Sayfalar

1 Ağustos 2009 Cumartesi

Yağcı Torres

"English football has an enormous following across the world, not just because of the players but because of its history, its tradition, the excitement, the capacity crowds,"

"The other leagues can learn a lot, even La Liga. (Real) Madrid have signed Kaka and (Cristiano) Ronaldo, and Barcelona have Xavi and (Lionel) Messi but, really, the Premier League is way ahead."

"Winning the league here would be like winning the European Championship with Spain last year,"

"İngiliz Futbolu dünya çapında yaygın şekilde takip ediliyor, sadece oynayan oyuncular nedeniyle değil tarihi, gelenekleri, heyecanı ve taraftarı nedeniyle de."

"Diğer liglerin daha öğreneceği çok şey var, La Liga'nın bile. (Real) Madrid Kaka ve Ronaldo'yu aldı, Barcelona'da Xavi ve Messi var ama, gerçekten, Premier Lig bir hayli ileride."

"Burada Ligi kazanmak İspanya ile Avrupa Şampiyonu olmak ayarında."


Vay be Torres ne yağcı adammışsın!

Barry Ferguson

Bu sezon Nisan ayının başında İskoçya'da istenmeyen adam ilan edilmişti. Olayın özeti; Hollanda mağlubiyeti sonrası Rangers'tan takım arkadaşı kaleci Allan McGregor ile barda sabahlamasının ardından İzlanda maçında yedek bırakılmış olan Ferguson, Walter Smith'e "S..eyim senin otoriteni, sen ne bilirsin ki!" anlamına gelen el hareketini yapmıştı. Hatta ondan az sonra bu hareketi yanındaki McGregor da tekrarlamış ve ikili kameralara yakalanınca kızılca kıyamet kopmuştu.

Olayın ertsei günü 2 oyuncu da ceza almış, Milli takımdan sonsuza dek uzaklaştırılmış, takımları tarafından satış listesine konulmuş ve yüklü para cezası yemişlerdi. 3 gün sonra McGregor hem Smith'den hem de İskoç halkından özür dileyince Rangers onu kadroya geri almış ancak McGregor kaptırdığı kaleci kazağını Alexander'dan geri alamamıştı. Kariyerinde Blackburn macerası da olan Ferguson ise özür dilemeyip ben yanlış anlaşıldım deyince bilet rezervasyonu kesinleşmiş oldu. Çünkü Ferguson hem Milli Takımın hem de Rangers'ın kaptanıydı ve özür dilememesi otoritenin çökmesi demekti. Üzerini sildiler kaptanlarının. Rangers ezeli rakibi Celtic önünde şampiyon olurken stada bile almayacaklardı, şampiyonluk poster çekimine çağırmayacaklardı ama üst üste sakatlıklar olunca mecburen son 3 maçta forma verdiler ona. Elinden geleni yaptı, kendini affettirmeye çalıştı fakat İskoçlar için Barry Ferguson devri çoktan kapanmıştı.

Takvimler 17 Temmuz'u gösterdiğinde, Barry Ferguson gibi elit bir orta saha oyuncusu sadece 1 milyon Pound'a, EPL'ye yeni yükselen Birmingham City'e imza attı. Birmingham için ciddi bir kazanç ama ya Ferguson için? Adalılar kolay unutmuyor ve affetmiyorlar saygısızlıkları, Ferguson şimdilik Ibrox ve İskoçya'dan kaçtı ama ya futbolu bıraktığında? Rangers'ın Şöhretler müzesine yaşarken seçilmiş, Rangers formasıyla en fazla Avrupa Kupası oynamış, 45 kez milli formayı giymiş olmasıyla değil ömür boyu bu hareketle hatırlanacak Ferguson. Acaba pişman mıdır?

Emekli Edilmeyen Formalar - Hakkı Verilmeyen Efsaneler

10 numara - Metin Oktay 403 resmi maçta 388 gol - 13 sene
9 numara - Hakan Şükür 547 resmi maçta 295 gol - 13 sene
3 numara - Bülent Korkmaz 630 resmi maçta 19 gol - 21 sene

Bu üç isim Galatasaray tarihinde bu takıma hizmet etmiş futbolcular arasında gelmiş geçmiş en büyük isimler. Üçü de Galatasaray'ın Bayrakları. Galatasaray formasını giydikleri günden sonra Türkiye'de bir daha başka formayı aldıkları astronomik, akıl caydırıcı, yoldan çıkarıcı tekliflere rağmen sırtlarına geçirmeyen adamlar. Onlar Galatasaraylı çocukların idolleri. Galatasaray denilince akla gelen 3 isim. Daha niceleri var Galatasaray'la özdeşlemiş, Galatasaray'dan başka forma giymeyen belki ama hiç biri bu üç efsane gibi başarılar tattıramamış futbolculuk kariyerleri boyunca. Kazandıkları kupaları, gol krallıklarını, kaç defa milli olduklarını, kaç hocayla çalıştıklarını saymaya sayfalar yetmez.

Dünya futbolunda artık bir gelenek haline gelmiş, başta İtalyan takımları olmak üzere bir çok takımın uzun senelerdir yaptığı bir jest ötesinde vefa gösterisidir forma emekli etmek. Dünyanın bir çok takımında emekli formalar vardır. O formaların sırtında yazan isimler o takımla eş anlamlıdır. Maldini-Baresi Milan demektir, Cruyff demek Ajax demektir, Napoliler için 10 numaranın anlamıdır Maradona, Protti Livorno'dur, Gigi'nin anlamı Cagliari'dir, Tony Adams Arsenal demektir futbol lügatında.

Ancak vefa ve Galatasaray kelimeleri bir araya geldiğinde çıkan sonuç acıdır. Her sene 1 kez Metin Oktay ve Ali Sami Yen anılır mezarı başında. Anlamlı konuşmalar yapılır. Hep 17 Mayıs'an bahsedilir, daha üzerinden 10 sene geçmeden o kadrodaki adamların üstü çizilir. Eski topçular, emektarlar ancak acil ve geçici süreyle, delik tıkamak için ihtiyaç olduğunda çağrılır. Ötesinde Galatasaray'da resmi olarak kalıcı olmak mümkün değildir. Arda'ya verilirken "Metin Oktay'ın forması" denilen forma alenen ait değildir Oktay'a. Ait kılınmamıştır çünkü. Bugün Elano gelip "Hakan Şükür'ün formasını istiyorum" dediğinde 9 numara ona verilir, çünkü o forma Şükür'ün değildir ki zaten. 3 numarayı altyapıdan geldiği için önce Ferhat, sonra Uğur almak, giymek ister ve giyer, neden giymesinler ki, Korkmaz'ın değildir ki o forma!

Galatasaray tarihinin en büyük üç futbolcusunun formaları seneler boyu o formayı hak eden ya da etmeyen bir çok oyuncunun sırtına giydirilmiştir, bundan sonra da devam edecektir bu. O formalar emekli edilmeyecektir, çünkü bazılarına göre hiç kimse Galatasaray'dan büyük değildir. Halbuki o bazılarının bilmediği şey forma emekli etmenin Galatasaray'ı daha büyük yapacağı, o formaların Galatasaray'ın geleceği için dalgalanacak bayraklar haline geleceğidir. Galatasaraylı idareci için dün yoktur, bugün vardır. Ne kadar ve nasıl hizmet etmiş olursan ol bu camiaya, unutulacağın, unutturulacağın kesindir. İşte o yüzden koskoca Metin Oktay'ın, Hakan Şükür'ün, Bülent Korkmaz'ın Galatasaray'ın resmi bayrağı olmalarına izin verilmememiştir. Galatasaraylı devrimcisini beklemektedir, çünkü bu anlayışın düzelmesi, iyileştirilmesi imkansızdır.

Benim için 3 numara Korkmaz'ın, 9 numara Şükür'ün, 10 numara Oktay'ın formasıdır. İçinde her kim olursa olsun ne onların yerini doldurabilir ne de daha iyisi olabilir. Her üçü gibisi de bir daha gelmeyecektir bu takıma orası kesindir.

Trapattoni

Sene 1976. Milan'dan ayrılıp Juventus'ta tam yetkili Teknik Direktörlük görevine başlayan Giovanni Trapattoni saha kenarından oyuncularını uyarmakla meşgul. Aralıksız 10 senesini geçireceği ve bu 10 senenin 6 tanesini şampiyonlukla bitireceğini henüz bilmediği yeni kulubünde genç teknik adam Trapattoni. Bu 10 senede 1er kez Şampiyon Kulüpler ve Kupa Galipleri Kupasını, 2 kez UEFA Kupasını, yine 1er kez UEFA Süper Kupasını ve Kıtalararası Şampiyonluğu Torino'ya getiren adam. Bunlarla yetinmeyip 2 kez de İtalya Kupasına uzanacak kadar her organizayonu benimseyen ve önemseyen, Juventus tarihinde kulübeden en büyük katkıyı yapan isim.

Inter, Milan, Bayern, Benfica, Red Bull Salzburg tarihlerine de adını kazıtan, İtalya Milli Takımını yönetmiş, bugün tecrübesini İrlandalı gençlere aktaran bir futbol bilgini Trapattoni. Ve ben bir futbolsever olarak yeşile renk kattığı için, günün yaşlı kurduna minnettarım.

31 Temmuz 2009 Cuma

Tobin Bell

Namı diğer Jigsaw. Hastanım senin Tobin Bell! O ne ses tonu, o ne donuk ifade, o ne korkutucu bakıştır. Testere serisinde Jigsaw'u başkası oynasa aynı etkiyi yapamazdı. 6. filmde de yine lokomotiflerden biri belki de hikayenin en önemli parçası olacak. Ayrıntılı bir kariyer ve karakter tahlilini yapacağım kendisinin ancak şimdilik efsane karateri karşısında 1 dakikalık saygı duruşu lütfen!

Dallamasyon!

Madem ilk yaptıkları teklifi kabul edecektin bunca zamandır ne bulandırdın ortalığı! Bir de gidip Wade'e, Heat'e umut veriyor! Şekil yapma ağzını da kaybol şimdi! Hala mı duruyorsun, yürü git!

Rest In Peace Sir

Şarj Tutmayan Pil: AC Milan

2 gündür Audi Cup'ta özellikle Milan'ı takip ediyorum. Öncesinde de Birleşik Devletler'de oynadığı maçları izlemiş olarak tam 4 kez tahlil etme şansı yakaladım İtalyan takımını. Milan çocukluğumuzun ulaşılmaz tepesi, her genç, ya da yeni yetme daha doğru bir tabir olur, futbolcunun eninde sonunda gidip formasını giymek istediği rüya takımdı. Kadrosunu sanki bizim 4 büyüklerden biriymiş gibi ezbere sayardık.

Rossi - Tasotti Baresi Costacurta Maldini - Donadoni Desailly Albertini Boban - Savicevic Massaro

Şu 11 daha kenardaki Simone, Galli, Panucci, Papin, Laudrup, Lentini, Nava gibi adamlarla desteklenir, 90'ların ilk yarısınıda Avrupa'yı birbirine katardı. Barça'yı 4-0'la parçaladıkları maçı hatırladıkça tüylerim diken diken olur. Biraz daha geriye gidip Gullit, Van Basten ve Rijkaard'ın yabancılar olduğu Ancelotti'nin de oyuncu olarak bulunduğu ve yaklaşık aynı İtalyan ekiple devam edilen, o 80'lerin sonundaki kadronun baskınlığı da asla unutulacak gibi değildir.

Bugün, Terim sonrası istikrarlı Ancelotti devri de bitmişken aslındaAncelotti'nin batan gemiden kaçan fare misali gemiyi ilk terk eden adam olduğunu görmek de gerekir. Juventus'un küme düşürüldüğü skandaldan takım bu kadar etkilendi demek belki bir mazeret bulma çabası olabilir ancak beyhudedir bana göre. Ancelotti idaresinde kadronun her sene yaşlanmaya devam ettiği, takıma enerji verebilecek isimlerin ısrarla takıma eklenmediği, alınan adamların da Milan hedef ve kalitesinin çok altında kaldığı inkar edilemeyecek bir gerçek. Üstüne üstlük senelerdir belirgin bir şekilde görüldüğü halde kaleci sorununu çözmek için hiç bir ciddi adımın atılmamış olması ise anlam verilemeyecek nitelikte. Geçen sezon Kaka'nın City'e transferi sırasında verilen göstermelik tepki ve aynı adamın bu sezon 25 milyon daha ucuza satılması yönetim zaafının da dorukta olduğunu gösteren bir delil. Geçen sezon ortasında takıma katılıp enerji getiren adamın 33 yaşındaki David Beckham olması da manidar.

Şu anki kadroya baktığımızda kaleye koyacak adam bulamazken, takımdan Pirlo'yu çıkardığımızda oyunun temposunu belirleyebilecek, hücumları yönlendirebilecek, takımı toparlayabilecek tek bir isim bulamıyoruz. 34 yaşındaki Seedorf orta sahadaki diğer bir ümit. Eskisinden çok uzak Ronaldinho'yu takımdan çıkarınca takımda Pato da dahil yıldız kalmıyor. Pato'nun İtalya'da sıkıntısı olduğu ve Chelsea'ye gidememekten dolayı içinin daraldığı çok belli. Flamini son derece düz bir oyuncu, Boriello asla o takımın forveti değil, Inzaghi vitesi 3'ten 4 alamayacak durumda, Kaladze, Favalli, Oddo bitmiş Jankulovski, Nesta ağır aksak ayakta. Zambrotta son kurşunlarını atıyor, Gattuso biodizelle tutunmaya çalışıyor. Şu takımda belki Thiago Neves biraz parlayacak ama genel görüntü fazlasıyla karamsar. Takımın ana rotasyonundaki 30 yaş altı 2 isimden biri Pato, diğeri Leonardo fırsat verirse Neves.

Milan bugün şarjı bitmiş ama alete takılsa da saatlerce durmasına rağmen şarj tutmayan pil gibi. Leonardo'nun işi de çok zor, Leonarda'yla Milan'ın da. "Milan'ın tecrübeli futbolcuya ihtiyacı var." diyebiliyorsa Leonardo bu pili geri dönüştürme zamanı gelmiş demektir. 40 yaşındaki Maldini'yi arayacak duruma gelmiş bir takım tükenmiştir, bu satten sonra bir şeyler yapabilirse de Leonardo'nun nerede olduğunu bulamadığı tecrübesiyle yapacaktır.

Kewell - Emre

Biri örnek diğeri kötü örnek bir profesyoneldi bugüne kadar. 2001'den beri kayıptı Emre. Kewell Liverpool'da tam 5 sene harcamıştı. Biri Anfield'da çimlere basmakta zorlanırken diğeri Newcastle'dan dışlanmıştı. Çıkış aramaya, isimlerini yerden kaldırmaya, hatırlanmaya geldiler Türkiye'ye. Premier League'den kaçış Kewell için daha erken anlam bulurken, Emre bugün hikayesine anlam katacağını gösterdi. Her ikisi de milli takım kaptanıydı, Kewell profesyonelliği ve iş ahlakıyla örnek kaptanlığa devam ederken, diğeri pazu bandını kaybetti. Her ikisi de zamanında sakatlıktan çok çekti, biri gün geçtikçe durulurken öteki gitgide dalgalandı.

Bugün Kewell kendisini hep Barcelona'ya istemiş bir hoca ve kendisini sahiplenmiş bir taraftarla kimliğini yeniden bulmuşken Emre'yi hayata döndüren de yeni hocası ve onun disiplini oldu. Her ikisi de eskisi gibi sorumluluk alması gereken oyuncu rolüne soyundular tekrar. Sanki yeniden 20 yaşında her ikisi de. Her ikisi de zevk verdi sahadaki duruşlarıyla bile. Kewell Hagi-Popescu-Taffarel'den beri onca yabancının gelip başarısız olduğu Galatasaray'ın örnek yabancısı, imrenilecek rol modeli. Emre o kadar yabancı arasında senelerdir ilk yaratıcı ve birleştirici yerli oyuncu ve taraftarın yeni sevgilisi, Brezilya özerk bölgesinin tek kişilik bağımsız ordusu.

EPL'den kaçıp TSL'de yeniden hayat bulan adamlar: Her ikinizi de çok ama çok seviyorum!

30 Temmuz 2009 Perşembe

Hagi

Sakaryamız'a Selam Olsun!

Sayaçta 54,000 yazdığı anı kovaladım bugün. Sakaryalı olunca memleketin plakası önem arz ediyor. Çok seviyorum ben memleketimi, 15 senelik Belediye zulmüne, bir faydasını göremediğimiz milletvekillerine, 82 milletin bir araya toplanıp Sakarya'nın yerlisini azınlık haline getirmesine rağmen, vazgeçemiyorum. Sapanca Gölü'ne hastayım, yeşiline hastayım, nehirine hastayım! Selam olsun sana Sakaryam!

Sabri vs Elano

Rakip ceza sahası civarında bir frikik olur. Elano topu alıp atışın kullanılacağı yere koymak üzereyken…

Sabri: Hşşşt birader hayırdır?

Elano: Nasıl, anlamadım?

Sabri: Napıyosun diyorum topla?

Elano: Frikik kullanacağım.

Sabri: Frikik kullanacam mı dedin sen?

Elano: Evet?

Sabri: Gel sen bakalım hele şu yana.

Elano: Ne oluyor, niye çekiyorsun Sabri?

Sabri: Ver topu, adamın asabını bozma.

Elano: Abicim 50 golüm 100 asistim var benim frikikten ya!

Sabri: Bak delikanlı bu siti benim siti sen git Mençıstır sitinde at frikiğini atacaksan!

Elano:?

Kewell: Gel sen kardeş şöyle şu tarafa, bırak. Kullan Sabricim sen Aslansın!

Elano: Harry neler oluyor, şaştım kaldım!

Kewell: Abicim ben geldiğimden beri daha frikik atmadım.

Elano: Yok artık!

Kewell: Elano biraderim daha öğrenecek çok şeyin var. Mafya güzelim bunlar. Bütün duran toplara bunlar vurur, sesini çıkarırsan yerler seni.

Elano: Kapı gibi kontratım var Harry.

Kewell: Ah Elanom daha çok safsın çok naifsin. Sırf bu Sabri kaç Hoca yemiş bilmiyorsun bile!

Elano: Hoca mı?

Kewell: Boş ver sen topunu oyna, boşa falan kaç, top barajdan falan sekerse vurursun.

Spiker: Sabri yine topun başında değerli izleyenler, iyice gerildi. Topa doğru geliyor, şuuuut ve top kalenin yaklaşık 15 metre üstünden auta gidiyor!

Elano: Bu mu?

Kewell: Şşşşt ses yapma, yakma kendini…

Taraftarın Hass....r Dediği Dakika! Elano GS'de

Bu bir rüya olmalı demek istiyorum ama bu haberi bir şekilde öncesinde aldığımızı hatırlatarak (ki o gün daha hiç bir gazete bunu yazmamıştı ve bu haber 2 gün sonra Beşiktaş üzerinden medyaya sızdı) sıvışıyorum. Halen Brezilya Milli Takımı'nda oynayan Elano o postta adı geçen stepnedir bu arada. Haldun Abim sen ne büyük adamsın! Rijkaard'ın adı nelere kadir demezsem de haksızlık olur gitmeden, dedim.

29 Temmuz 2009 Çarşamba

Adamım Döndü!

O gittiğinden beri Formula'dan zevk almıyordum. Bir savaştı o varken pistte olanlar, o gitti sadece motor bağırtıları kaldı geriye. Çirkeflikleri bile güzeldi Kurt'un. Şimdi çok üzücü bir olay ertesinde olsa da o geri döndü. Massa ayıldı, iyileşmeye başladı ancak bu sezonu kapadı. Yerine konulacak adam takım Ferrari olunca sen-ben olamayacağına göre ondan başkası olamazdı. Massa iyileşsin gelsin seneye, Kimi'yi salla, Schumi Massa ikilisi muhteşem olur. Özellikle yağmur bekleyeceğim Schumi'nin yarışlarında, ne zevk olur ama!

Karizmana, bakışına, gözlüğüne kurban be canımın içi benim! Motor sporlarına anlam katan adamsın!

Lyon Güiza Yerine Gomis'i Aldı

Fenerbahçe yönetimi 12 milyon teklif eden Lyon'u reddedip daha fazla para isteyince Aulas para yabancıya gitmesin diyip St. Ettienne'den Fransız Milli Takımı'nda da zaman zaman forma bulan Gomis'i renklerine bağladı. Ücret 13 milyon artı performans bonusu şeklinde. Böylece Fenerbahçe taraftarının Küçük Emrah'tan kurtulup bir yıldız transferi daha görme şansı azalmış oldu. Ben olsam kara zarara bakmadan satardım İspanyol'u. Gomis'nin yaşı Güiza'dan daha genç (24), geleceği daha parlak ve piyasası var. Lyon'a hayırlı olsun diyelim, herhalde Chao Grey memnun olmuştur en çok bu habere.

Dominic Iorfa

Kariyerindeki Galatasaray ve Antwerp maceraları onu bir çok takıma götüren faktör olmuş kanımca. Şu sıralar Nijerya Futbol Federasyonu üyesi olarak görev yapmakla beraber, Nijerya Ligi takımlarından Lobi Stars'ın da kulüp başkanlığını yürütmekte. Türk Futbolu için kötü transfer sembolü olmakla kalmamış Galatasaray'dan sonra transfer olduğu Peterbrough United'ta da sembolleşmiş. Zevksiz geçen maçlarda onunla ilgili tezahüratlar yapılırmış. Bir Türkiye Kupası maçında rüzgarın etkisiyle olsa da kendi yaptığı ortaya kafa atmışlığı vardır hızıyla efsaneleşen (!) topçunun. Neyse uzatmayalım da bu adam nasıl oldu da 21 kez Nijerya Milli takım forması giydi onu düşünerek bitirelim postu. Bu arada 1998'de forma giydiği takım sayısına da dikkat. (Bilgiler wiki'den).

Kolo Toure City'de

Manchester City transfer çılgınlığına devam ediyor. Bir kaç post aşağıda ozhano Perez ile yarışan Mansur Baba'nın harcadığı parayı anlatmıştı. adamda o kadar çok para var ki durmuyor, transfere doymuyor. Şimdi sıra Kolo Toure'de. John Terry için çok uğraşmış olsalar da Terry Bayrak olmayı tercih edince elleri boş kalmıştı City'nin. Sonraki hedef bir başka büyüğün stoperi oldu haliyle. 7 senedir Arsenal forması terleten Fildişi Sahilleri oyuncusu Kolo Toure az kaldı City'li olmak üzere. Arsenal ve City bonservis konusunda anlaşmışlar. Toure de Arsenal'de kazandığından fazlasını alacağına göre bu transfer bitmiş. Bonservis ne kadar şu ana kadar belli değil ama kendi adıma 20 milyon civarında gibi düşünüyorum. Bu transfer Arsenal'i nasıl etkiler denirse Vermaalen'in uyumu önemli diyecevap veririz. Belçikalı milli oyuncu bu sezon geldi Gunners'a Ajax'tan ve henüz 24 yaşında olduğuna göre Toure sonrası tutarsa, bir kaç senelik stepne hazır.

Brezilya Aday Kadrosu

Ronaldo'daki şans be arkadaş. Dunga şu milli takım kadrosuna çok büyük ihtimalle onu da çağıracaktı. Yıllar sonra tekrar giyecekti Brezilya sarısını. Gerçek Ronaldo uluslararası arenada tekrar sahne alacaktı. Yazık oldu çok yazık, şimdi Nilmar nemalanıyor onun yokluğundan. Çabuk iyileş de gel be katıksız Ronaldo.

Kadroda Milan'ın iki yıldızı Ronaldinho ve Pato yok. Dunga'nın Ronaldinho'ya takık olduğunu zaten biliyorduk da Pato'ya da mı taktı onu anlamadım. Belki de Audi turnuvası nedeniyle çağırmamıştır ama Interliler hazırlık turnuvalarına katılmıyorlar mı sanki? Öte yandan artık sanırım Fenerbahçe kadrosundan devamlı bir Brezilya millisi çıkacak. Dos Santos Estonya maçı aday kadrosunda. İlk maçındaki görüntüsü umut vericiydi, Dunga da ondan ümitli ki ırak gittin gözden düştün yapmamış. Neyse yazık oldu Süleyman Efendiye diyelim bir kez daha, kadro için de John Cotterill namı değer Pitaco do Gringo'ya teşekkür edelim. Foto da Chao Grey'den, artık o nereden aldı bilemem.

Kaleciler: Júlio César (Inter Milan), Gomes (Tottenham)

Defans: Maicon (Inter Milan), Daniel Alves (Barcelona), Marcelo (Real Madrid), André Santos (Fernerbahçe), Luisão (Benfica), Miranda (São Paulo), Lúcio (Inter Milan), Juan (Roma)

Orta Saha: Josué (Wolfsburg), Gilberto Silva (Panathinaikos), Felipe Melo (Juventus), Kléberson (Flamengo) Elano (GALATASARAY), Ramires (Benfica), Júlio Baptista (Roma), Kaká (Real Madrid)

Forvet: Diego Tardelli (Atlético MG), Robinho (Manchester City), Luís Fabiano (Seville), Nilmar (Villarreal)

Tyson Chandler Emeka Okafor Takas Edildiler

New Orleans Hornets 1 senedir takımdan göndermeye çalıştığı pivotu Tyson Chandler'ı en sonunda Emeka Okafor karşılığında Charlotte Bobcats'e takas etti. Chandler uzunca bir süredir sakatlıklarla başı dertte olan bir isim ve bu sakatlık mevzuları onun New Orleans'taki kredisini tüketmiş durumda. Chris Paul önderliğinde hızlı oyuna kolayca adapte olup özellikle işin geri koşma kısmında sistemin önemli bir parçasıydı sağlıklıyken Tyson Chandler. Ancak şu son 2 sene tam anlamıyla bir kabus oldu onun için. Bu sakatlık ritminin devam edeceği öngörüsünde bulunan Hornets da bir alıcı aramaktaydı. Geçen sezon Thunder'la anlaşmışlarken Chandler sağlık kontrolünü geçemediği için takas yatmıştı. Bu sefer sanırım bir sıkıntı olmayacak çünkü Larry Brown Chandler'ı çok istiyor, sakatlığını bile gözardı edebilir.

Takımın oynadığı oyunu hızlandırmaya çalışan Brown için sağlıklı bir Chandler ciddi bir ekleme. Geriye koşması, boyalı alanı karartması ve emsallerine göre hızıyla çok iş görebilecek adam. Önceki sezonki Hornets yükselişinin en ciddi parçalarından biriydi. Okafor ise Chandler'a göre daha kısa, savunmada kendinden uzun oyunculara karşı fazlasıyla zorlanan, hücumda kalıbıyla iş gören ancak atletizmi sınırlı bir isim, ayrıca blokları kadar üzerinden vurulan smaçlarla da tanınır uzun oyuncu. Dediğim gibi sağlıklı bir Chandler Bobcats'e ilaç olabilecekken Okafor'un Hornets'a tek verebileceği 14 sayı 10 ribaunt 2 blok ve en az 75 maç garantisi.
Chandler'ın kalan kontratı gelecek sezonu oyuncu opsiyonlu olmak üzere 2 sezon ve 24 milyon değerinde. Yani eğer ciddi bir sakatlık sorunu olursa Bobcats ondan 2011 yazında kurtulabilir. Okafor'un ise daha 5 sene ve 63 milyon civarında kontratı bulunmakta. Her iki oyuncu da 27 yaşında.

Bu takasın kazananı sanki Hornets gibi, riske girmeden garanti ata oynadılar.

Öte yandan dün yazmaya fırsat olmadı, Minnesota oyun kurucu sevdasına devam etmiş ve Thunder'dan Damien Wilkins ile Chucky Atkins'i alırken karşılığında Etan Thomas'ı göndermiş. Bu kadar gardı ne yapacaklar anlamış değilim. Thomas ise bir anda Thunder'ın en çok kazanan ismi oldu. Kontratı gelecek sene bitiyor. Bu hamle Thunder'ın 2010 yazı yeniden yapılanma planının bir parçası. Gelecek yaz bütçeleri sadece 20 milyon civarında dolu. Yani caplerinde toplam 40 milyon civarında bir boşluk olacak ki bu 2 büyük yıldızı Oklahoma'ya kadar getirebilir.

Mbemba - Bülent Bu Adamı Nereden Buldun?

Nerede geçen seneki Sivas, nerede bu Sivas... Ozhano muazzam anlatmış, oralara hiç girmeyeceğim. Yasin Çakmak da değil derdim o zaten belliydi de bu Mbemba denilen adamı çok aradın mı be Sevgili Bülent Uygun? Bu kadar yavaş, reaksiyon zamanı sıfır, pas kabiliyeti sıfırın altındaki bir adamı nereden bulup getirdin hem de 4 yıllığına? Kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.

28 Temmuz 2009 Salı

Dalgalar Başladı - Milka GS

E ne dedik aşağıdaki postlarda: Rezalet, olur mu, antin - kuntin, millet dalga geçecek.

Ne oldu başladı işte. Yukarıdaki resim Ben Fenerbahçeliyim blogundan. Terbiye sınırlarını zorluyor mu, fazlasıyla hem de. Ama hak etmedi mi bu formayı yapanlar ve yaptıranlar, ilgi çeksin, benimsensin diye özellikle Arda ve Baros'a giydirenler, hak ettiler!

Yapacak bir şey yok, seneler geçecek ama biz formadan kurtulamayacağız!

27 Temmuz 2009 Pazartesi

Hacı Bu Ne Yaaa!?!

Arkadaş biz Fiorentina mıyız, Orduspor muyuz, neyiz biz Allah aşkına? Bu nasıl forma, sarı ile kırmızı bunun neresinde? Turuncuyu benimsemiştik sarı-kırmızı karması ve kırması olarak ama bu kadarı da fazla. Lütfen artık biri adidas'a dur desin. Bildiğin rezillik bu! Parçalıyı bir kenara koy ne beyaz ne de bu absürd forma Galatasaray'a yakışmamış. Midem kalktı be abi!

Bu Senenin Bezdireni Odom

Geçen yazı Cristiano Ronaldo'nun Real'e gidip gitmeyeceğine dair onbinlerce haberle geçirmiş, elemanın bu yaz imza atmasıyla rahatlamıştık. Hem futbol hem basketbol takip edince adeta yağmurdan kurtulup doluya tutulmuş hesabı bu sene de LAmar Odom başımıza bela oldu. 3 haftadır nereyi açsak Odom yazılıyor. Yok teklif aldı yok Lakers teklifini geri çekti efendim Heat geldi, Cavs gitti Celtics acaba dedi, olmadı kıçında çıban, burnunda sivilce çıktı, asabı bozuldu, beli kaykıldı!

Yeter ya sıkıldım valla Lamarından da Odomundan da. Nereye gidecekse gitsin, atsın imzayı Lakers'a mı Heat'e mi atacaksa, yoksa hususi Amerika'ya gidip odunla kovalayacağım dingili, o imza kalemini de alıp...!

Çık git! Yürrrrüüüüüü!

Ronaldo Sakatlandı

Futbola Corinthians'la geri dönen ve bu sene oynadığı 27 resmi maçta 17 gol kaydeden Ronaldo, dün gece Palmeiras'la oynanan maçın daha hemen başlarında elinin üzerine düşerek sakatlanmış ve oyunu terketmiş. Elinde bir kırık olabileceğinden şüpheleniliyor, kesin açıklama bugün yapılacakmış. Bu sakatlık sonrası sanırı Ronaldo'nun yeşil sahada sakatlanmadık tek yeri üro genital organı kaldı. İyileşip döner dönmez bir de oradan sakatlanırsa Guiness'e girer kanımca.

Büyük geçmiş olsun ölüsü bile büyük golcüye.

SAW VI





26 Temmuz 2009 Pazar

Changeling

Clint Eastwood neden bunca sene yönetmenlik yapmamış sadece aksiyon filmlerinde koşturmuş durmuş diye sormadan edemiyor insan Changeling'i izledikten sonra. Yönetmelik açısından muhteşem bir film. Açılar, renkler, sahne geçişleri... Eastwood bu işi çok işi yapıyor arkadaş.

Film yaklaşık 140 dakika ancak sanki 90 dakikaymış izlenimi bırakıyor. Ağır bir havada, ortamda geçiyor olsa da bir hayli hızlı ilerliyor ve seyirciyi içine alıp beraberinde sürüklüyor. "Girl Interrupted"tan sonra Angelina Jolie'yi rol yaparkan hem de başarılı bir şekilde rol yaparken izlediğimiz film, 1930'lar Amerikasını ve o dönemki adalet anlayışını ötesinde bir çok adalet devrimin nasıl vücut bulduğunu anlatıyor. Bir annenin acısı ve arayışının Amerikan Hukuk Tarihi'nde bıraktığı izleri sanki oradaymış gibi izliyoruz.

Oyunculukların hep yüksek kalitede olduğu, Jolie'nin sadece Pitt'in eşi olmadığını hatırlattığı ama en önemlisi Eastwood'un kendine hayran bıraktığı etkileyici bir yapıt Changeling. Film müziklerinin de Eastwood'un elinden çıktığını ve çok yerinde kullanıldığını belirtmek gerek. Kısacası hem bir şeyler öğrenmek, hem de gerçekten 7. sanatın önemli örneklerinden birini görmek için izleyin derim. Onca işin arasında eşimle yaptığımız bu film kaçamağından pişman olmadık, ziyadesiyle etkilendik.
Eastwood Changeling Setinde

God Bless You