Sayfalar

23 Ağustos 2012 Perşembe

Bloglar Üzerine Sivri Dilli Karalamalar...


Uzun zamandır çok şey söyleyeceğim var aslında bu konuyla ilgili ama hep sustum, hep sustum. Aslında dışarıdan bakıldığında tıpkı kulüplerin oyuncu kadrolarında yaptığı gençleşme operasyonları gibi gözüküyor hızla devam eden bu hareket ancak bana hiç hoş gelmiyor. Defalarca kez üzerinde konuştuk ve hiçbir noktada niyetimizin asla onlarınki gibi olmadığını söyledik. Özhan da ben de keyif için yazdık, rahatlamak için yazdık, sevdalısı olduğumuz ekipler ve sporlarla ilgili fikrimizi paylaşmak için yazdık. Blogları hep bir rahatlama aracı, sohbet ortamı, dost meclisi olarak gördük. Özel hayatımıza girdik, hayatımızı paylaştık buralarda.  Ama maalesef bloglar adına iş son derece farklılaştı, farklı yerlere geldi.

Bloglar arası önceleri bir dayanışma vardı Türkiye’de. Bülent Timurlenk’in Aceto Balsamico’su ile başı çektiği blog çılgınlığında pıtırak gibi bloglar açıldı çok kısa sürede. Bunlardan biri de benimkiydi, 2008’de kurduğum Çoban Salata. Bu ardı ardına kurulan bloglar özellikle Bülent Timurlenk üzerinden adlarını duyurmaya çalıştılar. Ondan bloglarımıza link vermesi için taleplerde bulunduk hepimiz, sağolsun kırmadı ekledi adreslerimizi. Bununla bitmedi tabii ki, okuduğumuz ve beğendiğimiz bloglarla link değişimi yaptık, destek olduk birbirimize. Kolkola ilerledik, okunduk, okundukça yazdık, yazdıkça takipçilerimiz oluştu, arttı ve “blog camiası” diye yeni bir camia oluştu. Okunmak, yazdıklarının yorumlanması, tartışmaların çıkması, onları bastırmak, yazdıklarının alıntılanması, hatta bazen ulusal basın tarafından çalınması, kıçından uydurduğun mevzuların haber yapılması, zaman zaman kimsenin bilmediği konularda tüyolar alman ve daha ülke gündemine düşmeden bazı transferleri duyurmak hep keyif verici olaylardı. Hayatın çalkalanıp da yazamadığında seni merak eden okurlarının olması, sana mail atmaları çok farklı bir duyguydu hepsine ilave olarak.

Sonra Timurlenk önderliğinde Blog İdman Yurdu açılımı başladı. Timurlenk’in kardeşi Barış’ın Tribün Dergi üzerinden organize ettiği bir oluşumdu bu. İlk etapta biz de katılmak istedik “ne kadar güzel tüm blogları bir çatı altında toplayacak bir yapı” dedik. Ancak ilk bakışta ne kadar naif ve saf gözlerle baktığımızı ilerleyen dönemde anlayabildik. BİY daha ziyade maddi odaklı bir topluluktu ve reklamlar üzerinden para kazanıp, denilene göre bu parayı BİY’in üyelerine dağıtacak bir yapıydı. Bunu öğrendiğimizde ve zaten BİY tarafından da oluşturmaya çalıştıkları yapıya muhalif adamlar olduğumuz için dışarıda bırakılmaya çalıştığımızı anladığımızda çizgimizi koruyarak, anti-materyalist blog yazarlığımıza devam ettik. Bu süreçte BİY ile büyük tartışmalar da yaşadık, bunları da blogumuzda paylaştık.

Düşüncemiz hep aynıydı; BİY türü oluşumlar blogların amatör ruhlarını kaybetmesine neden olacak, birilerinin cebi dolacak ve blog yazarları bloglarını birer atlama sehpası yapıp televizyona, radyoya, yazılı basına bir şekilde kapak atmaya çalışacaklar. İşte biz bu tip bir profesyonelleşmeye ve blogları bir aletmiş gibi kullanıp daha sonra fırlatıp atacakları belli olan adamların blogları değersizleştirmesine karşıydık. Biliyorduk ki bu adamlar bir yerlere geldiklerinde bloglarında yazmayı bırakacak ve tamamen yeni işlerine odaklanacaklardı. Ne oldu? Aynen bu düşündüklerimiz gerçekleşti. Önce BİY mensupları birkaç baba BİY üyesi blog dışındaki tüm bloglara olan linklerini kaldırdılar. Sonra bir saadet zinciri kurma çabaları alevlendi.

İsim vermekten de kaçınmayacağım bu sefer. İsterlerse beni açık açık eleştirebilirler, Facebook’ta arkadaşlıktan silebilirler. Bende yeri her ne kadar ayrı da olsa Alper Öcal da maalesef bu tayfaya katıldı. Bence olduğu yere layıktır, şu anda yaptığı işi de gayet güzel becermektedir ama hareketleri blogları değersizleştirmiştir Öcal’ın. Aldığı .com uzantılı siteyi tamamen bırakmış, blogunu ise tarihin tozlu sayfalarına gömmüştür.

İkinci ve blog yazmaya ta en başından bu amaçla başladığını hep hissettiğimiz isim ise Uğur Karakullukçu. En başından beri tüm hareketleri ile “benim amacım bir şekilde medyaya geçiş yapmak” mesajını veren Karakullukçu bugün Digiturk’ten TRT’ye birçok ekranda ve radyoda “aranan” isim oldu. O da bu muhteşem başarısı üzerine blogunu bir kenara attı. Bu ortamlara girmesini sağlayan blog bir anda değersiz hale geldi, yazık oldu.

Flying Dutchman (Fırat Topal), Borges (Oran Uluca) ve bu işlerin başı Bülent Timurlenk ise yazmaktan vazgeçmediler. Blogları onlara çok şey katmıştı kuşkusuz, onlar vefasızlık yapmadılar. Çünkü onlar asıl vefasızlıklarını hem okuyucuları hem de destekçileri olan diğer blog yazarlarına çoktan yapmışlardı zaten. İşleri açılmış, hatta yeni işleri olmuş ve daha mutlu adamlardı onlar. Ama Karakullukçu benzeri olanlar ise istedikleri limana vardıktan sonra gemilerini yakan adamlar olmuşlardı. Yerel basın kuruluşlarında da blogları sayesinde tanınıp iş edinen birçok blogger mevcut bugün Türkiye’de.
Birilerinin bloglar sayesinde ekmek yemesi kötü bir şey mi? Milletin parası çenesi züğürdün çenesini yorarmış! Kapa çeneni otur aşağıya! da diyebilirsiniz bana ama bloglar üzerinden profesyonelleşme, seni o günlere getiren bloglarda artık yazmamak, yazsan bile diğer bloglarla artık link paylaşımı yapmamak, insanları yazdıkları okunsun diye mangırlı mecralara çekmek doğru bir yaklaşım değil.

Blogların işte bu yüzden eski havası kalmadı diyorum ben. Öcal’ın belki de istemeden yaptığı hareketiyle, Karakullukçu’nun zafer sarhoşluğuyla, Timurlenk, Topal ve Uluca gibilerinin diğerlerinin çoğunu defterden silmesiyle artık bloglar eskisi gibi değil. Twitter ve Facebook’un da katkılarıyla spor blogları el birliği ile can çekişir hale getirilmiştir.

Çoban Salata 5 senede hiçbir maddi çıkarlı ağa üye olmadan, reklam yapmadan 370 bin sayfa görüntülenmesine ulaşmış. Oysaki bu blogun kurucusu bendeniz özellikle NBA başta olmak üzere EPL, kürek, Amerikan Futbolu ve Galatasaray’ın tüm branşlarıyla ilgili her konuda ekranlarda konuşan birçok isimden daha fazla bilgi ve birikime sahibim. Sevgili Özhan da benzeri şekilde Türk Futbolu üzerine “benim” diyen herkesle tartışacak nitelikte bir adamdır. Bizler gerek yerel gerekse ulusal basında birçok tanıdığımız olmasına karşın bu zamana kadar ısrarlarını kıramadığımız için birkaç programa konuk olarak katılmak dışında, para kazanmak amaçlı hiçbir çabaya girişmedik. Aksine hep bu işi keyif için yaptığımızı söyledik, öyle devam ettik, diğer bloglarla link paylaştık, yeni arkadaşları destekledik vesaire vesaire. Ancak bugün geldiğimiz durum bizler ve bizim gibiler için acı. Artık bloglarımız değersiz, çerez mahiyetinde kalmış, abur cubur niyetine tüketilen yazılardan oluşan, küflü yüklük dolaplar gibi.

Bir sevdaya, bir döneme, birçok emeğe yazık edidi, ediliyor.

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Schwarzenegger Dönüyor!


Hafta sonu Last Action Hero'ya denk geldik televizyonda. Eşimle büyük keyif alarak izledik. Film 19 yıllık ama Arnie her daim kendini izlettiren bir adam. Ne kadar özledim elemanı keşke bir film daha çekse de mizah, aksiyon ve heyecan dolu yaşlı kurdu izlesek dedim, bugün dileğimin gerçek olduğunu öğrendim. Arnie yeni filmiyle 2013'de beyaz perdede olacakmış. Kutlu olsun :)