Sayfalar

28 Aralık 2011 Çarşamba

Euroleague Top 16 Grupları

Cim Bom Efes bir arada, sanırım Euroleague'de ilk kez oldu bu Türk Takımlarına. İspanyollarsa F grubunda birbirlerini kıracak.

23 Aralık 2011 Cuma

Mehmet Okur New Jersey'e Takas Oldu!!!

Sanırım bu işte Deron Williams'ın parmağı var. Nets'in yıldızı Brook Lopez Mart başına kadar sakatlığı yüzünden forma giyemeyecek, bu durumda da Mehmet Nets'in bu sezonun önemli kısmında ilk beş pivotu olarak sahada olacak. D-Will ve Memo tekrar birleşti, Memo sezon sonu bitecek kontratı sonrası belki de kariyerini NBA'de sürdürebileceği bir takım da bulmuş oldu. Mehmet'in kontratı Haziran'da sona eriyor ve 10.8 milyon değerinde.

19 Aralık 2011 Pazartesi

SAKARYA TATANKALARI 16 - 6 ANADOLU ÜNİ SK

Sakarya Üniversitesi Spor Kulübü Korumalı Futbol Şubesi (Sakarya Tatankaları) 3 sezondur Korumalı Futbol Türkiye Profesyonel 2. Liginde Mücadele etmekte. 2009-2010 sezonunda ligde 2. olup baraj maçında 1.Lige çıkma şansını kaybeden ekibimiz geçen sezonu 3. olarak bitirdi. Bu sezonsa 9 takımın bulunduğu 2. Lig'de B grubunda Koç Üni SK, İstek Vakfı SK, Anadolu Üni. SK ve Selimiye SK ile mücadele etmekte. Grubunda 1. olması durumunda ekibimiz 1. Ligde düşme potasında olan takımlarla baraj maçı oynayıp 1. Lige yükselme şansını yakalayacak. İlk maç 4 Aralık Pazar günü deplasmanda Koç Üni SK ileydi. Bu maçı 14-8 kazanan takımımız 2. maçında Söğütlü Akarca sahasında Anadolu Üniversitesi SK ile karşılaştı.

İlk çeyrek yoğun yağış altında oynandı ve SAÜ SK üstünlüğünde geçildi. Takımımız 2 kez gol çizgsine çok yaklaşmasına karşın skoru bulamadı.

İkinci çeyrekte yine baskılı bir oyun sergileyen takımımız Anaolu Üniversitesi'ni kendi gol çizgine sıkıştırmışken, rakip oyun kurucunun sahalarda çok ender görülen 85 yardlık koşusuna engel olamadı ve 6-0 geriye düştü. Ekstra denemesinde iyi bir savunma örneği verildi ve skor değişmedi. İlk yarı bu sonuçla kapandı.

Maçın ikinci yarısına mutlak galibiyet düşüncesiyle başlayan ekibimiz üçüncü çeyrekte oyun kurucusu Kıvanç'ın muhteşem oyunuyla hakimiyeti tekrar eline alıp ardı ardına 2 gol buldu. İlk golde Yunus ikinci golde ise Sercan Kıvanç'ın asistlerini çok iyi değerlendirdiler. Her iki golün ekstrasında da Gökhan, Kıvanç'ın kurduğu oyunları skora çevirince bir anda maç 16-6'ya geldi. Üçüncü çeyrek bu şekilde sonuçlandı.

Son çeyrek daha ziyade bir taktik savaşı şeklinde geçti. Oyunu Anadolu Üniversitesi sahasına yıkan oyuncularımız skorun değişmesine izin vermeyince 16-6'lık sonuçla Sakarya Üniversitesi Tatankaları 2. maçında 2. galibiyetini elde etmiş oldu.

Takım Sorumlusu olarak söyleyeceklerim ise şöyle:

Sakarya'da pek kimse bizim neler yapmakta olduğumuzun farkında değil ancak yolun en zorlu kısmını geçtiğimiz 1. Lig yolculuğumuz sekteye uğramadan devam ediyor. Bu süreçte Kızılay Serdivan Şube Başkanı Sayın Fatih Mehmet Temel'e Üniversitemiz dışında bize ilgi ve destek gösteren tek kişi olması nedeniyle şükranlarımızı sunuyor ve bu galibiyeti ona armağan ediyoruz. Amacımız Sakarya Üniversitesi'nin adını ilk kez bir Profesyonel Takım sporunda en üst lige yazdırmak.

Bundan sonraki maçımız ise 25 Mart 2012 tarihinde İstek Vakfı SK ile deplasmanda oynanacak.

15 Aralık 2011 Perşembe

Chris Paul Los Angeles'a Takas Oldu!!

Tam Fotomaç başlığı attım!!!

Evet Paul sonunda Los Angeles'a takas oldu ama Lakers'a değil Clippers'a. Hornets Paul karşılığında Eric Gordon, Chris Kaman ve Al-Farouq Aminu'yu kadrosuna katmış oldu. West'in de kaybından sonra (Indiana'ya imza attı) ne derece Hornets başarısına katkı sağlar bilemiyorum ama Blake Griffin ve Chris Paul Clippers'da önemli işler yapacaktır, orası kesin. Paul gittiğine göre sırada dedikoduları ve haberleri ayyuka daha fazla çıkacak adam Dwight Howard. Büyük ihtimalle de Lakers'a takası hakkında. Hayır ola...

13 Aralık 2011 Salı

Orlando'da Hareketli Günler

Şu sıralar Dwight Howard'ın içinde Hidayet'in de olduğu bir paketle Gasol ve Bynum karşılığında Lakers'a ya da Nets'e gidebileceği gündemi Chris Paul takası gerçekleşmeyince en çok meşgul eden konu NBA'de. Orlando'da ise Howard'ı tutabilme düşüncesi ön planda ve bu yüzden kadro derinliği ve etkinliği sağlayacak hamleler peşinde Otis Smith. Her ne kadar Wan der Veide nam-ı değer damat abi "artık bu strese dayanamıyorum" dediği için kaçmış gibi gözükse de, Magic'te çalışmalar durmadı.

Önce Jason Richardson ile bir kontrat imzalandı. J-Rich'in uzun vadeli kazık kontratı geçen sezon sonu bitmişti. Yeni kontrat 4 yıl ve 25 milyonluk. Akıllıca bir hamle oldu. Sonrasında bir türlü istenen seviyeye gelemeyen Bass Boston'a Glen Davis ve Von Vafer karşılığında gönderildi ki hem genç hem de potansiyelli olması açısından Davis önemli iş görecektir Orlando'da. Von Vafer ise serseri mayın, pimi çekilmiş bomba sözlerinin canlı temsilcisi adeta. Ondan bi numara olmaz :) Ligin yeni bütçe affı maddesine dayanarak Arenas serbest bırakıldı. Arenas'ın 3 yıl ve 62 milyonluk daha kontratı vardı. Bu miktar Magic'in cap'inde gözükmeyecek ama oyuncu ödemelerini almaya devam edecek.

Bu arada Odom takasla Lakers'tan Mavs'e geçti. boştaki Vince Carter da ona katıldı Dallas'ta. Anthony Parker Toronto'ya, Chauncey Billups Clippers'a, Shane Battier Miami'ye, T.J. Ford San Antonio'ya, Kurt Thomas Portland'a (hem de 2 senelik), Radmanovic T-Mac ile birlikte Atlanta'ya imza attı. Tyson Chandler da takasla New York Knicks oyuncu oldu.

NBA'de piyasa kızışmış vaziyette ve lig başlayana kadar geçecek 12 günde her türlü sürpriz beklenebilir.

11 Aralık 2011 Pazar

3'LEME....

Aslında bu yazı için kendi mi bilerek frenledim.Yıllar sonra içi hoş olarak bir derbi seyreden Galatasaray taraftarı olmayı unutmuşuz.Ezeli rekabette bir 90 dakikanın ezeli eziyete dönüştüğünü ilk defa görüyorum.Aslında hayır,Johnson'ın Suat'ın kıçına çarparak gol olan maçından sonra diyebilirim ama o maçı da Fenerbahçe kazanmıştı.

Dedim ya bekledim.Birincisi Fatih Hoca'ya bir teşekkür etmek lazım.Engin salakça aldığı kırmızı kart sonrası Sagopa'dan "derdime derman baytar'ım yok!!" diye mırıldanmaya başlamıştık en hicaz makamından.Biliyorduk ki orta sahada en çok bizi gole doğru iten adam bizim psikolojik Baytar'dı.Engin'in yokluğun da 3 yıldır beklediğimiz Emre Çolak'ı hiç çekinmeden ilk 11 oynattı.Burada başarı Emre'yi oynatmak değil,Emre'yi basit oynatabilmek!Bunu ne Rijkaard ne Hagi nede tahmin ediyorum altyapıda ki hocalar başaramamıştır.Dikkatli gözleri olanlar sene başından beri Emre'nin görev aldığı her maçta basit oynamadığı zaman kenardan yediği fırçalara şahit olmuştur.Sonunda Emre futbolun çok basit bir oyun olduğunu,zor olanın onu basit oynamak olduğunu öğrendi.Kolaydan vazgeçti ki artık milli takıma kadar uzanacak bir yolu olduğuna inanıyorum Semih ile birlikte.

Semih dedik bir parantez de ona açalım.Şükürler olsun kendini Lothar Mattheus sanan Servet Çetin'den kurtulmamızı sağladı.Galatasaray kolay gol yemiyor deniyor,hatta sayı 6 maç olmuş ki sayısı önemli değil.Artık savunmadan şişirme topla çıkmıyoruz ve bu sayede top duvar gibi  geri gelmiyor.Yıllar sonra ilk kez Galatasaray geride az adamla yakalanmıyor ve lanet olsun Ercan Taner'in sesinden "Galatasaray geride az adamla yakalandı" repliğini duymuyoruz!!Bunun bir parçalı forma tutkunu için ne demek olduğunu bilemezsiniz.

Bir parantez daha açmam lazım.Taffarel'den beri hadi biraz daha yakın zaman,Mondragon'dan beri kale de güven veren birini göremedik.Uruguay'lı kaleye geçtiğinden beri bende bu güven duygusu var.Bu adam kaleciliğinden önce iyi bir futbolcu!!Bakın çok önemli,futbolcu diyorum!Tıpkı Taffarel gibi!!10 milyon Euro'ya kaleci mi alınır diyenlere özür dilerim bunu söylemeliyim,"KAPAK OLSUN"!!!Bir kaleci işte bir takımın oyun sistemini bu kadar değiştirebilir.Kaleye geleni kurtarır-kurtarmaz çok sorun değil ama savunmasına güven vermek  futbolda bambaşka bir şeydir.Sizi bir kademe daha büyük bir takım yapar.

Bir paragrafta Elmander'e,her maç savaşan viking için ama çok kısa.Kewell gidince kalbinin bir yanı buruk kalan Galatasaray taraftarının,o kocaman Ozz büyücüsü boşluğunu doldurdu.Facebook'ada yazdım."HASTASIYIZ DEDEEEEEEEEEE, adı ELMANDER....."






Paragrafı sonun da bu imparatorluğu kurduğunu hatırlayan kişiye ayıralım.Galatasaray uçağını Trabzona indiren pilotun dediklerini tekrar etmemek mümkün değil!"Hepinize çok teşekkür ederiz,sayeniz de sokakta başımız artık dik dolaşıyoruz!" Sene başında şampiyonluk sözü değil,herkesin gurur duyacağı bir Galatasaray izlettirmek istiyoruz" dedi.Sağol imparator,şimdiden sözünde durduğun için...

8 Aralık 2011 Perşembe

4-4-2

"Riera-Kazım iyi oynamadıkça ve Elmander forvet arkası olarak sahaya çıkarsa Galatasaray çok zorlanır. Ancak İngiliz tarzı bir 4-4-2 Galatasaray'ın bu kadro yapısı içindeki kurtuluşu olabilir."

Bu benim Sivas maçı öncesinde yaptığım yorumdu.

"Galatasaray’ın orta sahasında ofansif düşünce yapısı yüksek bir oyuncuya sahip olmamasından mütevellit 4-4-2 sistemine göre oynamasının daha faydalı olacağını ancak bu sisteme geçiş olsa bile ilerideki oyuncuların rakibe yapılan ataklarda oldukları yerde put gibi durmayıp kendilerine boş alan yaratmaları gerekiyor."

Bu da sevgili ozhano'nun 23 Eylül'de yaptığı Galatasaray yorumu.

Üzerine söyleyecek fazla söz yok. Türk futbolunun tutulduğu 10 numara hastalığı ve 4-3-3 vebasının çözümü İngiliz 4-4-2'sindedir. Dünyada kaç tane Hagi, Alex var ki sen bunlardan her sezo 18 takıma birer tane bulabilesin. Türk futbolu ve futbolcusunun yapısı 4-3-3'e uymayan bir yapıdadır. 4-3-3 oynayabilmek için 4-5-1'i iyi oynatacak kanat forvetlerine ve ileride pres özelliği sergileyebilecek güçlü, yılmaz bir santrafora ihtiyacın vardır 10 numaralı adam dışında. Kanat beklerinin her ikisi de normal insandan büyük ciğerlere sahip olmalıdır. Oysa 4-4-2 alan parsellemesinin belli olduğu, kanat orta sahaları defansa yardıma gelir ve disiplinli oynarsa 2 hareketli forvetinle rakibi hallaç pamuğu gibi atabileceğin formasyondur. Orta saha ikilisi oyunun her iki tarafını oynayabilen ayağına hakim adamlarsa, başarı beklenilen ve olası sonuçtur.

Fatih Terim için düzülen methiyeler görmek isterdim bugün ama basın eskisi gibi yüceltmiyor onu, ya da en azından şimdilik temkinliler. Ancak senelerdir vazgeçmeden söylediğim yaraya neşteri vurabilen yani bu takıma sağ bek gerektiğini görebilen, bu takımı çift santraforla oynatmayı becerebilen bir hoca, altyapıdan gelen adamlar formayı sakatlık, ceza sonrası aldığında iyileşen ya da cezası biten adam dönünce 20 hafta kadroya almamazlık yapacak karaktersizlikte olan bir tüccar değil Terim. Terim de eski hırslarını bırakmış ve sivri uçlarını törpülemişken, şampiyonluk gelsin veya gelmesin, bir Ferguson, bir Wenger modeli anlaşma yapılmalı kendisiyle. O istediği zaman bırakmalı Galatasaray'ı, Galatasaray'ı rant için kullanan bir kaç gazeteci ve yönetici istediği zaman değil.

Sanırım bu maç Hıncal Uluç ve Sergen Yalçın için de özel bir anlam taşıyor. Her ikisine de Galatasaray'ın attığı 3 golden biri armağan olsun.

5 Aralık 2011 Pazartesi

Dün yediğin HURMA'lar,gelir g.tünü tırmalar....

Biri ne olur cehaletime versin ama bana anlatsın bu adamın Galatasaray ile alıp veremediği nedir.Her sezon bir açıklama yapayım Galatasaray'ı karalayacak diye bir çaba içinde mi,ben mi çok fanatiğim?İşin ilginci 2 sezondur bizim yönetimin şu adama 2 çift laf etmemesi.Bu yönden Fenerbahçe'nin kenetlenmişliğini kabul edelim.Şöyle bir muhabbet çubuklu forma için yapılsa tekzip yazısının resmi sitede çıkması 2,5 milisaniye civarında olurdu diye düşünüyorum.Parçalı forma yönetimi ne kadar daha bunu yutacak merakla bekliyorum,bir çok parçalı tutkunu gibi...

Sn. Aysal diyor ki yönetim bazında Kayserispor'a Amrabat ile ilgili teklif sunduk,Hurma ise başkanımıza Abdurrahim Albayrak böyle bir teklifle geldi kabul etmedik diyor.Bütün bu olaylarsa Aysal'ın medyaya Amrabat için Kayserispor'a teklif götürdük demesiyle başlıyor.Burada herhangi bir yanlışlık var mı?

Zat-ı muhteremse Galatasaray'ı federasyona şikayet etmiş,sonuç bekliyormuş!!Bekle kardeşim,belki bir gün olur istediğin ama ara sıra kendi tribününün sana ve senin için söylediklerine bir kulak kabart.Biz kime,neye hizmet ettiğini,kimin piyonu olduğunu biliyoruz.Senin için sorun şu ki Kayseri tribünleri de farkında.Yine Galatasaray üstünden tribünlere oynadın.

İşin daha ironik kısmıysa Trabzon'da yöneticilik yaparken daha bu "satmıyoruz-satılık futbolcumuz yok" repliğini Türk futboluna katan insan olmasıdır.Rivayet odur ki ehliyetini soran polise dahi bizde satacak futbolcu yok diye çıkışmıştır!Trabzon'da Gökdeniz Karadeniz'in satışına engel olmaya çalışarak başladığı yöneticilik kariyerini, sonrasında  kalitesini Avendano transferi ile taçlandırmış bu abimize kariyerinde başarılarının artarak devam etmesini dileyelim...

Devam et...Ne saygı ne hürmet...

KOÇ ÜNİ SK 8 - 14 SAKARYA TATANKALARI (Korumalı Futbol 2. Lig 1. Hafta)

Daha önce deplasmanda hiç yenemediğimiz Koç Üniversitesini bu kez mağlup etmeyi başardık. İlk yarı müthiş bir oyun oynadı ekibimiz. QB Kıvanç ve defans takımı önderliğinde 14-0'ı yakaladı. İkinci devrede Koç Üniversitesi oyunda kalabilmek için çok baskılı başladı ve 14-8'i yakaladı. Dördüncü çeyrekte sinirlerine hakim olup oyunda kalan takımımız harika bir savunma ve akıllı bir hücum stratejisiyle maçı 14-8 bitirdi ve deplasmanda daha önce hiç yenemediğimiz rakabimizi alt ederek Pro 2.Lige galibiyetle başladı.

Bu sene 2 sezon önce kaçırdığımız 1. Lige yükselme fırsatını tekrar yakalayıp bunu değerlendirmek istiyoruz. 4 maçın ilki tamam, geriye sadece 3 maç kaldı. Bu çocuklar bunu hak ediyorlar.

2 Aralık 2011 Cuma

tePELEmek geldi içimden!!

Pele, İspanyol Marca gazetesine yaptığı açıklamada, ''İkisini bireysel olarak karşılaştırırsak, Neymar Messi'den iyi. Sağda da solda da oynayabiliyor. Olağanüstü bir oyuncu. Bireysel olarak en iyisi o'' dedi.
Tamam takım fanatiği olabilirsin,vatandaşını kayırabilirsin, yaşı benden büyüklerin affına sığınarak yaş itibariyle oksijen kullanımı konusunda beynin de pek başarılı olmayabilir.Da hemşerim gözlerinde mi seçemiyor?Bunun aynısını Robinho çıktığında da yapmıştın ama yemiyor artık kimse.Birde gidip Marca gazatesine konuşmuş!!Tahminen kaşarinho,atargezerinho ve şeymar çıktığında da benzer şeyleri diyeceksin allah ömür verirse...
Meesi ile Neymar'ı kıyaslarım ama sadece ps3'te,o da ellerinde birer coystik varsa...Sadece şu çalımda ki zeka ile karşılık veriyorum...
Hürmetler...Hakikaten duygular şelale şu çalımla...

26 Kasım 2011 Cumartesi

Sivas Maçı Öncesi

Fatih Terim Melo'nun olmadığı maçta bu sezon 2. kez Baros ve Elmander'i birlikte sahaya sürüyor. Benim elimde bu kadro olsa her daim yapacağım gibi yapıyor Terim. Galatasaray mutlaka çift santraforla oynamalı. 4-3-3 ve türevlerinin bu takıma hiç bir şey veremeyeceği 3 senedir çok açık ve net ortadayken, elinde birbirini tamamlayıcı özellikleri olan böyle 2 santrafor varken Galatasaray sahaya hep benzeri dizilişle çıkmalı.

Ancak 4-4-2 oynayacak bir Galatasaray'da kanatlarda 2 formsuz adam varken bu sistemin işlemesi çok olası değil. İlave olarak Terim her ne kadar Baros ve Elmander'i birlikte oynatıp Elmander'i orta saha göbek üçlüsünün ön tarafındaki adam gibi oynatırsa da  Galatasaray çok zorlanır.

Galatasaray 4 şampiyonluğun geldiği dönemdeki gibi çift santrafor Hagi yerine Selçuk ve (Okan Emre Suat) tarzı dinamik bir üçlü yakalayamadıkça ne tek santraforlu ne de Riera-Kazım gibi iki isteneni veremeyen kanat adamıyla başarılı olamaz.

Sonuç olarak Riera-Kazım iyi oynamadıkça ve Elmander forvet arkası olarak sahaya çıkarsa Galatasaray çok zorlanır. Ancak İngiliz tarzı bir 4-4-2 Galatasaray'ın bu kadro yapısı içindeki kurtuluşu olabilir.

NBA'de Lokavt Bitti!

Yaklaşık 45 dakika kadar önce NBA'de lokavtın bittiği haberi gündeme bomba gibi düştü. Oyuncular, takım sahipleri ve lig yönetimi tam 15 saat süren toplantı sonucunda 25 Aralık civarı başlayıp Nisan sonu gibi bitecek 66 maçlık bir takvime evet dediler. Para paylaşımında anlaşmaya varan 3 taraf böylece sezonu kurtarmış oldu.

Bu karar gözüken o ki Beşiktaş'ı fena etkileyecek. Bu şartlar altında Deron Williams ve Semih Erden 1 Aralık itibariyle takımdan ayrılabilirler. Semih zaten sakattı ama Williams formunun zirvesine çıkmıştı ve takımı sırtlamıştı. Galatasaray Zaza'yı, Teleokom Mehmet Okur'u, Fenerbahçe Sefolosha'yı, Efes de bir ihtimal Ersan'ı kaybedecek. Odom'u istanbul'da görme hayalleri de sona ermiş oldu.

NBA severler için fırsat, Türk basketbolseverler özellikle de Beşiktaş taraftarı için ciddi bir kayıp oldu. En azından 2 ay Deron Williams'ı seyretmiş olduk. Zaten Iverson da üç aşağı beş yukarı o kadar takılmamış mıydı İstanbul'da?

23 Kasım 2011 Çarşamba

Nefes ALDIK....

Esasında sabahtan beri dıngıl bir şekilde bedelli geyiklerini okuyorum.Hayır güldüklerim de vardı sabah açıkçası, "-Bedellinin 2. taksidini internet üzerinden yatırmak isteyen vatandaş parmağını yaralayınca gazi ilan edildi" gibi... En son okuduğum"- 30 bin TL verip askere gitmeyecek olanlar. 10 bin TL verin ' Kestirin ' 20bin TL cebinizde Kalsın." ile dengesizliğin bizde değişmeyen tek denge olduğunu,vur deyince öldürdüğümüzü bir kez daha anladım.Hayır çok hava atmak isterdim,helikopterden helikoptere atladım,dağlarda sabah akşam nöbet tuttum demek isterdim fakat arkadaş kısa dönem askerlik yaptım.Dış kurye olduğum için şanslı puşt yaftası ile dolaştığımı tahmin ediyorum.Birliğin abisi olunca ve bütün karakolun ihtiyaçlarını dışarıdan ben aldığım için kimse bunu dile getiremese de içten içe bunları hissediyorsun.Ne diyebilirsin ki sana yazılmış kader işte yada seçimler...
Seçimler demişken,gözüm tv ekranın da bir silüete takılı.Nüfus cüzdanın da Makedon yazıyor.Tüm çocukluğunu yazlıkta ki Makedon kıza aşık geçiren,üstüne Naumoski ile ergenliğini bitiren bir bünyeye sahip olan ben,bu adama karşı en çok kredi verecek kişiyim diye düşünüyordum.Ben bu krediyi bütün Makedon halkına veririm fakat sahada ki Makedon'un nerde olduğu,ne yaptığı veya yapmak istedikleri hakkında bir fikir sahibimidir?Sanmıyorum...
Çok uzun zamana gitmeye gerek yok 1-2 ay öncesine sararsam kafayı papatya falımız orada başladı.Ulen lock out'mıdır lokavtmıdır,genel grev mi dersiniz bu furyadan güzel elmalar kafamıza düşer dedik.İlyasova Efes adına ilk elma olurken armut buda iyisini siz yeyin dercesine Patrick Mills ile anlaşıldığı yazıldı.Oynatmayı seven,Yurolig bazında skor opsiyonuda olan bir oyuncu gelir şad oluruz diye düşündük.Sonra ne olduysa bizim mahallenin yakışıklısı gönlünü Mills yerine bir brezilya'lıya kaptırdı.Derken transfer kuşları Santos'tan Neymar'ı Real'e,Marcelinho Huertas'ıda Efes'e yapıştırıverdiler.Bu arada Fenerbahçe Ülker'de Gist ve Jerrels ile anlaşınca Final 4 için tek umudum Efes kaldı.Berke Can'ın transferi "pardon Sasha Vujacic demek istedim" sonrası Huertas bombası bünyeye ağır geldi.Caja Laboral'a da ağır gelmiş olacak ki olay bu sefer Brezilya pembe dizisine döndü.Galatasaray ve Efes'in İspanya transferleri sonrası anladım ki bu İspanyollarla transfer filan olmaz.Bonservis önce 1 sonra 1,5 yetmedi 2 milyon avroya dayandıktan sonra Caja Laboral'dan elimizde kala kala Barac ve Esteban Batista ile 3'ün 1'i kalmış oldu.Hadi terbiyemizi bozmayalım 3'ün 2'si diyelim...(Size tanıdık geldimi bkz. Galatasaray-A.Madrid 3'ün 1'lemesi) Huertas'ta kendini köle İsaura değil de İffet belleyince zengin kocaya,pardon Barcelona'ya layık bulunca bize yalan rüzgarının en civcivli bölümü kaldı.

Bütün ülke Avrupa Şampiyonasında ki hezimeti sindirmeye çalışırken turnuvada bir de peri masalı vardı,Makedonya....Ulan Avustralyalı Jennifer gitti,Brezilyalı İsaura gitti bari bu Makedonya'lı Sindirella gitmesin diyerek eski oyuncumuz Vlado ilievski'ye sarılmak zorunda kaldık ki Efes'in ki gibi Yuroligin en kolay grubunda düştüğümüz haller ortada...Dedim ya yazının başında kader,kısmet....Anladım ki bu kahpe kaderde gelip paraya dayanıyor.Bakalım Efes akıllanıp resmi Nba grevinden kendine ne zaman bir transfer yapacak mı yoksa yeniden basireti bağlanıp İstanbulda ki Final 4'u Tv'den mi izleyecek?

Eh ucundan maçada dokunursak.Kerem Yuroligte 400. asisti geçen 12. oyuncu oldu.Allah 500-600'ü nasip etsin,gözümüz yok.Esteban Batista'yı ne olursa olsun işimiz düşünce oyuna alacaksak Ufuk Sarıca ile basketbol fikirlerimiz uyuşmayacak gibi gözüküyor.Kerem Gönlüm dönünce heralde kendisini top toplayıcı olarak göreceğiz!!Çüşş diyorum.Berke Can Hacettepe maçında zaten parlamıştı ki Hacettepe bir ara Berke Can'dan daha az sayı atmıştı haftasonu!!Abuk sabuk şut tercihlerinde azalma oldukça performansında artış oluyor,bizim beklediğimiz de bu,Kournikova ne bekler onu kendisine sorun!Adamım Savanovic'te bir kıpırdanma var,bu aşikar fakat hala yeterince efektif kullanamıyoruz.Ah bu arada ne olur biri Doğuş Balbay'a oyunun sadece savunma tarafını oynarak Yurolig oyuncusu olamayacağını anlatsın.Biz hala merakla bekliyoruz gelişecek mi diye?Bu arada Cenk Akyol'a sportmenlik dışı faul çalan hakem üçlüsüne selamlarımızı gönderelim.Tamam hayatınız da hiç basketbol oynamamışsınız o çok belli de acaba kafanız damı güzeldi demeden geçemeyeceğim.

Her şeyin sonunda nEFES aldıran bir galibiyet olduğu bir gerçek ama lezzet sorunumuz olduğu da aşikar.Sene başında ki 3'ün 1'lemesi tecrübesi sonrası bir nevi 3'ü 1 arada olmamız gerekirken anca 2'si 1 arada gibiyiz.Umarız basiretle ilişkimiz bu sene daha düzgün olur Efes adına.

Sevgiler,saygılar,hürmetler,Çetin Abi transferrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrrr...

19 Kasım 2011 Cumartesi

Mire CHATMAN.Hürmetler...


Her izlediğimde saygı duyduğum.Kiminin beğendiği kiminin savunmasını çok zayıf bulduğu ama Allen Iverson gibi bir efsanenin bile sahada saygı duyduğu bir adam.Olması gereken kadar olamayan onlarca adam sayabiliriz.Hatta bu adam kariyerin de gittiği her takımı (ventspils-pau orthez-lottomatica roma-dinamo moskova-beşiktaş-ksk'yı taşımayı da geçti...) sürükledi diyebilir kimileri...6,2 asist ile euroleague asist krallığı hatta şaşırabilirsiniz letonya ligi smaç yarışması şampiyonluğu dahi vardır.Giderek yavaşlayan ayakları ve malum nedenlerle dumanlanan kafası nedeniyle NBA'den hep bir adım uzak kalması bu adamı her seyrettiğimde beni kahreder.Kim ne derse desin bu adam NBA top skorer kalibresinde oynayan bir adamdır.Kaf-kaf'lılar tadını çıkarın.

Saygılar,hürmetler,duygular şelale....

18 Kasım 2011 Cuma

WESTBROOK??


Arabada radyo spor dinlerken böyle bir dedikodu duydum.Genelde futbol transferi söz konusu bir dedikodu ise Özgür Sancar oyuncunun menajeri ile telefonda röportaj yapar sanırım ama Russell Westbrook'a erişecek kadar değildir.Elimizde kenarda 5 dk. oturtmaya bile kıyamayacağım 3 tane guard(açık,arslan,lakovic) artı birde yarım guardımız varken (büker).Tutku'nun Barca maçında oyuna girip delici oyunuyla bizi ayağa kaldırması bizde ki asıl eksik parçayı da gösterdi diye düşünüyorum.Oyunun her tarafını oynayan oyun kurucularımız var fakat delen ve sorumluluk alan yok.Lakovic kariyeri boyunca böyle bir oyuncu olmadı,Ender zaten boyu itibariyle bu opsiyonu sağlamıyor,Tutku'da kariyeri boyunca böyle olmadı.Biz bu opsiyonu Gordon ile kullanmaya çalışıyoruz ki o da çok iyi bir oyuncu olmasına rağmen 1 vites daha altta...

Ama ya Westbrook...Hayal etmesi bile güzel....Eğer gelirse,eğer takımdan teğet bile geçerse,bhfbdffsdbfkelımşlözçlökmkn................

17 Kasım 2011 Perşembe

BARCELONA'YI YENMEYE İNANMAK...


Esasında söze merhaba diyerek başlamak mı gerekir bilemiyorum.Her merhabanın sonunda elvedanın da geldiğine inananlardanım ki ilk cümleyle vedaları sevmeyen bir adam olduğum hasıl oluyor.Nbakolik.com'dan yazar arkadaşım Cenk ile tekrar beraber yazmak büyük mutluluk benim adıma.Sevmediğimiz vedaları mecburen yapmak zorunda kaldık ki her ikimizin içinde de sanırım bir yara olarak yer alacak eski sitemiz.Bu arada henüz tanıma fırsatı bulamadığım blog arkadaşlarıma da buradan selam olsun.Yuvarlak bir topun herkesi birgün bir araya getireceğine eminim.

Sıcak bir maçın üstüne heyecanım da var açıkçası.Yıllar ama yıllar sonra bir maçta bu kadar inanç yada heyecan içinde olduğumu hatırlamıyorum.20 sayı gerideyken bile bu maça dönecek olmayı düşünmek cahil cesaretimi,inanç mı yada delilik mi?Hayır diyebilirim hepsine yada evet.Kafanız karıştı değil mi?Tıpkı Xavier Pascual'ın depresif şaşkın suratında ki ifade gibi.Her pozisyonda bir kafa hatta bir adım ötesi bir kulaç size(sayz) olarak üstün bir rakibe karşı sırasıyla 19-10-19-18 sayı atmışız.THY Euroleague'de oynadığı 16 periyodun 15'ini önde bitiren bir takıma karşı 4 periyodun 2'sini önde bitirip 1 periyodu berabere bitirmiş bir takımın maçta 20sayıgeriyedüştüğünü sadece sahada Navarro,Lorbek,Mickael,Huertas,Ndong,Messi,Xavi,iniesta üzerine total futbol ile açıklayabilirsiniz.Fazla istatistiğe takılmaya gerek kalmayabilir ama kalpleri oyunlarından daha büyük oyuncuları görmek sanırım bir Galatasaray'lı olarak en çok bizleri mutlu etmiştir ki bunun mimarını es geçmek haksızlık.

Sakinleştikçe hala molada ki sesi kulaklarıma geliyor "We dont give up pressure-Baskıdan vazgeçmiyoruz".Tamamen kaderine terk edilmiş bir şubenin dirilişine tanıklık ediyoruz bu adam sayesinde.Ranking yada verimlilik puanlaması diyeyim uydurma bir Türkçe ile -4 olan Cevher Özer'in kullandığı hiçbir şutta başarılı olamamasına rağmen 19:04 dk. oyunda kalıp bildiğimiz bir Cevher Özer'den çok Fatih Solak gibi savaşacak bir oyuncuya dönüştürmek de sadece Mahmudi'nin yapacağı bir şeydi.

Hepsinin toplamında sadece 2. periyodun son 5-6 dk.sını çok kötü oynayarak maçı kaybetmiş bir takımı maçı kazanmış gibi bağrına basmak Galatasaray tribünlerinin kaybettiği bir şeyleride kazanmak adına önemliydi.F16'dan bir adım öteye geçeceğimize olan inancımı arttıran,basketbol maçlarına kombine alarakta aile bütçeme vereceğim zararı bir kefeye koyarak karlı mı zararlı mı olduğu mu bilemediğim bir geceyi en azından mutlu uyuyabilmekte önemliydi.

Ve sanırım evet.I FEEL DEVOTION;)

25 Ekim 2011 Salı

Ünal Aysal'ın Golcü Transferi

"Ama muhakkak ki takıma getirmek istediğim isimler var. Teklifin hocadan gelmesini beklerim. Kafamdaki isim özellikle ingiltere'de oynayan bir oyuncu. İri yapılı, beyaz tenli, güçlü, yakışıklı"


21 Ekim 2011 Cuma

Ağırlıkları Çıkardık, Özür Dileriz...

Şubat ayı civarında askerden geldikten sonra hayata adapte olabilme sürecindeki basamaklardan biri de tekrar yazmaya dönme çalışmalarıydı. Ancak hem evlilik telaşına girmem hem iş yoğunluğu hem de Türk sporunun futbol odaklı olmak üzere içinde bulunduğu durum bir türlü tam anlamıyla yazmaya geri döndüremedi beni. Öyle bir heves kırılması yaşadım ki anlatamam. Son dönemlerde tam yeniden heveslenir gibi olup paylaşımları arttırmışken ozhano'nun ortaya çıkan twitter hastalığı da hevesimi yeniden kırdı açıkçası. Çok yoğun çalışan, bu nedenle çoğu zaman mobil olmak zorunda kalan ben twitter ve facebook hastalığına kendimi kaptırmadan çok uzun süredir devam etmeyi başarmıştım. Ama bazı şeyleri tek başına sürdürmek gerçekten zor oluyor. Özel hayatımızda bir çok şey yaşıyoruz, işlerimizde çok yoruluyoruz, terapi olarak Çoban Salata'nın kollarına sığınıyoruz uzun zamandır. Fakat iyice yalnız kalınca o çırpınan heves de havasız kalıp yumuyor gözlerini. Volkanbk3 ile yollarımızı ayırmıştık, tolga ailevi durumlarından çok uzun zamandır hiç bir şey yazamıyor, ilter sanırım Amerikan Futbol Liglerinin başlamasını bekliyor, ozhano da kendi hayatında bir çok yoğunluk yaşarken twittercı olduğundan blogtan biraz uzaklaştı. Benim durumumu zaten anlattım.

Açıkçası sözün özü belli. Bilenler bilir blogu kapatacak değilim ama gelip giden dostlarımıza vefa borcudur şunları söylemek: Kusura bakmayın kendimizi hayata kaptırmış durumdayız ve en azından bir süre bu blogta kaliteli spor yazıları göremeyeceksiniz. Ha sürprizler olur, birimiz klavye boşalımı yaşarsa bilemem, ama tahminim o ki blog biraz stand-by'da kalacak. Sloganımız olan "Hayat katkılı, spor ağırlıklı blog"tan ağırlıkları bir süreliğine çıkarıyoruz. Döndüğümüz, kendimize geldiğimiz zaman zaten anlaşılır. Hepinize teşekkürler... Bir de kahrolsun micro-blogging!!!

16 Ekim 2011 Pazar

Babamın Penguenleri



İnanılmaz iş yoğunluğu içerisinde ancak eşimle biraz kafa dağıtacak vakit bulup dün gece izledik bu filmi. Jim Carrey her zamanki gibi ama penguenler resmen rol çalıyorlar. Anlatılamayacak şekilde, koşulsuzca gülüp rahatladık, resmen terapi gibi geldi bize, yorgunluğumuzu attık. O nedenle hiç bir şey düşünmeden gülmek istiyorum veya ailem, çocuklarımla hangi filme gitsem hepimize hitap eder diye düşünenlere hiç düşünmeden yapacağım öneridir Babamın penguenleri...

13 Ekim 2011 Perşembe

Yuh Yılmaz Vural Yuh ki Ne Yuh!

Yorum yapmaya dilim varmıyor. Bu dünyanın çivisi çıkalı çok olmuş da biz farkında değilmişiz diyip uzuyorum.

7 Ekim 2011 Cuma

Sabahı Beklemeyin Hiddink'i Bu Gece Kovun!!!

Geldiği günden beri aldığı maaş, yaptığı açıklamalar, daha iyi bir pozisyona geçebilmek için yaptığı manevralar ve Milli Takım havuzunu belirleme işini tamamen Oğuz Çetin'e bırakmış olmasıyla Hiddink bir aidiyet duygusu yaratamadı bende. O bize ait, bizden biri değil. Piontek onca başarısızlığa rağmen bir temel atmış, bir zihniyet yerleştirmişti. Bugün bile hala onun futbolumuza yaptığı katkılardan bahsedriz sıkça. Ama bu adam futbolumuzu geriye götürüyor, göz göre göre tükeniyoruz her gün. Rıdvan Dilmen'in defalarca söylediği gibi 3 sene önceki Milli Takımla bu takım arasında çok büyük fark var.

Hiddink ne kazandırdı bu takıma, kimi monte etti acaba diye düşününce Gökhan Töre'den başka isim gelmiyor aklımıza ve tabii ki o Töre'nin Chelsea altyapısından Hiddink'in tanıdığı adam olduğunu hesaba katınca elde var sıfırı canlı canlı yaşıyoruz. Artısı yok ama alıp götürdüğü çok ay yıldızlı formadan Uçan Hollandalı'nın. Bırakın bundan sonra da uçsun Guus. Almanya Belçika'yı yenip biz de Azerileri geçsek ve akabinde play-off'u atlayıp Şampiyonaya gidebilsek bile Hiddink bu takıma katamayacağını uzun zamandır gösteriyor. Gösteriyor da biz maalesef hiç mi hiç anlayamıyoruz.

Milli takım havuzunun genişlemesi demek Fener, Galatasaray, Beşiktaş ve Trabzon'dan daha fazla sayıda adamı milli takıma çağırmak demek değildir. Aksine yurt çapında istikrarlı bir şekilde belirli bir form yakalamış ve uzun süre aynı çizgide oynayabilmiş adamları havuzdan zamanında ve en büyük katkıyı verebileceği zaman milli takıma monte edebilmektir havuzun genişlemesi ve bu geniş havuzun verimli kullanılması. Ezberleri bozmak gerek artık Milli takımda, birilerinden vazgeçip ya da en azından dinlendirip, ay yıldızı şahlandıracak heyecanı yakalamak gerek. Bu işi yapabilecek adam Hiddink değil, ancak bir Türk Hoca olacaktır. O yüzden hiç sabahı beklemeden lütfen Hiddink'i bu gece kovun!!! Bir zahmet Oğuz Çetin'i de unutmayın.

Sana ise saygı duyuyorum gösterişsiz ve mağrur adam. Gencecik ama makina gibi bir takım yaratmışsın. Önün açık olsun.

Türk Sporcusunun Sorunu Ne?

32. yaşımı bitirdim geçtiğimiz aylarda. 5-6 yaşında izlediğim bir çok maçı hatırlıyorum. Nereden baksanız yaklaşık 27 senelik bir futbol izleyicisiyim yani. Derwall'i de, Tırpan'ı da Piontek'i de, golsüz grupları da, arkaların tek seferde 2 kez dörtlendiğini de, alayını da hatırlıyor bu kafa. Ne milli maçlar ne lig ne Avrupa maçları izledim. Binlerce maç izledim desem belki az bile. Ama izlediğim bu maçlarda özellikle uluslararası maçları bir kenara ayırıp değerlendirmek gerek. Bir tane maç söyleyemem ki size bu binlerce maç arasından bizim takımlarımızdan herhangi biri, daha maçın başında oyun hakimiyetini eline alsın, 90 dakika boyunca kontrollü, disiplinli ve organize bir top oynasın. Bir tane maç adı veremem ki size o maçta kalemizde bir gol tehlikesi görmeyelim, öne geçtikten sonra rakip takıma topu hediye etmeyelim ya da oynamalarına izin vermeyelim. Bizim maçlarımız hep heyecan ve sıkıntı doludur. Maçı kazanacaksak illa ki önce bir gol yememiz gerekir. Gol gerekiyorsa maçın son dakikaları gelmelidir. O maçta banko oynaması gereken adam hoca tarafından 11'e alınmamış son 15-20 dakikada ısınmadan, kurtarıcı olarak oyuna sokulmuştur. Bu maçı nasılsa alırız dediğimiz maçların %90'ınında anamızdan emdiğimiz sğt burnumuzdan gelmiş, çoğunlukla da o maçları alamamışızdır. Bu takım bizi parçalar, 3-5 olmasa dediğimiz maçlarda, kalemizde onca mucize gol pozisyonu skora dönüşmemişken gider en olmadık pozisyonda o güçlü rakibe 1 gol atar adamları canından bezdiririz.

27 sene arkadaş, şaka değil bu, tam 27 sene! Bir maçı rahat seyredeyim, bir başlama düdüğü ile bitiş düdüğü arasındaki 90 dakika benim için hep güldüğüm, yağlarımın eridiği bir terapi olsun! Olmuyor olmuyor olmuyor!!!

Çok merak ediyorum bizim genlerimizde hangi bilgiler kodlu? Kura çekiyoruz İspanya çıkıyor "Yeriz, parçalarız, en az 4 puanımız var, grup birincisi çıkarız" diyor sevgili basınımız ve otoritelerimiz, İspanya içerde dışarda elimize veriyor keser sapını. Almanya çıkıyor "Bitti bu iş, elemanları Avrupa Şampiyonası'nda elimizden kaçırmıştık, Almanya 2. vatan, sökeriz, yırtarız" diyor yine aynı kalemler, 2. vatanda üçlük oluyoruz, grup 2.liğimiz ise hala tehlikede. Azerbaycan maçımız var "Bunlar ufak maçlar, asıl Almanya maçına bakalım" diyor aynı isimler Azeriler bizi yendikleri günü bayram ilan ediyorlar, ağzımız açık kalıyor, rezil oluyor Bakü'de, çaktırmıyoruz. Hangi genin neresinde saklı bu kendini büyük görme kodu, bak bilen varsa Allah aşkına söyleyiversin, yeminle sakince söküp alacağım, hiç acımayacak yaaa!

Hiddink boşuna "Almanlar çok kuvvetli, izin verir, önlem almazsak bizi yerler" demiyor, adam bizi çözmüş. Löw "iyi ki final maçı değil bu maç" diye boşa söylemiyor, o da Türk insanının mental yapısının farkında. Bizim başarıya ulaşmak için ezik olmamız lazım kardeşim. Karizmamız yerlerde sürünmeli, aşağılanmalı, önce sağlamından bir rezil olmalıyız. İmkanlar kaybolmak üzere, fırsatlar tükenme noktasında olmalı. İnsanlar bize gülen ve küçümseyen gözlerle bakmalı. Allah bizi kahretseydi da şu durumlara düşmeseydik demek üzere olmalıyız. İşte o zaman başarı kendiliğinden gelir. Ulusal küllerinden doğma ve silkinme geni diye bir gen var bizde vallahi, şu genimiz olmasa demek ki Türk'ün adı ve esamesi de okunmayacaktı nokta. Vay be!

Yarın mı? Durun hele Almanlar çıkıp bir rezil etsinler bizi, maçı kazanıp kazanamayacağımız sonra belli olur.

Bizim neyimiz var Allah aşkına? Essabirin...

27 Eylül 2011 Salı

"Person of Interest" Ses Getirir

Benjamin Linus rolü ile aynı anda hem hayranlık hem nefret uyandıran adam Micheal Emerson ile İsa'nın Çilesi filminde aldığı siyasi ve dini tepkiler nedeniyle bir anda piyasadan silinme noktasına gelen ama çok çok yetenekli bir oyuncu olan Jim Caveziel. İşte bu iki büyük isim CBS kanalının yeni dizi projesi "Person of Interest"te bir araya geldiler.

Dizi sevdiği elinden alınmış isyankar eski bir devlet alanı-suikastçisi (Caveziel) ile devlete çalışmış ve çok önemli projeler üretmiş bir bilim adamının (Emerson) ani gelişen ortaklığı üzerine kurulu. Finch (Emerson) devlete suçlar işlenmeden önce tahmin edilmesini sağlayan bir sistem geliştirmiş olan, milyarder, şu an ölü sanılan bilim adamımız. John Reese (Caveziel) ise dediğimiz gibi sevgilinin kaybından sonra ortadan kaybolmuş, devlete isyan bayrağı açmış, Finch kendisini bulana kadar intiharı düşünen eski bir suikastçi. Bu ikili Finch'in yaptığı sisteme devletin bilgisi olmadan bıraktığı arka kapıdan sızarak işlenmesi muhtemel suçları engellemeye çalışan bir ekip haline geliyorlar. Finch'in serveti ve Reese'in yetenekleri hedefe ulaşmalarındaki iki önemli etken.

Bu dizi bana direk olarak Azınlık Raporu çağrışımını yaptı ama gerek işlenişi, gerekse buğulu atmosferi ile Journeyman ve 4400'den aldığımız gizemli havaları da taşıyacakmış tadı bıraktı. Kovalamaca ve aksiyon sahnelerinin çokluğu da Fugitive-Kaçak'ı çağrıştırdı. Sonuç olarak keyifli ve ilgi uyandıracak bir proje. Projenin yapımcısı - yaratıcısı ise Christopher Nolan'ın küçük kardeşi Jonathan Nolan. Dolayısıyla kalite bu diziye özünden, kaynağından geliyor dersek yalan olmayacak.

Dün gece ilk bölümünü sevgili eşimle izledikten sonra ben fırsat buldukça bu diziyi izlemeyi kafaya koydum. Eğer bir kadın böyle bir diziyi beğeniyorsa o dizi tutar. Umarım bir CBS pişmanlığı ve dangalaklığı daha da yaşamayız. Bknz: İnanılmaz hayran kitlesi yaratmışken yayından kaldırılan onlarca dizi...

20 Eylül 2011 Salı

Bir İstanbul Masalı

Sevgili ozhano ile her İstanbul seyahatimiz bir macera oluyor adeta. Liverpool maçına son dakikada yetişebilmiştik mesela. O günkü koşuşturmalarımız ayrı ayrı güzergahlarda ayrı ayrı hikayelerdi. Sonrasında Sportivi'deki Blogtivi programına Sevgili Murat Türker'in konuğu olarak katılmaya gittiğimiz gün apayrı bir hikayeydi. O gün ozhano adeta depresyondayken ben 38 derece ateşle programa katılmış, öncesinde ozhano normale dönsün diye en az 3 günlük mevzu açıp deli gibi hiç durmadan konuşmuştum. Program dönüşü ateşim 39'a çıkmış tam bir hafta iğne yemiş ve yatmıştım.

Bu pazar da benzeri bir koşuşturma yaşadık. Bugün TV'den sevgili Tolga Becer bizi Canlı Gool programına davet etmiş ve saat 14 için randevulaşmıştık. Plana göre saat 11'de Adapazarı'ndan çıkıp İstanbul'a yollanacaktık. Saat 11'de ozhano evin önüne geldi, benim arabayla gideceğimiz için onunkini benimki yerine park edip yola çıkacaktık ama o da ne!?! ozhano bembeyaz bir surat ve acı çektiği her halinden belli yüz ifadesiyle karşımdaydı. Dolgusu düşmüş, kanal tedavisi yaptırdığı dişi enfeksiyon kapmış ve adam adeta canlı ölü... Hemen evde daha ziyade annemin kullandığı Calgel isimli antibiyotik - uyuşturucu karışımı merhemi istedim eşimden. Şaşkınlıkla geçtim direksiyon başına. ozhano ise yarım açılan ağzıyla bir taraftan "öldüm bittim" derken diğer taraftan "sanırım programa çıkamayacağım, hastane falan bulup bi iğne çakalım" diyerek adeta koma öncesi son sayıklamalarını yapıyordu. Hele sen şu merhemi bir dene dememle birlikte sürdüğü Calgel'in tadı da çilekli olduğundan kendini isteten yapısıyla 15 dk sonra 2. sürdüğünde ozhano Hereke civarı uykuya daldı. Meğer çocuk 2 gündür uyuyamıyormuş vu bu uyku adeta derman olmuş ona. Uyandığında daha iyiydi. Önce Sportivi'ye gidip Murat'la görüştük, sonra 2 gündür doğru düzgün yemek yiyememiş ozhano'ya çorba içirdik. Mucize kremi 1,5 saatte bir sürerek bir saadet zinciri oluşturmuştu artık ozhano. Bense mağrur ve gururluydum :)

Madem İstanbul'a geliyoruz bir de Galatasaray maçına gidelim diyen ozhano'nun çabaları sonucu Samsun maçı da programımızdaydı. Mecidiyeköy Cevahir'deki Biletix ofisine geçelim dedik yemek sonrası. Dönüp Murat'la buluşacak sonra Kanaltürk-Bugün TV binasına geçecektik. Ama arkadaş o Cevahir AVM ne büyükmüş! Aboooooovvv! Biletix'i de tam en sonuna koymuşlar. Tabanvay'ı 5'e takarak yaptığımız git gel sonrası Murat'la buluşup Bugün TV'ye geçmemiz ancak 14:30'u buldu. Bu esnada terden sırılsıklam olduk ve 2 gündür uyumayan ozhano aşırı hızımdan dolayı bana sevgi dolu sözcükler söyledi, çok duygulandım:)

Velhasıl kelam 15-17 arası güzel bir program oldu, eğlendik, konuştuk, tartıştık, yeni arkadaşlar edindik. Program sonrası Murat da Sportivi adına akredite olduğu ve Samsun maçına birlikte gidelim dediği için yine onun kanala geldik. Orada Alper Üstündağ ile tanışıp sohbet ettik. Murat'ı beklerken bir şeyler yiyip saat 19'u bekledik. 19'da metroyla TT Arena'ya geçtik. Murat'ın da ilk resmi basın tribünü girişi olacağı için uzun süre basın tribününü arayıp bulamadık, mecburen onun da ısrarıyla Murat'ı arayışta bırakıp stada girdik. Sonradan mesajlaşırken öğrendik ki Murat Melo'nun golü olduğu sırada basın tribüne çıkmış ve golü bir kaç saniye ile görememiş:) ozhano'nun iddaa'da handikaplı 1 oynaması nedeniyle ilk yarı sadece 1 fark olması ve tek santraforlu sistemin bir işe yaramıyor olması ile asabımız bozuldu. Ben de yer değiştirmek uğurlu gelir diye devre arasında tribünü tavaf ettim. Bir de baktım ki taa basın tribününe kadar stadın en üst katında maç seyretmek mümkün ve görüş açısı harika. ozhano'ya bu maçın handikaplı bitmesi için Samsun'un gol atması lazım derken maç 1-1'e geldi. Yerinde duramayan ozhano'yu da alıp tepeye çıktım. Hemen basın tribünü yanında konuşlandık. Bir de baktık ki Murat da hemen 6-7 sıra aşağıda. Biz de basın tribünün boş olan son sıralarında kah büro koltuklarına oturarak kah ayağa fırlayarak, son 10 dakikasında da Murat'la birlikte basın tribününde izledik maçın kalanını. ozhano'nun 1'e 33,5'luk kuponu sadece Beşiktaş maçına kalmış, keyfimiz yerine gelmiş, basın tribünü tadı almış ve muazzam stadın lezzetiyle gecemize son verebilir ruh haline gelmiştik.

Stadtan metro'ya binmek sıkıntılı oluyor diye Murat'ın telkiniyle Sanayi Mahallesi istasyonuna gittik. İlk sefere yetişemedik. İkinci sefere bindik. Sıkış-tepiş ve havasız metro 2. duraktan sonra bir türlü hareket etmedi. O ara Murat'a Levent metrosunda yangın çıktığı için seferlerin yapılamayacağı bilgisi ulaştı. Mecburen metrodan indik. Toplu taşıma aracı bulamadığımız için Murat'ı İstanbullu arkadaşlarıyla Simit Sarayı'nda bırakıp bulduğumuz taksiyle Mecidiyeköy'e döndük. Arabayı bıraktığımız otoparktaki elemanlar gün içinde yukarıda anlatmadığım 3 defa terli üstümüzü değiştirmemizi başka bir şey zannedip bize "abi mafya mısınız siz?" diye sorunca kendimizden geçtik. Hayırlısıyla yola çıkıp gece 12'de köprüde trafiğe sıkıştık. Onu da atlatıp otobana girdik. Otobandan çıkmak istediğimizde ise acı gerçekle karşılaştık. KGS kartının bakiyesi yetersiz!!! Ve ustelik ozhano da kendi KGS'sini almayı unutmuş. Bunun üzerine aracı kenara çekip gece 01:30'da KGS'si olan başka bir araç beklemeye başladık. Allah razı olsun bir ağabeyimiz bize yardımcı oldu da otobandan çıkabildik. 02'ye doğru eve vardık. Yolu yarı uyur yarı uyanık geçiren ozhano'yu da evine geçirip, vardığının haberini aldıktan sonra 02:30 gibi yattım.

Sonuç olarak biz İstanbul'da bir organizasyon yapacağımız gün mutlaka bir şeyler oluyor. Bakalım gelecek maceramızda neler yaşayacağız :)

18 Eylül 2011 Pazar

Çoban Salata Bugün Tv'de

Çoban Salata Blogunu temsilen ben cenky ve sevgili ozhano bugün saat 15:00'da Bugün TV'de "Canlı Gool" programında canlı yayındayız. Tolga Becer'in hazırlayıp sunduğu program yaklaşık 2 saat sürecek. İzleyeceklere şimdiden selamlar... Sonrasında da saat 20:00'de TT Arena'dayız, sezona bir merhaba deyip geleceğiz...

17 Eylül 2011 Cumartesi

Bu Beşiktaş'a İnanmalı mı?

Geçen sezon ikinci yarının ilk maçıydı Beşiktaş Bucaspor maçı. Los Galacticos edasındaki Beşiktaş Bucaspor'u beşlemiş, 5-1'lik skorun ardından şamiyon ilan edilmişti ulu medya tarafından. O kadar muhteşem o kadar etkileyici bir takımdı ki Beşiktaş kimse karşısında duramazdı. İşte dün, Perşembe akşamı alınan 5-1'lik Maccabi maçından sonra ulu medyada benzeri hava sezdim. Sadece Almeida'nın sakatlığı birazcık frenlemişti onları ama hava bezeriydi. Beşiktaş alıp yürümüştü yine sanki...

İşte bu noktada geçen sezon askerlik nedeniyle Buca maçından sonra yazamadıklarımı ilaveleriyle yazmak istedim. İsimler biraz farklı belki ama sonuç aynı.

1-Beşiktaş'ın ileri 4'lüsü demek durumundayız ki Simao, Quaresma, Almeida ve Fernandes'i kapsayan bu betimlemenin üyelerinin takım savunmasıyla falan ilişkisi yok.
2-Simao maç içinde bütün toplar Quarema'ya gidince savunmaya top almaya gelip aşırı agresif hareketler sergiliyor ve adeta oyundan kopuyor. Yarın öbür gün bu kırmızı kart ve cezalara yol açabilir.
3-Fernandes denilen adam güzel ara paslar atıyor ve iyi duran top kullanıyor olsa da, orta yuvarlak mahallesinin muhtarlığına seçildiğini sanıyor. Guti ne yapıyorsa o da aynını yapıyor.
4-Beşiktaş'ta sağ bek yok arkadaş. Ekrem Dağ Avusturya Milli Takımında da sağ bek oynuyor martavalını okumasın kimse. Beşiktaş ara transfere kadar o mevkide çok sıkıntı çeker.
5-Beşiktaş'ın tek santraforu Almeida'dır. Ne Pektemek ne Akyüz bu ağırlığı kaldırabilecek adamlar. Edu ise belki topa iyi vuran bir adam ama tam anlamıyla bir azman. Hangi azmanı tanıyoruz ki atik, çevik, fişek gibi biri olsun. Edu çok ağar ve onun tek santrafor başladığı her maçta Beşiktaş sıkıntı yaşayacaktır.
6-Avrupa Ligi kadrosuna yazılmayan Tanju, Burak ve rol oyuncusu diğer Portekizliler ileride sıkıntı yaratabilirler imajı çiziyorlar.
7-Unutmamak gerekir ki Maccabi maça ciddi endişe, korku ve gerilimle geldi. Yoksa gerçekten iyi bir takımlar ve iyi oyunculara sahipler. Erken gelen gol ve maça kafa olarak hazırlanamamak Beşiktaş'ı fazlasıyla öne çıkardı.
8-Necip'e yazık oluyor bu takımda. Bu çocuk kesinlikle Avrupa'nın en iyi çift yönlü orta sahalarıdan biri olacak.
9-Ernstsiz bir Beşiktaş tuzsuz çorba, şerbetsiz baklava gibi. Necip Ernst ikilisi Beşiktaş orta sahasının sakatlıklar dışında değişmezi olmalı.

Sonuç olarak Beşiktaş taraftarları bu galibiyetle kendilerini her maç muhteşem sonuçlar alacakları fikrine kaptırmasınlar. Geçen seneki hüsran tekrar ederse pek şaşırmayacağım. Umarım en azından Avrupa Ligi için rakipleri endişeye gark edecek bir skor olmuştur ve Beşiktaş'a gelecek maçlar için psikolojik avantaj sağlar. Ancak şu haliyle Beşiktaş bana bu oyun sistemi ve oyuncu yapısıyla hiç umut vermiyor.

15 Eylül 2011 Perşembe

Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi'ne Hollanda'dan Katılıyor

Zeka ürünü ve esprili bir pankart. Şampiyonlar Ligi'nde Ajax-Lyon maçı. Maç golsüz bitiyor ama Fenerbahçe taraftarı kendilerini Şampiyonlar Ligi'ne almayan UEFA'ya kendince golü atıyor.

Megaloman

"Beni ıslıklıyorlar çünkü güzelim, zenginim ve büyük bir futbolcuyum!"

Cristiano Ronaldo 



14 Eylül 2011 Çarşamba

Artemio Franchi'yi İçine Çekmek

Oradaydım. O kokuyu içime çektim. Zili çaldım ama kimse yoktu. Bari bi forma, atkı alayım dedim Viola Point'ten orası da kapalıydı. İtalya greve gitmişken gitmişim İtalya'ya. Olsun, en azından dünya gözüyle gördüm o muhteşem yere batan, Batistuta'yı Batigol yapan stadı...

13 Eylül 2011 Salı

Psikopat


Ünal Amca şu resimdeki adamı alsana bana! Yok yok soldakini değil sağdakini! Noooolur, lütfeeeeen!!


Gelsin 2 sene oynasın gitsin Fabrizio Miccoli yeter bana. Kewell'dan büyük, Hagi'ye yakın tribün etkisi yapmazsa namerdim. Adam tam bir psikopat. Son Inter maçında adeta herkesi sıradan geçirdi, 2 gol 1 asistle 32 yaşında hala gencecik olduğunu gösterdi. Sahada basmadık yer bıraktı mı hatırlamıyorum. Her takıma böyle bir adam gerek. Palermo onunla güzel... Baktıkça gıpta ediyorum ben de istiyorum...

12 Eylül 2011 Pazartesi

Rahat Uyu Spartacus...

Çok enteresan bir dizinin sıradışı kahramanı olarak hayatımıza girmiş, fazlasıyla beğenimizi kazanmıştı. Daha 38 yaşındaydı Spartacus'un 2. sezonu için rutin sağlık kontrollerini yaptırdığı sırada Lenf Kanseri olduğunu öğrenen Andy Whitfield. 15 aylık savaşını bu sabah eşinin kollarında kaybettiğinde ise 39 yaşına yeni basmış, 2 küçük çocuk sahibi, geleceği çok parlak olan ama kayıp giden bir yıldızdı o. Kolay kolay unutulmayacak onun Spartacus performansı. Rahat uyu Andy Whitfield.

11 Eylül 2011 Pazar

Atletik Arda


Sahadaki duruşu çok daha dik, kendine güveni daha yüksek ve omuzlarındaki yük hafiflemiş gibiydi Arda'nın. Forma da renklerden dolayı sanırım hiç eğreti durmuyor üstünde. Yine 2. yarıda dahil oldu oyuna ama etkili de oldu. Eski takım arkadaşı Topal da onun gibi 2. yarıda onun aksine bir nevi sigorta gibi çıktı yemyeşil Mestalla'ya. Kazanan Topal olurken Arda kaçırdığı golle iz bıraktı hafızalarda. Bu çocuk rahat kafayla çok iş yapacak gibi İspanya'da. O ne kadar kendini geliştirirse Türk Futbolu o kadar yol alır. Dışarıdakileri takip etmek, desteklemek gerek. Rasgele, kolay gele...

Fotoğraflar: ÁNGEL GUTIÉRREZ (Atletico Madrid web sitesi)

10 Eylül 2011 Cumartesi

Santa Totti

İtalya'da Serie A'yı yayınlayacak olan Sky TV'nin tanıtım kampanyası fotoğraflarından biri yukarıdaki. Özellikle metro durakları ve otobandaki duraklama noktalarında daha fazla yoğunluk kazanmış bir kampanya. Her takım için bir "aziz" seçilmiş. Roma'nın azizi tabii ki kaptan Totti. Inter'in azizi Eto'o ise lig başlamadan para peşine Rusya'ya kaçtı. Çok esprili ve mesaj dolu (İtalyanların dini inanışları bakımından) ötesinde futbolcuların verdiği pozlarla keyifli bir tanıtım.

Totti'nin arkasında ünlü Colosseo yani bildiğimiz adıyla Kolezyum ve futbol topu ilaveli bir antik sütun bulunmakta. Fotoğraf tarafımdan geçen hafta Salı günü Roma metrosunda çekilmiştir. Copyright bizzat ben yani :)

25 Ağustos 2011 Perşembe

Trabzonspor B Grubunda!

Inter 
CSKA Moskova
Lille
Trabzonspor

Hayırlı Olsun!

24 Ağustos 2011 Çarşamba

Trabzonspor Şampiyonlar Ligi'nde!!! Fener Şike'ye Karıştığı için İhraç Edilmiş!!!

Resme tıkla açıklamaya git!

Açıklamanın ilk ve en önemli paragrafı "The UEFA Emergency Panel, composed of the UEFA President and four members of the UEFA Executive Committee, met today following the decision of the Turkish Football Federation to withdraw Fenerbahçe SK from the 2011/12 UEFA Champions League due to the fact that the club has been involved in match-fixing." Yani diyor ki TFF Fenerbahçe'nin şike olayları içinde yer aldığı için ihracını istemiş, daha da yanisi TFF Fenerbahçe'yi çoktan düşürmüş!

Bugün Türk Futbolu için tarihi bir gün oldu. Trabzonspor ilk kez Şampiyonlar Ligi Gruplarına ihraç kararı ardından kalırken gözüken o ki Türk Futbolu'nun geleceği de çizilmeye başladı. Bu karar UEFA'nın Fenerbahçe'nin şike yaptığına, Trabzonspor'un hiç bir şey yapmadığına inandığının ispatıdır. Fenerbahçe küme düşmüştür dersek yalan olmayacaktır sanırım bu saatten sonra. TFF'nin güzide başkanı M.Ali Aydınlar UEFA'nın bugünkü manevralarının ardından hem Trabzonspor hem Fenerbahçe hem de Galatasarayı karşısına almayı başarmış, Futbolu yönetemeyeceğini alenen ispat etmiş bir adam olarak halen o koltukta nasıl oturmaktadır hayretler içerisindeyim.

Parmağımızı kesemedik, kolumuzu kestiler be Başkan!!!

Şikeyi Teşviği Bırak Podolski'ye Bak!

Eğer bu transfer olursa play-off da oynansa, 5 maç eliminasyon da oynansa, Galatasaray şampiyon olamayana kadar lig devam da etse, Galatasaray şampiyondur benim gözümde arkadaş! Podolski ile taraftarın gönlü kazanılır, taraftar mest-i hüda edilir, taraftar coşar, uçar, hoplar, zıplar, takla atar!

ArsenOff

Yeni Arsene Wenger bu sanırım. Öfleyen, püfleyen, elleri hep başının arasında, yüzü asık ve ne olup bittiğini anlamaz şekilde bakan bir adam. Çok fazla Fransızlaştırdığı ekibi tam da yeni yetme Britanyalılarına kalmışken bu sefer Wilshere'ın sakatlık haberiyle yıkıldı artık kocadığı söylenen kurt. Jack 3 hafta yok, Fabregas sonrası Nasrisiz de kalan orta sahanın ilacı Frimpong değil, bu da aşikar. Arshavin isteksiz, mutsuz ve yaratıcılıktan uzak, Rosicky eve ekmek götüremeyecek kadar yorgun, Ramsey tecrübesiz. Wenger'in 3 değil tam 4 direğe ihtiyacı var.

1 Kaleci: Seaman tadında takımı kurtarışlarıyla ateşleyebilecek bir adam
1 Defans: Tony Adams gibi gerektiğinde çirkef, gerektiğinde ağabey ama takımı hep teyakkuzda tutan bir stoper
1 Orta Saha: Viera gibi oyunu iki yönlü ve 90 dakika oynayabilecek, hem zeki hem kuvvetli bir dinamo
1 Forvet: Bergkamp ya da Henry'nin gençliği gibi kolay adam geçebilecek, yoktan gol çıkaracak, sahada olması rakibi ürkütecek bir santrafor

Wenger'in elindeki kadroyla işi çok zor. Senelerdir tecrübesi ve sürekliliği olmayan bir kadroyu kendi elleri hazırladı. Alternatif üretemedi, sadece yedek olabilecek adamları topladı durdu. Bu noktadan sonra çok ama çok düşünecek Wenger. Umarım ne yapacağını iyi kestirebilir. Yoksa sonu geçen sezonki Galatasaray gibi olacak koca çınar Arsenal'in.

23 Ağustos 2011 Salı

Eğlenmek İçin Oynamak, Koşulsuzca...

Bir top, dört taş yeter. Forma, ayakkabı, stad, seyirci gerekmez. Futbol bir oyun, ama biz oynamayı çoktan unuttuk...

20 Ağustos 2011 Cumartesi

Falcao, Papa, Aynı Senaryo

Ben demiştim demeyi seven bir milletiz. O zaman bizim de buna biraz katkı vermemiz gerekecek :) Şaka bir yana 2009'da Falcao Porto'ya gelirken yaşanacak muhtemel senaryoyu tahmin edip Salata'ya yazmış olduğumuzu hatırladım. Gün ve an itibariyle Pinto da Costa şu yazıdaki Falcao ismi yerine bir başkasını koyarak aynı vurgunu vuracaktır, hiç şüphem yok. NBA'de draft akşamları son sıralardan, ya da beklenenden düşük sıralardan seçilen oyuncular için "steal" yani "çalıntı" derler. Namı değer Papa bu çalıntı işinin üstatlarından işte. Hatta daha ileri gidip yazıdaki Mourinho ismini de Villas Boas'la değiştirin, Papa'nın ileri görüşlülüğünü takdir edin derim. Buyrun yazı aşağıda, linki de, en sona da Papa'nın transfer başarılarını ekledik...

"Kolombiya'nın son dönemdeki en önemli futbolcularından Radamel Falcao. River Plate altyapısına 15 yaşında transfer edilip bu takımda 2005'te 19 yaşındayken forma giymeye başladığından beri, River Plate kimi alırsa alsın hep forma bulan isimdi Falcao. Orta boylu, atik ve çabuk hızlanan yapısıyla Arjantin Ligi'nde hep ön planda kalmayı başardı. Geçirdiği en iyi sezon 40 resmi maçta 19 gol attığı 2007-2008 sezonudur Falcao'nun. FM takipçileri özellikle orta sıra veya liglerde ilk 5 için oynayan takımlarla mücadele ederken fiyatının da müsait olması nedeniyle Falcao için River Plate'e bir teklifte bulunurlar. Çoğunlukla da az bir paraya Avrupa macerasına çıkardı Falcao. Bu sanal transferler gerçek oldu ve Kolombiyalı 2 gün önce Porto'ya transfer oldu. 5.5 milyon €'ya bitti transfer ve 4 yıllık imza attı Falcao.

Lisandro Lopez'in boşluğunu doldurmak için geldi Porto'ya Falcao. Lisandro Lopez de zamanında Racing Club'tan 2.5 milyona gelmişti Portekiz'e. Porto onu 24 milyona Lyon'a gönderirken yerine aldığı adama vereceğinin paranın 5.5 milyon olması tam bir yöneticilik başarısı ve bu başarı Porto başkanı Pinto da Costa'ya ait. da Costa senelerdir ucuza aldığı kıta dışı oyuncuları parlatıp alış fiyatının kat be kat üstüne satmasıyla tanınıyor. Lakabı "Papa" Portekizli İlhan Cavcav'ın. Porto bugün ekonomik sıkıntı çekmiyor ve bütün işler tıkır tıkır yürüyorsa da Costa bu işin baş mimarı. Öğretmenden bozma Mourinho'ya ilk ciddi işini teklif edecek kadar da cesurdur Papa. Estádio do Dragão'yu sadece 98 milyon €'ya mal edip kısa sürede Porto'nun hizmetine sunmuştur. Kısacası oyuncu parlatıp satarak kulübü Avrupa'nın en önemli sportif ekonomi odaklarından biri aline getirmiştir da Costa. Ve işte bu yüzden 2-3 sene içinde 20-25 milyonluk bir ücretle Falcao takım değiştirirken ben hiç ama hiç şaşırmayacağım.
"
 

Radamel Falcao ve Papa

17 Ağustos 2011 Çarşamba

Çoban Salata Baytar'a Karşı

Aşağıda Engin Baytar'ın Trabzonspor'a transfer olduğu tarihte Çoban Salata'nın yorumunu gösteren bir yazımız mevcut. O günden bugüne fikrimiz 1 gram değişmedi. Baytar varsa sorun var. Umarım bu transfer gerçekleşmez ve takımda yeni oluşan harmoni bozulmaz. "Fatih Hoca Baytar'ı adam eder" diyenlere ise cevabımız "Hadi canım!". Yukarıdaki resim Baytar'ın saha içinde Umut Bulut ile kavga ettiği bir ana ait.

"Engin Baytar'ın günlerdir üzerinde çalışılan transferi sonlandırılmış ve Baytar'ı Trabzon kadrosuna katmış. Bir türlü sevemedim şu adamı. İlhan Cavcav gibi bir adamla bile sorun yaşamış son 2 sezonda hem Gençlerbirliği'nde hem de kiralık gittiği Eskişehirspor'da defalarca kez kadro dışı kalmış, saha içinde ve kameralar karşısında arkadaşlarıyla bir çok kez kavga etmiş, yetenekleri tartışılmaz ama karakteri sorgulanabilir bir isim Baytar. Bu transfere yapabileceğim tek yorum Broos'tan malzemecesine Trabzon'da Allah herkese sabır versin."

Engin Baytar

Çoban Salata Sportivi'de Canlı Yayın Konuğu

Blogumuzun kurucusu olan ben cenky ve yol arkadaşım, sevgili dostum ozhano bugün güzel insan Murat Türker'in Şeyda Baykal ile hazırlayıp sunduğu Blogtivi programında canlı yayın konuğu olacağız. Sportivi Tivibu'da 77. kanalda yayın yapmakta olan ülkenin yeni ve dinamik spor kanalı. Programın planlanan başlama saati 15:05. Çok keyifli olacağına inandığımız yayında tivibu üyesi dostlarla görüşmeyi diliyoruz. Aynı zamanda hem Sportivi'ye hem de Murat Türker'e yeni maceralarında sonsuz başarılar...

16 Ağustos 2011 Salı

İç Parçalayan Sakatlıklar #7

Seriye tekrar başladım. Birçok takip edeni olduğu gibi, görmek istemeyeni de çok olan bir seridir. Ama ben seviyorum bu seriyi :)

 David Busst - Nisan 1996 Manchester United Coventry maçı
(Busst'ın kariyerinin bittiği anın görüntüsüdür)

Marcin Wasilewski - Ağustos 2009 Anderlecht Standard Liege maçı
(Futbolcu 8 ay sonra sahalara golle dönmüştür)

#1#
#3#
#4#
#5#
#6#

14 Ağustos 2011 Pazar

Yok Artık Djokovic!


Yeni bloggerlardan Çağlar Yakıt'ın blogunda gördüm ve ben de paylaşıyorum. Cidden muhteşem ve çok eğlenceli bir reklam olmuş. Bu arada "head" dünya çapında bir spor malzemeleri firması bilmeyenler için...

Milli Takıma Umut Olsun


Umut Bulut'un Fransa'daki ilk resmi golü. Umarım devamı gelir, devamında da Umut Milli Takıma tekrar seçilir.

12 Ağustos 2011 Cuma

41 Kere Maaşallah!

Bugün güzel, canım, dünya tatlım, kurtarıcım, huzur kaynağım, mutluluğum, bir tanecik eşim ile evliliğimizin 41. günü! Çok mutlu ve huzurluyum bugün. Onunla yaşamak apayrı bir haz, onunla aynı evde olmak, 24 saati, aynı tabağı, aynı bardağı, aynı çatıyı paylaşıyor olmanın keyfi anlatılamaz... O uyurken hep seyrediyorum onu, ona her bakışımda, kokusunu içime çektiğimde tekrar tekrar şükrediyorum Yaradana, tam hayattan ümidimi kesmişken karşılaştırdığı için bizi. Teni, saçı, gözleri, herşeyi yaşam kaynağım...

Sonsuz şükürler olsun tekrar ve tekrar. Yüce Yaradan bizi nazarlardan, kaza ve belalardan, hastalıklardan korusun. 41 kere maaşallah! 41 seneler olsun inşallah!