Sayfalar

14 Ocak 2012 Cumartesi

Tanrı 11'ine Ordinaryus istedi...


Aslında beklediğimiz bir şeydi.60 yaşında ki babamın bile kalbi tekledi geçen gün ve şu anda hastane de.Bu yazıyı da ona yetişmeden hemen önce işyerin de karalamak durumun da kaldım.Benim için hastaneye gitmek kadar bir zorunluluktu.
Biz parçalı sevdalısıyız çocukluktan beri,tutkuyla,aşkla...Aşkımız,sevgimiz parçalı-çubuklunun rekabetiyle büyümüştür.Parçalının efsanelerine karşı çubuklunun da ölümsüzlerini duymuşuzdur.Düşman kardeşlerin bitmeyen ebedi rekabetinin baş rol adamlarıydı onlar.
Lefter Küçükandonyadis öldü dün.Yazması ne kadar kolay,belki bir kaç gün sonra kabullenmesi bile daha kolay olacak herkes için.Taçsız Kral'ın öldüğü zamanı hatırlıyorum çok gençtim,belki de çocuk.Onu toprağa verince sanki Parçalıyla-Çubuklunun bir yanı öldü gibi gelmişti.Yıllar geçtikçe doğru olduğunu anladım.O rekabetin,o tutkunun nasıl leş bir paçavra maça döndüğünü gördük.O rekabetin kalan son centilmeni de son nefesini ciğerlerine çekti,bir daha çekmemek üzere.Tanrı kendine güzel bir 11 istiyordu ve 11'inde kendine yakışacak centilmenleri isterdi,birini daha aldı.


Kimdir Lefter?Biraz anlatayım kulaktan dolma bilgilerle,biraz google yardımıyla,anlayana...Bir Büyükada beyefendisidir.Bu ülkeye ayırmak isteyenlere en güzel yanıttır,Rum bir balıkçı baba ve Türk bir annenin meyvesidir.1925'de soğuk bir Aralık ayının 22'sinde dünyaya gelmiştir.Taksim spor Kulübün de futbol hayatına başlamış,küçük yaşlarda yeteneği yaşını geçmiştir.Kendi küçük olsa da yeteneği büyük olduğu için daha 16 yaşında Taksim Spor Kulubü yöneticileri mahkeme kararı ile yaşını büyültmüşler ve formayı sırtına geçirmesini sağlamışlardır.1941'de giydiği Taksim forması ancak 2 yıl sırtında kalmıştır.Tam 4 sene sürecek vatani görevini yapmak zorundadır.1947'de İstanbul'a geri döner.Meşin topun aşkı kalbinde,yolunu gözleyen İstanbul kulüpleri ise kapısındadır!Hikaye'de buradan biraz önce başlar.


Fenerbahçe'nin bir kaleciye ihtiyacı vardır çünkü Cihat Arman'da askere gitmek zorundadır.Taksim'in Rum başkanından Şalabi'yi isterler fakat o gün o Rum başkan Fenerbahçe futbol tarihini değiştirecek bir öneri götürür Prof. Dağlaroğlu'na.Size bir kaleci değil ama muhteşem bir forvet vereceğim,bakın göreceksiniz leblebi gibi gol atacak.Tabi ki ilk tepki olumsuz olur fakat ısrarlar üzerine Lefter'in askerlik yaptığı Diyarbakır'a gidilir,Ordu milli takımı maçına..Prof Dağlaroğlu ordu milli takımın maçını izlemektedir fakat o da ne,Lefter yedekler arasındadır.Prof. Dağlaroğlu rica minnet devre arası antrenöre haber göndertir,bu çocuğu izlemek için İstanbul'dan geliyoruz diye.Hikaye burada iyice civcivleniyor tribünde rivayet odur ki Beşiktaş'lı yöneticileri de görüyor Dağlaroğlu.Ordu milli takımın kalesinde ise yine başka bir milli kaleci Hüsnü vardır.Maçın bitmesine 25 dakika kala GENÇ LEFTER oyuna girer(genç semih gibi oldu:)!) Bütün takımı peşine dizerek gol atar genç Lefter,kaleci Hüsnü'de dahil!Tam 4 gol atar 25 dakikada ki Profesürün gözleri faltaşı gibi olmuştur tahmin ediyorum.


Maç biter Prof. Dağlaroğlu soyunma odasına iner fakat Lefter ortada yoktur.Sanki yer yarılmıştır yada Lefter Profesörden kaçıyor gibidir!Dağlaroğlu pes etmez ve Lefter'i yakalar.Sorar oğlum benden mi kaçıyorsun,Beşiktaşlı yöneticiler de buradaydı yoksa onlara mı söz verdin?Hayır ağabey der güzel insan,4 gol attım,sahadakilerin hepsi benden büyük utanıyorum ondan kaçıyorum der ve gitmek ister.Profesör ısrarla sorar,oğlum Beşiktaşa'a söz mü verdin,neden hala gitmeye çalışıyorsun?


Cevap soyadından daha büyüktür Küçük Lefter'in," ''Merak etmeyin efendim, ben Beşiktaş'a gidemem'' Hayırdır der Profesör? ''Orada Baba Hakkı var!!'' Onun heybetinden, onun görkeminden benim elim ayağıma dolaşır.. Gidemem Beşiktaş'a lakin Fenerbahçe'yi çok severim,gelmek isterim fakat der ezilip büzülerek....


'Ben İstanbul'luyum, bir balıkçının oğluyum. Babam gariban bir balıkçı, çok hasta ilaçları var alamıyorum ilaçlarına 200 lira tutuyor diyorlar.. Ben Fenerbahçe'ye geleceğimi söz verirsem babamın ilaçlarını alır mısınız?'' Gülümser Profesör.. ''Bak yavrum hem şahsım hem de Fenerbahçe kulübü adına söz veriyorum. Babanın bütün tedavisini biz üstleneceğiz. Bırak ilaçları her şeyi ben hallederim sen merak etme. Bize gelecek misin?'' Babasının tedavisinin üstlenileceğine emin olan genç gülümser ve teklifi kabul eder.. İşte Lefter o gün Fenerbahçe formasını giymeye söz verir ve Fenerbahçe efsanesi olur..

Gelin bir de ordinaryusun başardıklarına bir bakalım;
  • Federasyon'un "50. Maç Altın Şeref Madalyası"nı alan ilk futbolcu
  • Türk Milli Takım formasıyla 21 gol atarak en çok gol atan 3. futbolcudur.(Uzun süre 1.'dir)
  • Süper Lig'de penaltı atan ilk futbolcu oldu.
  • Kulübü tarafından bonservis ücreti alınmak suretiyle yurtdışına transferi yapılan ilk Türk futbolcusudur.
  • Adına Jübile düzenlenen ilk futbolcudur.
Fenerbahçe'den sonra Fiorentina ve OCG Nice takımlarında oynadıktan sonra tekrar çubuklu formasını kavuşmuşturr.Fenerbahçe formasıyla 615 maçta 423 gol atmış,futbolu 1964 yılında bırakmıştır.Yurtdışında Johannesburg ve Egaleo,Türkiye'de Samsun,Ordu,Mersin İdman Yurdu ve Bolusporda Antrenörlük yapmıştır.
(Kaynak:Wikipedia)

İşte  bir çırpıda son efsanenin hayatı böyleydi.Şimdinin Arda Turan yada Emre Belezoğlu yada Tanju Çolak gibi çakma efsanelerine bakınca,Tanrı yukarı da efsanevi,kendine yakışan bir 11 kurmak üzere.Taçsız Kral Metin Oktay yanında Ordinaryus Lefter arkaların da tüm heybetiyle Baba Hakkı....Biz yetişemedik seyretmek için ama öbür tarafta kombine kuyruğu olursa şayet beni görebilirsiniz.                                                                                                                                                                                                                                                                                               Huzur içinde uyu İstanbul Beyefendisi...Galatasaray'lıların da kalbindesin...Saygılar,hürmetler....                                                                                                                                                                                                                                                


13 Ocak 2012 Cuma

Golden State Warriors 109 - 117 Orlando Magic

Daha önce üzerinde durduğumuz konuları bir öne çıkardık, onun dışında yoruma gerek yok. Böyle maç kazanılmaz Golden State!!!

12 Ocak 2012 Perşembe

Premier League'e Bir Yıldız Daha Döndü

Robbie Keane LA Galaxy'den Beckham ve Donovan'ın takım arkadaşı. 2 aylığına tıpkı Henry gibi kiralık kontrat imzaladı Aston Villa ile. Keane 20 maçta sadece 22 gol atabilmiş, ligde 13. sıradaki takıma önemli katkı verir diye düşünüyorum. İlk kez Villa formasını cumartesi günü Everton'a karşı giyecek büyük ihtimalle İrlandalı yıldız.

Adam Olacak Çocuk Belli Olur!!!


Portland T-Blazers 104 - 107 Orlando Magic

Orlando'nun hedefi yeniden konferans finali ve NBA Finalini zorlamaksa yenmesi ve karakter gösterisi ile savaşması gereken takımlardan biriydi Portland. Takım olarak maç genelinde topu iyi paylaşan ve iyi savunma yapan taraf oldular. 4. çeyrekte fark 20 sayılara dayanmışken bir anda atletik yapısıyla karşı koymayı başaran bir Portland çıktı karşılarına.Chicago karşında benzer bir dirençle karşılaşmış ve dakilarca sayı bulamayıp mağlup olmuştu Magic. Bu sefer doğru kararları verip, doğru şutları seçtiler. Her ne kadar maç sonunda 2 kritik top kaybı yapsa da Nelson ilk kez bir rakip oyun kurucuya üstünlük kurdu (Felton'a). Maç sonunda topu önce Hidayet'in eline verip ondan 5 sayı aldılar, sonra Redick'in eline verip ona faul yapılmasını beklediler. Redick çok soğukkanlı ve anın gerginliğinden etkilenmeden antrenmanda gibi serbet atış kullanabilen bir profesyonel. Bu sayede Portland 4. çeyrek Tsunamisi, bu zamana kadar evinde maç kaybetmeyen gençlerin üzerine yığılmış oldu.

Crawford, Wallace ve Aldridge iyi günlerindeydiler. Howard içinse sadece sıradan bir gündü. Tolga'nın dediğini bir adım ileriye götürerek ciddi bir iddia atalım ortaya. Howard kafasında Orlando Magic kariyerini bitirmiş ve takas edileceği günü bekliyor. Bedenen orada ama kafası hep başka yerlerde. Çok ciddi bir maç konsantrasyonu çektiği belli oluyor.

Hali hazırda 2 numara savunmamızda ciddi sıkıntılar mevcut. J-Rich sezonun ilk maçlarına göre bir adım daha ileride olsa da ayakları savunmada çok yavaş. Redick'in de boy dezavantajı sıkıntı yaşatmakta. Bu sezon SVG'nin Hidayet'i 2 numarada denememiş olmasına şaşırıyorum açıkçası. Hidayet-Anderson-Davis-Howard beşi rakibe çok ciddi savunma sıkıntıları yaratabilecek, en azından 2. çeyreklerde 4-5 dakika kadar denenebilecek bir seçenek diye düşünüyorum.

Önceki maç yazımızda Anderson 7 Hidayet 4 civarında üçlük kullanmalı maç başına demiştik, ayrıca içeri yüklenerek oynamalılar tespitimizi sezon başından beri yineliyoruz. Bu maç özelinde 7 ve 6 üçlük kullandılar. Bunlar çok daha makul rakamlar. Ancak halen tek bir serbest atış kullanmadıklarını görüyor ve hayret ediyorum kendi adıma. Hidayet sezon başından beri 10 maçta toplam 7 kez (sadece 4 maçta) Ryan Anderson ise toplam 26 kez (7 maçta) serbest atış kullanmışlar. Bu sayı Anderson için maç başı 5-6, Hidayet içinse 4-5 arasında olmalı. Bu noktada biraz daha aşama kaydedebilinirse rakipler savunmada ne yapacaklarını şaşırırlar. İçeriden dışarıdan çok zor savunulur bir takım haline gelir Orlando. Şu an için sadece iyi pas yapan ve iyi dış hücum gerçekleştiren bir takım hüviyeti var ortada. Pas yolları (Hidayet ve Howard'ın dışarıya top çıkarması) kilitlendiği zaman Magic bir anda kayboluveriyor.

11 Ocak 2012 Çarşamba

Orlando'da Gergin Bekleyiş


Kelli felli tanınmış şirketlerin firmaların yönetici müdür takımından biri eğer işi bırakmak isterse daha kodaman olanına alttan alta şöyle işittirir: gereğini yapın… Maksadın ne olduğunu anladınız, yormayın beni. Firmalar şirketler de son yıllarda böyle büyüdükçe palazlandıkça afilileşen yönetim kademesinde daha ne numaralar döner kim bilir, ama Nba’in de bu şirketler gibi iş alanı olduğunu sezinleyen oyuncular artık tamamen şirket yöneticisi soğukluğunda tavırlara girmiş durumdalar: takasımı istiyorum… Bu takas isteme triplerini ilk kez, Nba’yi fanatik basket ve NTV aracılığıyla, bir de zengin arkadaşlara baskı yaparak onlara aldırttığım basketbol dergilerinden öğrendiğimiz lise çağımdayken İbrahim Kutluay’ın, yanılmıyorsam Ray Allen ve Murray’den dolayı süre alamamasından dolayı takas isteğiyle duymuştum. Hatta o günlerde, şöyle bir espri dolanırmış nba’de; sayı atamadan takasını isteyen ilk basketbolcu diye…

Burada ufak tali yollara girip tekrar anayola çıkalım. Birincisi; Efes Cup’tı yanılmıyorsam, Amerika milli takımına karşı iki üçlük atıp kendini dünyanın sayılı basketbolcularından biri sayan İbrahim Kutluay’a o zamanlar ne mal basketbolcu olduğunu anlatabilecek basketbol kültürüne sahip herhangi bir basketbol adamımız olmadığını gördük. Saçına sürdüğü o iki kilo jölenin ne yazık ki amerikada süre almaya yetmediğini de gördük. İkincisi; kendimle alakalı; o zamanlar bir bilgi kırıntısı bulmak bile kolay değildi aslında, çok değil 8-9 sene öncesinden bahsediyorum. Fanatik basket gazetesi bulunmaz nimet. Ama cepte beş kuruş para yok o zamanlar, olanda var tabi. Ama lise talebesi olmamız babamızın nazarında pek bir şey değiştirmiyor, bu adamın kız arkadaşı olur mu, canı tost hamburger ayran çeker mi demiyor, haftalık bir bisküvi iki saatlik de internet cafe parası verip okula yolluyordu. Diyeceksiniz yol parası. Servisle gidiyoruz ya, o çoktan peşin verilmiş. Kaçak göçek aldığım ilk fanatik basket gazetesini, bütün istatistiklerine kadar okuyup çöpe attığımı hatırlıyorum. İkinci denemem daha korkunç: hafta sonu ev halkı kahvaltısını yapmış gerim gerim gerilirken, ben sinsi planımı devreye sokmaya karar verdim: “baba, cebinden para alabilir miyim gazete alacağım?” babam hayır demedi, bakmayın babamı böyle haşin gösterdiğime, çok yumuşak bir adamdır ama para meselelerinde tanınmaz olur. Yolda dua ediyorum, lakin gazete her Salı çıkıyor, inşallah kalmıştır diyorum; ‘kalmıştır’ şundan diyorum: zaten mahalle bakkalına bir tane geliyor, ya benim gibi basketbol sevdalısı bir tane daha çıkar da alırsa o gazeteyi diye kaygılanıyorum. Kaygım nafile, gazete yerinde… Fanatik basket gazetesini aldığım diğer gazete akşam gazetesinin içine saklıyorum. Eve gelince doğru odama gidip fanatik basketi fırlatıyorum bir köşeye ama acemilik işte, baba daha sonra odamda görüyor ve o gün gizliden aldığım şeyleri saklama konusunda kilometre taşı oluyor. Anılar anlatmakla bitmez, çok uzatmayalım, ana yola dönelim.

Sacramento’ya karşı kayıp bir maç oynayan Howard’a maç sonrası sorulacak başka soru yokmuş gibi ‘takas işi ne durumda aga’ yollu bir soru sormalarını yadırgamıyorum, malumun ilanını yapmaya lüzum yok. İlginç olan ise rakip takımda maçın başında kendisini çok çabuk faul sıkıntısına sokan ve bu yüzden kötü bir maç çıkarmasına sebep olan DeMarcus Cousins’in de bundan birkaç hafta önce takas istemesi… Ama orada işler farklı yön aldı biraz: New orleans deplasmanına gitmeden önce coach Cousin’e haber uçurur; eğer takımda kalmak istiyorsan bizle deplasmana gelirsin yoksa bu takımın bir parçası değilsin anlamında. Enteresan tarafı, bu muazzam ders verici-senden büyük Allah var hareketini yönetime sormadan yapmıştı Westphal… ve birkaç gün sonra kötü gidişattan dolayı, Petrie Westpaul’ü şutladıklarını, şimdiye kadarki hizmetleri için de teşekkürlerini yalandan da olsa belirterek ilan ettiler. Çok dile getirilmese de yönetim bu hareketi kendine yedirmemiş ayrıca oyuncusunu hocasına tercih etmiştir.( Gerçi çok kısa bir süre önce Sloan vakasında da buna benzer şeyler gelişmişti…) Westphal yeterli bir hocadır değildir bu tartışılabilir ama Sacramento’da Maloofgillerin ekonomik darboğaza girmeleriyle başlayan çöküntünün bu etik sınırları zorlayıcı yönetimsel davranışla beraber bir krize girdiğini görmemek zor olur. Gerçekten, yerine getirdikleri Keith Smart’ın Westphal'den daha başarılı olabileceğini mi düşünüyorlar, yoksa yaptıkları bu hareketle şehirlerine ‘Cousins de kim oluyormuş diyebilecek’ bir coach’u getirmenin imkansızlığından mı Smart iş başı yaptırılmıştır? (Bu arada Cousins’in de çok karaktersiz bir adam olduğunu, Howard’ı erken faul problemine sokmak için, Howard’ın rüzgarından savrularak kendini yerden yerlere atmasıyla görmüş olduk .)

Artık çokça tartışılmaya başlandı aslında yerel medyalarda bu konu. Tabii ki ana nba medyasının görmezden geldiği bir konu zira bu ligin birinci finansal kaynağı ve ligi popülerleştiren ana akım medya büyük şehirlerde ve de okyanus ötesinde para kazandıran franchise’lar yine büyük şehir takımları. Nba’de, bizim futbol için tartışmaya başladığımız Anadolu-İstanbul takımları konusu kendi yerel özellikleriyle de yerel medyalarda hararetli bir şekilde tartışılmaya başlanmıştır. Bu açıdan Orlando şehri de bu tartışmaların bu seneki kurbanlarından. Geçtiğimiz sezon Toronto ve Cleveland’ın takımı üstüne kurdukları oyuncuları, bu sezon da New Orleans adına bir oyuncu artık kazanmak istedikleri için şehir değiştirmişlerdi. Bu medyaya yansıyan yüz tabi. Kendisine bir türlü ısınamasam da Orlando Sentinel’in İspanyol görünümlü yazarlarından Mike Bianchi (diğeri George Diaz) şu güzel lafı etmişlerdir: “Lebron James, Dwayne Wade ve Bosh neden Cleveland’da bir araya gelmiyorlar da Miami’de buluşma ihtiyacı duydular?” Soru gayet yalın ama ekrandaki görüntünün arkasındaki zihniyeti kavramakta alengirli bir soru. Evet, bu gerçekten herkes için, takım sahipleri, menajerleri, coachları ve oyuncuları için zor bir durum. “Burası Nba, sonuçta iş yapıyoruz ve geleceğimizi düşünmek zorundayız.”diyor Howard. İş olduğu kuşkusuz ama sizin için saatlerini paralarını feda eden sizi karşılıksız seven insanların karşında olduğunu da sakın unutma Dwight dostum ve diğerleri. Sen geleceğini düşünüyorsan kusura bakma ama biz b.ku yemişiz. Gerçekten hangi gelecekten bahsediyorsun, yoksa laf olsun diye hiç arkasında yatan fikriyatı tartışılmamış bu lafı öylesine mi söylüyorsun. Dwight’ın her zaman samimiyetine inanmış Orlando taraftarları olarak son iki ayda yaptığı açıklamalardan sonra senin uzaklaşmandan önce biz taraftarlar senden uzaklaşmaya başlıyoruz. Şampiyonluk istediğini söylüyor Dwight. Kendi evindeki Newyork maçlarını deplasman havasında oynayan New jersey’de şampiyonluk yakalayacağını inanıyor mu acaba ciddi olarak kendisi. Yoksa yine Sacramento maçı sonrası, aslında aklında yatanı gayet açığa çıkartan; Carmelo gibilerin de aklını karıştırdığını ispatlayan röportajı kendini ele vermiyor mu? Maç sonrası verdiği röportajda, “ Carmelo ile görüşüyoruz, geleceğimizle ilgili doğru karalar almamız gerektiğini, duygusal davranmamamızı gerektiğini söylüyor, gayet haklı…” derken aslında Orlando’yu kafasında bitirmiş bir havada olduğunu düşünüyorum. Arkadaşlıklarına diyecek bir şeyimiz yok, ancak merak ettiğim bir konu var, acaba hangi gelecekten bahsetmekteydiler. Konuyu hangi boyutta ele almışlardı. Şehrin güzelliği, kızlarının partilerinin bol olduğu, muazzam kebapçılarının olduğu boyutta mıydı muhabbetler diye insan meraklanıyor. İnsanın aklına bir de Sacramento Bee’den Marcos Breton’un birkaç gün önceki yazısıdan şu laf geliyor. Mallofgillere ithafen şöyle diyor: “ Nba yıldızları Sacramento şehrini seksi bulmuyorlar diye Maloofgilleri suçlayacak değiliz.” Evet meseleye şöyle bakabiliriz öyleyse: Amerikan eğitim sisteminin ya da kültür ikliminin yetiştirdiği bu hazır-seçkinci-zevkçi bireyler yine kendisine-ülkesine ve her türlü organizasyoununa- zarar vermeye başlamıştır.

Çözülmesi zor bir durumla karşı karşıya şu anda Orlando. Howard bir yandan blöfünü yapıp gazetelere tvlere Orlando’nun bu sezon kendisini takas etmeyeceğini düşündüğünü söylüyor. Bu şekilde konuşmasından kuşkusuz bu sene takas etmezseniz seneye ben kesin yokum zaten, o yüzden beni mecbur takas edeceksiniz anlamını okuyoruz. Bu yüzden son zamanlarda çok yüklendiğimiz Otis Smith’e de hak vermemek elde değil. Eli kolu bağlı. “Howard’ın istediği kazanmak değil, istediği ‘big market’larda oynamak…” demesinden ve sıfattan çaresizliği ortada. Mahalle bakkalında çalışmaktan bıkmış ve Migros’da herkesin gözü önünde olabileceği bir yerde çalışmak isteyen bir adama kal gitme bu mahalle seni çok seviyor demek durumunda kalmak Otis Smith’in de istediği bir şey değil, zoruna gittiği belli. Halbuki Lewis’e 2007’de o yağlı kontratı verdiğinde çok farklıydı ruh hali bugünkünden. Bu durumda ne yapılabilirin hesaplarını yapmak kolay değil. Howard’lı kadroya göre mi yoksa Howard’sız kadroya göre mi takaslar gerçekleştirilmeli noktasında tıkanıp kalıyoruz. Cenk Yavuz ile beraber yıllardır okuduğum iki Magic yazarından Brian Schmitz babanın da ne dedikleri önemli gayet. Schmitz’e göre, patron DeVos’da, 15 yıl öncesinin tekrarlanma korkus varmış ve bir hiç karşılığında Dwight’ı yollamak istemiyormuş. Bu yüzden olasılıklar dâhilinde en mantıklı yol Lakers takası imiş. Çünkü karşılığında Andrew Bynum’dan daha iyi alınabilecek bir oyuncu görünmüyormuş. DeVos’un uykusuz geceler geçirdiğini anlayabiliyorum ama karşılığında adam alınacak diye de koyun pazarlığına aceleyle girilmemesi gerekir diye düşünüyorum. All- star arasından önce bu işi bitirmek istediklerini de yine Schmitz’den duyduklarımız. Kuşkusuz kimin haklı kimin haksız olduğunu tarih ortaya çıkaracaktır ama DeVos’a tavsiyem, bu işi Smith ve özellikle SVG gibi aklı başında sakin sağlıklı düşünebilen bir adama bırakması, ilaçlarını alıp rahat rahat uyumasıdır.

Gergin güler Orlandoyu beklemekte… Olası bir takas sonrası ‘ama hayat devam ediyor’ demesi kuvvetle muhtemel bir SVG rahatlığında olmamız gerektiğinin de altını çiziyorum…

10 Ocak 2012 Salı

Bu da Yapılmaz Artık!!!



Kendi evlenme teklifim geldi aklıma. 10000 kişi olmasa da mekanda 50 kişi vardı ben dizlerimin üstündeyken. Böylesi bir cevap insanı ne hale getirir ve neye dönüştürür bilemiyorum doğrusu. Çok şükür ben doğru insanla birlikteyim :)

Olay UCLA'in 5 Ocak'ta oynadığı bir NCAA maçında 10000 taraftar önünde cereyan ediyor.

9 Ocak 2012 Pazartesi

Taraflı All-Star Seçimim


Oy kullanmak için:

http://on.nba.com/y74Aov

Sacramento Kings 97 - 104 Orlando Magic

Bu kadar sayı yemek iyi değil.

J_Rich sezon başından beri ilk kez maçta insiyatif kullandı hücumda ve gençliğindeki gibi göründü.

Sacramento öncelikle Howard ve Hidayet üzerinden şekillendirdi hücumlarını ve iki oyuncuyu da maç başında çok erken faul problemine soktu. Howard'ı sinirlendirmeyi de başardılar ve Teknik Faullere başladı Çocuk Adam yine.

Bu maç ilk defa bençten gerçekten katkı alınan maç oldu. Wafer beni şaşırttı ve disiplinli oynadı alışılmışın aksine.

Anderson 11'de 3, Hidayet 7'de 2 üçlük attılar. Bu kullanılan şut sayıları çok fazla. Anderson 7 Hidayet 4 civarında tutmalı bu şutları ve içeriye daha fazla yüklenerek oynamalı her ikisi de.

İki maçtır 97 sayı yiyoruz ve Howard olmayınca pota altımız çiftlik gibi oluyor. Kadrodan biri kesilip herhangi bir yerden 2,10'luk bir 5 numara bulmamız gerek acilen. Avrupa olur, Çin olur ama olsun artık.

Sacramento doğumlu Ryan Anderson ve eski Sacramentolu Hidayet için önemi olan bir maçtı. Kazandılar en azından maneviyatı kurtardılar.

Nelson yine çok kötüydü. Başka laf söyleyemiyorum.

Fredette iyi oyuncu, Cousins fazlaca havalı. Bu kadroya tecrübeli ve takıma liderlik edecek birileri gerik.