Sayfalar

Brezilya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Brezilya etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Temmuz 2010 Perşembe

Jackson 5+1

Brezilya'da göze batan bir başka isim de yine bir bek oyuncusu Michel Bastos'tu. O. Lyon'daki yarım sezonluk muhteşem sıçrayışla Fenerbahçe'li milyon avroluk! Andre Santos'u bir anda kesiverdi. Dunga da bu anı bekliyormuş gibi Santos'un yüzüne bile bakmadı. Bense Michel Bastos'un yüzüne bakakaldım. Sanki rahmetli Michael Jackson'ın yıllardır kayıp olan 6. bilemedin 7. kardeşini görmüş gibiydim...

B-rezil-ya!

Dünya Kupası süresince yazamadım. Binbir türlü nedenim vardı yazamamak için. Bunla alakalı bir yazı da yazacağım. Hatta yazamadığım süreçte futbolla ilgili fantastik şeyler ürettim. Yazacağım onu da... Ama Dünya Kupası'nı izledim. İzleyebildiğimce vakit bulabildikçe. Ve aklıma geldikçe kupa hakkında yazdıkça yazacağım... Tazeliğini korur hem kupa böylece ligler başlayıncaya...


Hollanda maçlarını kaçırmadım dediğim gibi. Brezilya'nın çok sıkıcı geçen Portekiz maçı dışında karşılaşmalarını izledim. Turnuva sonrası en çok göze batan ve bahsedilen şey de, takımların kendi oluşturdukları futbol ekollerinin dışına çıkarak farklılaşarak oyunlar sergilemeleri oldu. Almanya için "Avrupa'nın Brezilya"sı dendi mesela. Brezilya da "Avrupalı" Brezilyalılardan kurulu takımıyla Güney Amerikalı ekolünden uzaklaşarak, Avrupalı oyun stilini benimsedi. Bu da Brezilya'ya hiç yakışmadı hakkaten. Ne biçim bir Brezilya'ydı o hakkaten ama yaaaa!!

Sezon boyu sakat olan Kaka'dan,yıldızlaşmasının beklendiği nazlı bebek Elano'dan, Avrupa'ya uyum sağlayamayan Santos'lu Robinho'dan, yıllardır Sevilla'dan ileri adım atamayan Luis Fabiano'dan,en kötü sezonlarından birini yaşayan Juventus'ta forma şansı bulamayan Felipe Melo'dan medet uman, Ronaldinho'suz, Pato'suz, Diego'suz kısacası forvet hattı "estetiksiz" Brezilya'dan ne beklenebilirdi??


Takımın izlediğim maçlarında özellikle Kuzey Kore maçında tek ümidinin Maicon olması Brezilya için "düşünme" vaktinin geldiğini gösterdi. Maçlar sıkıştığında Maicon'un bindirmeleri olmadan atak yapamayan bir Brezilya izledik. Koskoca bacasız sanayiden oyunun kilidini açabilecek başka adam çıkaramamışlar! Tamam Brezilya'nın Roberto Carlos'lu, Cafu'lu, Carlos Alberto'lu savunma kanat oyuncularından oluşan bir kanat geleneği de vardır ama o takımda kilitleri açan, Zico, Rivaldo ve Romario gibi isimler de vardı... Son Dünya Kupası'ndaki Brezilya belki de en kötü Brezilya idi. 2009'daki Konfederasyon kupasında da sinyallerini vermemiş miydi sanki?

6 Haziran 2010 Pazar

Hollandalıyım futbola doymalıyım!


Sessizce takip ediyorum dünya kupasına kalan son günleri... İngiltere'de Ferdinand sakat, Fildişi'nde Drogba sakat, İtalya'da Pirlo sakat, Brezilya Tanzanya ve Zimbabve ile hazırlık maçı yaparak kendini kandırıyor, Arjantin'de Messi solbek!, Fransızlar'ın kötü şansı Domenech! Almanya'da Ballack eksik, İspanya Arabistan'dan 2 gol yiyerek özgüvenine yenik... Portekiz'inse her zamanki gibi takım olabileceği meçhul...

Geriye hiçbir sorunu olmayan tek bir öne çıkıyor. Kimsenin şampiyon adayı olarak bile adını tenezzül etmediği Hollanda! Şimdiye dek Meksika (2-1), Gana (4-1) ve Macaristan'la (6-1) oynadılar hazırlık maçlarında. Toplam attıkları gol sayısı ise 3 maçta 12!! Her maçta 1 gol yemiş olmaları dezavantaj yaratabilir... Ama grup maçlarında sıkıntı yaşamaz...


Dünya Kupası'na puan kaybetmeden gelen iki takım var biri İspanya diğeri Hollanda. Kadrosundaki as oyuncular bu yıl en formda sezonlarını geçirdiler dersek yalan olur mu? Sneijder, van der Vaart, van Persie, Robben, van Bommel, Kuyt, Mathijsen... Kötü bir sezon geçirdiğini söyleyebileceğimiz ama 6 pasta tehlikeli olabilecek Huntelaar gibi bir forvet, Babel gibi süpriz bir güç ve van Bronckhorst gibi bir kaptan-lider!

Grupta işleri kolay. Danimarka, Japonya, Kamerun tam dişlerine göre. İyi ihtimalle grubu 1. bitirirlerse bir sonraki turda F grubunun muhtemel ikincisi Paraguay ya da Slovakya ile karşılaşacaklar. Oldu da süpriz oldu İtalya geldi karşılarına. Euro 2008'de İtalya'ya karşı gruplarda temiz bir 3-0'lık galibiyet aldıklarını hatırlatırım. Fransa'ya 4 çakmışlardı. Hollanda kadrosu da o günküyle aynı şu anda... (1-2 değişiklik var tabi ki...)


Lafı uzatmadan Hollanda çeyrek finalde sanırım Brezilya ile oynayacak. Bence turnuvanın en güzel maçı olur. Gerisini bilemem ama 2.07.2010'da nefis bir maç izleyebiliriz...

Şampiyonada tüm maçlarını takip edeceğim takım Hollanda olacak. Diğerlerini de elimden geldiğince izleyeceğim tabi ki... 14.06.2010 - 19.06.2010 - 24.06.2010 günleri ekran başındayım. Hollandalıyım. Futbola doymalıyım... =)

20 Ekim 2009 Salı

Paranın En Son Köle Adayı

Diego Tardelli - Atletico Minerio

Her yıldıza olduğu gibi Manchester City talip ona da.
Cahiliye döneminin köle meraklıları parayla köleliği daha çok beğenmişe benziyorlar.
Bakalım para, hükümranlığını ve kimsenin bozamadığı kölelik düzenini devam ettirebilecek mi?

13 Ekim 2009 Salı

Göbeğine Kurban!

Senin gibisi gelmedi be arkadaş! 30 metreden çakmış bu hafta da, helal olsun tosunuma!

6 Ağustos 2009 Perşembe

Brezilya Ligi Avrupa'ya Uyacak (mı?)

John Cotterill sayesinde Brezilya ile ilgili içeriden bilgiler alabiliyoruz artık. Onun aktardığı bir konu üzerine bu post, yani Brezilya'da yaşanabilecek olası bir futbol yapısı değişikliği. Brezilya bugün dünyanın her ülkesine her dakika oyuncu gönderen bir transfer beşiği. Azıcık öne çıkan, biraz iyi performans veren her futbolcu Asya'dan Avrupa'ya, Okyanusya'dan Amerika'ya futbol oynanan her yere transfer olabiliyor. Futbolcu arayan, transfer yapmak isteyen takımlar için bu tam anlamıyla bir fırsatsa Brezilya futbolu ve taraftarları için o derece bir zulüm. Avrupa'yla birbirine uymayan lig fikstürü nedeniyle Brezilya'da şampiyonluk savaşı en ciddisinden sürerken takımlar yıldızlarını ekonomilerini düzeltmek uğruna birer birer satıyorlar. Son örnek Fenerbahçe'nin Corinthians'tan aldığı Santos ve Christian. Dolayısıyla taraftar ve kulüplerin arası açılıyor, kulüpler basılıyor, futbol odaklı şiddet olayları görülebiliyor bozulan takım düzenleri neticesinde.

İşte bu sebeplerle Brezilya'da bir kaç senedir "Acaba Brezilya özellikle dışarıya en çok oyuncu sattığı kıta olan Avrupa'ya göre yeni bir fikstür düzenlemeli mi?" sorusu çok gündemde. Brezilya'da her yıl Ocak'ta başlayıp Aralık'ta biten bir turnuvalar, şampiyonalar silsilesi var. Ocak ayında önce Mayıs'a kadar sürecek olan Eyalet Şampiyonaları sonrasında Mayıs'ta başlayıp aralıksız devam eden ve Aralık'ta biten Brezilya Ligi oynanıyor. Brezilya Kupası ise bütün Temmuz ayı boyu sürüyor. Bu arada ligle de tam anlamıyla paralel gitmeyen uluslararası Libertadores Kupası ve Sul-Americana mevcut. Bu sırada Dünya Şampiyonası, Amerika Şampiyonası ya da Konfederasyon Kupası gibi milli etkinlikler de Ligi tam ortasında ikiye bölüyor. Lig devam ederken bir çok oyuncu takımını bırakıp milli formayı giyiyor, takımlar kan kaybediyor. Fikstür Avrupa ile uyumlu olmadığından Avrupa'daki transfer sezonları Brezilya Ligi'nin en civcivli haftalarında yıldızları Brezilya'dan koparıyor. 20-25. haftalara kadar hiç durmayan transfer temposu yüzünden ilk 20 haftayı lider geçiren bir takım ligi alamayabiliyor, zayıflayan üst sıra takımlarına diğerleri kafa tutup sürpriz şampiyon adayları çıkarabiliyorlar.

Brezilya Futbol Federasyonu Başkanı Ricardo Teixiera, ki yukarıdaki fotoğrafta kara kara düşünen adamdır kendisi, Brezilya'nın Avrupa Ligleri fikstürleri ile benzer ve eşzamanlı bir fikstüre geçmesinin artık elzem olduğunu belirterek bu konuda çalışmaya başladıklarını söylemiş. Ligin daha geniş zamanlara yayılmasıyla kulüplerin iç dengelerinin bozulmayacağını, Amerika Kupaları'nda mücadele eden takımların sıkışık takvim nedeniyle katılamadıkları Brezilya Kupası'na katılıp kupanın değerinin arttırabileceğini, bu sayede sponsor bulmanın daha kolay bir hale gelebileceğini de eklemiş sözlerine. Bunu gerçekleştirebilmek için takımlarla görüşmeler de başlamış yavaş yavaş.

Bana kalırsa doğru yaparlar bu kararı alabilirlerse. Daha istikrarlı ve çekişmeli bir lig izlenir, takımların kadro kaliteleri artar ve aşırı maç oynamaktan ambale olmuş Brezilyalı futbolcular biraz kendilerini bulup daha fazla verim verebilirler ki bu da Brezilya Milli Takımına aday daha çok futbolcu çıkması demektir. Avrupa'daki transfer çılgınlığının vardığı boyut bu, bir Güney Amerika ülkesinin futbol yapısının değiştirilmesi. Endüstriyel Futbol kendi kurallarını koyuyor artık.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Brezilya Aday Kadrosu

Ronaldo'daki şans be arkadaş. Dunga şu milli takım kadrosuna çok büyük ihtimalle onu da çağıracaktı. Yıllar sonra tekrar giyecekti Brezilya sarısını. Gerçek Ronaldo uluslararası arenada tekrar sahne alacaktı. Yazık oldu çok yazık, şimdi Nilmar nemalanıyor onun yokluğundan. Çabuk iyileş de gel be katıksız Ronaldo.

Kadroda Milan'ın iki yıldızı Ronaldinho ve Pato yok. Dunga'nın Ronaldinho'ya takık olduğunu zaten biliyorduk da Pato'ya da mı taktı onu anlamadım. Belki de Audi turnuvası nedeniyle çağırmamıştır ama Interliler hazırlık turnuvalarına katılmıyorlar mı sanki? Öte yandan artık sanırım Fenerbahçe kadrosundan devamlı bir Brezilya millisi çıkacak. Dos Santos Estonya maçı aday kadrosunda. İlk maçındaki görüntüsü umut vericiydi, Dunga da ondan ümitli ki ırak gittin gözden düştün yapmamış. Neyse yazık oldu Süleyman Efendiye diyelim bir kez daha, kadro için de John Cotterill namı değer Pitaco do Gringo'ya teşekkür edelim. Foto da Chao Grey'den, artık o nereden aldı bilemem.

Kaleciler: Júlio César (Inter Milan), Gomes (Tottenham)

Defans: Maicon (Inter Milan), Daniel Alves (Barcelona), Marcelo (Real Madrid), André Santos (Fernerbahçe), Luisão (Benfica), Miranda (São Paulo), Lúcio (Inter Milan), Juan (Roma)

Orta Saha: Josué (Wolfsburg), Gilberto Silva (Panathinaikos), Felipe Melo (Juventus), Kléberson (Flamengo) Elano (GALATASARAY), Ramires (Benfica), Júlio Baptista (Roma), Kaká (Real Madrid)

Forvet: Diego Tardelli (Atlético MG), Robinho (Manchester City), Luís Fabiano (Seville), Nilmar (Villarreal)

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Ronaldo Sakatlandı

Futbola Corinthians'la geri dönen ve bu sene oynadığı 27 resmi maçta 17 gol kaydeden Ronaldo, dün gece Palmeiras'la oynanan maçın daha hemen başlarında elinin üzerine düşerek sakatlanmış ve oyunu terketmiş. Elinde bir kırık olabileceğinden şüpheleniliyor, kesin açıklama bugün yapılacakmış. Bu sakatlık sonrası sanırı Ronaldo'nun yeşil sahada sakatlanmadık tek yeri üro genital organı kaldı. İyileşip döner dönmez bir de oradan sakatlanırsa Guiness'e girer kanımca.

Büyük geçmiş olsun ölüsü bile büyük golcüye.

16 Temmuz 2009 Perşembe

Kazananlar - Kaybedenler




Libertadores Estudiantes'in!

Finalin ilk maçı Arjantn'de oynanmış ve 0-0 bitmişti. O maçta stün oynayan ekip Brezilyalı Cruzeiro idi. Dolayısıyla kupanın favorisi olarak gösteriliyordu Cruzeiro. Henrique otoritelerin haksız olmadığını ispatlamaya çalışırcasına ceza sahası dışından biraz şansının da yardımıyla lambuja'yı yazdı, öne geçirdi Cruzeiro'yu. O dakikadan sonra mutlaka gol atması gereken taraf Estudiantes saldırmaya başladı. Sonuçta Libertadores'te deplasmanda atılan golün bir önemi yok ve Estudiantes'in kupayı alabilmek için tek çaresi maçı 1-0'dan çevirip kazanmaktı. Kaybedecek bir şeyi olmayan Estudiantes hırsla saldırınca ihtiyacı olan golü çok geçmeden buldu, hemen 6 dakika sonra skoru eşitleyen isim Veron'un başlattığı atakta sağdan gelen ortayı iyi takip edip kale önünde boş kaleye bırakan Gaston Fernandez oldu. Maçı bitiren gol ise yine sağ kanattan gelişen bir akın sonrası oluşan kornerde Veron'dan gelen topu sert bir kafayla ağlara gönderen Boselli oldu. 72. dakikada geriye düşen Cruzeiro geri kalan dakikalarda çok uğraşsa da golü çıkaramadı ve Brezilya'da, Estádio Mineiro'da kupayı kaldıran taraf 39 yıl sonra tekrar Estudiantes oldu. Veron'un kariyer zivelerinden biridir bu maç kuşkusuz. Takımını tecrübesiyle taşıdı adeta kupa seremonisine. Bursaspor'a geleceği söylenirken bir kez daha efsane oldu ülkesinde. Maçın gollerinin videosu hemen aşağıda. Onun altında da son yılların Libertadores galiplerinin ufak bir listesi.

2000 - Boca Juniors - Arjantin
2001 - Boca Juniors - Arjantin
2002 - Olimpia - Paraguay
2003 - Boca Juniors - Arjantin
2004 - Once Caldas - Kolombiya
2005 - Sao Paulo - Brezilya
2006 - Internacional - Brezilya
2007 - Boca Juniors - Arjantin
2008 - LDU Quinto - Ekvador
2009 - Estudiantes - Arjantin

20 Ocak 2009 Salı

Robinho

Santos'tan "Ben artık oldum buralara fazlayım!" diye ayrılmak istedi, yıldız avcısı Real yetenekli Brezilyalı'yı havada kaptı. Real'de bir türlü ilk onbirin değişmez olamadı, bir dönemin Galatasaraylı Arif'i gibi hocaları onu hep joker olarak gördü, sonradan oyuna soktu, çoğunlukla başlama düdüğünde düşünmedi. Bu sefer "Ben yedek kalacak adam değilim, şunlar bunlar oynarken ben bu takımda haydi haydi oynarım!" dedi, Manchester biletini aldı eline. Daha 5 ay olmadı Manchester City'e geleli ama burada da mutlu değil, burada da sorun çıkarmaya başladı. Yaklaşık 1 aydır "Takıma takviye gerek, kadro güçlendirilmeli." diye demeçler veriyordu sağa sola. Önce Buffon, Zarate derken Kaka gelince gündeme sustu, hiç konuşmadı, sadece bekledi. Kaka'ya teklif edilen yıllık ücret miydi onu sessizliğe iten, yoksa sonunda takıma takviye yapılıyor düşüncesi mi bilinmez, transferin olmayacağı anlaşıldığı gün takımının kampını terkedip gitti. Ne Başkanı ne Hocası ne de arkadaşları bilmiyor nereye gittiğini. Menajeri oğlunun pasaport işleri için diyor, hatta izinli!. Ne olursa olsun şu kısa geçmiş bize Robinho'nun geçimsiz ve sorunlu ve kibirli bir adam olduğunu anlatıyor.

13 Ocak 2009 Salı

Bolton Macera Arıyor

Okocha belki de bir milattı Bolton için, spektaküler,bir hayli teknik, yetenekli ve lider oyuncu. O takımdan ayrıldıktan sonra ne benzerini bulabildiler ne yarısı kadarını. Sonraları Anelka bir esti geçti, seyir zevki verdi Bolton tribünlerine, the Reebok Stadium'u Okocha'dan sonra ayağa kaldıran ilk adamdı. İlginçtir ikisi de Fenerbahçe'den kaçarak çıkmıştı o stada. Şu sıralar gayet sönük olan Bolton Wanderers imajını yeniden ayağa kaldırmak, yeniden şahlandırmak için bir süredir bir şeyler yapma çabasındaydı yönetimleri. Sanırım gerçekten tribünleri ayaklandıracak birini buldular sonunda. Ama tribünlerin bir kısmı "Aman bu ne teknik!" diye ayağa fırlarken bir kısmı da "Aman nerden buldunuz bu uyumsuz adamı!" diye yerinden kalkacak. Bolton'un gündeminde şu anda bir dönemin transfer rekortmeni, yeni Pelesi, falan filanı Denilson var. Sao Paulo'da yetişip Real Betis'e rekor para ile gelen ama bir türlü gelişme sürecini tamamlayamayan, milli takımdan da kopmak zorunda kalıp sonrasında Fransa'yı, Suudi Arabistan'ı, Amerika'yı şöyle bir gezip tekrar kapağı Brezilya'ya Palmeiras'a atan Denilson'ın hala uluslararası pazarı olması ilginç. Bir türlü yurt dışında dikiş tutturamamış 31 yaşındaki sol ayak, tam adıyla Denilson de Oliveira Araujo Ada'ya gider mi? Kendine kalsa gider de Bolton nasıl ona güvenip parayı basar onu anlamak mümkün değil. Benim için uzak durulacak adamlar listesinde en üstlerde. Allah Bolton taraftarına sabır versin...

10 Aralık 2008 Çarşamba

Ronaldo Corinthians'ta

Herkes uzun süredir antrenmana çıktığı Flamengo ile anlaşır diye düşünürken Ronaldo Corinthians ile anlaştı ve imzalamak üzere. Tekrar futbola dönerken, Avrupa'ya geçişte kuşkusuz bir basamak olarak kullanacaktır Brezilya'yı. Avrupa'da önemli bir takıma gelebilir ve tekrar başarılı olursa, heykelini falan dikmek gerekir. Bu kadar ciddi sakatlık geçirip de böylesi futbola dönebilen kaç kişi vardır ki dünyada. Daha 6 ay önce göbekli ve tükenmiş fotoğraflarıyla dalga geçiyorduk, adam bugün sapasağlam ve fit şekilde futbola dönüyor. Helal olsun!

9 Eylül 2008 Salı

Luis Fabiano

PES alışkanlığıdır en kuvvetli takımları alıp birbirine giydirme sevdası. Inter, Man Utd, Barça, Real, Brezilya, Arjantin en çok tercih edilen takımlardır. Bu sevdadan sıkılıp kayınbiraderle farklı takımlar alıp onlarla kapışalım dediğimiz bir gün almıştım ilk kez Sevilla'yı. Kanoute'den umutluyken Luis Fabiano ile coşmuştum. PES çoğunlukla objektiftiftir oyuncuların yetenek, güç ve kapasitelerinde. Fenerbahçe karşısında izlediğimiz Fabiano'dan çok değişikti oyunda Luis Fabiano. İspanya Ligi gol krallığında 2. sıradaydı geçen sezon, öncesinde yine vasatın üstündeydi genelde. Ama itiraf edeyim hiç bu kadar etkili ve öldürücü olduğu bir maçını izlememiştim. Dunga 9 numaraı ona vermiş Şili maçında. Hiç Ronaldo, Adriano falan aratmadı perfrmansıyla. Uzun bacakları ve boyuna rağmen fuleli koşusuyla apayrı bir Brezilya forvetiydi. Özellikle attığı 2. golde gücünü dosta düşmana gösterdi. Önü açık Fabiano'nun ve futbolun güzelliğinin peşinden koşan bizler için de BrezilYa maçları tekrar ve yeniden kaçırılmayacak maçlar.

21 Temmuz 2008 Pazartesi

Jonathan Cícero Moreira

Fenerbahçeli Alex'in eski takımı Cruzeiro'nun yeni yıldızı. Alttaki postta anlattığımız Anderson Pico'nun sanki aynadaki aksi. Pico ne yapıyorsa sol kanatta Jonathan da sağ kanatta aynılarını yapıyor. Cruzeiro atakları genelde ondan ve sağ kanattan başlıyor. Başka yerde başlasa da onla bitiyor. Gremio-Cruzeiro maçında adeta birbirlerini yediler Pico'yla. Önü açık bir isim, Cruzeiro yakındır üzerinden bayağı bir yeşil toplar.

Yeni Roberto Carlos mu?

Ânderson Pico Gremio'nun sol beki, 1988 doğumlu, tıpkı Roberto Carlos gibi kısa boylu, 1,69 boyunda ve tıpkı onun gibi kocaman baldırlara sahip. Roberto Carlos'la 100 metre yarışsalar başa baş bitirirler. Sol ayağı çok kuvvetli ve güzel ortalar çıkartabiliyor. Kafasını da kazıtmış Carlos gibi geçenlerde, zaten saçlı hali pek de öyle hoş değilmiş. Carlos'tan tek farkı sağ ayağı üzerinde çalışıyor olması. Cruzeiro maçında 2 kez sağ ayakla denedi çerçeveyi bulmayı, tutmadı ama onu da yaparsa önü çok açık. Bundesliga'ya yeni çıkan Hoffenheim Mayıs ayından beri peşinde. Ralf Ragnick bir kaç kez Brezilya'ya izlemeye gitmiş Pico'yu. Kulübü Hoffenheim'ın verebileceğinden fazlasını istiyor, e tabi Brezilya kulüplerinin para ilahı. Bu sezon Avrupa'ya gelmez ve devamlı oynayıp kendini geliştirebilirse çok daha büyük paralara imza atacaktır. İzlerken yeni Roberto Carlos mu dedim gerçekten, enerjisi ve oyun stilinden oldukça etkilendim. Denk gelirseniz kaçırmayın derim. Ha bu arada yine Gremio'da Paulo Sergio diye bir sağ kanat var o da çok yetenekli ve enerjik, tam bizim lige göre. Sağ kanat sıkıntısı olan takımlara tavsiyedir. 29 yaşında ve çok parlak bir kariyeri olmadığı için ucuza mal edilebilir.

18 Temmuz 2008 Cuma

Berezilya Ligi

TRT'de hangi spikerdi hatırlayamıyorum "Berezilya" derdi hep. Çok gülerdim, acaba kimse uyarmıyor mu derdim. O dönemler Brezilya sevgimizin yoğunlaşmaya başladığı dönemlerdir, yeşille sarıyı birbirine çok yakıştırdığımız, Brezilya maçı olsa da top nasıl oynanır görsek dediğimiz zamanlar.

Brezilyalılar hep üretip, sattılar. Ülke olarak ekonomileri çok kuvvetli değildi asla, Rio Karnavalı ülke ekonomisini canlandıran 1 numaralı etken oldu hep. Futbol olmasa bir çok ailenin ve gencin durumu çok vahim olurdu. Aileler yavrularını hep topçu olabilsinler diye yönlendirdiler ve buna son hızda devam ediyorlar. Her kıtadan bir çok ülkede Brezilyalılar milli takımlarada oynayabilsinler diye devşirilmekte. Neredeyse birazcık parası olan her kulüp takımında en az bir Brezilyalı var. Ve bu ihracatın kaynağı Brezilya Ligi.

Bu sezon Lig Tv'den ve internetten şu futbolsuz günlerde bir çok Brezilya Ligi maçı takip ettim. Edindiğim izlenim, ligin ligden daha çok boğa güreşi müsabakaları ve oyuncu pazarlama merkezi halinde olduğu. Maçlar hep onbinlerce kişilik stadlarda, hınca hınç dolu tribünler önünde ve orta sahalar olmadan oynanmakta. Bir o takım bir diğeri saldırıyor hep. Ön planda olanlar çoğunlukla hücuma dönük orta saha oyuncuları ve forvetler. Flamengo bahsini anlattım aşağıda, parlayanlar hemen Avrupa'ya. Avrupa'ya gelen defans oyuncularına bakarsanız çoğunlukla uzun boylu, yan toplarda golcü ya da sıklıkla hücuma çıkan hızlı kanat oyuncuları olduklarını görürsünüz. 20 tane hücum oyuncusu sayabilirken bilenler Brezilya Ligi'ni, ancak 2-3 savunma özellikleri taşıyan orta saha oyuncusu hatırlarlar. Belki de Brezilya'dan çok önemli kalecilerin ve defans oyuncularının yetişmemesinin nedeni budur. Herkes gol görmek ve delice sevinmek istiyor. Mesela dün akşam Flamengo kalecisi Bruno geldi frikik attı, adından söz ettirmenin tek yolunun gol atmak olduğunun o da farkında, tıpkı Ceni gibi.

Biletler çoğunlukla ucuz, ailecek gelinip, rahatlanıp, meşale yakılıp, bağırılıp, çağırılıp eve dönülmekte. Lig adeta bir "showroom" halinde, herkes çalım, gol, kendini gösterme peşinde. ayrıntılara pek önem verilmemiş bu yüzden. Oyuncuların sırtında isimleri yazmıyor, neredeyse hiç bir maç açıklanan saatinde başlamıyor, saha kenarında elinde mikrofon "Levent Özçelik" tadında abiler ilk fırsatta sahaya dalmak için devamlı tetikte, takımlar hazır, maç başlayacak, ceza sahası önündeki röportajın bitmesi bekleniyor, saha kenarı delicesine foto muhabiri ve gazeteci dolu. Oyuncu yetiştirmekten adeta Lig'i yetiştirmeye fırsat bulamamışlar. Hakemlerin büyük kısmı çok kötü, sarı kartlar havada uçuşuyor, istikrarsız düdükler geliyor devamlı (Bizim hakemler orada İlah muamelesi görür), 4. hakemler adeta uyuyor, çoğu maça hakemler telsiz ve kulaklıkları olmadan çıkıyorlar. TV yayınları ise Show TV'nin 1995'te yaptığı yayınların seviyesinde bile değil, çoğu zaman topu yakalayamıyorlar. Hoşuma giden tek bir ayrıntı var; barajların bozulmasından bir hayli sıkılmış olacaklar ki, hakemler maça ceplerinde beyaz sprey boyayla çıkıyor ve barajın duracağı yeri çiziyorlar. İhlal anında basıyorlar sarıyı. Bu kadar eksinin olduğu ligdeki en nizami oluşumlar barajlar anlayacağınız. Bizim de örnek alabileceğimiz nitelikteki tek uygulama.

Sözün özü, Berezilya Ligi tam bir Satış Ofisi! Gol atmak için birbirini parçalayan oyuncular ve en iyi paraya onları okutmaya çalışan Kulüp yöneticileriyle menejerlerin bürosu. Ne olursa olsun Berezilya futbolu bir başka!

Carlinhos Paraiba

Coritiba'nın kaptanı, 1983 doğumlu, orta saha oyuncusu. Ama ne oyuncu! Adam da bir ciğer var lokomotif kazanı gibi. 90 dakika hiç durmadan koşulur mu, bütün takım tek başına idare edilir mi? Bu adam hepsini yapıyor. 10 numara giyip de takımı için bu kadar çok şey yapan bir oyuncu görmemiştim uzun süredir. Dün geceki Coritiba - Flamengo maçında Flamengo'yu adeta tek başına bitirdi. Alın Senna'yı, üstüne biraz Pirlo katın, Hagi'den ufak esintiler estirin üstüne ve Cafu'nun hızını da ihmal etmeyin. Ben seyrederken başım döndü Flamengolular ne yaptı bilmiyorum, aslında biliyorum, sadece izlediler bu şahane topçuyu.

Sao Paolo ısrarla almaya çalışıyor Paraiba'yı, Coritiba vermiyor. Sanırım menejerler Avrupa'ya pazarlamaya başlamıştır bu Atom Karıncayı. Yakınlarda, olmadı 1-2 sene içinde Avrupa'ya düşecek bombalardan biri Paraiba. Denk gelirseniz kaçırmayın, izleyin derim, futbolu sevdirecek türden bir adam.

Şampiyonluk mu Para mı?

Geçenlerde Flamengo'dan ve dikkat çeken topçularından, sonrasında skandallarından bahsetmiştim. 16 senedir şampiyon olamayan Flamengo sezona şampiyonluk parolasıyla başlamış, kadrosuna önemli isimler katmıştı. Cruzeiro mağlubiyeti sonrası fırtına gibi estiler, gelene 3 gidene 4 attılar. Oyuncular parladı da parladı. Özellikle Renato Agusto ve bir dönem Türkiye'yi de ziyaret eden Marcinho Flamengo hücumunu sürüklüyorlardı. Daha ligin başında şampiyonluğun tek adayı gibiydiler, en yakın rakiplerine 10 haftada 5 puan fark attılar. Ancak üstüne hayat kadınlarına atılan dayak skandalı geldi, ve oyunculara teklifler. Önlerinde çok önemli bir soru vardı: Şampiyonluk mu, Para mı? Parayı seçtiler her Brezilya takımının yaptığı gibi. Bayer Leverkusen'e sattıkları Agusto'dan 10 milyon, Birleşik Arap Emirliklerinin Al Jazeera takımına sattıkları Marcinho'dan 4 milyon € kazandılar. Bu seneki tüm oyuncu maaşlarını ve giderleri karşılamaya yatecektir büyük ihtimalle bu paralar, ama peki ya şampiyonluk?

Dün gece Coritiba deplasmanındaydılar. Kleberson da sakatlığı yüzünden forma giyemedi. Gidenlerin ve olmayanların yerine forma giyenler tam anlamıyla yokları oynadılar. 1-0 kaybettiler maçı, kalelerinde en az 6-7 tane net gol pozisyonu verdiler. Takımın kaptanlığı ve defansı yine tanıdık bir isim eski Fenerli Fabio Luciano'ya emanetti. Tel tel döküldüler. 2 hafta önce fırtına gibi esen Flamengo'nun yerinde adeta yeller esiyor. Kaleci Bruno ve Kleberson'a da talipler olduğu söyleniyor, iyi para verirlerse onları da satar sanırım Flamengo. Bu gidişle liderliği de yakında kaybederler, Cruzeiro arkadan sağlam geliyor.

Şampiyonluk mu, Para mı? Taraftar hasret bitsin istiyor ama yönetim tabii ki önce PARA diyor!

12 Temmuz 2008 Cumartesi

Flamengo Vaziyetleri

Geçenlerde bir Flamengo maçı seyredip izlenimlerimi yazmıştım. Çok geçmedi üzerinden Flamengo'da yazdığım topçuların başından hem bir skandal hem de bir transfer geçti. Ballandırarak anlattığım Marcinho, Bruno hayat kadınlarıyla uygunsuz ilişkilerdeyken kadınlarla birbirlerine girince Brezilya karışmış, Beşiktaş'taki terlik skandalından çok öte bu olayı yönetim büyümeden kapatmış, lastik gibi uzatmamışlar.

Öte yandan önemli oyuncu olacağı belli dediğim Renato Agusto Bundesliga'ya, Bayer Leverkusen'e transfer olmuş hem de sadece 10 milyon €'ya. Bu sezon dikkat edin TV'den yayınlanan Leverkusen maçlarına, Agusto Avrupa'ya düşen yeni bir kuyruklu yıldız olacak.

Haberleri Lambuja'dan aldım, ellerine sağlık, skandal burada, transfer de şurada.