Sayfalar

17 Ekim 2009 Cumartesi

Balonun Fendi Liverpool'u Yendi

Balonun attığı golle Sunderland Liverpool'u yenmeyi başarıyor. Bu maçta Liverpool kaptanı Gerrard, yıldız oyuncu Torres ve golcü balonun oynamadığını hatırlatalım :)

16 Ekim 2009 Cuma

Ribery ve Robinho

Bu iki adam devre arasında transfer piyasasında adını en çok duyacağımız futbolcular. Kakuta yüzünden FIFAlık olan ve trabsfer yasağı süren Chelsea'nin yönetimi itirazlarının kabul edileceğine ve Ocak ayı için tekrar transfer izni alabileceklerine inanmakta. Bir taraftan eldeki oyuncularıyla kontrat yenilemekte olan İngilizler yasak kalktığı anda atağa geçmek için hedeflerini belirlemiş durumdalar: Franck Ribery. Bayern'den ayrılmak istediğini 100 kere söyleyip 101 kere inkar eden Fransız'a yapılacak çılgın bir teklif karşılığında Real yerine parayı tercih edebileceği düşünülebilir. Bonservis bedeli olarak yaklaşık 70 milyon Euro'dan bahsediliyor. Geçenlerde Drogba "Vieria'yı isterim" diye tutturmuştu. Abdal'a malum olur diyip geçelim.
Öte yanda Manchester'ın mavilerinde bir türlü hak ettiği değeri görmediğini düşünen Robinho için de bir talip var: Barcelona. Robinho'yu para harcamadan, takasla almak istiyorlar. Adı geçen oyuncular Thierry Henry, Carles Puyol, Yaya Toure ve Eric Abidal. City öncelikli olarak bence Henry ve Puyol'a sarkacaktır. Ibra'nın gelmesi ve Pep'in gençleri daha fazla işin içine sokmaya başlamsıyla birlikte Henry biraz geri planda kalmış durumda. Adı ve kariyeriyle City'nin 1 numaralı adamı olacaktır giderse. Üstelik İngiltere'yi özlediğini bir çok kez de dile getirmiş durumda. Puyol da City'nin aradığı deli dolu, kuvvetli savunmacı. Robinho zaten sırf inat olsun diye bile Barça'ya hayır demeyecek bir adam. Ribery'ninkinden çok bu transfer aklıma yatıyor. Olur mu olur.

Bu Ocak yine yaşadı gazeteciler dedikodu da haber de çok olacak.

Savunma

Foto: Hürriyet

15 Ekim 2009 Perşembe

Hello Canada

Forma yakışmış, kırmızı nedense milli formayı hatırlattı. İlk maç performansı da fena değil (21 dakikada 6 sayı 5 asist %50 şut). Sonsuz başarılar eski ve daimi dosta.

14 Ekim 2009 Çarşamba

Star Trek

Bu filmi heyecanla bekliyor olmama rağmen özellikle ilgilenmemeye, oyuncularını öğrenmemeye, konusundan bihaber olmaya çalıştım. Tabii Heroes seyrediyor olmanın dezavantajıyla Sylar'ın yani Zachary Quinto'nun Mr.Spock'ı oynayacağını öğrendim. Olsun gerisine bakmadım, herhangi bir Star Trek haberi ile karşılaşınca okumadım, browserı kapattım, gazeteyi dergiyi attım elimden. Veee dün sonunda filmi izleme fırsatı buldum. Seyretmeyenlerin zevkini kaçırmamak üzere konusundan bahsetmeyeceğim. Benim için içinde inanılmaz şaşırtıcı bir gelişme olduğunu, kurgunun iyi yapıldığını, yönetmenliği çok beğendiğimi, oyuncuların rollerinin hakkını verdiğini ve hikayenin çok iyi olduğunu söylesem yeterli olur. Dayanamayacağım şunu söylemem gerek, hem yönetmen hem yapımcı hem de fikir sahibi olarak projenin ağa babası olan JJ Abrams'ın zaman yolculuğu takıntısının devam ettiğini gördük yine bu filmde, çok da zevk aldık.

Çok zevkli, bittiğinde beni mutlu eden ve çocukluğuma, daha genç olduğum yıllara götüren bir film oldu. Aşağıdaki postta değindiğim JJ Abrams'a da bir çift laf söylemem gerek. Adam sanki çocukluğunda hayran kaldığı dizileri, filmleri kendi ütopik hayal dünyası ile birleştirip fantastik dünyalar yaratmaya çalışıyor ve yaratıyor da! Evet evet JJ Abrams benim ruh ikizim!

Türün hayranları Star Trek'i kaçırmamalı...

J.J.Abrams

Kime benzeteceğimi hakkında ne söyleceğimi şu an için tam toparlayamıyorum. Ama bu adam muhteşem! Şöyle bir dizi olsa, şöyle bir konu işlense, şöyle de bir film çekilse diye aklımdan geçirdiğim tüm ütopik işleri bir süre sonra onun yaptığını ya da yapmaya hazırlandığını görüyorum. Modern Hitchcock ona en iyi gidecek isimlerden biri. Gerilimi, bilim kurgu ve hayal gücünün akıl almaz sınırlarına genişleten bir sinemacı, televizyoncu, sanatkar. J.J. Abrams; önnde saygıyla eğiliyorum!

Orlando Magic - New Orleans Hornets

SVG bu maçta da kısa 5 denedi. Bu sefer Anderson PF pozisyonunu alan adamdı. Kısaların şut seçimi ve birbirleriyle topu paylaşmaları muazzamdı. Herkes dengeli şut kullandı. yaklaşık 33 dakika oynayan Carter'ın bile sadece 9 şut kullanması çok olumluydu. İlk kez bu derece doğru üçlük seçimleri ve bu şutların atılmasını sağlayan pozisyonlar gelişti bir hazırlık maçında. Hornets gibi, Paul'ün takımı gibi bir takıma 35 sayı fark atılması muazzamdı, zevk verdi. Ama toz pembe hayaller kurmanın zamanı değil. Çok kötü ve hazır olmayan bir Hornets, ki bu takım daha ilk 5'ini bulamamış ve pivotları da oynamadı. Kadrolarını belirlemeye çalışıyorlar henüz. Hiç savunma yapmadılar desek yanlış olmayacak. Bu takıma böyle fark atmak çok doğal. Dün gece kim Hornets ile oynasa sonuç farklı olmayacaktı.

İstersek toz pembe görebiliriz dünyayı ama aksayan yönleri de görmek gerek. 5 maçtır bu takımın pivotuna top inmiyor. Bu 5 maçın 4'ünde Howard sahadaydı ve doğru düzgün top alamadı, kendisine pozisyon yaratılmadı. Oynanan pick-n-rollerin sonunu pota altında göremedik. Uzunla kalan kısa hep şuta ya da penetreye gitti, bir türlü top ligin smaç ve ribaund kralına inmedi! Bu çok tehlikeli. Kısalar ne kadar iyi oynarsa oynasın dişli bir uzun rotasyonuna sahip takımlara karı böyle maç ya da seri kazanılmaz. Bu takımın asıl amacı Howard'ı merkeze koyup diğer planları ona bağlamaktır. Ancak Carter takımın esas oğlanı konumuna iyice yerleşmiş durumda. Bugün her şey sütliman gözükse de Howard'ı unutup oynanan ve kaybedilen maçlar sonrası takım içi ahenk sekteye uğrayabilir.

SVG çok dikkatli olmalı. Her demecinde takımı şampiyon yapmaya geldim diyen Carter'ı takımın bir parçası yapamazsak gideceğimiz yer en fazla 2. tur olur. Bu takımın esas oğlanı Howard'dır, öyle olmalıdır, ona göre oynanmalıdır. Hücumda kullanılmazsa Howard savunmada düştüğünde kimse çıkıp da neden diye sormamalı, eğer bu senaryo şimdiki gibi yazılacaksa.

13 Ekim 2009 Salı

Göbeğine Kurban!

Senin gibisi gelmedi be arkadaş! 30 metreden çakmış bu hafta da, helal olsun tosunuma!

Şeva'dan Reklam Kokan Hareketler

"22 yaşımdayken bana teklifte bulunan Manchester United ve Barcelona'nın tekliflerini geri çevirdim. Milan'ı seçtim. Orasının kariyerim için en iyi yer olacağını düşüyordum. Öyle de oldu. Milan'la kazanılabilecek her şeyi kazandım. Milan'da oynamış olmaktan ve kariyerimden gurur duyuyorum."

Çok güzel yapmışsın, ellerine sağlık Şeva da ne gerek vardı şimdi bu açıklamalara. İngitere'ye atamadığın, kaçırdığın penaltıyı unutturmak mı istiyorsun yoksa yakında dibe vuracak olan Milan'da bir rol peşinde misin? Giderken ya da gittikten sonra yaptığı şeyleri anlatanlara içimde açıklanamaz bir sinir hatta nefret doğuyor. Bir plan yapıyorlarmış gibi geliyor, sanki kimsenin bilmediği bir şeyler peşindelermiş gibi. Bırak futbolu sonra anlat bunları, ne gerek vardı şimdi Allah aşkına? Akşam akşam asabım bozuldu. Gerçi bana ne oluyorsa!

Orlando Magic - Memphis Grizzlies

Carter, Bass ve Nelson dinlendirildi Memphis deplasmanında, bu gece oynanacak Hornets maçı daha ölçücü olacağı için sanırım. SVG kısa 5 kullandı tekrar. Forvette Barnes ve Lewis vardı. Iverson'ın olmaması dolayısıyla çok da ciddiye almamış SVG Memphis'i. Ama Young diye bir çaylak var ki bu çocuğa dikkat etmek gerek. L.James'i andırdı bana atletikliği, hızı ve gücüyle ama şutu yerince iyi değil henüz. Çok fazla laf etmeye gerek yok. Pietrus sırası geldiğinde hep faydalı olabileceğini bir kez daha gösterdi, bu sezon ona çok iş düşecek. J-Will hücum zenginiliği savunma fakirliği demek tekrar gördük. O sahadayken özellikle fast break yememek gerek. Carter ve Nelson'ın olmaması daha düzgün seçilmiş üçlük denemeleri olarak dönse de takıma, geçen sezonki dış şut organizasyon zenginliğinden eser yok. Bir çok zorlama üçlük kullanılıyor. Kendi üçlüğünü en iyi yaratan adam Redick ama o da bu savunmasıyla ilk 10 maçtan sonra forma bulamaz. Bu sezon dış şutlarada sıkıntı yaşanacak gibi görünüyor. Iverson Memphis'e ne katar bilemem ama birinin Thabeet'e hücum etmeyi öğretmesi gerek. Merak edenlere maçın özeti aşağıda.

Cenk'in Yolu

S.S. Felice Scandone Air Avellino. Bu Cenk Akyol'un İtalya'da bu sezon başında transfer olduğu takımın adı. Air Avellino adıyla, yani sponsoru vesilesiyle daha çok biliniyor. Her sezon play-off için oynayan, vasatın üstünde, orta sıralarla tepe arasında olmaya çalışan bir takım. Türkiye'de örneğin Banvit'i örnek verebiliriz, o ayarda bir takım diyelim. Cenk Akyol sadece 1987 doğumlu olmasına rağmen sanki ülkede misyonunu tamamlamış, yüzü eskimiş, Milli Takım Kapıları kendisine kapanmış gibi gözüken bir basketbolcu. Bundan 5 sene önce sadece ve sadece 17 yaşındayken milli formayı verdiğinde ona Tanjevic, geleceğin en önemli skoreri olacak denen adam. Oysa bu adam geride kalan 5 senenin neredeyse 4'ünde Efes'te kenarda oturan sadece Galatasaray'da kiralık oynadığı sezon basketbolu hatırlayan bir isim. Bir türlü Efes'te esas oğlanlardan biri olamamasının 2 büyük sebebi var. Birincisi bir anda "ben oldum" havasına girmesi, ikicisi bitmez tükenmek bilmeyen yabancı transferleri.

Özellikle İtalya ve İspanya'da bir transfer politikası vardır senelerdir imrenerek takip ettiğimiz. Çok iyi bir genç oyuncu yakalarlarsa onun oynadığı bölgeye yabancı transferi yapmayıp adeta o genci kurtlar sofrasına atıyorlar ki derinde yüzmeyi öğrensin, kendi başına ayakta kalmayı becersin. Ya da en fazla transfer ettikleri yabancı oyuncu tecrübeli, yaşı ileri, o mevki ile ilgili o gence tecrübesini öykünmeden aktaracak bir adam oluyor. Bugün Fernandez, Gasol, Rodriguez, Navarro, Rubio gibi adamların (hepsi İspanyol oldu gerçi ama neyse) gelişim süreçleri ve sıçrama noktalarına bakarsak yaklaşık benzer bir tablo ile karşılaşıyoruz.

Şimdi Türkiye'ye gelecek olursak mesela Cenk'in eski takımı Efes'in kadrosunda sadece 4 Türk oyuncu mevcut. Kerem Gönlüm'ü doping nedeniyle görmezden geldim. Geriye kalan 7-8 isim yabancı. Benzer şekilde Fenerbahçe'ye gidelim, kadronun yarısından çoğu yabancı. Telekom ya da başka bir ekip en azından kadronun yarısı yabancı. Önü alınamaz bir yabancı çılgınlığı. İşte bu çılgınlık Milli Takım ve o takımın parçası olması muhtemel adamlara bençte sallanan soğuk havlular olarak yansıyor. Halbuki doğru bir kariyer yönetimi, zamanında verilecek psikolojik destek, kadroda bulundurma felsefesinden çok kazanma ve yetiştirme felsefesine sarılmak hem onları ileri götürecek hem Milli Takım'a kademe atlatacak hareketler. Hakan Demirel, Engin Atsür gibi adamları düşünelim örneğin. Bu adamlar senelerce üzerlerine hiç bir şey koyamadılar. Hakan'ı bizzat Tanjevic bitirdi. Türk takımlarının çoğunda pg oynayan adamlar yabancı ve biz bu değerleri itinayla körelttik, köreltiyoruz. Bu şartlar altında, yabancının kıymetli gencimizin uğraşmaya değer olmadığı, yabancının ön planda gencimizin bençte, yabancının sahada, gencimizin havlu elinde kenarda olduğu bir senaryoda benzer statüye sahip olup önemli adledilmek için yurtdışına açılmak çok doğru bir çözüm gibi gözüküyor.

Cenk Akyol Hawks'un kampında denedi, acaba NBA olur mu dedi, olsa bile 3-5 dakika oynayacağını anlayıp vazgeçti. Sonra Avellino devreye girdi. İlk 5 vaadi ve 30 dakika süre tam da Cenk'in, aslında havlu sallayan tüm gençlerin, aradığı şeydi. Oynayarak, maç tecrübesiyle gelişebilir ancak bir basketbolcu. Hidayet, Mehmet, Kerem nasıl böyle önemli yıldızlar olabildiler, oynayarak. Daha 17 yaşında kurtlar sofrasındaydı onlar, çünkü başlarında günlük başarıyı değil geleceği, Türk Basketbolu'nu düşünen ileri görüşlü Koçlar vardı. Bugün herkes günlük başarıya odaklanmış, "yabancın ne kadar iyiyse o kadar başarılı olursun" sözü ve yaklaşımı dillere pelesenk olmuşken yeni Hidayet'ler Kerem'ler nasıl çıkacak? Bence Cenk'in seçtiği yol çok doğru. Daha sadece 22 yaşında, önemli Milli Takım ve kulüp tecrübesi var. İlk 5'i de hiçe sayılmayı da kaybetmeyi de biliyor. Neden Efes'te, Fener'de veya x bir takımda kenarda oturacağına, oturacaklarına bir Avrupa takımında Türk takımlarındaki yabancıların statüsünde olmasınlar ki?

Tekrar söylüyorum Cenk'in seçtiği yol doğru ve arkadaşlarına, paslanan, tükenen, yazık edilen arkadaşlarına örnek olmalı. Göz önünde, TV'den yayınlanan bir ligde değil diye değer kaybetmeyeceklerdir, aksine Tanjevic'in kazık dikmeyeceğini düşünürsek, kazanan ileride onlar olacaktır. Mutlaka bir gün o Milli Takım'ın başına sadece Türk basketbolunu düşünen bir adam gelecek. Kulüp takımları belki biraz zor değişir ama en azından var olmak, kariyerlerine tutunmak için yurtdışına çıkmak, yakalandığı zaman Cenk'in yaptığı gibi kaçırılmaması gereken bir fırsat. O yüzden Cenk bir elçi belki bir gönüllü gibi bu sezon, o gençlerimize Avrupa Liglerinin kapısını açıp hiç kapanmamasını sağlayacak anahtar belki de.

12 Ekim 2009 Pazartesi

Fener'in Kaçırdığı Topçu

Aşağıdaki posttan sonra bu post Amerikalılar'ın kafayı yediğinin kanıtıdır. Onyewu sezon başı Milan'ı Fenerbahçe'ye tercih etmişti. İyi ki etmiş. Ne anlatıyor ki bu fotoğraf?

Foto: ESPN The Magazine

Çıplak Oyun

Futbol Asla Sadece Futbol Değildir'in bir değişik rengi:
Futbol Aslında Çıplaktır
Foto: ESPN The Magazine

Gazetecilik Bu mu?

Milliyet'in internet ana sayfasından verdiği çok çok önemli son dakika haberi'ne göre bazı isimlere Milli Takım kapısı kapanıyormuş. Rüştü, Yusuf, İbrahim Üzülmez, Ceyhun Eriş, Nihat Kahveci hiç bir şart altında bir daha çağrılmayacakmış Milli Takım'a. Terim'in gidişi onların kariyerlerini de bitirmiş.

Allah aşkına kimsiniz siz, nereden aldınız bu bilgiyi, Milli Takımın hocası belli oldu mu? İmzalar atıldı da biz mi bilmiyoruz. Ne acayip iştir bu ne büyük terbiyesizliktir. Belki yeni gelecek adam "Nihat benim 1 numaralı adamım, kale de Rüştü'nün" diyecek. 2 gün sonra bir Milli maç var, halen Milli takım kadrosunda bulunan adamlar için bu haber nasıl yapılır bu nasıl saygısızlıktır! Siz kimsiniz ki liste yayınlıyabiliyorsunuz daha gelmemiş bir adamla ilgili. Bir defolun gidin Allah Aşkına!

11 Ekim 2009 Pazar

Outdoor NBA Basketball

Yer Indian Wells Tennis Sahası, California. Yerler parke döşenmiş ve 2 NBA takımı Suns ve Warriors NBA Sezon Öncesi Hazırlık maçı için sahada. Sıcaklık 21 derece, hava açık, rüzgar yok. Hem izleyenler hem oynayanlar için farklı bir deneyim. Warriors Suns'ı 104-101 mağlup ediyor. Maçın en skoreri (30 sayı ile) içine kazak (!) giyen Anthony Morrow oluyor.