Sayfalar

31 Ekim 2008 Cuma

Galatasaray Nereye?

Bu soru herhangi bir lokasyonu kastederek sorulmuş değildir. Bu soru aslında "Galatasaray'ın bu kafa, bu yaklaşımla sonunun ne olacağını bilen varsa bir ses versin Allah aşkına!" anlamındadır. Hem bir şaşkınlık hem de bir kaybolmuşluk taşımaktadır. Bu kafayla gerçekten Galatasaray nereye. Büyük Hoca Skibbe ve büyük kaptan Ümit Karan'ın maç sonu demeçleri hemen aşağıda. Zaten fırtınalı hissiyat içindeyken Galatasaray'a karşı şimdi ne yapayım da iyice şaşkın ördekler gibi sağa sola aptal bakınmayayım?!? Cidden Galatasaray nereye?

Tarih: 30 Ekim 2008
Yer: Ankara
Maç: Fortis Türkiye Kupası, Ankaraspor
Skor: 1-1

Demeç: Michael Skibbe "1 puan için mutluyuz"
Demeç: Ümit Karan "
Beraberlik grup için güzel bir sonuç"

Yorum:

Basketboldan Soğutmak

Günün çok da zevkli olmayan futbol maçları ve yoğun iş temposundan sonra Charlotte Bobcats - Cleveland Cavaliers maçının vaad ettikleri kağıt üzerinde çok fazlaydı. Tecrübeli ve ufak çapta efsane koç Larry Brown'ı takımın başına getirip, rezillik seviyesine inmeden takımı toparlamak amacıyla önemli bir hamle atmışlardı Micheal Jordan liderliğinde. Bilmeyenler için Jordan Bobcats'in ortağı ve Basketbol Direktörü. Takımda Jason Richardson, Emeka Okafor, Raymond Felton, Gerald Wallace gibi yıldızları olunca insan ister istemez Larry Brown'dan çok önemli işler yapan bir takımı sahaya çıkarmasını bekliyor.

Dediğim gibi vadd ettikleri çok olan bu maçın önemli servetlerinden biri de Lebron James'ti. Yukarıda saydığım adamlaradan özellikle spektaküler performanslara imza atma olasılığı çok yüksek olan Richardson ile James'in kapışması olur, basketbolu neden bu kadarsevdiğimi bir kez daha hatırlarım diyerek oturdum TV karşısına. Ama hiç de beklediğim gibi olmadı. Tam da Nbakolik'ten yazar arkadaşım Sevgili Burak'ın dediği gibi oldu. Son günlerde takımdaki en önemli gelişme olarak oyuncuları Adam Morrisson'ın saçını kestirmesini anasayfasına taşıyan bir takımdan zevkli veya başa baş bir maç çıkarmasını beklemek çok büyük bir hataymış. Lebron James'in neredeyse yürüyerek oynayıp terlemediği maçta, Cavs yedeklerinin laubaliliğinden, Bobcats 17 sayı fark yedi. J-Rich tek başına bir yere kadar taşıyabildi takımı ama ona destek olacak, omuz verecek tek bir kişi çıkmadı. Üstüne bir de bir adam vardı ki 14 numaralı Bobcats formasıyla sahaya çıkmış, takımını da, izleyeni de, hocasını da basketboldan soğutur. DJ Augustin denilen, Texas'tan çıkıp gelme, bu çaylak adeta Orlando Magic'in 5 senedir bir nane olamayan oyun kurucu müsvettesi Jameer Nelson'ın forma numarası da dahil olmak üzere kopyası. Onun sahada olmadığı her dakika Bobcats maçı çevirebilmek için bir umut ışığı yakarken, onun sahada olduğu her dakika basketboldan soğudu. Son dönemlerde gördüğüm en etkileyici kendi takımını bozma performansıydı.
Ne yazık ki NBA'in bugünkü popülerliğine gelmesinin en büyük nedenlerinden, güzel basketbolun belki de en büyük temsilcisi Michael Jordan'ın takımının oyun kurucusu basketbolu çirkinleştiriyor. Bobcats'in yedek sırasında 1 senedir basketbol oynamamış Morrisson, artık yaşlanmaya başlayan Mohammed dışında önemli bir isim yok. Kadroları çok dar ve seçenekleri ilk 5'lerinden ibaret. Kaan Kural'ın dediği gibi Bobcats bu sezonun en büyük sürpriz adaylarından ama kastettiği gibi başarı anlamında değil gelmiş geçmiş en kötü galibiyet yüzdesini yakalama potansiyeli anlamında. Jordan ve Brown acilen takıma el atıp takaslarla kadroyu şekillendirmezlerse, Bobcats'den bir nane olmaz. Düşünsenize ligin en zevksiz basketini oynayan Cavs bile acayip bir takımmış gibi gözüktü bu rezaletin göbeğinde.

30 Ekim 2008 Perşembe

Çarpılmak

Sezona kuvvetlenen kadrosuyla ve büyük umutlarla giren Orlando Magic için ilk maç hiç de beklendiği gibi geçmedi. Özellikle geçen sezonun üç önemli ismi Howard, Hidayet ve Lewis'e çok sert savunma uygulayan Hawks, ekmeklerine yağ süren oyun kurucu müsvettesi Nelson'ın da katkılarıyla bir ara 21 sayı fark yakaladığı maçta Magic'i 99-85 mağlup etti. Lewis üzerine çok agresif oynayıp maçın bitimine 11 dakika kala ona 6 faul aldırdılar. Hidayet ve Howard'a bir çok kez 2'li ve 3'lü sıkıştırma getirip, pick'n rol savunmasında uzunun içeri devrilmesine kolay kolay izin vermediler. Tek aksadıkları nokta Pietrus oldu ama o da tek başına maçı alıp götürebilecek bir isim olmadığı için Hawks çok rahat kazabdı ligin ilk maçını üstelik deplasmanda. Magic Killer Joe Johnson ve eski Magic'li Zaza'nın performansları çok etkileyici idi.

Magic açısından tek umut verici gelişme oyun kurucu gibi bir oyun kurucunun kadroya dahil olmuş olması. Nelson bu güzel(!) oyununa devam ederse Johnson ondan sadece süre değil, yerini de çalacak. Tek maça bakarak tüm sezonun ne olacağı kestirilmez. Chris Bosh dün kazandıkları Sixers maçından sonra kendisine "İlk maçı kazandınız 81 maç kaldı" diyen muhabire "bu sadece bir maç, 81'ini birden kazanabileceğimizi sanmıyorum" diye cevap verdi. Ben de bu akıl dolu cevabı Magic'e uyarlayayım "Bir maçı kaybetmiş olabiliriz ama daha geride 81 maç var."

29 Ekim 2008 Çarşamba

Oden Sakatlandı

1 sene yattı, sakattı, bir kez bile eşofman giyip çıkmadı sahaya. Geçen sene seçildiği ligde ancak bu sezon çaylak olabildi. Geldi - gitti. Medcezir kadar sürmedi ilk maçı. Sağ ayağından sakatlandı, Lakers maçını tamamlayamadı. Ne olur bu işin sonu? Kurşun mu döktürsek, nazarlık mı taksak?

Şampiyon Galibiyetle Başladı

Sezonun ilk maçları çok zordur, hele bir de geçen sezonun şampiyonuysanız beklentilerin iyice büyüdüğü, büyüdükçe üzerinizdeki baskıyı doruğa çıkardığı o gece karşılacağınız takım, ligin gelmiş geçmiş en iyi oyuncularından biri olarak kabul edilen bir adamın takımıysa, o zorluk derecesi işkence mertebesine gelir. Genellikle iyi başlayamazsınız maça, dengeyi oturtmak, takıma yeni katılanları ya da geçen sezona göre görevi değişenleri oyuna adapte etmek zaman alır. Ama taraftar susmaz, size inancı tamdır, fakat o büyük inanç öyle bir ezer ki sizi neler yapamadığınıza şaşar kalırsınız.

Boston Celtics açısından tam da yukarıdaki gibi bir geceydi. Cavs Lebron ve kuvvetlenen tayfasıyla önemli bir takım. Maçtan hiç kopmuyor hep bir pençe atıp bir tarafınızı kanatıyorlar. Maça Cavs iyi başladı, Celtics dengeyi ancak 3. çeyrekte kurabildi ama Cavs hiç maçtan kopmadı. Son 1 dakikaya girerken 3 sayıya kadar indirdiler farkı ama maç içinde ne kadar etkili olsa da Lebron sezona daha tam anlamıyla giremediğini baskı altında kullandığı 2 önemli serbest atışı kaçırarak kanıtlamış oldu. Çok zorlandığı maçta kaptanıyla maça asıldı Pierce, diğer 2 süper yıldızı Garnett ve Allen hala tatildeymiş gibiydiler, maçın sonunda anladılar sezonu açmaları gerektiğini. Celtics'in en zayıf halkasının 5 numara olduğunu gördük tekrar, Perkins iyi bir blokçu ama çok iyi bir savunmacı değil, üstüne hücum etmeyi hiç beceremiyor. Orada birazcık hücum potansiyeli olan bir adam oynadığında üç yıldız üzerindeki rakibin savunma baskısı azalıyor ve takım halinde Celtics alevleniyor. Dün gece bu etkiyi Perkins ve Garnett'ten önemli süre çalan Powe yaptı. Dün gecenin X faktörüydü. Pierce 27 sayı 4 asist yaparken Garnett ve Allen toplamda 19 sayı çıkartabildiler. Lebron 22 sayıyla başladı, birazcık Ilgauskas destekledi skorda onu, takımın gerisi Celtics'i durdurmaya çalışmakla çok meşguldü.

Celtics 90 - 85 aldı kendi sahasındaki bu sezonun belki de en zor maçını. Ancak "Big Three" bir arada performans veremezse çok zorlanacağı görüldü Celtics'in. Rakibin ezberi belli.

2 Takım Arasındaki Tek Fark

Geçen Senenin Bundesliga 7.si Bayer Leverkusen Skibbe ayrıldıktan sonra bugün 10. haftada lider. Geçen senenin Türkiye Şampiyonu Galatasaray Skibbe takımın başına geçtikten sonra bugün 8. haftada 6. sırada.

Aşık Olduğumuz Lig Başladı

Futbolun tek düzeliğinden ziyadesiyle sıkılmış, hep aynı şeyleri konuşmaktan bunalmış bir kişi olarak 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı'nın şu ilk saatlerinde 29 Ekim'i ayrıca kavuşma bayramı ilan ediyorum! Aşığı olduğumuz NBA sezonu başladı. Umarım yine geçen seneki gibi muhteşem bir sezon yaşarız. Tabii ki fanatiği olduğum Orlando'nun en az konferans finali yapması en büyük isteğim.

Öte yandan üzücü bir durum ise 3 senedir ilk 12 günü herkese açık olan League Pass uygulamasının devam ediyor olmasına, geçen sene uluslararası üyelik satışı olmamasına rağmen halka açık maçları seyredbiliyor olmamıza karşın bu sene her nedense Türkiye'den bu ücretsiz yayınları izleyemiyoruz. Üstüne üstlük parasını vermeye, üyelik almaya hazır onlarca insan var ama Türkiye uluslararası internet yayını yapılacak ülkeler arasında değil! Kendi adıma maille başvurumu yaptım. Yıllık üyelik bedeli sadece 85 $! Digiturk'le kıyaslanmaz bile, üstelik her gece ortalama 3-5 maç var. Bu hizmeti sezonluk olarak alırım diyenleri de Türkiye'nin yayın alanına dahil edilmesi için mail göndermeye davet ediyorum: leaguepass@nba.com

Öyle veya böyle yine başladı uykusuz ama zevk dolu gecelerimiz...

Teknik Direktör Maradona

Arjantin Teknik Direktörlüğü'ne sonunda beklendiği gibi getirildi Maradona. Kampanyalar sonuç verdi, halkın istediği oldu. Maradona'nın Arjantin Hocası olduğunu ilk duyduğumda aklıma hemen kulübedeki Maradona acaba nasıl olur sorusu takıldı. Sonra gerek Boca gerekse Milli maçlardaki Maradona'yı düşündüm. Sorunun cevabını bulup bizim ülkeden dengini söylemek olmazdı. Arjantin'in Yılmaz Vural'ı olur Maradona bence. Takımının ne yaptağından çok onun kenarda, içerde, dışarda, golde, ofsaytta, faulde ne yaptğıyla ilgilenilir. Kesin olan takımın önüne geçecek, daha fazla ilgi toplayacak. Bunu takımdaki oyuncular ne derece kaldırabilecek, kafalarını topa verebilecekler mi orası muallak. Bunu bilen Arjantin Federasyonu yanına bir de Basile'yi koymuşlar ki, Bilardo (Di Stefano uyardı da fark ettim, Basile yazmışım adamı, akıl fikir baskete gitmeye başlamış anlaşıldı) iyi futbolcu - iyi hoca örneklerinin bana göre enderlerindendir. Ha öte yandan da Karpatların Maradonası Hagi'yi ve gittiği her yerdeki üstün (!) başarılarını aklımızdan çıkaramıyoruz, o ayrı. En çok "Devrimci Diktatör" Maradona futbolcu döver mi ve Aguero bir yerine kına yakmış mıdır onları merak ediyorum bugünden sonra. Ya kısmet artık foto muhabirlerine.

Barton - Newcastle - Yeniden Doğuş

Joey Barton'ın hikayesini hepimiz biliyoruz. Newcastle'ınkine de pek yabancı değiliz. Uzun zamandır dibe batmakla geçirdikleri günlerin sonunda Barton Newcastle ile, Newcastle da Barton ile ayağa kalktı. 8 maç sonra ilk galibiyetini aldı Castle ve Barton penaltıdan da olsa attığı golle hem futbola hem hayata dönmüş oldu. Castle WBA karşısında 2-1 aldı maçı, uzun zamandır önde oynamayı ya da kazanmayı unuttukları için olacak 2. yarıda çok tedirgindiler, hatta korkaktılar. Neydi ne oldu demek geliyor insanın içinden, ama tutuyorum kendimi Owen'a Given'a ve Kinnear'a saygımdan. Satılacak mı satılmayacak mı, şampiyonluğa mı oynayacak yatırım mı yapacak derken o kadar yanlış işe imza atıldı ki... Lafın kısası makbul olan böyle durumlarda. Barton daha 26 yaşında ve yapacak çok işi var, suçu ne kadar büyük olursa olsun cezasını çekti, borcunu ödemeye başladı.

28 Ekim 2008 Salı

Home Run!

Ne acayip bir 4 gündü geçirdiğimiz, internetin zabıtaları gelip mühürlemişti sanki dükkanlarımızı, fikirlerimizi satmıyorduk bile, tezgaha koymuş sergiliyorduk sadece.

Bunlara sebep olan ve çanak tutanların hepsi hafızamıza kazındı. Mahkumiyet de elbet sona erecek sizlere, bakalım o gün neler yaşanacak. Şu sansür hareketine karşı gösterilen hassasiyet ve birliği her alanda gösterebilsek, kimse tutamaz bizi. Tutamasınlar zaten, denemesinler bile.

Her kim destek verdiyse yüreğine sağlık.

Tekrar ve yeniden ve umarım bir daha ayrılmamak üzere merhaba!

Çoban Salata Saklama Kabı

Üstadın yolunda ben de wordpress camiasına (umarım) geçici süreyle merhaba dedim.

Çoban salatayı saklama kabına koydum, işte kap hemen şurada:

http://cobansalata.wordpress.com/

Edit : Wordpress adresimiz artık ebedi saklama kabı :D

26 Ekim 2008 Pazar

Suçluyuz! Haklısınız!

Suçluyuz çünkü Blog Yazarıyız. Ülke aleyhine hareket ediyoruz. Kapatın bizi, hatta gelin everimizde kelepçeyip götürün. Karartın, kapatın, engelleyin, çünkü bu ülkenin asıl düşmanı bizleriz. Teşekkürler bu ülkeyi ve insanını bu kadar sevdiğiniz için. Haklısınız!

Basketbola Aç, Ortaya Karışık Orlando

Acıktık basketbola, ben de yazmaya haliyle, çok hareketli bir yaz oldu benim için, basketbol yazmaya gerçekten çok açım, hele hele konu Magic ise her şey yalan. İşte ilk cümleler! Geçen sezon yaşananlar çoğuna göre bir rüyaydı, belki de kabustan uyanmak, ya da kim bilir birilerini kabusa yatırmak. Senelerin özlemiyle adeta o eski Final ruhunu yakaladığımız bir dönem, ama en önemlisi seneler sonra play-offlarda tur geçmenin keyfi. Unutabilseydik neler başarabildiğimiz ve anlayabilseydik kötü çocuklardan çok daha kötü (!) olabileceğimizi, bu kadar kötü olmazdı elenme şeklimiz. Tecrübe denilen meretin, kendine güven ve heyecan denilen iki baş ağrısıyla birleşimi alıkoydu bizi, belalısı olduğumuz Keltlerle final oynamaktan. Ama bu sene farklı, bu sene geçen sene estetik operasyona adama benzeyen yüzümüzde birkaç derin çizgi daha var, bu sene daha çok sakalımız var, bu sene toy çocuk büyüdü, bu sene illüzyonun ötesine geçiyoruz, sihir yapıyoruz.

Geçen seneki kadromuza baktığımızda sıkıntı yaşamadığımız yegane bölgenin kısa forvet pozisyonu olduğunu görüyoruz. Hidayet ve Lewis’in bu pozisyonu muhteşem paylaştığını ve bu paylaşımın her iki oyuncuya da çok ciddi hücum opsiyonları kazandırdığını defalarca kez konuştuk. Hidayet’in MIP olmasında Lewis’le maç içinde birlikte ve ayrı ayrı top kullanıyor olmasının çok büyük etkisi mevcut. Lewis oyunda iken Hidayet’i pasör ve ribauntçu, Lewis dışarıda iken lider ve skorer olarak izledik hep. Sezon boyu alınan sürelerin oyun içindeki kronolojik paylaşımını incelediğimizde Van Gundy’nin sihirli değneğinin etkilerini fark ediyoruz hemen. Lewis ve Hidayet sezon boyu maç başına sadece 24 dakika birlikte oynamışlar. Bu her iki oyuncuya da önemli artılar katmış. İlk devrelerin etkin ismi ve daha fazla sahada kalanı Lewis 2. devrelerin adamı Hidayet olmuş hep.

Bu sezon takımda değişmeyeceği aşikar olan konuların başında şüphesiz en önde geleni bu. Takıma öl sezonda herhangi bir uzun forvet eklemesi yapılmaması bunun en büyük ispatı. Dört numaradan bahsederken Battie ve ölü sezon hamlelerine girmemek olmaz. İşte tam burası o kapıdan girdiğimiz yer.

Geçen sezonun en büyük kaybı Milicic’in de ayrıldığı bir ortamda Tony Battie’yi omuz sakatlığına kurban vermekti. Telaşla Adonal Foyle ve Gortat’ı takımda tutma hamlelerine sarıldı Smith ve Van Gundy. “E salmasaydınız Milicic’i niye saldınız ki?” sorusunun cevabı da, sevgili Burak’a selamlarımla, “biz Memphis kadar zengin(!) takım değiliz kardeşim”dir. (Bu zenginliğin cebe değil akla yönelik bir anlam taşıdığını okur okumaz anlamamış olan okuyucularımıza yazının bundan sonrasını okumamalarını tavsiye ederim, keza yazının burasına kadar zaten ilk paragrafı hiç anlamamış olarak gelmişsiniz demektir.) Battie’nin eksikliğinin Magic’i yeni arayışlara sürüklemiş olduğu fırtınalı denizdeki tek küçük adacık ise mucizevi bir şekilde suların çekilmesiyle Florida sahillerinden daha muhteşem plajlara sahip bir cennet bahçesine dönüverdi. Neden oldukları baş ağrıtan eşleşme sorunu ve yüksek şut kabiliyetleri ile 2. paragrafta ziyadesiyle anlatılan iki sezona damasını vurdu. Vurdu da bu hali hazırda mevcut sorunumuzun ortadan kalkmasını tam anlamıyla sağlamazken, kokusu 2. play-off turunda çıktı. Uzun forvet ve boyalı alan oyuncusu tabirlerine tek başına “Benim” diyebilecek, çok büyük oyuncu olmasa da çok faydalı bir adam Battie. O’nun dönüşü, geçen senenin kalın yanaklı stepnesi Foyle’un takımda tutulması ve Boksör babanın daha da tecrübelenmiş korkutucu oğlu Gortat’ın yedek sırasında oturacak adamlardan olması, geçen seneki seçeneklerimize göre bu sene elimizin daha kuvvetli olduğunu gösteriyor. Ancak ve ancak sezon başı hazırlık kampında hazırlık maçlarında, maç öncesi ısınmaları hariç, neredeyse hiç gözükmeyen ve 1,5 sene o kahverengi ve derin çizgili Spalding deri topa resmi bir maçta dokunmamış olan bu adam bize ne verim sağlayabilecek? Sezonumuzu şekillendirecek cevap bu sorunun cevabıdır. Sezon sonu ahlar ve oflar olursa (ki ilk paragrafı okuyanlar ciddi şekilde fark etmiştir ben bu kanaatte değilim), bu sorunun cevabı yüzündendir. Ölü sezondaki uzun forvet ya da pivot hareketlerine baktığımda serbest oyuncusu piyasasında çok da bize hitap eden adamlar olmadığını görmek de en azından yanlış bir hamle yapmadığımız düşüncesiyle beni fazlasıyla rahatlatmakta da işte o an sabaha kadar kan çanağı haline gelmiş gözlerle ve “Lütfen bir uzun!” umuduyla takip ettiğim oyuncu seçimleri aklıma düşmekte. Yeni paragraf, bu fazla uzadı.

22. sıradan seçtik Courtney Lee denilen oldukça potansiyelli olduğu ortak görüş halindeki şutör gard kısa forvet kırmamızı. Lee’nin seçildiği gece dedim ya “uzun” duasındayken, aslında workoutlar ve açıklamalar sonucunda az çok belliydi ya, Lee yerine 22’den sonra giden Koufos ve Arthur’a göz dikmiştim. Şu an iyi ki olmamış diyorum. Hazırlık maçlarında gördüğümüz Koufos fazla yumuşak. Çaylak oyuncular oryantasyon kapında marihuana içerken yakalanan Arthur da biraz fazla fırlama. Her işte bir hayır vardır tipik yaklaşımı ile yola devam.Western Kentucky mamulü, takımının NCAA’de sayı yükünü taşıyan, %40 üçlük yüzdesi 20 sayı 5 ribaunt 2 asist 2 top çalma mertebesinde bir isim Lee, çok genç değil 23 yaşında geliyor lige ve 3 senedir üst seviyede basketbol oynuyor, bunlar artıları. Eksileri ise ondan kaynaklanmıyor Lee’nin. Geldiği mevkide 5 senelik anlaşma imzalanmış Pietrus, görev adamı Bogans ve artık bu sene patlaması beklenen Redick var. Üzerine uzun süreli yatırım yapılacağını yaşı nedeniyle pek sanmadığım Lee’nin takıma katılma sebebi yeni şekliyle takımın eksiklerinin sezon içi bir takasla giderilmesi çabasında, gönderilmesi kuvvetle muhtemel Bogans, Redick ve Orlando’da kalmamaya karar verirse Hidayet’in dahil olacağı paketler sonrasında, eldeki kıymet olarak devreye sokulması olabilir.

Çok değişkenli bu komplo teorisinden de sıyrılarak yola az evvel kısaca girdiğimiz takıma yeni katılan isimlerle devam edelim, hatta araya ayrılanları da serpiştirerek çoban salata kıvamı verelim konuya.

Oyun kurucu pozisyonunda bu sezon tekrar Otis Smith’in GM kariyerine bir kara leke olarak yazılmış olan, çabukluğu dışında hiçbir katkı sağlamayan, ligin bütün iyi oyun kurucularından dayak yeme manyağı olan, Jameer Nelson’a mahkumuz. Zorunluluktan oyun kurucu olan ve Nelson’a göre bir çok maçta daha fazla fayda veren Dooling, sezon sonu bütçe durumu ve Hidayet’in biten kontratı da düşünülerek takımda tutulmadı. Detroit’ten geldiğinden beri bir türlü Utah’taki ve Porto Riko Milli Takımındaki oyununu sergileyemeyen Arroyo’da bileti kesilenlerden oldu. Nelson’a yedek olarak, kariyerinin bazı dönemlerinde olumlu patlamalar yaşamış, özellikle Indiana döneminde, Anthony Johnson takıma dahil edildi. Ölü sezonun en başarılı hamlesi, saf bir oyun kurucu, yedek olmayı sorun etmeyecek önemli bir profesyonel Johnson.

2-3 numara rotasyonunun çok faydalı bir katkı yapanıydı yine bu sezon ayrılıp Hawks’a geçen Evans. Geçen seneki Ariza takası hem O’na hem bize inanılmaz iyi geldi. Savunmamız sertleşirken dış şut tehdidimiz iyice arttı, Evans değerine değer kattı. Tabii ki sözleşmesinin sona ermesiyle istediği para, kariyerinin belki de son uzun – iyi kontratı olacağı için, Dooling’in istediği para ile birleşince 9 milyonları bulunca kendilerine teşekkür edildi. İşte bu noktada oyuncu seçimlerinden Lee ve Golden State’den Pietrus’un katılı 2-3 numara yedekli rotasyonunu oturtmuş oldu. Pietrus Golden State’de bir türlü hak ettiği değeri bulamamış, istediği süreleri alamamış bir oyuncu. Geçen sene özellikle S-Jax’in arkasında kalması hem istatistiklerini hem etkisini düşürdü. İyi bir savunmacı ve bildiğimiz bir çok Fransız gibi atletik yapısıyla eşleşmelerinde kendisine bir adım avantaj sağlayabilecek bir isim Pietrus. Sözün özü geçen seneden pek farkı olmayacak 2 numaranın, küçük bir sürpriz hariç.

J.J. Redick büyük umutların küçük adamı. Önemli hedeflerin hedef tahtasına uzaktan yakından isabet etmeyen oyuncusu. Önce Hill görmezden geldi sonra Van Gundy. Ağlamaklı oldu gitmek için, izin alamadı. NCAA’in atmak, sayı, şut konularında gelmiş geçmiş en büyük efsanelerinden biri olmak NBA’de oynamak için kafi gelmiyor keza. Bu ligde savunma yapmak gerek. Sonunda 3. senesinde kafasına sokmayı başardı Van Gundy, savunma sadece takım için değil senin için de var olmanın en önemli yolu. Hazırlık maçlarında bir hayli süre aldı Redick, ciddi savunma da yaptı, sayı da attı, özellikle 3’lüklerine geri dönüş yaptı yeniden. Bu sezon Magic cephesindeki en tatlı sürpriz olabilir Redick. 11. sıranın hiçbir verim alınamadan kayıp gitmesi insanın elinden çok acı olurdu, bir kere yaşadık Vasquez’le umalım da bir daha olmasın. Augustine’den hiç bahsetmiyorum, geçen sene kadroda sadece Battie’nin hatırına tutulmuştu, yeri en fazla Alman Ligi orta sıra takımı olacak bir adam.

Takımın hazırlık kampı kadrosuna alınan Wilks ciddi şekilde sakatlanıp daha kontrat falan hak etmeden sezonu kapattı. Yukarıda anlattığımız uzun forvet acabalarının arkasından denemeye alınan Dwayne Jones’da salıverildi. Aynı sebeple takıma katılan Jeremy Richardson’da sadece 2 hazırlık maçında toplam 6 sayı 2 ribauntla oynadı ve takımda geleceğinin olduğunu sanmıyorum, yakındır salınabilir. Tutulursa antrenmanlar için kalır kadroda.

Eskilerden Cook geçen seneki sakatlığını atlatıp geri döndü, standardı olan, uzun forvet pozisyonu için biraz kısa kalsa da çoğu rakibine karşı bunu mücadelesiyle kapatan değerli bir seçenek. Battie’nin dönüşü süresini olumsuz etkileyecektir ama hem Lakers’ta hem Magic’te gördüğümüz çok iyi bir profesyonel olduğu. Gortat ve Foyle sıra geldiğinde kapasiteleri doğrultusunda en fazlasını verecek, vermek için çok çalışacak oyuncular, takımın emekçileri olacaklar yine bu sene.

Takımda değişiklikler ve eklemeler sonunda rotasyon şu şekilde oluştu:

PG: Nelson – Johnson
SG: Pietrus – Bogans – Redick
SF: Türkoğlu – Lee
PF: Lewis – Cook – Gortat
C: Howard – Battie - Foyle

Takımla ilgili takas dedikoduları bitmiyor geçen sezon sonundan beri. Hidayet’in çok para istemesi durumunda Şubat döneminde takas edileceği, Redick’in Nelson’lı bir paketle iyi bir oyun kurucu için veya gidecek olan Hidayet’le iyi bir uzun forvet için paketleneceği en çok konuşulan konular.

Öte yandan takip edenler görmüştür takımın satılması konusu gündeme gelmiş durumda. Shaq ve Grant Hill gibi Lig’in gelmiş geçmiş en iyi isimlerinden olan, Magic geçmişine sahip ve basketbol oynamadıkları zamanlarda Orlando’da yaşayan 2 oyuncusu ortaklaşa talip olduklarını söylemişler takıma. En azından birkaç sene için bu fikri ütopya olarak görüyorum. Yeni salon inşa ediliyor, buradan ciddi sponsorluk ve faaliyet gelirleri gelecekken DeVos neden satsın takımı. Üstelik dünyada yaşanan şu ekonomik kriz ortamında mutlaka değerinin altına gidecektir Magic. DeVos satmayı düşünüyorsa bile en iyi tercih ortalık durula kadar beklemek. Bu da en az 1 sene demek, bu da yeni salon demek, işte bu da para demek. Demek ki Sahaq ve Hill avuçlarını bir müddet daha yalamak durumunda.

Bu sezon en az 55 galibiyet alacağımızı, 60 sınırını zorlayacağımızı, Güneydoğu grubunu tepede, Doğu Konferansı’nı en kötü 3. sırada, ama bence 2. sırada, bitireceğimizi hissiyatla karışık düşünüyorum. Takas edilmezse kontrat senesinde Hidayet yine Magic’in suikastçisi olacak, Lewis ve Howard ile ligin en önemli “Big Three”sini oluşturacaktır. Unutmamak gerekir ki, her gün gelişen ve şut atmayı da becermeye başlayan sadece 22 yaşındaki Howard öğrenmeye ve ilerlemeye devam ediyor.

Van Gundy için elinde sihirli değneği olan adam demiştim önceleri, artık elindeki sihrin ta kendisi. Bu sezon Orlando deplasmanları çok daha zor olacak.

Sevgi, sağlık ve umutla kalın….

* Bu yazı NBAkolik.com için yazılmıştır