Sayfalar

10 Ocak 2009 Cumartesi

Magic Fırtınası

İlk periyotta 41 sayı, ilk devre sonunda 38 sayı fark, en fazla oynayan ilk 5 oyuncusu 25 dk oyunda kalmış, 34 sayı farkla bitmiş bir maç. Bunca senedir bir geçen Chicago maçını izlerken inanılmaz uykum gelmişti (o maçta da 30 sayı fark vardı ilk devrede) bir de bu maçta zor durdum. Daha ilk çeyrekte indirdi tokadı Magic, müthiş bir takım oyunu ve inanılmaz bir şut yüzdesi. Magic bugün itibariyle Boston'un da üzerinde. Doğu Konferansı'nda işler karışıyor, mütkiş bir takım olam Magic durmadan tırmanıyor. Maç yorumu falan da yapmıyorum, keza böyle maça yorum yapılmaz, 2 boksör arasında bu kadar siklet farkı olursa nakavt çekinilmezdir.

9 Ocak 2009 Cuma

City'nin Arapları Kafayı Yemiş

Bu adamlar hakikaten zevkle izlediğimiz oyundaki tüm dengeleri bozmak ve zevkimizin içine etmek için gizli güçler tarafından salınmış futbol endüstrisine. Abramovich'e söylediğim tüm sözleri geri alıyor "Meğer sen ne mülayim bir insanmışsın be Roman biraderim!" demek istiyorum. Zarate kim! Siz kimsiniz! Allah sizi bildiği gibi yapsın! Gidin bir hayır hasenat bi şey yapın bre deyyuslar! Alın okuyun Allah aşkına mantık var mı bu heriflerde!

Yusuf Şimşek Transferinin Kazananları - Kaybedenleri


Yusuf 1975 doğumlu, teknik, ayaklarına hakim ancak nispeten güçsüz bir oyuncu. Özel yaşamına son bir kaç senede dikkat ederek futbolu artık ciddi bir iş olarak görmeye başlaması ile (bunlar kendi sözleridir) kıymetini katlayan bir orta alan oyuncusu. Oyun içindeki parlamaları ile bir takımı şahlandırabilecek niteliklere sahip, ancak artık 34 yaşında. Oyunun her geçen gün sertleştiği ve daha fazla koşarak oynandığı bir ortamda belki defans ve forvet hattında Yusuf fiziği ve yaşında bir oyuncu iş yapabilir ama ya orta sahada? Çok fazla koşmayan ama yer tutmasını bilen, defansa fazla yardım etmeyen ama pas atmasını bilen, kariyerinde artık fazla gideceği yol kalmamış bu oyuncuyu Beşiktaş taşıyabilecek mi? Diğer 10 arkadaşı Yusuf'un açıklarını kapamak için o kadar koşacak mı? Beşiktaş'ta Yusuf'un özelliklerine sahip ve hatta ondan daha fazla koşan bir orta saha oyuncusu zaten yok muydu?

Bursaspor Yusuf'u Trabzonspor'a satsa alacağı isimler Ergin ve Adnan olacaktı. Her ikisi de çok uzun süredir kenarda bekleyen ve en azından 1,5 senedir neredeyse hiç maç tecrübesi ve temposu olmayan adamlar. Adnan orta saha, Ergin forvet oyuncusu ve yeteneklerinin sınırlı olduğunu, ama takım oyuncusu olarak iş yapabileceklerini biliyoruz. İlaveten para da alınacaktı tabi ama benzer şekilde Beşiktaş da para verdiği için o konuya değinmeyelim.

Öte yandan Bursaspor Yusuf'u Beşiktaş'a satma kararı aldı ve karşılığında aldığı isimler Aydın Karabulut ile Tuna Üzümcü oldu. Tuna'nın SüperLig tecrübesinin ve kalitesinin ne olduğunu az çok izleyen herkes bilir. Beşiktaş'ta önce sakatlık sonra da oturmuş kadro dolayısıyla forma bulamayınca kolayca gözden çıkarılmıştı zaten. İyi bir savunmacı, duran toplarda gol tehlikesi yaratabilecek niteliğe de sahip hızlı bir kesici. Aydın Karabulut ise özellikle geçen sezon Ertuğrul Sağlam yönetiminde Beşiktaş'ın altyapı ürünü olarak sahne almış, Ümit Milli takımda A Milli takıma hazırlaan isimler arasında bulunan, Türkiye'de pek yetişmeyen sol kanat oyuncularının ender bir örneği. Sakatlığı nedeniyle takımdan uzak kalsa da iyileştiğinde yine çok önemli bir değer.

Bu transfer gerçekleşse Trabzon iki oynamayan adam yerine takıma önemli bir alternatif (!) kazandırmış olacaktı bu sezon şampiyonluk yolunda. Ama Yusuf artık Beşiktaş'ta, özetle kazanan ve kaybedenlere bakalım:

Bursaspor: Biri çok yetenekli 2 önemi oyuncu kazandı, hem de eksik olan mevkilerine. Ayrıca bir miktar da nakit para alıyorlar.

Beşiktaş: Biri çok yetenekli diğeri sağlam bir alternatif olan 2 genç oyuncuyu kaybederken, yerlerine 34 yaşında, oynadığı mevkiide zaten mevcutlar olan, fizik sorunlu, topu ayağında isteyen bir oyuncu aldılar. Üzerine bir de para verdiler.

Trabzonspor: Kadro yapılarında stepne görevi görebilecek iyi bir alternatiften oldular. O oyuncuya karşılık göndermeyi düşündükleri adamları takımdan soğuttular.

Trabzonspor biraz kaybetti, Beşiktaş kaybetti, Bursapor ise çok şey kazandı bu transferden.

8 Ocak 2009 Perşembe

Transfer Martavalları

Bugün ismi lazım değil bir gazetemiz Blackburn'ün golcüsü Roque Santa Cruz'u Galatasaray'a getiriyordu. İşin 10 milyon Euro'ya bitebileceği söyleniyordu haberde. Daha önce de Galatasaray'ın istediği ancak yüksek bonservisi nedeniyle vazgeçildiği de ayrıntılar arasındaydı. O yüksek bonservis yaklaşık 4 milyon € idi, hani Galatasaray'ın veremediği para. Şimdi ise10 milyona bitecekmiş iş, vay be! O zaman şu haberi de kapak yapsın o haberi hazırlayan saygıdeğer basın mensubu kendisine:

Rovers, Santa Cruz için Manchester City'nin yaptığı 13,5 milyon €'dan fazla bir teklifi reddeti! (Kaynak: Soccernet - Mark Hughes'un bizzatihi kendisinin açıklaması)

Transfer martavalları son hızı ile sürüyor, sporseverler bunalıyor...

Örnek İnsan - Örnek Sporcu

Sevilla Deportivo maçında takımının 2.golünü attıktan sonra Frederic Omar Kanoute'nin tüm dünyaya verdiği mesaj.

Fenerbahçe Denizi'nde Kaybolanlar

Mahmut Hanefi Erdoğdu
Sakaryaspor'dan Geldi şu an Diyarbakırspor Oyuncusu

Tufan Apaydın
İzmirspor'dan geldi şu an Rize Pazarspor'da oynuyor

Serkan Özsoy
Altyapı'dan geldi şu an Boluspor'da oynuyor

Tarık Daşgün
Gençlerbirliği'nden geldi en son Bingöl Belediyespor'da oynuyordu.
Bu sezon herhangi bir takımla kontrat yapmadı.

Karışan Doğu Konferansı

Boston'ın son dönemdeki form düşüklüğü, Lebron James'in eksiklere rağmen sırtladığı Cleveland ve çok sert bir takım olan Orlando Doğu Konferansı'nın tepesinde birbirlerine girmiş konumdalar. 3 takımı sadece 1 galibiyet ayırıyor. Eğer Boston yakında toparlanamaz ve Cleveland ile Orlando istikrarı sezona yayarlarsa sezon sonunda çok farklı bir tablo ile karşılaşır Basketbolseverler. Buarada 4.-5. sıra Atlanta-Detroit rekabetinin sezon boyu süreceğini ve 6-14.sıralar arasındaki her takımın play-off namzeti olduğunu söylemeye sanırım gerek bile yok. Bilen bilir Doğu Konferansında senelerdir 7. ve 8. sıralar %50'li aşamayan takımlara play-off bileti verir.

Dirilen Orlando - Silkinen Hidayet



Son Toronto maçında Orlando'nun pek de beklemediği bir tokat yediğini söylemiştik. Miami maçında oldukça zorlanan, Toronto'ya kaybeden Orlando'nun zayıf halkası Hidayet olarak öne çıkmıştı. Bu iki maçta sadece 26'da 5 şut atarak 8 sayı ortalama ile oynayıp vasat bir hücum görüntüsü çizmişti. Tabii 6,5 ribaunt ve 5 asist ortalamalarını da katarsak sadece şut anlamında sıkıntısı olduğu gözüküyor. Ancak içerdeki Washington ve dışardaki Atlanta galibiyetlerinde yakaladığı 22 sayı 6 ribaunt 7,5 asist ortalamalarıyla geçen seneki spektaküler performansından adeta pasajlar sundu bize. Yine çok iyi şut attığı söylenemese de cesaretli olup içeriye dalışlarıyla bir çok serbest atış kulanmış olması, kendine farklı çıkış noktaları yaratmak için hep düşündüğünü ispatlar nitelikte. Öte yandan Howard, Lewis ve Nelson'ın belli bir istikrar dahilinde oyunlar çıkarması Orlando'nun aşağıya çekilememesini sağlıyor. Washigton'ın içler acısı durumunun bu sezon pek düzeleceği yok, 20 galibiyet yapabilirse öüp başlarına koymaları gerek. atlana ise ligin evde en çok kazanan takımlarından biri ama Orlando tam analamıyla bir deplesman takımı olduğunu göstermiş oldu bu galibiyetle. Özellikle Mike Bibby'nin takıma katılmasıyla çok önemi bir takım haline gelen Atlanta'nın bu sezon 2. turu zorlayacağını düşünüyorum. Hatta biraz daha iddialı konuşayım, sezonu 4 ya da 5. bitirirlerse 2. tura çıkarlar.

Orlando açısından bu iki maçtaki en önemli gelişme kuşkusuz Bogans'ın bir anda ortadan kaybolmasıydı.Takım Olmak yazımda Stan Van Gundy ile şiddetli bir tatışma yaşadıklarını anlatmıştım. Sanırım onun neticesinde bir anda kenara alınıverdi, her ne kadar sağ bileği burkulmuş falan diye söylense de bundan sonra kolay kolay ciddi süreleralamaz bir dönem. Bu da Van Gundy disiplinin bir nişanesi olsun.

6 Ocak 2009 Salı

Servet Çetin

Servet Çetin'in son yıllarda çok fazla çalışıp kendisini fazlasıyla geliştirdiğini hepimiz biliyoruz. Dört yıl önceki Servet ile bugünkü Servet arasında dağlar değil adeta kıtalar kadar fark var. Artık Milli takımın önemli ismi, Galatasaray savunmasının en önde geleni. Peki Servet'in talibi varken, üstelik Servet ciddi para ederken, hem de bir de Servet mutlaka yurtdışında oynamak istiyorum derken Servet satılmalı mı, yoksa takımda mı tutulmalı? Galatasaray'a katkısı tartışılamaz, Song'un ve Tomas'ın takımdan gönderilmesinde 1. etken olduğunun kimse aksini söylemeyez, ancak bu kadar gitmek isterken ve talibi de varken takımda kalması doğru mu? Hasan Şaş'ı hatırlıyorum, Dünya Kupası sonrasında bir çok talibi çıkmış fiyatı 10 milyonlara gelmiş ancak "Hasan bizim değerimizdir, evladımızdır." türünde laflarla gönderimemişti. Sonrasında sadece Gerets'li şampiyonluk sezonunda bir parlayıverdiğini ama onun dışında hep kayıp olduğunu hatırlıyoruz Hasan'ın. Benzer örnek çok, klasik olarak Türk sporcusunun yeterince profesyonel olmaması konur hep ortaya. Bu söylevden ben de sıkılmış olsam da merak ediyorum acaba Servet yeterince profesyonel olabilecek mi bu konuda. 2002'de Hasan'ın yerine konacak adamlar vardı takımda, sol kanat opsiyonları mevcuttu. Satılmayan Hasan sonra sağ kanat oldu, forvet arkası oldu, sağ beklik bile yaptı. Neticesi kaybettik hem Hasan'ı hem de Hasan'ın uluslararası bir yıldız olma ihtimalini. Şimdi acaba Servet'te bir benzerini yaşar mıyız. Bugün Servet satılsa sağlıklı bir Emre Güngör dünya işini görür Servet'in, Emre Aşık stepnelik yapar çift stopere. Gençler de var arkadan gelen. Değeri tavan yapmışken satmak mı Servet'i, yoksa evladımızdır, lazımdır deyip belki biraz mübalağa ama hem şampiyonluktan hem de paradan olmak mı, üstelik Servet'in kariyerini geliştirmesine izin vermeden ona hakızlık ederek. Her şeyi çok iyi bilen Galatasaray Yönetimi bakalım hangi karara imza atacak.

Takım Olmak

Merhabalar Sevgili Orlando Magic Dostları…

Magic 26-8’lik derecesiyle şu anda Güneydoğu Grubu lideri Konferans 3.sü ve Lig 4.sü konumunda. Bulunulan nokta ve galibiyet – mağlubiyet oranı oldukça tatmin edici görünüyor. 34 maçta elde edilen %76,5 seviyesindeki bir oran 82 maç sonunda 63-19’a tekabül eder ki bu gerçekleşirse Orlando Magic tarihinin en büyük normal sezon başarısı olur. 20 senelik lig serüveninde Magic sadece 1 kez 60 galibiyete imza atabilmişti o da 95 senesindeki finallerin ardından yaşanan sezondu ve konferans yarı finallerinde Chicago’ya süpürülerek tamamlamıştık sonrasındaki play-off macerasını. Geçen sezon Van Gundy yönetiminde 12 sezon sonra ilk kez 50 galibiyet üzerine çıkan ve 52-30’luk derecesiyle konferans 3.sü olan Magic için 63 galibiyet hayal ve arzusu çok da ütopik değil. Her ne kadar ulu insan, örnek alınası basketbolcu Kevin Garnett’in geçenlerde söylediği gibi “Normal sezonda ne kadar muhteşem işlere imza atarsanız atın play-off’larda aynısını yapıp yapamayacağınız önemlidir.” Peki Magic hem normal sezonda tarihinin en büyük başarısını yakalayıp hem de normal sezondan sonra play-off defterinde önemli bir iz bırakabilir mi? Hep beraber bu sorunun cevabını bulmaya çalışalım.

Kadro Yapısı

Bir takım için kadro yapısı dezavantaj da olabilir büyük bir avantaj da. Ancak Orlando Magic kadro yapısındaki dezavantajlarından avantajlar çıkarmasını bilen bir takım koçu sayesinde. Milyon kere övdüğüm Stan “The Man” Van Gundy için daha fazla methiyeler düzmeyeceğim. Sadece takımı yakından takip edenlere sormak istiyorum, şu kadro Brian Hill’in eline verilseydi Orlando’nun durumu nice olurdu? Derler ya “söylediklerinizi duyar gibiyim!”. Dışarıdan objektif bir gözle, takıma kağıt üzerinde bakıldığında oyun kurucu mevkisinde 2 dengesiz adam, 2 numarada biri belli kalıpların oyuncusu, biri önceki takımında hep istikrarsız süreler almış ancak kendi ülke milli takımının önemli güçlerinden (Arroyo da bu kalıbın oyuncusuydu), diğer ikisi NCAA’in saygı duyulan ama ligde biri 2 sene geçirmiş olmasına karşın hala çaylak sayılabilecek diğeri gerçekten çaylak olan 4 oyuncu, kısa forvette birkaç pozisyonu oynayabilen ve her ikisi de çok potansiyelli 2 yıldız, 4 numarada 1 seneyi aşkın süredir topa dokunmamış bir veteran ve 5 numarada ligin belki de dünyanın aktif oyuncular arasındaki en dominant pivotu ve arkasında biri kariyerinin sonunda biri başında iki düşük potansiyelli isim. Dengesiz ve ne yapacağı pek kestirilemeyen bir kadro. Ancak işini kendinden vererek yapan bir koçun elinde değer kazanacak bir yapı.

Bu tabloya bakarak geçen sezondan ayrılanları da düşününce 52 galibiyetin bile yakalanmayacağını düşünenler bir hayli çok oldu. Hatta büyük ihtimalle sezon sonunda opsiyonunu kullanarak serbest kalacak olan Hidayet’in, değeri hazır tavan yapmışken, yanına birkaç isim daha eklenerek takas edilmesinin şart olduğu, yerine iyi bir dört numara ve bir oyun kurucu almanın Allah’ın emri olduğu iddia edildi. Ancak bu kadar konuşulmasına rağmen GM Smith ve Van Gundy adeta takımın üçlü sacayağı konumundaki Howard – Lewis – Türkoğlu triosuna dokunmamayı tercih ettiler. NBA Live oynayanlar bilirler, sezon modunda takım kimyası diye bir değişken vardır ve takım bir arada oynadıkça, roller beli olup top paylaşıldıkça takım kimyası ibresi %100’lere doğru yaklaşır. Ciddi sakatlık ya da takım içi çok büyük bir kavga olmadıkça, bu üçlüye ister istemez eklenmiş olan Nelson da dahil olmak üzere, Orlando’da oturan ve her geçen gün bağları daha da sıkılaşan bir takım kimyası mevcut. Bazen organ nakillerinde, kan grubu ve dokular tutsa da vücut yeni organı reddeder, o zaman eski ve hasarlı organı tedavi etmek için uğraşmadığınıza pişman olursunuz, işte Smith ve Van Gundy bundan korkmuştur. Daha Lewis yeni girmişken bir başka nakli kaldıramayabilirdi bu vücut. Zaten Hidayet’i takas edin deyip de çok mantıklı bir öneriyle gelen de olmadı, ötesinde Hidayet hakkında tek bir senaryo bile üretilmedi. Bu gelişmeler ve düşünceler ışığında Magic’in hedefinin takımın kimyasını bozmadan bu sezon bir yerlere ulaşabilmek olduğunu anlamak çok da zor değildi açıkçası.

Daha subjektif ve Magic’i tanıyan bir gözle bakıldığında, aslında oyun şekline yatkın bir kadro yapısı olduğu, eksilerin de takım içi ufak yer değişiklikleri ile üzerinin örtülebileceğini düşünmek pek de yanlış olmasa gerek.

Peki Oyuncular?

Nelson’la bu yaz boyunca ciddi ciddi konuşulduğu, onun da kendini geliştirebilmek için senelerdir ilk kez çaba gösterdiği ve “NCAA’de yılın oyuncusu – büyük yıldız” formatından çıkarak takım oyuncusu olması gerektiğini anladığını görmeye başladık. Gerçi hala bana pek doğru gelmese de Nelson’a gösterilen aşırı güvenin, şu an için 2. bir seçeneğimiz yok, ve geçen sezon başında imzaladığı uzun süreli kontratın da Nelson’ın kafasını bir hayli rahatlattığını söylememiz gerek.

Lewis için geçen sezonun bir uyum devresi, vücuda intikal evresi olduğunu düşünüp bu sezon için kendisinden fazlaca umutlanmıştık. O da umutlarımızı boşa çıkarmadı, daha istikralı ve kendinden emin oyunuyla bu sezon iyice ağırlığını hissettirmeye başladı. %41,4’lük üçlük yüzdesiyle şu ana kadar tam 103 isabetli üçlük bularak bu alanda açık ara lig lideri haline geldi. Geçen sezona göre neredeyse tüm istatistiklerini yukarıya çeken Lewis artık takımın gerçekten 118 milyonluk oyuncusu konumunda. Daha fazla sorumluluk alıyor, gerektiğinde adeta galibiyet için kavga ediyor.

Hidayet geçen sezon takımdaki top kullanan oyuncu eksiliği nedeniyle ulaştığı yüksek skorları belki bu sene tekrarlayamıyor ama hala takımın yaması konumunda. Bütün sezonu aynı performansta oynamak mümkün değil. Bu sezon da birkaç maç çok kötü hücum performansları sergilemesine karşın Hidayet maçlardan kopmayarak, savunmaya yoğunlaşarak, arkadaşlarını oynatmaya çalışarak şut sokamadığı günlerde bile faydalı olmaya devam ediyor.

Howard ise son dönemde faul yüzdesini geliştirmeye çalışırken, şut atamamaya devam ediyor. Tüm basketbol kariyerini pota altında, milletin üzerinden smaç basarak geçirmiş bir adam için gerçekten çok zor bir süreç şut atması gerektiği bilincine ulaşmak. Ayak oyunlarında hızlandığını ve vücut hareketleri repertuarını geliştirdiğini gördük özellikle bu sezonda. Bu noktada Patrick Ewing’e ne kadar övgü sıralasak az gelir (Mustafa’ya selam olsun!).

Bogans’ın Pietrus geldikten sonra gerek sakatlıklar gerekse sürekli değişen rolü nedeniyle birçok açıdan katkısında düşme var. Son Toronto maçında Van Gundy ile yüksek sesle tartıştığına da şahit olunca bu sezonun onun için Orlando’daki son sezon olacağını iden iyiye düşünmeye başladım. Keza Pietrus önce parmağı, sonra da eli kırılana kadar çok tatmin edici hücum ve savunma performansları sergilemiş, Bogans iyice gözden düşmüştü. Pietrus kaybından sonra Van Gundy’nin özellikle Lee başta olmak üzere Redick’i de rotasyona katıp Bogans’ın süre ve sorumluluğunu kısması, kendisini hiç gülmeyen ve devamlı sinirli ifadelerle görmemize neden oldu. Dediğim gibi belki de Toronto maçı Bogans için patlama noktasıydı.

Pietrus’un çok faydalı olduğunu söyledik. Atletik yapısıyla 3 numarada da sırıtmaması ve hem hızlı hücuma koşabilmesi hem de set oyunlarında çabuk yer değiştirebilmesi Magic hücumlarına zenginli getirmiş oldu. Kuvveti ve takipçiliği ile de çoğu zaman savunmada büyük katkı verdi. Kısacası Pietrus önemli bir imza oldu Magic için.

Redick yine kendine güvenenleri pişman etti bu sezon. Sezon başı hazırlık kampında az da olsa savunmasında ilerleme ve hırsı vardı. Bogans ve Pietrus’un aynı anda sakat olduğu dönemde kariyerinde ilk kez ilk 5 çıkma şansı yakaladı ama hep hüsran oldu işin savunma yanı. Son Toronto maçında, 4. çeyrekte Toronto’nun maçı kopardığı dakikalarda yenilen sayıların neredeyse tamamı Redick’in eşleştiği adam üzerinden geldi. Hep back door açık kaldı yavaşlığı ve olmayan konsantrasyonu nedeniyle.Kısacası bu çocuğun bu takımda hatta belki de bu ligde var olması zor gözüküyor. Geçen yazıda da ısrarla söylediğim gibi bu ligde kendin için yapabileceğin en önemli şey sayı atmak değil savunma yapmak. Bugün süper yıldız mertebesine yükselmiş Bryant, Wade, James için kim kötü savunmacı diyebilir ki!

Çaylak Courtney Lee ise 2 numaradaki bunca hengame arasında, oynadıkça gelişen bir portre çizdi bize. Her şeyden önce Lee cesur ve kolay kolay morali bozulmayan bir yapıya sahip. Ayrıca sert de savunma yapıyor. Bu üç özellik onu hem Magic’te hem de ligde uzun seneler tutmaya yetecektir, keşke boyu biraz daha uzun olsaydı. Lee de ışık var ve Van Gundy onu boşuna seçmediğini yavaş yavaş göstermeye başladı, öyle ki çeyrek sonlarında son topu bazen ona kullandıracak kadar güveniyor Lee’ye.

Oyun Şekli

Yukarılarda bu kadro için, dezavantajlarından avantaj yaratan bir koça ve oyunculara sahip dedik. Bunun en önemli göstergesi kuşkusuz iki uçtaki oyun şekli. Howard, Battie ve Gortat’ı dışarı alırsak takımdaki herkes şutör. Howard ise ligin en dominant pivotlarından biri. İşte bu yapıda Magic çoğunlukla ya şut ağırlıklı ya da Howard’a indirilen toplar üzerinden oynuyor. Diğer oyun planları çok az gündeme geliyor. 3-4 hücum devamlı şut attıktan sonra bir anda pota altına inen toplar rakip savunmanın konsantrasyonunu ciddi şekilde etkilediği gibi, rakibi sık sık faul problemine de sokuyor. Bazı maçlar Howard’ın bazı maçlar Hidayet, Lewis ve Nelson’ın 25-30 sayılar civarında gezdiğini görmemiz bundan.

Rakiplerin eşleşme probleminden geçen sene birçok kez bahsetmiştik, takip edenler konuya vakıftır. Hem eşleşme sıkıntısı, hem rakibin ne yapacağını kestirememek ciddi savunma sorunları doğurur. Son Chicago maçından örnek verelim. Bugün kim Chicago ile oynarsa oynasın, nasıl oynayabileceğini tahmin edebilmekte. Rose veya Gordon’ın perdeler üzerinden içeri kayarak postun içinden kullandıkları şutlar, ya da önleri hala kapalıysa dışarıda bekleyen Nocioni gibi adamlara üçlük için çıkartılan toplar. Hiçbir şart altında Gray, Noah, Thomas ya herhangi bir uzun üzerinden hücum etmek ilk tercihleri olmuyor. Bu iki kanalı tıkadığınızda Chicago hücumu da tıkanıyor doğal olarak. Bu kanalları tıkayan Magic de ilk yarıda 30 sayı fark atıyor Chicago’ya. Golden State’i düşünelim, koş koş olmazsa şut şut basketbolunu. Golden State’e karşı set oyunu oynayıp geriye hızlı koştuğunuzda rakibin direnci kırılıyor. İlk yarı sadece 40 sayı üretebilen Golden State’in tabii ki maçı alması mümkün olmuyor. Verilen örneklerin aksine Orlando’nun şut atacağını biliyorsunuz, Howard’a top indireceğini de biliyorsunuz, hatta hızlı hücum oynayabilen karakteristiklerinin de farkındasınız, rakibi en düşük şut yüzdesinde tutma konusunda lig 3.sü olduklarını da biliyorsunuz da hangi beşle oynayacaksınız onlara karşı. İşte bu dengesiz kadronun yarattığı, özellikle tecrübesiz koçların kâbusu olan soru.

Yani?

İşin yanisi şu ki bu takımın önü açık. Bogans’ın huzursuzluğunu bir tarafa koyarsak Orlando artık gerçekten bir takım. Deplasmanda korkmadan oynayan, seyircisi önünde rahat oynamayı öğrenmiş bir takım. Ligin en başarılı deplasman takımı. Eksileri var şüphesiz, kalburüstü bir dört numara, bekleneni veremeyen Anthony Johnson gibi, ama bu eksiklikler belki de takımın itici noktası oluyor. Açıkları kapatmak için fazladan ve yorulmadan çalışan bir koç ve ona inanan oyuncu topluluğu. İstatistikleri pek sevmediğimi biliyorsunuz, yer yer değindim ama beni saha içi ve genel hava daha çok ilgilendirir. Takım olmayı artık başarmış olan Orlando’da kim kaç sayı atmış, kim kaç asist yapmış pek önemi yok. Sadece birkaç sırıtan nokta var. "Kazanan" takım ruh halini sindirebilmek ve onunla yaşamayı öğrenebilmek takım olmanın en önemli ayrıntılarından biridir. Bu sindirme mevzusu halledildiğinde rakibi küçümsemeden kazanma alışkanlığı, her maçı kazanmak için oynama arzusu yerleşir bünyeye. Lenflerle, damarlarla bütün vücuda yayılır. Van Gundy’nin takımına oturtmak istediği de budur. “Kazanan takım” olmak, takım olmaktan sonraki basamaktır. İşte kaybederken de kazanmak buradan gelir, her kayıpta daha bir takım olmak. Van Gundy bunu başarmak üzere, bu yüzden takım kimyası bu noktadan sonra bozulursa ortada ne takım kalır ne hedef. Belki bir protez takılabilir bu vücuda ama organ nakli kesinlikle öldürür.


Not: Bu yazı NBAKolik.com için yazılmıştır.

4 Ocak 2009 Pazar

Toronto'da Gündüz Kabusu

Toronto NBA'in farklı renkleriden biri. Ekseriyetle fikstür ayarlanırken Toronto'nun iç saha maçlarının önemli kısmı pazar gününe denk getirilmeye çalışılıyor. Pazar gününe koyulan maçlar da öğlen 12 ila 2 arası bir saatte başlatılıyor ki kiliseden dönen ya da o saatlerde kalkan aileler hep birlikte ma izleyebilsinler. Tabii bu da bir pazarlama stratejisi. Gün boyu NBA.

Yine böyle bir maçtı Toronto-Orlando maçı, öğlen 12:30'da başlayan, tıklım tıklım bir salonda oynanan zevkli bir maç. Sezon boyu aslında Orlando'nun ilk çeyreğe fırtına gibi girmesine alışmışken, Calderon ve JO'nun yokluğunda, Solomon, Parker ve Bargnani'nin sürpriz bir şekilde sürüklediği Toronto adeta şamarı patlattı Orlando'ya. Bir ara 14 sayıya çıkan farkın makul seviyelere inmesini sağlayan koç Va Gundy'nn zamanında alınan molalarıydı. Hep söylediğim gibi 3. çeyrekleri iyi oynamak özellikle Orlando için ma kazanmak için elzem. İşte öyle bir 3. çeyrek performansı sergilendi, öne geçildi hatta ama bu sefer Hakan Şükür tıkanıklığına yakalanmış Hidayet, bir yerlerde tıkanacağı belli olan Nelson ve 4. çeyrekte oyuna girdiği için kendini kurtarıcı zanneden Redick'in çok kötü oyunları bir anda maç sonunda, Toronto'nun bu sefer normalde takımın 3. oyun kurucusu olan Ukic'in Solomon'un da önüne geçen performansıyla şaha kalkarak maçı almasını sağladı.

Bir takım için, ki Orlando'nun artık bir takım olduğunu sylemiştim bir önceki maç değerlendirmesinde, en büyük sorunlardan biri "kazanan" takım ruh halini sindirebilmek ve onunla yaşamayı öğrenebilmektir. Şu sıralar en önemli eksik Orlando açısından buymuş gibi gözüküyor ve Van Gundy de bunu oturtmaya çalışıyor belli ki. İşte bu yüzden herkesi işe dahil etmeye çalışıyor, Redick, Lee, Gortat gibi. Yol iyi bir yol, engebesi çok ama Van Gundy liderliğinde sonuna ulaşmak çok da zor değil.

Bu maçı seyrettikten sonra aklımda canlanan en ciddi düşünce Solomon ile ilgiliydi. Solomon Toronto'da çok cüzi bir paraya oynuyor, Johnson'dan daha az bir paraya. Acaba eski bir Magic'lidir ve ligin tozusunu sağlam yutmuştur diye alınan, benim de güvenimi hep ifade ettiğim Johnson yerine, Solomon Magic'e kazandırılırsa kötü mü olurdu? Büyük kayıp Magic için, öte yandan Toronto'nun Avrupa Scouting timi içinse büyükçe bir artı bu hareket.

Orlando @ Toronto

Orlando @ Toronto maçını arayanlar için burada bir yayın var, insancıl bir saatte olduğu için vakti olanlara sevgiyle sunarım :D

http://www.justin.tv/chevythecoolest