Ramazan günlerinin geçmişe göre daha uzun olması ve hesapta olmayan küçük facialar gördüğüm kadarıyla sırf beni değil zevkle takip ettiğim bir çok blog yazarını klavyein uzağına itmiş durumda. Mesela ben kendi adıma perşembe ve cuma yaşadıklarımı, her ne kadar mutlu sonla da bitse, anlatmak dahi isemiyorum. Her neyse klavyenin başına oturduğumuz üzere kafamızdakini sayfaya aktarmak lazım.
İstikrar sporda özellikle de futbolda olmazsa olmaz bir terim. Örneğin bugün sorsak bir çok 25 yaş üstü Galatasaraylı, 88-89'daki Mustafa Denizlili Galatasaray 11'inin en az 8-9 oyuncusunu bir çırpıda sayabilir. Simovic-İsmail-Semih-Cüneyt-Erhan-Bülent-Prekazi-Uğur-Tanju-Kovacevic isimleri benim aklıma şu anda gelenler. Trabzonspor'un Türkiye Ligi'nde 6 şampiyonluk aldığı o dönemi hatırlayalım, efsane kadro deriz hep ve hep de aynı adamlar vardır 11’lerde. Fazla uzağa gitmeden geçen seneye dönelim Çeyrek Final yapıp Chelsea’ye turu son anda kaybeden Fenerbahçe’yi hatırlayalım: Volkan – Gökhan – Edu – Lugano – Carlos – Deivid – Aurelio – Alex – Vederson (Uğur) – Semih (Kezman). Alternatifleriyle birlikte 10 mevkii hemen sayabiliyoruz. Ve UEFA şampiyonu Galatasaray’ı sayalım son olarak da, 4 şampiyonluğun çekirdek kadrosudur aynı zamanda: Taffarel – Popescu – Bülent – Capone – Hakan Ünsal – Okan (Ümit) – Emre (Ergün) – Suat - Hagi – Arif – Hakan. Yine muhteşem ve akıllara azınmış bir kadro. Bu adamların çoğu 4 sene boyunca çekirdeğini ve mucizesini oluşturmuş Galatasaray’ın.
Şimdi günümüze gelelim. En büyük sıkıntımızın istikrar olduğu iddiasındayım. Geçen sene Şampiyonlar Ligi’ni karıştıran Fenerbahçe bu sene daha futbol oynamaya başlayamadı. Şampiyon Galatasaray ancak uyanmaya çalışıyor. Hangi takıma bakarsanız bakın devamlı bir yeniden yapılanma. Yapılan onlarca transfer, gönderilen onlarca futbolcu, hoca. Son örnek Raşit Çetiner. Geçen sezon Konya’yı ligde tutmayı başaran, lige de hiç fena olmayan 4 puanla başlayan, tüm sezon başını ve geçen sezonun sonunu takımıyla geçirmiş, eksiklere göre transfer yapıp yeni sezona giriş yapmış bir adamı sırf evinde Denizli’yi yenemedi diye kovan bir zihniyet. 3 haftalık performansı genele yaysa en az 44 puanla Konya’yı ligde tutması kesin, takımın performansını biraz yükseltebilirse UEFA adayı, aman şu an evinde maçları televizyondan izleyen bir adam. Uğur Meleke geçenlerde çok güzel bir konuya değinmişti: “Bizde transfer hiç bitmez” lafının verdiği zararları anlatmıştı. En büyük zararı istikrarın öğrenilememesi ve günlük yaşamanın sanki normalmiş gibi kabul edilmeye başlanması. Ligdeki hocaların yarısı değişmiş, 1’i daha 3. haftada kovulmuş, kadrolar en az %50 oranında değişmiş geçen seneye göre ve başarı bekleniyor her ama her takımdan, nasıl mümkünse.
4 büyük takıma bakınca kadrosundan kayıp vermeden takviye yapan Beşiktaş’ın savunmada da oyuncu istikrarı yakalamak üzere yaptığı hamlelerin ne kadar olumlu olduğu gözükmekte. 11 forma 14-15 oyuncu arasında gidip geliyor ki bu kimyanın yakalanması için çok önemli. Fenerbahçe’nin kayıplarının takıma zarar verdiğini, Galatasaray’ın yeni transferlerinin mevkilere göre değil taraftara göre yapıldığını gördük hemen sezon başında. Daha 11’i belli olmayan bu iki takımın hazırlık maçlarından itibaren kazanma alışkanlığı da kazanamamış olması, yeni hocaların takımı çözme çalışmalarıyla birlikte onları çok gerilerde bıraktı, hem futbol hem sonuç anlamında. Takımın kadro, oyuncunun oynama, hocanın kazanma istikrarına aç olduğu bir ortamda isimler ve sonuçlar devamlı değişiyor. Kadrosunu baştan aşağı değiştiren Trabzonspor ise 4 maçtır neredeyse aynı 11’le ligin tepesine oturuyor. Her ne kadar çok haz etmesem de kendisinden Ersun Yanal çizdiği yolda istikrarlı bir şekilde ilerliyor.
Anlattıklarımız ve bunca senedir şahit olduklarımız da gösteriyor ki istikrarı kovalamanın aksine yapılan sansasyonel hareketler ya da radikal kararla gelen başarılar hep geçici ve göz boyamaktan öteye geçemiyor. İşte o nedenle Baros (yeni kaliteli transfer anlamında), Gökhan Ünal, Tolga Zengin, Kazım, Aydın Yılmaz ve Karabulut v.b. birçok oyuncu devamlı oynamak, hep kadroda olmak, çimlerin kokusunu derin derin içine çekmek zorunda. Kulübedeki adamları da artık rahat bırakmalı artık dar görüşlü yönetimler ki Türk Futbolu’nun çıtası hiç düşmemecesine yükselsin.