Sayfalar

23 Haziran 2012 Cumartesi

Löw

Bizim Football Manager'da saatler harcayıp yeniden yapılanma, takımı gençleştirme, bunları yaparken de başarı kazanmaya devam etme çabalarıyla zar zor gerçekleştirdiğimiz işleri bu adam gerçek hayatta hem de bir Milli Takımla beceriyor. Daha evvel defalarca kez yazdım inanılmaz saygı duyuyor ve hocalığına imreniyorum diye, bu adam gerçekten muhteşem bir hoca. İleri üçlüsünü tek hamlede değiştirip bir çeyrek final maçına 3 değişik isimle çıkabilmesi, takımın yaş ortalamasını genel anlamda çok düşürmüş olması ama takım içindeki örnek profesyonelleri de koruması Löw'ü benim için Kaf Dağı'na tırmandırıyor.

Yunanistan maçı için söylenecek çok şey yok, yarı finalde daha fazla överiz kendisini. Başarıya aç ve her başarıda daha büyüğünü arzulayan adam Löw'ü şu aşağıdaki kötü huylarına rağmen çok beğeniyorum. (videoyu ilk papaboupadiop blogta gördüm.)

Orlando Magic Yeniden Yapılanıyor

Howard rezilliğiyle son bulan sezon sonunda koç Stan Van Gundy ve GM Otis Smith kovulmuştu. Yeni CEO Alex Martins köklü bir değişiklik peşindeydi ve radikal bir kararla Magic'i 30 yaşında gencecik bir adama Rob Hennigan'a teslim etti. Hennigan daha önce San Antonio Spurs'te 5. ya da 6. adam olarak görev almış oradan geçtiği Oklahoma City Thunders'ta ise GM yardımcısı olarak 4 sezon çalışmıştı.

Hennigan genç yaşında çok ciddi sorunların yaşandığı bir kazana düştü. Öncelikle bu takımın koçu olmaması, ötesinde şehirden ayrılmak isteyen Howard problemi bir hayli baş ağrıtacak. "İlk işimiz Howard'la görüşmek, onun kararına göre de bir yol haritası belirlemek olacak" diyor Hennigan. Howard'ın muhtemelen takas edileceğini düşünürsek en iyi geri dönüşü almak için uğraşacağı kesin genç GM'nin. Koç adayları içinde ise bugün için Indiana Pacers'tan Brian Shaw, Orlando eski asistan koçu Steve Clifford ve Golden State'ten Micheal Malone isimleri geçiyor. Shaw ve Malone'a hayır demem ama SVG etkisi beklemek bu isimlerden hata olur. Anlaşıldığı kadarıyla Shaw'un ismi öne çıkmış durumda. Shaw hatırlayanlar vardır eski de bir Magic oyuncusu.

Güleç yüzlü genç Hennigan'ın işi Orlando'da pek kolay olmayacak. Howard meselesi, bir çok takas olasılığı, huzursuz oyuncu ve taraftarlar... İngilizce'de tam oturduğu için Mike Bianchi'nin şu tabiriyle kapatalım: Welcome to Dwightmare!

22 Haziran 2012 Cuma

O Portekiz bu Portekiz mi?

Euro 2012 öncesi 3-1 kazandığımız maçta gördüğümüz Portekiz'in ölüm grubunda çeyrek final yapamayacağına kimsenin şüphesi yoktu. "0" çekmeleri kuvvetle muhtemeldi hatta. Bir çok bahis tutkunu arkadaşın kuşkusuz yaptığı bahisti Almanya-Hollanda gruptan çıkar bahsi. Ama işte bazen şeytan pabucu ters giydiriyor adama. Nerden bilebilirsiniz ki Hollanda bu kadar sorun yaşayacak takım içinde ve Almanlar bir an bile konsantrasyon kaybı yaşamayacaklar, üstüne üstlük bir de Ronaldo efendi Euro 2004'ten sonra ilk kez bir turnuvada takımını sürükleyecek!

Bence herşeyin başlangıcı Bento'nun turnuva öncesi son hazırlık maçında bizimle oynamaya karar verdiği gün başladı. Portekiz futbol tarihinin en önemli kararlarından biri. Biz her ne kadar beğenmesek de kendimizi bu takım kanat organizasyonundan, set hücumuna, kontra ataktan, Çanakkale geçilmez'e kadar her oyunu oynayabilecek takım. Yani bizde biraz Almanya, biraz Hollanda, Biraz Brezilya, zaman zaman İngiltere, yer yer İtalya saklı aslında. Böylesi karmaşık ve her soruya az da olsa cevabı olan bir takım Portekiz için derinlemesine daldıkları uykudan uyanmaları adına önemli bir fırsatmış meğer. Ronaldo'nun o maçta kaçırdığı penaltıdan, yedikleri her biri farklı yapıdaki 3 gole kadar her ayrıntı Eylül 2010'dan beri takımından başında olan Bento'nun aslında 2 senede yapamadığı ve öğrenemediği her şeyi 3 haftada sıfırdan başlayarak öğrenme sürecini başlatmış. Euro 2004 sonrası hiç bir turnuvada Ronaldo bu kadar hırslı, bu kadar konsantre ve bu kadar kuvvetli değildi. Paraya, üne, başarıya doymuş bir adamı bir lider haline getirmek ancak aklıselim bir düşünce ve yaklaşımın ürünü olabilir. Bento görünen o ki Yarı Final'de muhtemelen İspanya'ya kaybetseler bile takımın başında en az 2 sene daha kalacak ve öncesiyle, sonrasıyla bu yaz öğrendikleriyle Portekiz'i daha iyi yerlere taşıyacak. Tabii Avcı'yı sık sık anacağı ve ilk fırsatta, yine önemli bir turnuva öncesi maç isteyeceği kanaatimi de not olarak düşüyorum bu kadar tespitin sonuna.

Dün geceki maç Galatasaraylılar adına Baros'u 4. kez seyretmek demekti. Burada defalarca kez söylediği sözün Prag'tan duyulmadığını, duyulduysa da kulak arkası edildiğini gördük Bilek tarafından. Çelik değil ama çekingen Bilek tek forvet anlayışında elindeki en iyi malzemeyi kullandı belki ama yanında çay olmayan simit nasıl kuru geliyorsa Baros da öyle kaldı turnuvada, kuru ve tatsız. Glaatasaray'daki görüntüsünün aksine hep koştu, alan daralttı, orta sahaya gelip top aldı, akın başlattı belki ama yaptığı balı akıtacak bir kase yoktu yanında. Bu oyun anlayışı ile buraya kadar gelmeleri Advocaat ve Arshavin sayesindeydi, bu sefer o kadar şanslı değillerdi. Baros'a Rusya taraflarından bir müşteri getirmiş olabilir bu performans ama ben Fatih Terim olsam Baros'u falan bırakırVaclav Pilar'ın peşine düşerdim.

Almeida'lı Portekiz'i Baros'lu Çekleri geçerken izlemek ne kadar güzel olsa da, o Portekiz'i bu Portekiz yapan Avcı'nın çocukları da pek bir yakışırmış sanki bu turnuvaya.