Sayfalar

31 Ekim 2009 Cumartesi

New Jersey Nets - Orlando Magic

Orlando bu sezon başında Cater takasını gerçekleştirdiği New Jersey ile deplasmanda karşılaştı. Ben aşırı yorgunluk dolayısıyla maçı izleyemedim. Ancak kadro yapılarına baktığımızda normal şartlar altında Net'in Magic'in yenmesi için 2 sene daha geçmesi gerek diye düşünüyordum, düşündüğüm gibi oldu.

SVG Anderson'lı kısa beşini kullandı yine, demek ki bundan sonraki maçlarda da bu şekilde devam edecek. Yedeklerin süreleri 2 maçtır iyi ayarlanıyor ve maksimum verim alınıyor ki bu çok iyi haber. Ancak Lewis gelince kurban kim olacak orası önemli. Benim düşüncem Redick'in kurban edileceği yönünde. Carter sadece 14 dakika sahada kalabildi bileğini burkunca. Ancak durumunun iyi olduğu ve yarın gece Toronto maçında oynayabileceğini öğrendik. Fakat 14 dakikada kullandığı şut sayısı düşündürücü. Nelson beklenen oyundan uzak ama J-Will özellikle hücumda asist yönünden bu açığı kapatıyor. Carter sakatlandıktan sonra Howard'a top inmesi ve oyunu hızlandırma çabası galibiyeti kolaylaştıran etken oldu. Barnes'ın kötü bir şut gecesi olsa da verimli süre dağılımı ve yine %50 civarında şut yüzdesi yakalanması önemli artılar. Fakat takım olarak 76ers maçındaki 28 asistten sonra 21e düşülmesi dikkat edilmesi gereken bir konu. Şutör takımlar daha çok asiste ulaşmalı. Nets gibi genç bir takımın ise Magic'i yeebilmek için %38'den daha yüksek bir şut yüzdesine ihtiyacı var. Howard'ın ilk 20-20'sini Carter'ın çoğunda oynamdığı bir maçta gelmesi de manidar.

Asıl güzel maç yarın gece Toronto ile olacak. Hidayet eski takımına karşı oynayacak ilk kez. Bu arada Hidayet dün geceki maçta Toronto'nun Memphis'e yenildiği maçta 14 sayıyla oynadı.

30 Ekim 2009 Cuma

Farmville Spor Kulubü

Facebook'ta hesabı olanlar bilirler bir çoğu da halen oynamaktadır belki bu oyunu. Farmville şu sıralar dünyanın yeni çılgınlığı. Kavga, dövüş, kan, hakaret olmadan sadece ekin ekip biçerek ve hayvancılık yaparak stres atılan, çiftlik yönetilen bir oyun. Tabii sevgili renk tutkunu taraftar arkadaşlarımız üşenmemişler, çiftliklerinde takımlarının armalarını oluşturmuşlar. Muazzam olmuş her biri. Bunları Göztepe'ye adanmış olan DeliChe Sevdik blogunda gördüm ve paylaşmak istedim. Hem kendisine hem de büyük ihtimalle saatlerce uğraşarak bu alternatif sanat eserlerini ortaya çıkaran arkadaşlara onlarca teşekkür.

Hem Ağlarım Hem Giderim

Fotoğraflar Wozniacki'nin Vera Zvonerava'yı 2-1 yenip Masters'ta yarı finale çıktığı maçtan. İyi de Sevgili kardeşim sakatsan, acıdan duramıyorsan bırak, oynama. Ne hırsmış, ne azimmiş yoksa ne paragözlük müymüş anlamadım gitti. Gören başka bir şey yaptılar kıza zannedecek. Geçmiş olsun mu denir yoksa hayırlı olsun mu şimdi buna?

Yaşasın Borges Döndü!

Başlık kendini anlatıyor. Çok seviyorum bu adamı ve tarzını! Hoşgeldin patron, yeniden. Resme tıklayınca borges'e gider, yetmezse Blog Lokantası da oraya yol verir.

29 Ekim 2009 Perşembe

Her Takıma Lazım


Yazık Oldu Bu Dizilere #4

Sıkı bir Terminator hayranı olarak dizinin hayata geçirileceği haberini aldıktan sonra bir hayli heyecanlanmıştım. 2 sezon her şey çok yolunda gitti ve dizi çok heyecanlı bir yerde sezon finali yaptı ama FOX'un neşteri bu kadar hayranı olan bir diziyi bile kesip atacak kadar keskindi. Yazık edilen diziler serisinde sıra "Terminator: The Sarah Connor Chronicles"ta.

Dizimiz Terminator filmi serisiyle uyum içinde bir zaman aralığında 2. filmin bittiği yerden bir kaç sene sonra 3. filmin başladığı yerden bir kaç sene öncede geçiyor. Yani özetle 2. ve 3. filmler arasındaki boşluğu dolduruyor TTSCC. Sarah Connor oğlu John Connor'la, ki bu bizim bildiğimiz insanlığın kurtarıcısı olacak çocuk, 2 yıldır halkın arasına karışmış ve huzurlu, tehlikeden uzak br hayat sürmektedirler. Sarah'ın erkek arkadaşı Charley Dixon kendisine evlilik teklif edince huzursuzluğa kapılan Sarah oğlunu da alıp ortadan kaybolmayı seçer. New Mexico'ya yerleşen ikilden John normal hayatına devam etmek ve kendini belli etmemek zorunda olduğu için liseye kayıt olur. Yeni okulunda kendisiyle çok ilgili bir genç kızla, Cameron'la tanışır. Daha birbirlerini tam anlamıyla tanımamışken okulunda bir Cromartie'nin saldırısına uğrayan John'un hayatını kurtaran Cameron'ın aslında gelecekten John'un kedisini korumak için gönderdiği yeniden programlanmış bir Terminator olduğunu öğreniriz. O bölgeden de ayrılıp aceleyle başka bir yere kaçan Connorlar ve Cameron'ın peşine FBI ajanı James Ellison takılmıştır. Seneler boyu Sarah Connor'ı bir takıntı haline getirmiş olan Ajan Ellison sadece Connor'a odaklanmış ve işi gücü bırkamış, tüm Amerika'da onu arar hale gelmiştir. Bu sırada peşlerine düşen Cromartie ve Ellison'dan kaçmaya çalışan kahramanlarımız, dünyanın makine istilasından kurtulmasının tek yolunun Sky Net'i daha yapılmadan ortadan kaldırmak olduğu düşüncesiyle hareket etmeye başlarlar. Cameron kurtuluş yolunun ne olduğunu bildiğini söyleyer ve 3'lü bir banka kasasına yerleştirilmiş olan gizli bir zaman yolculuğu aleti ile 1999'dan 2007'ye sıçrarlar. Artık önlerinde 2 hedef vardır. Sky Net'i tarihten silmek ve her ihtimale karşı Joh'ın korunmasını ve eğitimini sağlamak.
Dizide günlüklerini okuduğumuz ya da izlediğimiz diyelim Sarah Connor'ı Lena Headey canladırıyordu. Headey Hollywood'un tanınmış ama hiç 1. sınıf filmlerde esaslı roller kapamamış bir aktristi. Onu sanırım sinema severler en iyi The Cave ve The Brothers Grimm'deki rollerinden hatırlayacaklardır. John Connor rolünde ise Thomas Dekker'ı izledik. Dekker Heroes'un ilk 12 bölümünde Claire'in erkek arkadaşı Zach rolünde çıkmıştı karşımıza. Bir çok TV dizisinde çocuk ya da genç oyuncu olarak rol alan Dekker Elm Sokağı Kabusu'nun yeniden çekimini henüz tamamladı, orada Jesse rolünde izleyeceğiz kendisini. Dişi Terminator Cameron rolünde ise Summer Glau vardı. Sinamdan en iyi Serenity filmindeki River rolünden hatırlanabilecek Glau Dollhouse ve 4400 dizilerinde de geçici roller almıştı. Terminator sonrası o da şu sıralar başka projelere yönelmiş durumda. Dizide Lost'tan hatırladığımız ve şu sıralar Flash Forward'da arzı endam eden Penny yani Sonya Walger, Oz'un Ryan O'Reilly'si Dean Winters, Richard T. Jones, Brian Austin Green gibi isimler de rol almıştı.

Bilim kurgu ağırlıklı, dram yüklü ve kimi zaman ağır kimi zaman baş edilmez tempolu, flash forwardların ve sürpriz gelişmelerin sıklıkla yaşandığı, John Connor'ın nasıl o John Connor olduğunu öğrendiğimiz bir diziydi TTSCC. 1 ay önce devam etmeyeceği kesinleşti ki FOX'un en kötü kararlarından biridir bu. "Yapım maliyeti yüksek, hiç kar edemiyoruz" diyerek sıyrıldılar işin içinden. Ama en azından CBS'in Jericho'ya tanıdığı gibi bir şans tanınıp dizinin finali yapılabilirdi. 3-6 bölüm arası bir bölümde sonlandırılabilecek dizi en azından "bilim-kurgu dizisi klasikleri" payesiyle ve FOX'un dizisi olarak yerini bulurdu tarihte. Bence çok yazık oldu. 2 sezonluk hikayesi hazır, bitirin denilse kolayca bağlanacak bir diziyi heba ettiler. Bizim içinse kıymeti ve anısı bol bir dizi olarak hem arşivlerimizdeki hem de hatıralarımızdaki yerini aldı "Terminator: The Sarah Connor Chronicles". Dizinin tanıtımı hemen aşağıda.

2 Numaralı Kabus


Şampiyonluğun en önemli adayı Cavs sezona feci kötü başlarken 2 maçta sadece 90 sayı ortalama tutturabildiler. Önce Boston'a yenildiler, tamam Celtics şampiyonluk adayı ve çok kuvvetli bir takımdı ama ya Toronto. Raptors yeni kurulan bir takım, takıma katılan 9 yeni isimle bir araya gelmeye çalışan bir oyuncu topluluğu. James sezonun ilk triple double'ını yaparken takımda 2. bir isim daha çıkmadı ki ona yardımcı olsun. Ilgauskas ve Shaq pota altında Bosh, Bargnani ve Nesterovic'li pota altına bile çok yumuşak kaldılar. Mo-Will kafasına göre takılmaya devam etti. Parker biraz olsun sorumluluk alabileceğini gösteren tek isimdi ama James'e omuz çıkamadı. Suratlardaki ifadeler şaşkındı Cavs'te. Acaba bu James'in son sezonu olma yolunda ilerleyen bir senaryonun ilk 2 sayfası mı?

Toronto Triano yönetiminde geçen seneki Magic gibi oynuyor. Ancak 2 farkla. Birincisi pota altında Bosh-Bargnani gibi şutu da olan 2 uzuna sahip olmaları onları savunulması zor bir takım yaparken bu 2 uzunun yumuşaklığı pota altında hem savunma hem de hücumda azaltıyor. Gerçi dün gece Cavs'e sert bile kaldılar ya neyse. 2. fark ise Calderon ve Jack'in önce pası düşünen yapıdaki gardlar olmaları. Geçen sezon Nelson'ın bu felsefeyle oynadığı maçlarda Magic'i sürükleyen isim olmuş ama sayı atma isteği ile kavrulduğu maçlarda Magic'i yakan isim olmuştu. 2 takımın geçen seneyle ortak bir diğer noktası ise Hidayet. Hidayet kolay dağılabilen Toronto da tutkal görevi göreceğini gösterdi bu ilk maçta. Arkadaşları iyi şut atarken ve sıcakken sadece onlara servis yapan, dengeler bozulup ihtiyaç duyulduğunda devreye girip bir drive bir şutla işleri yoluna koyan adam pozisyonunda Hidayet ve yüzünden anlaşıldığı kadarıyla da çok ama çok mutlu hem yeni takımından hem rolünden. 12 sayı 7 ribaunt 3 asist ve 3 blokla oynadı ve yine kadar çok yönlü bir oyuncu olduğunu gösterdi temsilcimiz. Üstelik önemli bir süre boyunca da Lebron James'in savunmasını yapan adamdı.

Cavs'in şampiyonluk için acilen içinde bulunduğu psikolojiden çıkması gerek. Toronto oyuncuları ise neler yapabileceklerini görmüş olmanın morali ve motivasyonu ile inanarak devam etmeli yoluna.

Orlando Magic - Philadelphia 76ers

İlk maç ilk galibiyet hem de beklenin aksine hiç mi hiç zorlanmadan. Daha 2. çeyrekte koptu maç. SVG'nin geçen sene oturttuğu bir alışkanlıkla ilk devrede koparmaya çalıştı Magic maçı ve son derece başarılı oldu. SVG son 2 hazırlık maçında verdiği sinyallerle kısa beş oynatacağını göstermişti. Bass'in sertliğini Howard kenardayken kullanmak düşüncesini hayata geçirdi Van Gundy ve Ryan Anderson'lı bir beş kullandı. Kısa forvet pozisyonunda ise Pietrus beklediğimiz gibi sahaya çıkan isim oldu. Bu maçta artık net bir şekilde ortaya çıktı ki Magic bu sene de şuta dayalı bir takım olacak ve geçen sene Hidayet'in üstlendiği takımı sırtlama işini Carter gerçekleştirecek. Kullanılan şutlardan üçte birinden fazlası yine 3 sayılık oldu. Özellikle Anderson Lewis'in yokluğunda nokta şutör olarak kullanacak üçlükleri. Daha ilk maçta 7'de 4 atması çok önemli bir başlangıç oldu. Vücut ve genişlik olarak tam bir 4 numara değil Anderson ama 3 numara da değil, tabiri caizse 3,5 numara, yani geçen seneki Lewis 10 maçlığına Anderson. İlk maç itibariyle çok iyi hücum edilse, Nelson ve Carter doğru şutlar seçip topu paylaşsa ve Howard'a yeterince top inse de takım savunmasında halen bazı eksikler var. Özellikle J-Will sahadayken oyun kurucular adeta fink atıyor yarı sahamızda. Yine de fazla abartmayalım, sonuçta çok güzel bir sezon başlangıcı ve güven kazancı oldu bu maç.

Bir de buradan Sevgili Mehmet İstanbullu'ya sevgilerimi gönderiyor, geçmiş olsun diyorum. Anladı o :)

27 Ekim 2009 Salı

İki ileri, hep geri!!!


m sarp
Çok önce demiştim "Mustafa Sarp gelmesin" diye... Geldiğinde de "Gelecek yıl Avrupa Ligi’nde Galatasaray’la mücadele edebilecek çapta bir yeteneğe sahip değil. " demiştim... Söylediklerimin doğru çıkmaya başlaması haklı olduğumun kanıtlanıp egomun okşanmasından çok, Galatasaray'ın kayıplarının çoğalması üzüyor beni.

Evet ileride uçta 6 tane birbirinden kariyerli ve yetenekli adamlarımız var. Fakat bu 6 adamın yükünü ne kadar kaldırabiliyor Mustafa Sarp? Ve Ayhan tabi ki... Deniyordu ya, "Galatasaray henüz üst düzey bir takımla oynamadı. Galibiyetler yanıltıcı olabilir"... Onlar da genel olarak değil ama orta ikilinin zayıflığı konusunda haklı çıktılar, ne yazık ki...

Mustafa Sarp'la olmayacağının ilk sinyalini lig maçlarında almıştık. Hep geriye, hep Servet'e, hep Sabri'ye pas atıyordu. Bir tane ileriye olumlu pas çıkardığına şahit oldum. O da sanırım Trabzon maçının ikinci yarısındaydı. Ya da Bükreş maçında. Hep skor olarak öndeyken yani. Sturm Graz gibi bir takımla Ali Sami Yen'de oynanan maçın son dakikalarına 1-1 girilirken bile topu ayağına aldığında ne yapacağını bilemeyen bir halde topla debelenip ardından pasını geriye vermesi ilk kırmızı alarmdı aslında. Görülmedi bile... Çünkü Galatasaray'ın ileri uç elemanları gol attıkça, Mustafa'nın yaptıkları umursanmadı. Çünkü skor 1 ya da 2-0 Galatasaray lehineydi ve Mustafa'nın geri pas yapması garanti skoru koruma, zaman geçirme adınaydı. Riskli oynamıyordu. Basit oynuyordu! Hem de ne basit!!!

Sığ düşüncedeki yorumcular da Mustafa Sarp'ın sadece koşup, top kapmasını yeterli görüp topu verimli kullanamamasını göz ardı ediyor ve kendisini öve öve bitiremiyorlardı. Bu çıkarımdan yola çıkarsak, Mustafa Rijkaard'ın ilk 11'de en çok şans verdiği oyuncu olduğu için aynı sığ düşünceyi ne yazık ki Rijkaard da paylaşıyordu. Haftasonu oynana derbiden sonra da bu kararından vazgeçmesini bekliyorum.

Tamam Mustafa çok iyi top kapıyor ve takımda onun kadar iyi top kapan adam yok! Ve ondan topu ileriye kullanması, çalım atması, gol atması da beklenmiyor olabilir. Mustafa topu kapsın, Keita götürsün topu, Nonda-Baros golü atsın... Evet bu çok uygulanabilir bir düşünce ki uygulandı da bugüne dek Galatasaray'da. Ancak Mustafa'nın eksiklerinin göz ardı edildiği kadar, görmezden gelinen çok önemli bir şey de var.

Galatasaray'ın en başarılı dönemlerinde golcülerinden çok konuşulan isimler orta sahadaki üçlü Okan-Suat-Emre idi. Çünkü bu üç isim de çok iyi top kapıp, topla çok iyi ileri çıkabiliyorlardı. Galatasaray o dönemde avrupa'nın ve dünya'nın bir numarası olduysa süper üçlünün çift yönlü oyunu sayesinde olmuştu. Eğer aynı başarı bugün de kazanılmak isteniyorsa, Galatasaray acilen bu bölgeye oyuncular katmalı, eldeki Mehmet Topal'ı, Barış Özbek'i, Emre Çolak'ı bu yönde değerlendirmeli, geliştirmeli, evrimleştirmeli, yönlendirmeli...

suat009

okanburuk_son

emre

Ucuz Kahraman!!!

arda-turan
"Hakediş" demiştim kaptanlık ve 10 numara verildiğinde. Saha dışı kişiliği ve saha içi oyunuyla bu iki unvana layık görülmesi pek normaldi. Fakat fazla mı pembeyi o anda gözlüklerimiz? Hem milli takımın, hem de ülkenin en büyük kulüplerinden Galatasaray'ın yetiştirdiği dünya yıldızı sıfatını alan son isimdi. Pazar gününe dek de kendisine verilen kaptanlığı gerçekten çok iyi götürmüştü.

Maç öncesi bir haftasonu gazetesinde ropörtajı çıkmıştı. "Allah bana o formayı giydirmesin" diyordu: "Ben o kadar profesyonel değilim..." Ne kadar profesyonel acaba sorusuna cevabını yine kendisi verdi Kadıköy'deki derbiye ısınırken...

Hangisine Dalacağım?

... der gibi bakmıyor mu Allah aşkına?

Güle Güle Deli Fişek

Basketbolu bıraktığını açıkladı Bobby Jackson. Uzun süre NBA'in rengiydi 36 yaşındaki çılgın gard.

Griffin'in Diz Kapağı Kırıldı

Senelerdir başarıya hasret olan Clippers bu seneki oyuncu seçmelerinde 1. sıradan seçme hakkını yakalamış ve Blake Griffin'i seçmişti. İlk 5 başlayıp etrafında kurulacak takımı yavaş yavaş başarıya taşıyacaktı genç uzun forvet. Ancak dün gelen haber hem onu hem de Clippers'ı yıktı. Diz kapağında kırık var ve en az 6 hafta yani 20 maç kaçıracak. Bu 20 maç büyük ihtimalle Clippers'ı play-off hayalinden yine uzak bırakacak gibi. Sakatlıktan dönecek Griffin'in takıma adaptasyonun ne kadar süreceği Clippers'ın yine dipte kalıp kalmayacağını gösterecek.

26 Ekim 2009 Pazartesi

Testere 6'nın Akıbeti

Geçen hafta Testere 6'nın son anda, vizyona girmeden kısa bir süre önce geri çekilmesinin sorumluları kim diye sormuştuk ortaya. Bir türlü ulaşamadığımız Warner Bros yüzünden bir sürü komplo teorisi geliştirmiştik. Bugün işin gerçeğini öğrendik. Warner Bros Türkiye değil Fida Film almış Testere 6'nın Türkiye haklarını. Warner Bros Türkiye sadece dağıtıcı olarak işin içinde anladığım kadarıyla. Normalde Fida Film de 23 Ekim olarak ayarlamış kendilerini fakat Amerika'daki yapımcı ve dağıtıcı şirketler arasındaki bir anlaşmazlık nedeniyle sadece Türkiye'de değil bir kaç yerde daha film gösterime girememiş. Çünü Amerikan şirketi Türkiye'ye 35 mm'lik film kopyalarını göndermemiş. Böyle olunca ne filmin çoğaltılması, ne altyazı hazırlanması ve altyazıların kopyalara entegrasyonunu yapamamış Fida Film. Amerikan şirketi kesin bir tarih vermeyince de filmi mecburen geri çekmek durumunda kalmış Fida Film.

Şu anda Türkiye'de Testere 6'nın izlenebilir bir kopyası yok yani. Bu nedenle sinemada izlemek için 11 Aralık'ı beklememiz gerekecek, kötü ihtimalle 18 Aralık'ı. Fida Film de bu işten şikayetçi ve internet yoluyla filmin yayılması neticesinde seyirci kaybetme endişesini yaşıyorlar ki haklılar. Öte yandan Testere 6 tutkunlarının komplo teorisi kurmalarına gerek olmadığını her hangibir filmin önünü kesmemek amacıyla yapılan bir hareket olmadığını söylüyorlar bunun. Hatta bana söylenen tam cümle şuydu "Testere'nin farklı bir izleyicisi kitlesi var. 4 senedir Testere'yi hangi hafta vizyona çıkarırsak ona göre bir çok filmin vizyon tarihi değişiyor. Testere karşısında duramıyorlar".

Yukarıdaki tüm bilgileri nereden aldın derseniz kaynağımı da vereyim, Fida Film Dağıtım'dan adaşım Cenk Bey. Bir de kendim duyayım deyip isteyene kendisinin telefon numarasını da verebilirim. Sonuç itibariyle verilen bilgi sorunun Amerika'daki dağıtıcı firmayla ilişkili olduğu ve bu yüzden 23 Ekim zevkini yaşamaktan mahrum kaldığımız. Ben sinemada seyretme taraftarıyım Testere serisi filmlerini, en azından ilk seyredişimde. Şimdi gelsin 11 Aralık!

Beckham G.Afrika Aşkına Yeniden Milan'da

Galiani David Beckham için LA Galaxy ile anlaştıklarını, İngiliz oyuncunun ara transfer dönemi başlar başlamaz imza atacağını açıkladı bugün. Son bir kez Dünya Kupası görebilmek, yeniden Milli Takım'da olabilmek için David Beckham bir kez daha ve kaçarcasına Avrupa'ya, İtalya'ya dönüyor. Geçen sene doping etkisi yapmıştı Milan'a. Capello'nun kadrosunda olabilmek için Milan sağ kanadını kanatlandıracaktır bana göre. Benim gibi hayranları için de onu son bir kez üst seviyede futbol oynarken görme fırsatıdır bu imza ve ondan sonraki 7 aylık periyot. Şimdiden Avrupa'ya hoş geldin yeşil sahanın popüler kültür oyuncağı.

Gordon Strachan Boro'da

Celtic'te göreve başladığı gibi Şampiyonlar Ligi öneleme turunda Slovakya'nın Artmedia takımına 5-0 yenilmiş daha ilk geceden herkesin kafasında soru işaretleri bırakmıştı Gordon Strachan. 4 sene çalıştı Celtic'te ve ilk 3 senesini üst üste şampiyon olarak bitirdi. Geçen sezon şampiyonluğu Rangers'a kaptırınca ayrıldı futbolcu olarak da hizmet ettiği İskoçya'dan, memleketinden. Eskinin önemli orta saha oyuncusuydu. 40 yaşına kadar peşinden koştu topun. Manchester ve Leeds hatıralarıyla anarız kızıl saçlı İskoçu. Strachan bugün Middlesbrough'da kovulan Gareth Southgate'in yerine göreve getirildi. Championship'te 2. sırada olan takımı EPL'ye play-off oynamadan geri götürme telaşında olacak bundan sonra. "Terfi edeceğimizden eminim" dedi ilk demecinde. Futbolculuğunda olduğu gibi güler yüzlü ama ciddi tavrıyla yeni bir soluk getirecek Riverside'a. Hem Riverside'ın hem de kaybetmek bıkmış olan Borolular'ın ihtiyacı var bu değişime. 4 sene önce UEFA Kupasını kaldırmıştı bu takım ne de olsa. EPL'de özlediğimiz yüzdü İskoç, belki de yeni bir Sir gelmiştir İngiliz Futbolu'na.

Fotoğraf: Barry Pells/Getty Images

NBA Başlarken


Basketbolda en çok sevdiğim istatistiktir asist, basketbolun anlamı gibi gelir bana. O yüzden durmadan atanları değil, paylaşmayı bilenleri çok severim. NBA.com sezon öncesi en iyi 10 asist, blok, top çalma, smaç gibi farklı sınıflandırmalar yapmış. Buraya en iyi 10 asisti taşıdık dedik ya en çok zevk aldığımız olayıdır parkelerin. J-Will hemen listeye girmiş, uzunların asistleri farklı bir tat veriyor ama kimse Kobe gibi hem mağrur hem şovmen olamıyor.

Teşekkürler Emre!

Çok hora geçti gerçekten, eline sağlık.

Blog İçi İsyan!

3 yazarlı bu blogun bu hariç son 102 gönderisinin 18'ini ozhano, 4'ünü volkanbk3 geriye kalan 80 tanesini ise ben cenky oluşturmuş. Yine bu hariç son 22 gönderiyi sadece ben yazmışım. Nerdesiniz arkadaş yahu!?! İsyan ediyorum bu yalnızlığa, bir 5 dakikanız da mı yok bloga ayıracak bre gafiller!

Ufak Bir Değişiklik

Pclion Uğur'un Blog Kardeşliği Yalan mı? gönderimize attığı yorumdan sonra Blog Kardeşliği kavramı üzerine biraz daha düşündüm. Bütün blogları aynı listede listeleyince ve sayı da 100'ü geçmiş olunca diğer bloglara ziyaretçi gönderme sayısının önemli derecede azaldığını gördüm istatistiklerden. O yüzden bu 100 küsür blogu (Spor) Blog Lokantası, Hayata Tad Katan Bloglar ve Basketbol Sosu Bol Bloglar olarak 3'e ayırdım ki her 3 farklı konsept ve ağırlıktaki bloglara daha fazla okuyucu gönderebilelim. Blog güncellemeleri yine görülebilmekte. Özeti budur, yoksa blogu konseptiyle falan oynamadık. Blog tutmak ve okumaktan karşılıksız zevk alanlara selam olsun.

25 Ekim 2009 Pazar

Bize Düşen Tebrik Etmek

Maç öncesi olanları, Fenerbahçe'ye yakışmayan adamları, sahaya atılanları, oynadığı takıma kazık atılanları anlatmadan, hepsini bir kenara atarak tebrik ediyorum Fenerbahçe'yi. Tek görmek istediğim benim şu yukarıdaki fotoğrafta gözüken paylaşımın, dostluğun, birbirini kabullenmenin yerleşmesi Türkiye'de. Ama bu kafayla çok zor. Polat'ın tribünde olması da ayrı bir güzellikti. Gerilim olmasın, bugün olduğu gibi iyi oynayan, hak eden kazansın, biz ertesi gün birbirimizi kızdıralım ama hep kucaklaşalım. Tebrikler Fenerbahçe, içinde o formayı hak etmeyenlerini ayırarak.

Judas

Küfür yok, ağır sözler yok, taşkınlık yok, sahaya herhangi bir şey atmak yok. Liverpool seyircisi eski efsane oyuncuları Micheal Owen'ı "Judas" diyerek iğneliyor, ona tepkilerini bir benzetme yaparak gösteriyorlar. Hz. İsa'nın hain havarisidir Judas, dolayısıyla burada Hz. İsa Liverpool ve hain de düşmanla işbirliği yapan Owen. Anlayana güzel dersler bunlar. Tribünde, ekran karşısında, radyo başında ana, avrat, sülale tanımadan düz giden futbolseverlere (!) ders olmasını umut edelim biz de son çare.

Futbola aşık eden adamların protestolarının bile ne kadar usturuplu olduğunu tekrar görünce, üstüne Ferguson'ın yerinden kalkar kalkmaz Benitez'in elini sıkmaya gittiğine şahit olunca bir kez daha kaptırıyorum kendimi futbola, feci halde İngiliz Futbolu'na.

Futbolu Sevme Sebebi

Bu maç futbolu sevmek için bir sebeptir arkadaş. Liverpool - Manchester maçını futboldan anlamayan, hatta sevmeyen birine seyrettirsen aşık olur futbola da, futbolun her şeyine de. Müthiş bir mücadele, çok büyük bir heyecan, anlatılmaz bir seyirci coşkusu ve şovu, harika goller, vazgeçmeyen adamlar ve sonunda muazzam bir diriliş, feci bir yıkılış. İyi ki varsın futbol, seni çok seviyorum!

3 Hollandalı

3 Hollandalı'yı hatırlamayanımız, bilmeyenemiz yoktur. Hem Milli Takımlarını hem de Milan'ı sırtlarında taşıyıp başaıdan başrıya koşan adamlardı bunlar. En ön planda olanı hep Ruud Gullit oldu. Van Basten ağır sakatlıklar geçirse de devamlı gündemde kaldı. En azından adından bahsedileni, diğer ikisinin yanında daha işçi, asker pozisyonunda olanı, manşetlerde adı yer almayanı, hakkında en az haber yapılanı hep Frank Rijkaard oldu.

Futbolu bıraktıktan sonraki teknik adamlık kariyerlerinde ise işler tam tersine döndü. Gullit Chelsea, Feyenoord, Newcastle ve Los Angeles Galaxy'de Chelsea'de kazandığı FA Cup'ı bir kenara koyarsak hiç bir şey yapamadan ayrıldı Teknik adamlık sahnesinden. Marco Van Basten 4 sene Hollanda Milli Takımını çalıştırmış olsa da hep eleştirildi. Sonrasındaki Ajax macerası da hüsranla sona erdi. Hiç bir şey kazanamadan bir kenarda belki de Milan'da sıranın kendisine gelmesini bekliyor. Diğer taraftan Rijkaard ise futbolculuğunun aksine ön plana çıkan, Barcelona ile parlayan, Avrupa'nın zirvesine tırmanan adam oldu. Bugün Galatasaray'ın başarısı için çalışırken arkadaşlarına kıyasla, teknik adamlık kariyerinde en çok başarıyı elde eden, en çok kupa kazanan ve hala çalışan tek adam.

Alışılageldiği üzere her muhteşem futbolcu muhteşem bir teknik adam olmuyor. O resimdeki 2 muhteşem futbolcu 2 vasat teknik adam olabilmiş ve işsizken, diğeri günümüzün adını futbol tarihine yazdırmış ve çalışan teknik adamı.

3 Kasım'da Geliyorlar

Zamanında TRT'de yayınlanan "Ziyaretçiler" adlı bilim-kurgu dizisini sanırım yaşı yetip de hatırlamayan yoktur. 2009 Ziyaretçiler'in geri dönüş senesi olacak. 3 Kasım 2009 Salı akşamı Ziyaretçiler geliyorlar.

Orjinal adı "V" olan dizide Tüm dünyayı barışçıl bir şekilde istila edip aslında barış ve paylaşım için geldiklerini söylüyorlar. Tıbbi ve teknolojik olarak dünya halkına bir çok konuda yardımcı oluyorlar. Hastalar iyileştiriliyor, ileri teknolojileri ile bir çok sorunu çözüyor ziyaretçiler. Hükümetlerle karşılıklı anlaşmalar yapılıyor, dünya gençleri özellikle kendisini "Barış Elçisi" olarak tanıtan Anna'nın etrafında toplanıp ona destek oluyorlar. Ama bir FBI ajanı hem de oğlu Ziyaretçiler'in hayranı ve destekçisi olan Erica Evans uzaylıların asıl amacının barış değil Dünya'yı ele geçirmek olduğunu bir şekilde anlıyor, öğreniyor. Ziyaretçileriyle huzur ve uyum içinde olan dünyanın geri kalanını buna ikna etmek için uğraşmaya başlıyor ve tabii ki insanları inandırmak için çabalıyor.
Dizinin başrolünde Erica Evans'ı canlandıran isim Elizabeth Mitchell, yani Lost'un Juliet'i. Party of Five'tan tanıdığımız Scott Wolf, 4400'ün inatçı dedektifi Joel Gretsch, bir çok aksiyon filminin yardımcı oyuncusu Morris Chestnut gibi isimler de kadroda. Dizinin yaratıcısı ise Scott Peters.