransa'da çok iş yapabilir aslında hala. Ama o

KAPAK OLDU*

TUNCAY-STOKE

Bu transferi yorumlayacağım ama biraz sabır. Bu kapağı hazmetmek gerek...

*Ekleme saati 17.18: Tuncay'ın tekrar Premier Lig'de oynayacak olması çok iyi. Herkesin "kaldı da n'oldu!? Fener'e gelseydi Avrupa Kupası'nda oynayacaktı!" dediğini biliyorum. Fenerbahçe'nin de tek kandırma yöntemi bu mu yani? Avrupa'da da minimum Twente, Sheriff ve Steaua Bükreş'le oynayacaktı. Bu mu lan Avrupa! Moldova, Romanya ve Hollanda'nın Trabzon'u bile olmayan takımlarıyla 2'şer kez oynamak Tuncay'a ne katacak ki? Katabilir ki? Geçen yıl Arsenal'e, Liverpool'a golü vardı Tuncay'ın. Senede minimum ikişer defa Liverpool, Arsenal, Manchester United, Chelsea ile oynamayı tercih eden Sakaryalıya destek olun biraz ya! Fenerbahçe çok seviyor zaten Avrupa'da oynayan Türkleri geri getirmeyi!

Al yanaklı forvetin askerlikten 'yırtmak' için avrupada kaldığını biliyoruz. Kimi milliyetçi arkadaşlarımıza göre bu vatan hainliği olarak, kimilerine göre de 'parası olan konuşur' olarak yorumlanıyor. Biliyorum. Fakat bu durum yasalarda yer alan ve her Türk vatandaşının yararlanabileceği bir haktır. Bu tercihi böyle yorumlamamak gerek. Fırsatı olan bu şıkkı değerlendirsin. Değerlendiremeyen de 'ok' atıp kimseyi yaralamasın. Çünkü bazen sivrilttiğin ok kendini vurur...

Yarın Sunderland ile oynanacak maçta forma giyebilecek durumda olsa da, ben giymesini beklemiyorum. Daha dün formayla poz veren futbolcunun sahaya çıkması benim düşünceme aykırı. En az bir hafta antremana çıksın takımla şöyle bir oturup çay içsin hocası Tony Pulis'le... Sonrasında da zaten 2-3 haftaya kalmaz ilk 11'de yerini garanti altına alır. Forma numarası belli değil. Giymesi muhtemel 7,9,17,10 numaralar dolu. Ben atıyorum ve 54 (Sakarya) giyer diyorum. En kısa zamanda öğreniriz...

Muamma Bitmez ki

tuncay_milli

Tuncay'ın transferi sonunda yine gerçekleşemedi. Ya da onu da bugün açıklayacaklar. Dün gelen flaş haber sonrası Tuncay'ın M'brough'dan Stoke City'ye transfer olacağını okuduk öğrendik. Pardon olduğunu bile söyleyenler oldu. Ben bile dedim olmuş diye. Yazdık, çizdik bunu hatta. Ama bir daha şöyle İngiliz basınına bir bakayım dedim. Telegraph hala "Stoke City Tuncay için girişimlerde bulunuyor" diyor. Stoke City'nin resmi internet sayfasında ise henüz "Tuncay'ı aldık. Hadi hayırlı olsun" demiyor. Ama dün aynı anda Tuncay'la beraber transfer olacağı söylenen Alman stoper Robert Huth formayla pozu vermiş, Stoke City kameralarına açıklamalarını yapmış bile. Hiç sevmem futbolcu formayı giymeden "Transfer oldu" demeyi. Gazetede dedik napalım. Ama transfer ihtimali bitmiş değil. Tuncay haftalık 65bin sterlinde diretiyormuş. Bu parada anlaşılırsa Stoke City forması giyecekmiş... Olmadı Aston Villa'ya...

huth

Asidi kaçmış kola gibiydi...

serdar-eyilik

Çok da yorumlanası bir maç değil. Maçları izleyememekten şikayetçiyim. Adam gibi oturup izleyebildiğim maç bu gerzek maçtı. Ama Serdar Eyilik'i tekrar izleyebilmek güzel oldu. Fakat bu çocuğun son vuruşlarını biraz daha geliştirmesi gerek. Kaleciyle çok rahat karşı karşıya kalabiliyor aralara iyi kaçarak. Sağolsun Arda'da arkadaşlarının bu kaçışlarını iyi değerlendiriyor. Serdar karşı karşıya kaldığında akıllı vuruşlar çıkarabilirse çok gol atabilir.

Dün Aydın yine ilk 11'de başladı. Maç öncesi Rijkaard'ın bu çocuk hakkındaki açıklamalarını gazetelerden okudum. "Aydın'ı satmayın benim en önemli silahım olacak" demiş. Netanya maçı dışında tetiği çekip, hedefi 12'den vurduğuna şahit olamadık ne yazık ki. 3-4 asist yaptı Sami Yen'de sonraki maçlarda aynı performansı göremedik. Artık bir patlama yap Aydın! Emre B. Hagi'den çok şey kattı kendine. (Inter değil de daha fazla forma giyebileceği bir kulübe gitseydi hala Avrupa'da forma giyer ve Gerrard, Lampard, Xavi ile kıyaslanırdı.) Senin de Kewell'dan ve Keita'dan öğrenebileceğin çok şey varken bu fırsatı değerlendirmelisin! Beni duyamasan da umarım bunları gerçekleştirirsin!

Barış bu performansıyla daha çok yedek oturur. Kendine çeki düzen vermesi ve Feldkamp dönemindeki Barış olması gerek. Elano kendini zorlamadı sanırım. Ama attığı sayılmayan gol yine klastı. Maçın skoru kötüydü ama daha önce verdiği tat nedeniyle asiti kaçmış olsa bile içilen cola gibiydi Galatasaray. Oturup içtik, maksat ağzımız ıslansın...

Sonu benzemesin ama bu çocuk biraz Hasan Şaş'a benziyor

serdar-eyilik2

Galatasaray ve Fenerbahçe'nin Rakipleri

Ertem Şener Sıkıntısı

Desportivo'dan Murat Türker kusura bakmasın ama mesai arkadaşı Ertem Şener kadar bir canlı yayını idare edemeyen ve rezil eden 2. bir isim daha bilmiyorum, görmedim. Önüne ya dizüstü bilgisayarını koymuş ya da çıktıları almış oradan devamlı bilgiler veriyor. Öteki taraftan Kura çekimi konuklarla devam ediyor. Uwe Seeler geliyor gidiyor, Jadson geliyor gidiyor, adamlarla 10 dakika civarında konuşuluyor fakat biz ne dediklerine ilişkin tek kelime anlamıyoruz, anlatılmıyor çünkü, dinlememiz de yasak. Kura çekimine başlanıyor, yoldan çevirdiğin adamın anlatacağı kadar anlatılıyor kura çekimi, Lisbon orda, Hamburg burda. Ne takımlarla ilgili bir bilgi var, ne finalle ilgili bir bilgi var. Kura çekimi yapılırken arkadan ufak doneler veriliyor, ondan bile faydalanmıyor Şener.

D-Smart'ın kıdemli adamlarından Şener, bizim artık bıktığımız yayın standardı ile, bilmediği yabancı dili ile, acayip benzetmeleri ve ilişki kurmaları ile bizi çok ama çok sıkıyor. Hele bir de futbolun endüstrileşmesini anlatırken aldığı haz yok mu o da beni hasta ediyor!

Daha Çok Hollandalı Daha Çok!

25 Milyon Euro'ya artık Bayern oyuncusu Arjen Robben. Akşam saatlerinde Münih'e giderek kontrat görüşmelerine başlamış vaziyette. Bir sorun çıkmaz ve yarın da resmi imzayı atar en geç. Van Gaal daha çok Hollandalı alarak sorunu çözebileceğini düşünüyor, sırada Ribery karşılığında Van der Vaart var. Acaba bizim bilmediğimiz "Ne kadar çok Hollandalı, kadar çok başarı" diye bir formül mü var?

Beşiktaş açığını İlhan Mansız'la kapadı!

RODRIGTABATA

Beşiktaş yine milyonlar saçarak Gaziantepli Tabata'yı gece operasyonuyla takıma katkı. Siyah Beyazlı takım 10,5 numara açığını Brezilyalı ile kapatırken, ayrıca yıllardır özlemi çekilen İlhan Mansız'ın boşluğu da böylece doldurulmuş oldu... Hadi hayırlısı

27 Ağustos 2009 Perşembe

İftardayız

Blog partnerim Sevgili ozhano, foreverbigfb blogunun sahibi Sevgili foreverfb eşleriyle birlikte bu gece bizde iftardalar. Sofra hazır, beklemedeyiz. Bu gece hem beraber açacağız oruçları hem de takımlarımızı Avrupa Ligi'ne birlikte yolcu edeceğiz.

E hadi gelsenize artık :D

Ertesi gün eklemesi: Çok güzel iftar oldu dün akşam, hem ağırlamaktan hem birlikte olmaktan çok mutlu oldum. İnsana dost gerek be arkadaş!

Son 32 - Madrid Yolu

Beşiktaş'ın Avrupa macerasına devam edebilmesi için 4. torbadan gelecek takım çok önemli. Wolfsburg veya Kazan gelmezse en azından Avrupa Ligi için umutlanabilir Beşiktaş. Şöyle bir grup da fena olmazdı hani:

Sevilla
CSKA Moscow
Beşiktaş
Debrecen

26 Ağustos 2009 Çarşamba

Wolfsburg Kaynıyor

Dzeko ve Ziani idmanda idmanda birbirine girer, takım ruhu kaybolur, kimya bozulur, formül fos çıkar. Wolfsburg fena halde kaynıyor, endüstriyel futbol karşıtları bizler üzülüyoruz.

Dobracı Sergen

Bu Kaçıncı Allah Aşkına!?!

Hiç mi okumuyorsunuz yaptığınız haberi, hiç mi kontrol etmiyorsunuz kopyalayıp yapıştırdıklarınızı? İnsanın yaptığı işe azıcık saygısı olur be kardeşim!

Aachen'daki Lezzet Durağı: La Dolce Vita

Almanya seyahatinin 4 gününü geçirdiğimiz Aachen'da yurt dışına çıkışlarımız içinde ilk kez aç kalmadık! Ya da daha doğru bir tabirle doya doya yemek yiyebildik. McDonalds, Burger King ksakacında tavuklu menüler etrafında geçen öğünlerdense, Aachen'da keşfettiğimiz lezzet durağı adeta unutulmazlarımız arasına girdi.

La Dolce Vita. Bir İtalyan restoranı. Akdeniz mutafağının çeşitliliği ve damak tadımıza uygunluğunu düşünerek eşimin ısrarıyla oturduk restorana. Menüsü makarna ve pizza ağırlıklı olmakla beraber etli ve vejeteryan ürünlerlerle de gayet genişti. Makarna yemeğe karar verdik ve kullandıkları ürünleri görmek istedik. Menü geneli İtalyanca olduğu için ne olduğunu çözemediğimiz şeyleri incelerken "Türkçe'de onun adı fesleğen" dememle birlikte İtalyan garson, ki sonradan adının Antonio olduğunu öğrendik, heyecanla bizi çekerek bahçedeki masada oturan orta yaşlı bir beyin yanına getirdi. Beyefendi restoranın sahibi Nejat Temel imiş, yani bildiğin Türk. O zengin menü ve adını ilk kez duyduğumuz yemeklerin arkasından bir Türk çıktı. Ankaralı, RWTH Metalurji Mühendiliği mezunu, zamanında tekstil, sağlık ürünleri ve sanayi makineleri ticareti yapmış, 12 senedir Gıda sektöründe karar kılmış tam bir beyefendi. Daha yemeği yemeden güleryüzü ve hoş sohbetiyle doymuştu bile karnımız.

La Dolce Vita'nın menüsündeki bir çok yemeğin kendi buluşu ve tarifi olduğunu öğrendik. Diğerlerini her yerde yersiniz ama makarna çeşitlerini denemenizi ısrarla tavsiye ediyorum deyince kendisinin bizim için seçim yapmasını istedik. Pasta di crema Tartuffo (Türüf mantarı soslu bandelude makarnası) ve Kuzu etli Rigatoni. Yemekler gelene kadar merak içindeydik, tereddütlüydük ama tabaklar önümüze konduktan sonraki 15 dakikada aldığımız zevki anlatmanın imkanı yok. Özellikle türüf soslu bandelude bizi kendimizden geçirdi. Türüf mantarı çok nadir bulunan ve kilogramı binlerce tl değerinde olan bir mantar. Nejat Bey o mantarı ve yoğun lezzetini ekonomik kullanıp bildiğimiz kültür mantarı ve sadece irmik ile yumurtadan mamül makarnası ile birleştirip harika bir lezzet bütünü çıkarmış ortaya. Ha keza kuzu etli rigatoni de öyle. Sonraki günler farklı ve leziz pizzalarını ve makarnalarını denesek de son gün yine de vazgeçemedik Pasta Tartuffo'dan.

Yemek hazırlanırken gelen yeni fırından çıkmış küçüçük ekmeklerle ikram edilen, halis tereyağı ve taze baharatlardan oluşan, özellikle kırmızı biber, dere otu ve sarmısağın muhteşem bir tat kattığı aperatif tadımlığı da mutlaka tatmak gerek.

Geniş menüsü ve farklı tatlarıyla Alexanderstrasse'nin Peterstrasse ile birleştiği köşede hizmet veren La Dolce Vita'ya yolunuz Aachen'a düşerse mutlaka uğrayın, eğer Aachen'da yaşıyorsanız hemen yarın gidin derim. Hatta selamımızı da iletin Nejat Bey'e....

24 Ağustos 2009 Pazartesi

Rötar Yorgunu

Uçağımız tam 4 saat rötar yapınca Düsseldorf'tan bir hayli gecikmeli dönmüş olduk. Rötarlı dönüş sonrası Havalimanı'ndan bir de Sakarya'ya kadar araba kullanmak bir hayli hırpaladı. Ramazan'a duyulan özlemle tutulan oruç da haliyle kafaya vurdu, ancak kendime geliyorum iftar sonrası. Uçağın rötar sebebi yolcu camlarından birinin kırılmasıymış. Değiştirilmesi ve uçağın tekrar hazır hale gelmesi bir hayli uzayınca haliyle dengemiz de bozuldu. Ama olsun 1 hafta içine sığdırılmış 1 kongre, 3 ülke, 4 şehir ve 2 otel'in nazarlığı olsun bu da.

Aachen'a en yakın havalimanları Köln ve Düsseldorf'ta. Biz Düsseldorf'u tercih ettik moda ve fuar kenti olması nedeniyle. İner inmez trenle Aachen'a geçtik. Aachen'da kalırken hem bir kongreye katıldık hem de Hollanda'nın Maastricht ve Belçika'nın Liege şehirlerini ziyaret ettik kiraladığımız arabayla. Sonrasında 3 günü Düsseldorf'ta geçirip döndük Türkiye'ye.

Anlatacak çok şey var ama öylesine yorgunum ki hem dolu dolu geçen seyahat hem rötar hem Ramazan fazla geldi. Kendimi toparlar toparlamaz döneceğim Salata'ya. Gitmeden şunu da söylemezsem ölürüm :D Düsseldorf'un hatta Almanya'nın en ünlü alışveriş caddesi "Königsallee", kısaca Kö diyorlar. Yani neymiş Düsseldorf'un orta yeri Kö'ymüş!

23 Ağustos 2009 Pazar

Harry Redknapp'ın yapılacaklar listesi

notebook-pages(small)

Terbastı!

Maçtan sonra atılan en orjinal manşetti bence. Aklımıza neden gelmedi bilemiyorum. Herkes gibi klasik bir bakışla "Trabzon Avrupa'ya Fransız" dedik... Kim demedi onu da sorgulamak gerek.

umutbulut2

Avrupa kupası maçlarının oynandığı perşembe gecesi en fazla süre aldığım maçtı televizyon karşısında. Karadeniz ekibi eski zamanlarda estirdiği fırtına sebebiyle aldığı sıfatı gibi başladı maça.
Abluka altındaydı Toulouse kalesi, çatır çutur şutlarla kaleyi yoklaya yoklaya hem bizi hem de kendilerini şaşırttılar. Hele bir de çataldan dönen top vardı ki inanılmaz. Trabzon sonunda iyi oynayıp avrupada istenen sonuca ulaşacak mı soru işareti oturmuştu ki kafama, Andre-Pierre Gignac hiç gerek yok bu konuyla boşuna ilgilenme başka şeylere yönel dercesine soru işaretimin noktasını mükemmel bir voleyle kaleci Sylva'nın uzanamayacağı köşeye gönderdi.

Bu durumda ne yaşanabilirdi ki? Romantik yaklaşımıma güzel bir tokat gelince fransızın ayaküstüyle bir kendime geldim ama Trabzon sanki hele bir durun der gibiydi. Yine aynı bindirmelere devam ettiler. Bu arada Engin Baytar, çiçek ekip kaytarmadı bizim Aydın gibi. Maçın en etkili isimlerinden biriydi. Trabzon'un kanat ataklarındaki en etkili isimdi. Goldeki mükemmel hareketlerine de ben şaştım kaldım. Evet geçen sene de böyle güzel hareketleri oluyordu ama disiplinsiz hareketleri bunun önüne geçiyordu... Bu yıl böyle devam ederse Trabzon'un en önemli transferi olur
.enginbaytar

Maçın devamına fazla bakamadım. Bunda Toulouse'un gollerinin de etkisi oldu. Maçtaki en anlamlı şeyse tribünlerin "Fatih Tekke" diye bağırmasaydı. Umut Bulut yıllardır bu takımda nasıl forvet ben anlam veremiyorum. Bir gün verimli olduğunu görmedim. Gökhan Ünal'sa Kayserispor sonrası hiçbir şey! Bugün gazetlerde yönetimin radikal kararlar alıp Yattara veya Cale'den birini gönderip yabancı forvet alacağı yazılıyordu. Hakkaten radikal olur. Bu takımda sol bek yoktu geçen yıl, arada sırada Tayfun Cora zorunlu olarak o bölgede oynuyordu sağ bek olmasına karşın. Bazen Giray'ı bile gördük orada. Hugo Broos eminim ki Cale'nin gönderilimesine kesinlikle karşı çıkacaktır. Geçen yılın en büyük transferi idi Bordo-Mavili takımın. Yattara'nın gönderilmesi halinde ise hem taraftarlar hem de yönetimde ayrılıklar yaşanabilir. Ne olursa olsun bu takımın heyecan katan Yattara'dır.

Trabzon yabancı bir golcü almaktansa kendi içinden bir golcü çıkarmalı. Yıllardır Fatih Tekke'den başka bir golcü çıkamadı şu takımdan. En son Sadri başkan transfer yapmayı düşünmediklerini söylüyordu. Ancak transfer konusunda bir ipucu vermişti: "Yeni bir transfer düşüncemiz, girişimimiz yok. Alırsak genç ve Türk oyuncular alabiliriz." Mehmet Batdal Bank Asya'nın açılış maçında Kocaeli'ne 2 gol attı... Hem genç, hem Türk, hem golcü, hem de Trabzonspor Sportif Direktörü Ünal Karaman'ın Ümit Ulusal Takımdan öğrencisi...

mehmet-batdal

Centilmen Büyücü

arda-keita

Dibimdeki Tallinn maçını izleyemedim. Fark olacağını biliyorduk zaten. İçim içimi yiyiyor mu yiyiyor şu maçları adam akıllı izleyemediğim için. Sağdan Keita, soldan Aydın, ortadan Arda, Baros ileride yırtıcı güç... Gol atamaması benim için çok önemli değil. İlla ki gol atacaktır. Bu onun için çok sorun değil. Önümüzde daha çok maç var. Ama Sabri'nin hataları artık fazlasıyla göze batmaya başlamış. Aydın'ın da Rijkaard'ın kendisine ne kadar çok güvendiğinin farkına varıp performansını artırması gerek. Bu yıl da bir şeyler yapamazsa daha da yapamaz. Ayrıca rtık dar alanda da top oynamasını öğrenmeli.

Maç öncesi yazımda devam Keita demiştim. Duymuş heralde ki devam etti mükemmel oyununa. Frikik golünü zap esnasında gördüm. Çok büyük süprizdi benim için. Muhtemelen herkes için de süpriz oldu. Çünkü an itibariyle sahada o mesafeden frikik atacak adam yoktu. Topa en sert vuran adamımızın Keita olduğunu biliyorduk frikikten gol atacağını beklemiyorduk.

Maçın ertesi gününde tüm gazeteler, köşe yazarları haliyle Keita'yı övüyordu. Tabi ki çok haklılar. Fakat Polat'ın, kendi otelinde yaptığı basın toplantısında söylediği "Sihirbaz Yöneticiler" sözünden kaynaklı olacak ki, tüm manşetlerde ve tüm köşe yazarlarının başlığında sihirbaz kelimesi kullanıldı Keita için. Hani gündemi yakalamak oradan espri çıkarmak için yapıldı bu. Bundan eminim. Hatta belki başkan Polat'a yaranmak için bile yapılmış atılm

ış olabilir bu başlık. Bir sihirbaz da Keita'mız oldu artık bu sayede. Daha bir kaç maç daha devam ederse Keita böyle başlıklar değişmez.

harry_kewell_gs

Hogwarts gibi olduk maşallah... Bir Harry Potter'ımız var, yönetim kısmında Haldun Üstünel'imiz var, bir de Keita eklendi. Sıra kimde bilmiyorum ama bu takımın sihirbazı kim ne derse desin bence Harry Kewell'dır. Zira attığı golden sonra hiç sevinmeden Hakan Balta'yı gösterip başıyla bu gol senindir jestinde bulunabilen çok centilmen kalmadı futbol dünyasında...

22 Ağustos 2009 Cumartesi

Liverpool kendine gelmiş…

Liverpool-Stoke
Tottenham maçından sonraki yorumumda bu takımın bir kendine gelmesi gerek. Durup dururken sezon başında kendilerini ilerleyen haftalar için strese soktular demiştim. Ama Anfield'a gelince işler değişmiş belli ki... Hatta Gerrard'ın da kafasını kurcalayan sorular çözülmüş gibi. (Ben sorunları var heralde diye yorumlamıştım Tottenham maçındaki ruhsuzluğunu) Fakat dün yaptığı iki assist hatta Glen Johnson'ın golünden önce attığı korneri de sayarsak toplamda 2,5 asist ile maçın yıldızı olmuş maşallah. Hele o Mascherano'nun uzun topunu nefis bir zamanlamayla önüne alıp Kuyt'a kestiği top haftanın hareketi bile olabilir.

3 dakikalık özet görüntü üzerinden Liverpool hakkında derin derin bir yorum yazmak anlamsız olur. Zaten Turkcell Süper Lig'i yorumlayanlar hakkında da en çok kızdığımız yönleri buyken benim bunu yapmam ne kadar mantıklı? Çizgimizi bozmayalım ama Liverpool'u gerçekten kendine getirir bu galibiyet. Voronin'in geri dönmesi çok iyi oldu kanımca. Kanatlara hız katacaktır. İlginç bir Hertha Berlin döneminden sonra Kırmızıların da tehlikeli isimlerinden biri olacak. Gerçi takımda kalmasını Benitez'in ekonomik kriz sebebiyle transfer yapamamasına bağlayabiliriz. Rafa bu yüzden Tuncay'ı bile alamadı.

Glen Johnson'a bir paragraf ayırlmalı. Kendisi için Tottenham maçından sonra "Bu yıl Dani Alves’ten sonra kendinden çok bahsettirir mevkisinde. Ciddiyim. İzleyelim görelim." demişim. İkinci maçında beni haksız çıkarmadı. Attığı ikinci goldeki esnekliği ve estetiği enfes. Son goldeki, kanat bindirmesi ve gole açlığı mükemmel. Yaptığı assistin 3-0'dan sonra ve 90. dakikadan sonra geldiğinin altını çizmekte fayda var. =) Ya bu David N'Gog ne yapar?

Maçın Golleri burada

'Spur'düler

HULL-SPURS

Fotospor başlığıyla başladığım ilk takip yazıma başlamak beni içten içten çelişkiler dünyasına sürükledi. Ama yani şu skordan sonra daha ne denebilir ki. Geçen yılın ilk yarısının flaş takımı Hull City deplasmanından 5 golle döndük! Televizyonda izleyemedik haliyle. Ama canlıskor sitelerinden sürekli takipteydim. Tottenham gol attıkça ben mest oldum. Defoe'nin dün kırmızı oynadığını söylemek pek mümkün. Daha maçın hemen başında aşırtma bir vuruşla golü denemiş. Attığı goller de kolay değil. 5 kişi arasından ölü noktaya topu göndermek kolay değil. Golü attığı anda bölgeyi iyi incelerseniz tek Tottenham'lı o var. İkinci gol de çok benzeri. Ancak Hull City'nin verdiği o açık açık değil! Çatladı Kapı Spor defansı vermez o açığı. (Hıncal yorumundan alıntıdır.)

Hull City'nin attığı golde kaplanların hocası Phil Brown'ın etkisi büyük. Ama Brown yedikleri üçüncü goldeki defansif hatayı çözemezse yıl boyunca maç başına ortalama 3 gol yerler. Geçen yılki performanslarından da oldukça uzak kalıcakları ise açık bir gerçek.

Defoe'nin ise ne kırmızı oynadığını attığı son golden öncesinden başlayarak iyi bir izlerseniz anlarsınız ne demek istediğimi. İkide iki oldu. Sıradaki gelsin! diyordur Harry...

Maçın Kısa Özeti ve Golleri

20 Ağustos 2009 Perşembe

Takip Listesi

beni-takip-edin-cocuklar

Bu yıl daha derli toplu bir blog olma amacındayım desem de inanmayın. Pek de inandırıcı değil zira. Ne olur ne olmaz derli toplu olamayız belki. Ama bu yıl özellikle takip edeceğim ligler, takımlar, teknik adamlar ve futbolcular belirledim. Sürekli takip edeceğim diğer iki lig de Premier Lig ve Bundesliga olacak. Aslında zaten blogumu takip eden biri bu iki lige olan ilgimin farkındadır. Aldığım bu karardan mütevellit sizlerin benden takip edebileceklerinizin listesi şöyledir. -Bu liste genişletilecektir o konuda eminim-

Takımlar: Galatasaray, Trabzonspor, Tottenham Hotspurs, Arsenal, Liverpool, Wolfsburg, Eintracht Frankfurt, Schalke 04...

Futbolcular: Tuncay Şanlı, Sebastien Bassong, Glen Johnson, Michael Owen, Jack Wilshere, Sebastian Giovinco, Esteban Granero...

Teknik Direktörler: Michael Skibbe, Hugo Broos, Bülent Uygun, Felix Magath...

eklemelerinizle bu listeyi genişletebiliriz...
sevgiler volkanbk3

19 Ağustos 2009 Çarşamba

Tuncay'ı bir rahat bırakın

Ne zaman bir futbolcumuzu avrupada bir lige göndersek aradan bir yıl geçmeden geri transfer etmek için çabalara giriyoruz. Elbette gittiği ilk sene yeterince forma bulamaması da bunda etken oluyor. Sanki bütün yeni transferler bir an evvel ilk 11'e girip takımının yıldızı oluveriyor?!

tuncay-sanli

Tuncay da ilk senesinde takımının parlamaya aday oyuncularındandı. Ancak ikinci yılında tüm takım "Bu takımda sadece Tuncay var" demeye başladı. En iyi sezonunda takımının lig düşmesi tabi ki onun suçu değil. Takımı iyi oynatamayan Gareth Southgate'in Afonso Alves inadıdır Middlesbrough'yu Championship'e gönderen.

Şanlı'nın alt lige düşmesini fırsat bilen ve spor gazetesi oldukları iddiasında bulunan tüm gazeteler yıldız oyuncuyu hemen Fenere transfer ettiler. Aziz Yıldırım da zaten hemen "5 kuruş vermem" cevabını verdi. Sonra da sesleri kesildi bizim 'spor' gazetelerinin.

Cobansalata'dan sevgili Ozhano da Tuncay'ın transferi hakkındaki kendince üç ihtimali yazmış.

1. Tuncay gelecek, Fener'e imza atacak ve paşa paşa askerliğini yapacak.

2. İlgili maddede bir açık aranıp Tuncay'ın durumu oraya sıkıştırılmaya çalışılacak.

3. Genelkurmay Başkanlığı Tuncay'a özel ya da onu da içine alacak şekilde yukarıdaki maddede bir esneklik ya da değişiklik yapacak.

Ben de kendimce bu ihtimalleri yorumlayayım. Öncelikle birinci ihtimal mümkün ama gelir gelmez askerliğini yapacak karmaşasını ortadan kaldıralım. Çünkü öyle bir kural yok. Öyle olsa Galatasaraylı Semih Kaya hemen askere alınırdı. Ama resmi olmasa da güvendiğim arkadaşlarımdan aldığım bilgiye göre kural-yasa futbolcuların 38 yaşına dek askerliklerini tecil ediyor. 2. şıkka ben anlam veremedim. Neyi düşünerek öyle bir ihtimal oluşturdun Ozhano anlat bize de... =))

Son ihtimale ise kesinlikle karşıyım. Böyle isimlerin torpille ya da baskıyla yasaları çiğnemesinden hiç hoşlanmıyorum. Bunun Aziz Yıldırım forsuyla yapılacak olmasının da bu karşıtlığımda etkisi büyük elbette. Ama Süleyman Hurma da yapacak olsaydı istemezdim.

Sonuç olarak Tuncay'ı rahat bırakın. Bu adamın İngiltere'ye giderkenki en büyük amacı elbette Championship'te oynamak değildi. Premier Lig'de Arsenal'e gol atmaktı. Yaptı. Bir süre yurtdışında iyi bir lige forma gimymekti. Diğer yandan da yasalardaki 3 yıl faal olarak yurtdışında çalıştıktan sonra ülkeye döndüğünde bedelli askerlik hakkına sahip olmaktı. Kaldı bir senesi. Öyle ya da böyle bu adam transfer büyük bir takıma transfer olamazsa da şu 15 gün içinde Championship'te mücadelesine devam edecek. Halı saha ruhundan gelen Sakaryalı da bulunduğu ligden sıkıntı duymadan futbolunu oynayacaktır.
sevgiler volkanbk3

16 Ağustos 2009 Pazar

Hattıni bil!

obama-topaloğlu
Evet Trabzon havaalanında böyle karşılanıyorsunuz. Bence dünyanın en komik durumu. Bir yanda Obama, diğer yanda Topaloğlu. Görür görmez ne yaşayacağını şaşırıyor insan. Zaten uçak inerken sağıma bakıyorum uçak evlerin dibinden geçiyor. Soluma bakıyorum deniz var. Nereye indiğimizi tam anlayamamanın şoku ve havaalanının yerine olan hayranlığım katılıyor. Ardından da bu reklamı görünce dumur olmakla karadenizli zekasını övmek arasında kalmaktan ne yapacağını bilemiyor ve sadece gülüyorsun. Sabahın 8buçuğunda böyle neşeli bir şekilde karşılanmak tabi ki ilaç gibi geliyor. Bir anda uykusu açılıyor insanın. E peki ne işim var benim sabahın köründe orada değil mi?

14 Ağustos 2009 Cuma

Tribün Dergi'nin Sansürüne Sansür!

Gider ayak zorla yazı yazdırıyorlar insana. Tam izne çıkmışız, en son ne var ne yok diye maillere bakıp tası tarağı toplayıp gidelim derken bir okuyucumuzdan gelen maille hem üzüldüm hem sinirlendim. Çoban Salata'nın BİY ve benzeri oluşumlarla ilgili verdiği kararı burada sizlerle paylaşmıştık. Hemen ertesinde kararımızı destekleyip bunu Tribün Dergi forumunda paylaşan arkadaşın (Vermante) gönderisinin silindiğini ve aynı arkadaşın BAN'landığını da yazmış ve tepkimizi dile getirmiştik.

Bugün fikirlerimizi paylaşan bir arkadaş, ki kendisini bize nrfrrr81 olarak tanıttı, Tribün Dergi'de özellikle BİY oluşumunun hissettirdiği rahatsızlıktan ve Aceto Balsamico'daki değişimden rahatsız olduğunu anlatan bir konu açarak bunu tartışmak istediğini, ancak kısa bir süre sonra konunun ve üyeliğinin silindiğini, bunun üzerine inat edip yeni üyelik alıp aynı mesajı tepkisini dile getirerek başka bir konu açıp tekrar gönderdiğini ve yine hem konunun hem de üyeliğinin silindiğini anlatmış attığı mailde. Hatta olayı delilleriyle ispat etmek için bir de ekran görüntülerini almış, onları aşağıda sırasıyla veriyorum. Bir de ozhano'nun öğleden sonra 5'e doğru aldığı sitemeter ekran görüntüsü varmış Tribün Dergi forumundan gelen ziyaretçileri gösteren onu da ilk fırsatta ekleyecek buraya. O da kendi kendinize gelin-güvey olmayın diyen olursa onlar için.

Gerçekten anlamıyorum ben neler yapılmak istendiğini. Bizim kimseyle bir derdimiz yok, sadece dedik ki sizin yolunuz bize ters geldi, biz bu yola girmeyeceğiz. Fikirlermizi paylaşan adamlar bunu adamların forumunda dile getirdi, ne mesajları kaldı ortada ne de üyelikleri. Hak mıdır bu yani? Ne olurdu bu konu üzerine tartışılsa, iki kelam edilse, BİY'den biri çıkıp "Arkadaşlar olay bildiğiniz gibi değil, yanlış düşünüyorsunuz, şöyle, şöyle" dese? Ama ses seda yok! Kim ki eleştirel bir yazı yazıyor, vur tekmeyi. Ayıptır. Teknoloji çok güzel şey arkadaş. Biz yazdıklarımızın kimlere mail yoluyla iletildiğini, kimlerin gelip neyi okuduğunu görmeyi becerebilecek kadar kullanabiliyoruz kafayı. Ufacık bir kalem oynatmayla sonucu bulmak çok çok kolay bu işin nereye doğru gittiğini görebilenler için.

Neyse kimseyle derdimiz yok bizim, kim ne yaparsa yapsın. Ama sloganı Endüstriyel Futbola Karşı Tribün Kültürü olan bir oluşumun uyguladığı şu sansürü de kimse kabul edemez. Tribün Dergi ve BİY şu hareketiyle Endüstriyel Futbolun dişlilerinden biri haline gelmeye çalıştığını ispatlamıştır. Yollarında kendilerine başarılar dilerim. Özgür düşünceyi kar odağı olarak görmeyen herkese selam olsun.

Ben cidden gidiyorum bu sefer.

1000. Salata

29 Mayıs 2008’de başlayan serüvende 14,5 ay geride kalırken bugün itibariyle, yaklaşık 60 bin ziyaretçi ve 87 bin sayfa görüntülenme sayısına ulaşmış Çoban Salata. Amacı içindekini söylemek, düşündüklerini söyleyen diğer günlükçülerle fikirlerini paylaşmak, hiç yüzünü görmediği dostlar edinmek ve çıkarsızca, günübirlik söylevlerden mutluluk çıkarmak olan bir adam tarafından kurulan, şu sıralar aynı frekanstaki 2 dostuyla beraber hayatına devam ettirdiği bir günlük. Hiçbir çıkar amaçlı oluşumla bağı yok, yazdıklarıyla para kazanma, ünlü olma amacında olan yazarı yok. Kısacası sadece bir günlük olmaktan ve öyle kalabilmiş olmaktan mutlu bir günlük bu günlük.

Bu günlük bugün çok önemli bir gün yaşıyor ve 1000. gönderiyi alıyor sırtına. İlk gönderimizi yaptığımızdaki bir hayaldi 1000 sayısı, bugün gerçek oldu. 2. yaşından gün alırken Çoban Salata, boyu da uzadı artık. Ben kendi adıma çok mutluyum bu günlükte bugüne kadar tam 999 kere içimizdekini dökebildiğimiz için, çok mutluyum çünkü biz içimizi döktükçe dost kazandık, Salata’nın müdavimleri oldu, bizden feyiz alarak kendi günlüğünü açanlar da. Fikri bir birlikteliğin, kırmadan konuşmanın, konuşarak anlaşmanın gerçekten var olabileceğinin kanıtı bu. Önce Çoban Salata’yı kurduğum, şu günlerde ise geldiği halin bir parçası olduğum için çok mutluyum. 1000. gönderinin daha zevkli yapılacak salataların habercisi olması dileğiyle.

Okuyan, bizimle fikirlerini paylaşan paylaşmayan, sayfasında bize bağlantı vermeyi uygun gören ya da görmeyen herkese sonsuz teşekkürler.

Q-Rich'in Yeni Takımı ve Diğer Gelişmeler

2 gün önce Guiness Richardson demişiz, bu yaz 4 farklı takımın kadrosunda kontratlı oyuncu olarak gözüken Q-Rich için. Bu kadar kısa zamanda bu kadar fazla takas olan 2. bir oyuncu bilmiyorum ben. Rekortmen adamımızın yeni durağı Miami Heat oldu. Blount'a karşılık takas edildi Richardson. Blount da eski takımı Wolves'a dönmüş oldu.Gelen haberler Q-Rich'in takımdaki dış şut eksiğini kapamak için takımda tutulacağı ve takas edilmeyeceği yönünde. Gerçi ben elemanın yerinde olsam bavulu açmadan noter tasdikli bir bavul açma muvaffakatname isterdim ya neyse :D

Öte taraftan çok yeni bir haber olmasa da Ben Wallace'ın Detroit Pistons'a dönmesini vermemiştik burada onu da paylaşalım. Yanılmıyorsam bi-annual exception imzaladı Pistons'la 35'lik savunma uzmanı. "Basketbolu bırakmanın kıyısından döndüm" diyor Pistons'la efsane olan Wallace. Seyirci ona nasıl davranacak merak ediyorum.

Pistons'ın yeni transferlerinden biri de yedek bankına John Kuester'in yanına. Eski Magic koçu ve geçen sezona kadar Nets'te Frank'in yardımcısı olan, benim ziyadesiyle midemi kaldıran şahsiyet Brian Hill artık Pistons'ta. Allah yardımcısı olsun Pistons taraftarının.

Pau Gasol da parmağını kırıp ameliyat olmuş Milli takım kampında. NBA'e rahat yetişiyor da "Kesin oynamam gerek Avrupa Şampiyonası'nda" diyormuş. Aferin diyorum.

Nowitzki Mark Cuban izin vermediği için bu yaz Milli formayı giyemeyecekmiş. Federasyon da Nowitzki de karara itiraz etmemiş, 10 senedir zaten Cuban yeterince fedakarlık yaptı demişler. Keşke bize denk gelse de Almanya Şampiyona'da, iyice bir sabunlasak.

Rockets Avrupa'nın en çok saygı duyulan Amerikalı uzunlarından David Andersen ile 2+1 yıllık toplamda 7,5 milyonluk bir kontrat yapmış ki Yao'nun yokluğunda Andersen ritmini bulursa Rockets'i rahatlatır. Barcelona için önemli kayıp.

Rockets'tan Von Vafer 2 sene 10 milyon, Nuggets'dan Kleiza 2 sene ve 12 milyon $ karşılığında Olympiakos'la imzaladılar. Demek ki Olympiakos maçlarına bolca bahis oynanabilirmiş artık. Hem üstü hem Olympiakos galibiyetine.

Clippers Hornets'dan Rasual Butler'ı ileriki senelerin draftlerinden birinin 2. tur hakkı karşılığında almış. Mobley'den sonra 3 sayı eksiğini kapatabilirler Butler'la.

Sixers geçen sezon Avrupa'ya kaçan Primoz Brezec ile 1 sene ve 1,1 milyonluk bir anlaşma imzalamış. Amaç belli uzun rotasyonunu zenginleştirmek. 10-15 arası süre alır Brezec.

En önemli imzaytı atlıyorduk, Leon Powe eski takım arkadaşı Lebron James ile yeniden takım arkadaşı oldu. Powe sudan ucuza gitti yeni, bir yüzük sevdasıyla. Kontrat 1+1 yıllık, 2. yılı takım opsiyonlu toplamda yaklaşık 1,8 milyon değerinde. Cavs için önemli bir eksik kapandı, arka alan kuvvetlendi.

Oberto Wizards'la imzalamış. Haywood'un tyedeği olacak bu sezon sanırım, 15 dakika civarında süre alır ya da almaz. Kontratı 1 senelik ve 2,1 milyon değerinde.

Takasla Blount'u alan Wolves, geçen sezonu Dallas'ta geçiren bir diğer pivot Ryan Hollins'le de 3 sezon ve 7 milyon civarında bir kontrat yaptı. Hollins biraz daha kalınlaşırsa Jeffersson'ın arkasında durabilecek isim olabilir.

Aynı Wolves koçunu da buldu, herkes yazdı gerçi ama ben de yazmamış olmayayım. Kurt Rambis 2 senelik kontratla Wolves'un başına geçti. Ancak Lakers koçu P-Jax için bu iş çok kötü oldu. Kalçasında sorun olan ve ameliyatlar geçiren Jackson bu sezon bir çok deplasman maçına gitmeyip takımı zaman zaman yaptığı gibi Rambis'e emanet etmeyi düşünüyordu. Bakalım yoğun seyahat temposunda sezonu çıkarabilecek mi Zen Master.

En son Otis Smith'in Hidayet için utanmadan söylediği bir laf var ki bu konuya daha sonra gireceğim, ben konu üzerine bir şeyler diyene kadar vakit geçer, en iyisini sabonis söylemiş, Merak edenler şuradan baksın.

------------

Bugün itibariyle izne ayrılıyorum, istikamet Aachen. Bir kaç gün boyunca orada kongreye katıldıktan sonra, Düsseldorf üzerinden ayın 24'ünde dönüş yapacağız inşallah. Fırsat bulursak Maastricht'i de günü birlik ziyaret edeceğiz, bir de Hollanda havası alalım bakalım. O nedenle bugün saat 18'den ayın 24'üne kadar buralarda olmayacağım. Buralar sevgili ozhano ve volkanbk3'e emanet. Herkes sağlığına dikkat etsin ben buralarda yokken, terli terli soğuk su içmeyin, üstünüz açık uyumayın, kalın sağlıcakla!