Sayfalar

5 Ağustos 2010 Perşembe

Alma Adnan'ın ahını çıkar Kocaman, Kocaman...

Her ne zaman bir Türk takımı Avrupa Kupaları'ndan elense içim bir burkulur. Fenerbahçe elendiyse yaşadığım burukluğun içinde biraz da sevinç barınır. Çünkü tek adam sistemi "bir kez daha" çökmüştür. Sonra gerçeklere bakarım. O takımın elenmeyi hak edip etmediğine bir bakarım. Maçlarını izlediysem oyunlarına bakarım. Bir önceki sezon bittikten sonra neler yaşadıklarına bakarım ki neden ilk resmi maçta böyle döküldüklerini gerçekçi bi bakışla anlayabileyim...

Fenerbahçe şampiyonluk yoksa gidersin geleneğini sürdürdü ve Christoph Daum ile yollarını ayırmayı kafasına koydu Trabzonspor maçından sonra. Fakat bu durum ne kadar sürdü? 15 Mayıs'ta "şampiyon olamadıklarını" fark ettikleri 2 dakikalık şaşkınlığın ardından alınan karar 25 Haziran'da sonuçlanabildi ancak. Yani Fenerbahçe yönetimi ve takımı 40 gün böyle kaybetti. Aykut Kocaman'ın teknik direktörlüğe başlama tarihi de 9 Temmuz olarak gözüküyor. Yani sana bir 14 gün daha... Etti 54 gün kayıp. Denilebilir ki Aykut Kocaman o süreçte takımın yine başındaydı en azından kurulacak yeni takımın başındaydı. 12'sinde Belçika kampı başlamış tam 16 gün sonra 28 Temmuz'da Fenerbahçe çok kritik ve ilk resmi maçına çıkmış.

Bu takım'da çok büyük değişiklikler yok, geçen sezonki takım, neyini hazıralayacaksın ki diyebiliriz. Fakat Daum ve Kocaman'ın oynatmak istedikleri futbol tarzları arasında çok büyük farklar var. Demirkol her sabah tekrar ediyor: "Daum kontratakçı, Kocaman pasçı." 16 günde bu tarz kökten bir değişiklik yapabilmek mümkün müdür? Bunun mümkün olduğunu iddia edenlere şunu soralım o zaman. 16 gün içinde, ligde ikinci haftasını oynamış rakibinin fizik kondisyonuna ulaşmak o kadar kolay mıdır?

Fenerbahçe bu yıla çok geç başladı. Galatasaray da, Beşiktaş da... Üç takım da hala transfer peşinde hala turlarını geçebilmiş değil (Fenerbahçe geçemedi bile). Bu akşam Beşiktaş ve Galatasaray da aynı hezimetle karşılaşabilir. Ama Fenerbahçe'nin aynı hezimeti aslında ve sadece Galatasaray ilgileniyor diye aldıkları Stoch'un kırmızı kart görmesiyle yaşamış olması ibretlik. Alma Adnan'ın ahını çıkar Kocaman, Kocaman...

2 Ağustos 2010 Pazartesi

Galatasaray'da Türk Kaleci Olmak

İyi Kaleci Olmak için 2 yol var benim seneler boyu edindiğim izlenime göre. Birincisi doğuştan yetenekli olup bunu insanların gözüne sokarak. İkincisi ise iyi bir kaleci olmak için hiç durmadan ve sabırla çalışıp, çoğunlukla iyi bir kalecinin arkasında senelerce sıra bekleyip o kaleciden işin inceliklerini öğrendikten sonra seviye atlayarak. Ama ne olursa olsun her iki kategorinin mensubu kaleci de mutlaka hiç durmadan ve çok iyi çalışmalı.

Bugün Galatasaray'ın yaşadığı kaleci sorununun altında bu yatıyor. Ufuk 1. kategoriye giren ve nedense kendini başka dünyalara kaptırıp çalışmayı bırakmış, aklı sahada olmayan bir adam. Aykut ise 2. kategoriye giren ancak senelerce çok farklı isimlerin arkasında, farklı farklı tarzlarla birarada olup kafası karışmış bir adam formatında. Seneler boyu Aykut'a hep stepne muamelesi yapılmış, sadece ihtiyaç olduğunda geçici sürelerle forma verilmiş. Neticesinde Aykut'un da kendine güveni ve cesareti tam anlamıyla gelişmemiş. İçinde hep bir "ya hata yaparsam?" endişesi olduğu suratından belli. Oysa bir kez bile Aykut'a "Bu takımın 1. kalecisi sensin evladım." denmiş olsa çok farklı bir ruh haliyle işine sarılıp hata yapsa bile o kalenin kendisinin olduğunu bilerek daha çok çalışır ve seviye atlayabilirdi. Kalli'nin çekip gittiği sezon Orkun'dan kaleyi devralmış ve takımı şampiyon yapan isimlerden olmuştu Aykut. O sezon De Sanctis gelmese de "Aferin Evladım, kale senindir artık" dense belki de bugün Volkan Demirel'e bir şey olsa milli eldivenleri kim takacak sorusunun cevabı olacaktı Aykut.

Belgrad maçından sonra yine yabancı kaleci sesleri yükselmeye başladı haliyle.1,5 pozisyondan 2 gol bulan rakibe karşı yine Aykut sorgulandı. 1. golde büyük katkısı olan Sabri, 2. golde adam paylaşamayan defansın hiç suçu görülmedi. Ama bu maçtan haftalar önce Rijkaard'ın söylediği iddia edilen "Benim 1. kalecim Ufuk'tur" lafının Aykut'ta yaratmış olabileceği psikolojiden kimse bahsetmedi. Kendisine güvenildiği 1 kez bile gösterilmeyen, bir kez bile Başkanından Aferin alamamış, yediği her golde hatası aranmış bir adamdan bizler nasıl oluyor da Galatasaray'ın kalecisi olmasını bekliyoruz, asıl ona hayret ediyorum ben. Arkasındaki Ufuk'un hep gece hayatından bahsediliyor, izleyenler iyi çalışmadığını söylüyor. "Aykut olmaz, bu yükü kaldıramaz, Ufuk kaleye geçsin" diyenler Fenerbahçe ile oynanan maçta yediği golden sonra "Büyük takım kalecisi değil" diye sanki o sözleri söylememiş gibi ortalarda dolanabiliyorlar. Böylesi bir ortamda bırak hatalı gol yemeyi, gol yiyenin "tu kaka" edildiği şartlar altında bizler Aykut ve Ufuk'tan harikalar yaratmalarını bekliyoruz.


Kimseler kusura bakmasın ama Hakan Şükür'ün kulübün çok kötü yönetildiği ve durumun her geçen gün daha kötüye gidecekmiş gibi göründüğüne dair geçen Cuma Radyospor'da yaptığı açıklamalara tüm kalbimle katılıyorum. Eski Fenerbahçe gibi olduk adeta. Alıp öğütüp tükürüyoruz futbolcuları, üstüne üstlük bir de para kaybediyoruz bunu yaparken. Sportif A.Ş. ile Futbol A.Ş. birleşmiş, çok süper olmuş, aman ne güzel! Ama daha UEFA kupası ön elemesinde elenme tehlikesi ile burun burunayız ve o kaleye geçip Galatasaray'ı kurtarması gereken adamları çoktan yerin dibine sokmuş haldeyiz. Bu Galatasaray'da Türk Kaleci olmak hiç kolay değil, bana göre yapılacak iş hiç değil. Mucize yaratacak gücün yoksa bil ki yarın öbür gün falanca ülkeden gelecek Kilimcinin Köroğlu kaleyi devralır, 3 milyonu vurur gider sen yine işini çok iyi bilen yönetimin stepnesi olarak kenarda hava kaçırırsın.