Sayfalar

7 Mart 2009 Cumartesi

Bülent'in Galatasaray'a Kattığı

Matteo Darmian

Milan altyapısının son ürünlerinden biri Matteo Darmian. Defansın hem göbeğinde hem de sağında forma giyebiliyor. 2 Aralık 1989 doğumlu ve henüz 19 yaşında. İlk kez 2006'da Ancelotti onu bir İtalya Kupası maçında Brescia'ya karşı sonradan oyuna almış ve Milan formasını resmi maçta vermişti. O zamandan beri hep A takım kadrosunda Darmian ve Şampiyonlar Ligi listesinde de yer alıyor 2 sezondur. 1.82'lik boyuyla hava toplarına da hakim olan Darmian bu sezon bir çok kez 18 kişilk kadroda kendine yer bulmaya başardı. Kadroya giremediği haftalarda ise Primavera'da çıktı maçlara ve gelişimine devam etti. İtalyanlar onu Milan'ın yeni Maldinisi olabilecek potansiyelde görüyorlar. Bir çok 2. lig takımından gelen kiralama ve satın alma tekliflerine ret cevabı veren Milan teknik ve idari yönetimi de üzerine itinayla düşmekte. Bir süredir takip ettiğim oyuncunun FM 2009'daki performansı da doyurucu cinsten olunca ziyadesiyle güvendiğimiz FM Scoutlarını bir kez daha buradan saygıyla anmak gerekiyor. Darmian'a dikkat edelim, ilerleyen senelerde adından çok söz edeceğiz.

Görüntü Net Değil ama Ses İyi

Dün geceki Nets maçı 2 maçtır kazanan takım için düşünsel boyutta önem arzediyordu. Phoenix'i yendikten sonra Play-off için vitesi yükseltmiş Nets ile oynanacak maçta takım adeta sınavdan geçecekti. Bu sezon iyi takımları yendikten sonraki maçlar bir hayli sıkıntılı geçmişti, kimisi de kaybedilmişti. Bu maç da son çeyreğin bitmesine 7,5 dakika kalana kadar öyle bir izlenim yarattı Howard ve Lewis takımı sürüklemeye çalışsalar da Hidayet başta olmak üzere diğerleri kayıptı. Ancak maç 95-87'ye geldikten sonra Hidayet'e sanki bir sihirli değnek değdi ve o ana kadar zaten iyi oynayan Lewis'le elele verip dördüncü çeyrekteki 22 sayının 14'ünü atıp (L:6, H:8) son derece başarılı savunmaya önderlik edip takımı galibiyete taşıdılar. Başlıkta dediğim gibi görüntü pek değildi ama galibiyetin sesi pek bir iyi geldi kulağa.

Lewis 118 milyonluk kontratı hak ettiğini göstermeye başladı, Alston'un gelişinden beri bir başka oynuyor. Hidayet de Alston'un gelişiyle özellikle şut performansını yukarılara çekti. Artık daha doğru ve kolay şutları bulup kullanabiliyor. 20,5 sayı 5,3 ribaunt 4,2 asist ve %43 üçlük yüzdesiAlston sonrası istatistikleri Hidayet'in. Gelişinden beri Alston ise geldiğinden beri 11,5 sayı 2,5 ribaunt ve 6 asistlik performans veriyor ki takıma alıştıkça bu 6 asist yukarı çıkacaktır. Nelson'ın kariyerinde hiç bir zaman 6 asist ortalamayala oynamadığını ve bu sezonki ortlamasının da 5,4 olduğunu düşünürsek Alston'ın takıma katkısının ne seviyede olacağını şimdiden tahmin edebiliriz. Senelerdir dediğim gibi bu takıma atan değil pas dağıtan, gerektiğinde cezayı kesen bir oyun kurucu gerekti ve şükür ki sonun da o adam geldi.

Yazamadığımız Maçlar










Bu maçları yazamadık geride kalan 2 haftalık süreçte hastalık ve yoğunluktan. Derece 5-3 ve ligin ciddi takımlarından sadece Phoenix'i yenebilirken Detroit, New Orleans ve Chicago'ya verilen maçlar. Hatta 32 sayılık tarihi New Orleans yenilgisi Alston takasının en önemli sebebi denilebilir. Alston'ın gelişiyle takımın daha bir toparlanması, Hidayet ve Lewis'in performanslarındaki artış play-off'lar için umut verici seviyede. Cleveland ile 2 Boston'la 1 maçı daha var Orlando'nun ve bu maçlardaki oyun normal sezon sonrası için önemli derecede bilgi verecektir bize. Bundan sonra bir terslik olmazsa maç maç değerlendirmeye devam.

5 Mart 2009 Perşembe

Kabustan Umuda

Merhabalar Sevgili Orlando Magic Dostları,

Geçen yazıdan bu yana epey vakit geçti. Blogu takip edenler uzun süredir hastalıktan ve sonrasında da yoğun iş temposundan muzdarip olduğumu biliyorlardır. Aslında 2 hafta önce bitmesi planlanan yazıyı ancak gönderebildim. Tabi bunda sırf benim suçum yok. Öylesi gelişmeler oldu ki arka arkaya dur şunu da bekleyelim, şu da olsun derken arayı bayağı açtık. Affedin deyip kelama giriyorum.

Geçen yazının isabet ettiği tarihte Magic 26-8’lik derecesiyle Güneydoğu Grubu lideri Konferans 3.sü ve Lig 4.sü konumundaydı. Derece hariç geri kalan her şey aynı. Bu sefer Magic 44-16‘lık derecesiyle Güneydoğu Grubu lideri Konferans 3.sü ve Lig 4.sü konumunda. O dönemden bu yana 18-8’lik bir performans gösterilmiş ki takımın durumunu bilmeyen biri dışarıdan baktığında performans düşüklüğü var diyebilir rahatlıkla. Ancak yaşanan sıkıntılar ve takımın hala pozisyonuna sıkı sıkı tutunduğu düşünüldüğünde fikirler bir anda değişiveriyor. 1 ay öncesine ve bugüne bir bakarsak takımın bir ölçüde kabuk değiştirdiğine şahit oluyoruz. Bu değişimi ve nedenlerini şöyle sakince bir irdeleyelim.

Takım olabilme zihniyetini Magic’e aşılamış ve bilmem kaç sezonun serseri mayını Nelson’ı kontrol edilebilir, olabildiğince takıma faydalı bir hale sokmuş olan Van Gundy için en büyük korkulu rüya takımın iskeletini oluşturan 4 oyuncusundan birinin sakatlanıp sezonu kapamasıydı kuşkusuz. Birçok demecinde sağlıklı kalmaktan bahsederken, paylaşımdan bahsederken hep aklında sakatlık var gibiydi. Pietrus’un sakatlığı çok da zarar vermemişti çünkü Fransız bu takımın tamamlayıcısıydı, tıpkı çaylak Lee, Johnson, Redick, Bogans, Gortat, Battie gibi. Bu isimlerin yokluğu bir şekilde telafi edilebilir ancak o 4 adama bir şeyler olursa takımdaki dengeleri bozmak gerekirdi. Ve o kabus bir Dallas maçında gerçek oldu. Pota altına girdiği bir pozisyonda Dampier’le çarpışan Nelson bir de omzunun üstüne düşünce Van Gundy için film koptu. Sadece Nelson’ı dinlendirmeye ve sahada 5. adam olmaya yarayan Johnson bir anda takımın tek gardı haline geldi. Takımın 3. gardı olarak imzalan Mike Wilks sezon başında ciddi şekilde sakatlanıp geçirdiği ameliyat sonrası sezonu kapamıştı ama olsa da fark etmezdi zaten çünkü o Mike Wilks bu takım ise tepeye oynayan Orlando Magic. Sezon başından itibaren Tim Povtak başta olmak üzere Orlando yerel basını hep Otis Smith’i eleştirdi oyun kurucu konusunda. Nelson’a bir şey olursa ne yapacaksınız dediler. FSN Florida’da Magic maç yorumculuğu yapan eski koçumuz Matt Guokas ise bu hamlenin Hidayet’e aşırı güven nedeniyle yapıldığını ama lüks vergisi mevzuunun da etkili olduğunu söyledi maç yayınlarında hep. Öyle ya da böyle Magic Nelson ve Johnson’ın yanına sorumluluk alabilecek 3. bir oyun kurucuyu eklemedi ve o talihsiz 2 Şubat akşamında ilk defa seçildiği All-Star’da oynama umutlarıyla birlikte sezonunu da rafa kaldırdı Nelson. Nelson’ın sakatlığı torn labrum denilen omuz eklemini tutan omuz kapsülünün yırtılması. Bu sakatlığın en garanti çözümü ameliyat ve bu da 6 ay spordan uzak kalmak anlamına geliyor. Takımın tek oyun kurucuya kalması ve bu kadar umut dolu bir sezonun kaybedilmesi olasılığına karşın Nelson ameliyata alternatif olarak fizik tedavi ve omuz sabitleyerek en azından play-offlara takıma dönüp arkadaşlarına katkı vermeye karar verdi. Keza takas süresinin bitmesine yaklaşık 2 hafta vardı, takımı sürükleyebilecek bir adamı takasla almak çok zordu ve serbest oyuncu piyasasında da aranan nitelikte bir Allah’ın kulu yoktu. Nelson’ın yaptığı çok büyük fedakarlıktı ve senelerdir oyununu ne kadar eleştiriyor olsak da ne kadar karakterli bir adam olduğunu gösterdi bize bu hareketiyle.

Bu noktadan sonra o 2 haftalık süreçte Otis Smith belki de Genel Menajerlik kariyerinin en aklı başında 2 hamlesine imza attı. Geçen yazıda Bogans ile Van Gundy’nin tartıştığını ve Bogans’ın Magic kariyerinin en iyi ihtimalle bu sezon sonu biteceğini belirtmiştim. Tam da beklediğim gibi oldu ve Bogans’ın biten kontratı, zaten Lee ve Pietrus’un arkasında kaldığından artık fayda da sağlamıyordu) bir oyun kurucuya dönüştü. Bucks ile yapılan takasta Bogans Miwaukee’nin yolunu tutarken ligin gezgin ve tecrübeli oyuncularından eski Magicli Tyronn Lue Orlando’ya geldi. Lue kariyeri boyunca hep 2. planda kalmış, yedek olarak oynadığı takımlara hizmet etmiş, alternatif olmaktan öteye geçememiş bir oyuncu olsa da iyi bir şutör olduğu ve zaman zaman iyi pas dağıttığı söylenebilir. Bu hamlenin Magic açısından oyun kurucu sorununu çözüp çözmediğini Lue takıma girip oynadıkça görmektense ben Nelson’ın tedavisi hakkındaki kararını değişitirip değiştirmeyeceğine bakmak istedim. Ve Nelson fizyoterapiye devam etti. Bunu gördüğüm an “Demek ki Lue’ya güven düşük, bir takas ihtimali daha olabilir.” diye düşündüm. Ancak kadroya baktığımda Smith ve Van Gundy’nin sakat Nelson, Howard, Lewis, Hidayet, Pietrus, Lee’ye dokunmayacağını, oyun kurucu sayısı henüz yeni ikiye çıkmışken Johnson’ın gönderilmeyeceğini, piyasadan Gortat ve Battie kıvamında, takıma hemen adapte olabilecek bir serbest oyuncu da bulunamayacağını düşündüm. Bu noktada feda edilmesi muhtemel adamlar hiçbir takas değeri olmayan Foyle, Wilks, Cook ve hala NBA’e adapte olamamış Redick olarak öne çıktılar. Redick diğer oyuncuların sakatlık dönemlerinde zaman zaman sahne alıp fena olmayan performanslar vermiş ve Bogans’ın gidişiyle süresi artmış olsa da hala 2 numarada 3. adamdı ve talipleri olabilirdi. Ancak 1 sene daha çaylak kontratının devam edecek olması para açısından bakıldığında onu pek çekici kılmıyordu. Foyle ve Wilks’in kontratları da minimum olduğundan takas değerleri zaten yok gibiydi. Gelcek sene oyuncu opsiyonuna sahip olan Cook’un ise nasıl olur da talibi çıkardı ki! Tam anlamıyla tıkanmış bir durumda Smith’in bir çok takas görüşmesi yaptığı ve telefonların birer birer suratına kapandığını okuyorduk. Hiçbir şey vermeden oyun kurucu almaya çalışmak haliyle çok zordu.

Ateşler içinde yattığım NBA takas izninin son saatinde bilgisayarımı açık bırakmış ve ilaçlarımı içip sızmıştım. Gözlerimi açtığımda bir an için rüya gördüğümü sandım. Ağır ilaç tedavisi kesin halüsinasyona falan sebep olmuştu, neymiş efendim Alston Magic’e takas olmuş. Gülüp yatmaya devam ettim. Bir süre sonra tam anlamıyla uyanıp bilgisayarı kucağıma aldığımda gördüğüm şey rüya değildi. Orlando Magic gerçekten Alston’ı Houston’dan takas etmiş ve karşılığında Cook’u vermişti. İyi de nasıl ve neden? Acaba Rockets yönetimini silahla mı tehdit etmişti Smith yoksa elinde Morey’in gizli çekim kasetleri mi vardı, şantaj mı yapmıştı? Şoka girdim, ateşten yanan başım bir anda buz kesildi, hayatla bağlantımı tekrar kurdum ve sanki bir anda iyileştim!

Memphis-Houston-Orlando arasındaki üçlü takasta Alston Orlando’ya gelirken Rockets Cook’u ve Memphis’ten Kyle Lowry’i, Memphis ise Orlando’dan 1 birinci tur oyuncu seçim hakkı ve Foyle ile Wilks’i almıştı. Memphis kazançlıydı faydalanamadıkları bir adamdan kurtulup sezon sonu bitecek az da olsa 2 kontrat ve bir seçim hakkı kazanmış, gelecek sezon için yaklaşık 30 milyonluk bir serbest bütçe ve potansiyel kazanmışlardı. Orlando kazançlıydı hiç oynamayan 3 adam verip önemli bir oyun kurucuyu kadroya katmışlardı, üstelik gelecek sezonki oyun kurucu rotasyonu şimdiden hazırdı. Peki sadece Lowry için bu takas Rockets açısından yapılır mıydı, Brooks’a bu güven doğru muydu bunu zaman gösterecek, üzerine Rockets tarafından bakınca en güzel sözü söyleyecek adam Oral, ben bu konuyu fazla eşelemeyeyim.

Nelson’ın sakatlığından sonra Lue’ya da tam anlamıyla bir güven sağlanamayınca her ne kadar ilk beşte Johnson oyun kurucu olarak çıksa da, birkaç senedir popüler olan tabirle point-forward olarak takımın oyun kuruculuğu Hidayet’e verildi. Nelson sağlıklıyken de her maç yaklaşık 15 dakika bu görevi yapan Hidayet’in sorumluluğu bir anda 35-40 dakikaya yayılmış oldu. Hücumlarda oyun kurup savunmada rakibin kısa forvetini savunmak doğal olarak Hidayet’i çok yıprattı. Bu felsefe ile çıkılan 6 maçta Clippers, Nets ve Bobcats’i yenen Magic Indiana ve Denver’a başa baş geçen maçlarda yenilirken Hornets’tan tarihi fark yedi. O son Hornets maçı zaten işleri hızlandıran katalizör oldu bir anlamda. Hemen görüşmeler hızlandırıldı ve Alston alındı. Bu 6 maçlık dönemde asist ortalaması bir hayli artan Hidayet’in şut yüzdesi muazzam miktarda düştü. Lewis de gerekli katkıyı veremeyince play-off kalibresindeki takımlardan tokatlar ardı ardına gelmeye başladı. Hücumda Nelson’ın deliciliği çok önemli bir faktördü bu sezon Magic için. Johnson’da bu özelliğin olmaması, Hidayet’in 1 numarada oynayıp zaman zaman o deliciliği göstermeye çalışırken dışarıda önemli tehdit olarak sadece Lewis’in kalması rakiplerin savunmada işini oldukça kolaylaştırdı. Hep bahsettiğimiz eşleşme sorunları ortadan kalkınca Magic kolay durdurulur bir takım haline geldi. Özellikle Denver ve New Orleans maçları bu gözle seyredilirse ibret niteliğindedir.

Alston’ın gelişiyle birlikte takım çok iyi bir top sürücüsü, iyi bir pasör ve aynı zamanda delici bir silah kazanmış oldu. Nelson’dan bu sezonki şut performansı çok kötü olsa da top dağıtıcılığı iye ayrılan bir isim Alston. Boş adamı zamanında görmesi ve topu her daim elinde istememesi belki de onu takım için Nelson’dan daha önemli bir konuma getirecek play-off yolunda. Alston’la Hidayet ve Lewis’in performanslarının artışı da bu takas ne kadar doğru ve Magic için elzem olduğunu gösterir nitelikte. Nelson’ın sakatlandığı Dallas maçından Alston’ın takıma uyum sağlamaya çalıştığı şu güne kadar kaybedilen 6maçı bir kenara koyarsak Magic’in aslında ligde çok önemli bir tehdit olduğunu açık şekilde görürüz. Pozisyon aldığında topu elinde bulacak Lewis, Hidayet ve Howard’ın bu takımı taşımaya devam edeceği aşikâr. Alston’ın takıma kazandırılmış olması o nedenle çok ama çok önemli. Bu gelişmeler ve Alston’un takıma kolayca oturmasıyla birlikte Nelson fizyoterapiyi bırakarak ameliyat masasına gönül rahatlığıyla yatıp sezonu resmen kapamış oldu.

Geride kalan süreçte Lewis yine ligin en çok üçlük kulanan ve isabet bulan oyuncusu konumunda. Alston ve Hidayet’le birlikte oynuyor olması son günlerde daha müsait pozisyonlar bulabilmesini sağladı ve bu böyle devam edecektir kuşkusuz. Hidayet yeni doğan kızı Ela’nın ve oyun kurucu sorumluluğunun üzerinde kalkmasının verdiği moralle bir hayli iyi oyunlar çıkarmaya başladı. Howard bildiğimiz gibi. Takımın minimum kontratlı roster-filler diye tabir edebileceğimiz oyuncusu Richardson’ı bir kenara koyduğumuzda geri kalan herkes maçına göre süre alıyor ve en iyi performansını vermeye çalışıyor. Bu noktada Redick’in yüzünün artık güldüğünü, oynamadığı maçlarda bile kendisini bu takımın bir parçası gibi hissettiğini söylemek, Orlando Magic’te Van Gundy’nin takım olmak adına yaptığı işlerin ne kadar isabetli olduğunu göstermekte. Gortat’ın uzunca bir süre oynamadıktan sonra çıkıp gladyatör gibi savaşması, Battie’nin hep hazır olması hem taraftara güven veriyor hem de Magic’e duyulan saygıyı arttırıyor.

Şu sıralar Nelson’la birlikte takımda sadece 13 oyuncusu olan Orlando’da 14 ve 15. oyuncular için arayış sürmekte. Oluşabilecek tek bir sakatlıkta daralabilecek kadro Smith ve Van Gundy’i yeterince korkutmuş durumda. Alston takasında Memphis’e verilen veteran Foyle 1 Mart’ta serbest bırakıldı ve tekrar takıma dönmesi gündemde. 15. isim için şu an gündemde bir isim yok ama 4 numara oynayabilecek birilerinin arandığı söyleniyor.

Gözüken o ki Magic oturan kadrosu ile geri kalan 22 maçın 15 ya da 16’sını rahatça kazanacak kapasitede. Hedefin 20. sezonda kulüp tarihinin en iyi galibiyet yüzdesini yakalamak olduğunu ve en az 60 galibiyet yakalamak arzusunun takımı kamçılayabileceğini söylemek yanlış olmaz. O yüzden sezon sonu Doğu’da play-off yarışı sürerken Orlando’nun New York, Atlanta, Charlotte, Milwaukee gibi takımlara acımayacağını düşünüyorum. Şu anki tabloya göre Nelson sakatlığının da etkisiyle Cavs ve Celtics ile arası açılan Magic yukarıya tırmanmak için rakiplerinin tökezlemesini bekleyecek. Tabii bu arada bu 2 rakibiyle yapacağı 3 maçı da kazanması gerek Van Gundy’nin öğrencilerinin. Garnett’in yokluğunu Marbury ve Moore hamleleriyle örten Celtics yine Doğu Liderliği için en büyük aday gibi gözükmekte. Wallace kaybeden Cavs’i Lebron Mo Wiliams’la birlikte daha ne kadar taşıyabilir merak ediyorum açıkçası. Atlanta, Heat ve Pistons’ın ilk tur saha avantajı kavgası sezon sonuna kadar sürecek nitelikte. Konferansı 3. olarak bitirme olasılığı bu kadar yüksekken ilk turda karşımda Pistons’ı görmek istemezdim. Son dönemde Iverson’ın sakatlığıyla birlikte yükselen formunu Iverson döndüğünde de devam ettirebilirse Pistons 4.lük için en büyük adayım.

Bu arada bir All-Star geçirdik ve yarısı Fernandez’in yarısı Howard’ın elinden çalınan bir smaç şampiyonası rezaleti izledik. Böylesi bir yarışmanın bir daha yaşanmamasını ve eski ciddiyetini yakalayan bir şampiyonayı tekrar izleyebilmeyi ümit ediyorum. All-star maçında takımımızı temsil eden Howard görev aldığı sürece bildiğimiz gibi oynadı ama Shaq’tan yediği bacak arası senelerce konuşulacak cinstendi. Lewis ise kısa Doğu rotasyonunda 5 numara oynamak ve çoğunlukla da Shaq’la eşleşmek zorunda kaldığı için sadece orada bulundu demek doğru olacak. All-Star’la ilgili hem NBAKolik’te hem de Orlando’da en çok konuşulan konu Nelson’ın seçilmeyi hak edip etmediği idi. Takip edenler olmuştur Magic Forumunun tam da şurasında başlayan tartışmada neredeyse birbirimize giriyorduk. Muazzam keyifli bir fikirler çatışması e ders niteliğinde bilgilerin paylaşıldığı bir atışmaydı. Basketbolu seven herkes okusun derim. Ben kendi fikrimi bir kez de burada kısaca söyleyeyim, bence Nelson’ın bu sezonki performansı All-Star seçilmek için yeterli değildi, ancak Doğu’da ondan iyi performans veren başkası da olmadığı için o şansı yakaladı. Nasip değilmiş o formayı da sadece fotoğraf çekimlerinde giyebildi, şahsi kanaatim kariyeri boyunca bir kez daha seçilme şansı yakalaması da çok zor.

Son olarak Phoenix ile oynanan maçta Van Gundy ve Shaq arasında yaşanan diyaloga bir değinmek gerek. Maçın 2. devresinde Howard Shaq’la eşleştiği bir pozisyonda içeriye girmeye çalışırken Shaq’a ufak bir müdahalesi oluyor ancak oyun kuralları dahilinde faul sayılamayacak bu müdahaleyi hisseder hissemez Shaq kendini kamyon çarpmış gibi yerlere atıyor ve hücum faul almaya çalışıyor. Tabii kesilen bu rolü yemeyen hakemler düdük çalmıyor ve Howard çift el smaçla bitiriyor pozisyonu. Hemen bu pozisyon sonrası SVG ile Shaq atışmaya başlıyorlar, bir süre tartışıyorlar. Maç sonrası basın toplantısında SVG soru sorulmadığı halde konuya giriyor ve Shaq’ı biraz övdükten sonra, Shaq’ın kariyeri boyu hep bu kendi atmalardan şikayet ettiğini aa şimdi bu işlere girerek kendisine yakışmayan bir hareket yaparak emek hırsızlığı yapmaya çalıştığını söylüyor. Shaq da bunun üzerine sinirleniyor ve kendine konu ile ilgili görüşlerini soran gazetecilere “Van Gundy benim için hiçbiri! İstediği gibi konuşabilir ama onun zamanında ben Heat’teyken en kritik yerlerde takımı nasıl idare edemediğini çok iyi biliyorum.” mealinde bir demeç veriyor. Şu an için ikisi de birbirine sallamış durumda ve olayın farklı bir yere varıp varamayacağını çok merak ediyorum. Shaq’ın da Heat’te kazandığı yüzük sonrası 3 senedir kayda değer hiçbir başarı yakalayamamış olması nedeniyle fazlasıyla agresif olduğu kanaatindeyim ya neyse eski oyuncumuzdur, emeği çoktur fazla konuşmayayım üzerine.


Bu seferlik de benden bu kadar Sevgili Dostlar. “O kadar yazı yazmışsın 2 de istatistik verseydin günaha mı girerdin?” diyenler için nba.com’lar, yahoo’lar, 82 games’ler parmağınız ucunda, beni yormayın diyerek veda ediyorum.

En kısa zamanda görüşmek üzere…

NOT: Bu yazı NBAKolik.com için yazılmıştır.

2 Mart 2009 Pazartesi

Korumalı Futbol Üniversiteler Ligi 3. Hafta

Ahmet Cemal Erümit - Sakarya Üni Kaptanı

Aslında normalde bu yazı yaklaşık 10 gün önce yayında olacaktı ancak feci üşüttüğüm ve uzun süre yattığım için ancak şimdi tamamlayabildim. Aynı şey NBAkolik için yazmakta olduğum Magic yazısı için de geçerli. O yazıyı da en geç Çarşamba gününe yetiştirmeye çalışıyorum. İşteki yoğun tempoma karşın gece, sabaha karşı demeyip bitirmeye çalışacağım. Yazamadıkça birikiyor, biriktikçe uzuyor, uzadıkça bitmiyor yazı.

Üniversiteler Ligi 3. Haftası yine çok güzel ve çekişmeli maçlara sahne oldu. Dörder takımlı B ve C gruplarında son maçlar oynanırken çeyrek finale çıkacak takımlar ve sıralamalar da belli olacağı için heyecan doruk noktasındaydı.


B grubunda Konya Selçuk Üniversitesi’nin ilk maça çıkamadıktan sonra fikstürdeki 2. maçlarında Bilkent’e oynamadan mağlup olması zaten onların şansını bitirmiş ve elenmelerini kesinleştirmişti. Ankara Üniversitesi de Bilkent maçını kaybettikten sonra Hacettepe maçına çıkmayarak elenmesi kesinleşen diğer bir takım olmuştu. Ancak bu 2 takım elenecek olsalar bile oyuncuları geliştirmek ve Üniversiteleri’ndeki desteği zedelememek açısından birbirlerine rakip oldukları maça çıksalar Korumalı Futbol’un da gelişimine önemli destek sağlamış olacaklardı. Maalesef hangi takım maça çıkmayacağını söyledi bilmiyoruz ama bu maç müsabaka programına bile konulmadı. Grubun diğer maçı lideri belirleyecek olan Hacettepe –Bilkent karşılamasıydı. Bilkent oynayarak, Hacettepe oynamadan aldıkları 2şer galibiyetle çıktıkları bu maçta grup lideri olup çeyrek finalde saha avantajını elde etmek istiyorlardı kuşkusuz. Maç öncesi Saha çizgilerinin neredeyse silinmiş olması ve Bilkentli oyuncuların kuyruk sokumu korumalarının eksik olması nedeniyle karşılaşma eksikliklerin giderilmesi için 45 dakika kadar geç başlamış. Bu noktada kuşkusuz akıllara geçen sezon çeyrek finaldeki Hacettepe Sakarya eşleşmesi geliyor. O maçta Sakarya’nın 6 oyuncusunun kuyruk sokumu koruması eksik olduğu için maça 1 saat geç gelen hakemler tarafından Sakarya Üniversitesi hükmen mağlup sayılmış ve Hacettepe bu konuya itiraz etmemişti. Bu noktada herhalde açık bir “Ankara” dayanışmasından bahsetmek yanlış olmayacak. Etkili bir hücum performansı ve 34-14’lük skorla maçı alan takım Hacettepe oldu ve grubu lider bitirerek Bilkent Üniversitesi ile çeyrek finale yükseldiler.


C grubu bu sezon Üniversiteler Ligi’nin şüphesiz en zevk eren grubuydu. Bütün maçların oynandığı ve Koç Üniversitesi dışındaki 3 takımın da birbirini yendiği grupta sıralamayı son hafta maçları belirledi. Ege Üniversitesi Koç deplasmanında galip gelmesi durumunda grup lideri olarak çeyrek final yapma şansı yakalayacaktı. Ancak zorlu hava şartları altında kısıtlı kadroyla oynayan Ege’nin her ne kadar eksikleri olsa da Koç Üniversitesi karşısında durması zordu ve öyle de oldu. Ege çok zorlamış olsa da Koç maçı farklı rotasyonlar da uygulayarak 12-8 alarak çeyrek finale adını grup lideri olarak yazdırdı. Bu maçtan sonra Pazar günü Sakarya’da oynanan Sakarya-Anadolu maçı da ağır saha şartları, hiç durmadan yağan yağmur ve inatçı 2 takımın mücadelesine sahne oldu. İlk yarı Sakarya’nın safety’den aldığı sayılarla 2-0 biterken devrenin son anlarında Sakarya bir de FG kaçırdı. 2. yarıda bir touch down bulup ekstradan yararlanamayan Anadolu maçı 6-2’ye getirse de maçın bitimine 3 dakika kala bulduğu touch down ve ekstrasıyla Sakarya Üniversitesi maçı 10-6 kazanmayı başardı. Maçın bitimine 23 saniye kala Sakarya’nın topu alıp kalan 2 molasını kullanması, topu dışarı çıkararak süreyi durdurması ve son hücumda koşu yapan oyuncusunun süre biterken gol çizgisine 20 yard kala durdurulması futbolseverler için muhteşem zevkli anlardı. Bu sonuçlarla 3’lüaveraj devreye girdi ve Ege, Sakarya, Anadolu üçlüsünden +2 üçlü averaja sahip olan Anadolu Üniversitesi grup 2.si olarak çeyrek finale yükseldi.


A grubunda bu sezona ciddi bir giriş yapan ODTÜ’nün bu haftaki kurbanı tecrübesiz Atılım Üniversitesi idi. Sezonda şu ana kadar sadece bir touch down ve 6 sayısı olan Atılım Üniversitesi ODTÜ karşısında tutunamayınca gruptan elenmeleri kesinleşmiş oldu. ODTÜ ise 3’te 3’le grup lideri konumunda. Atılım Üniversitesi’ni kendi adıma farklı mağlubiyetlere rağmen mücadeleye devam ettikleri ve Korumalı Futbol’a oyuncu yetiştirdikleri canı gönülden kutluyorum. Grubun diğer maçında mecburi deplasman takımı DAÜ’yü 23-6 yenen geçen senenin şampiyonu Gazi grup liderliğindeki iddiasını sürdürmüş oldu. Grupta 1 galibiyet 1 mağlubiyeti olan Başkent Üniversitesi şu an çeyrek finali zorlayacak gruptaki 3. takım olarak gözükmekte ancak Gazi ile oynayacakları maçı mutlaka kazanmaları gerekmekte.


5 takımlı diğer bir grup olan D grubunda ise bu hafta sadece İTÜ – Bilgi maçı oynanabildi. Tıpkı Gazi – DAÜ maçı gibi açık farkla biten bu maç da seyredenlerin ifadelerine göre son derece centilmence geçmiş. Maçı 26-8 alan Bilgi Üniversitesi böylece 2’de 2 yaparak grup liderliğine yükselirken İTÜ 2‘de 0’la grubun dibine demir atmış durumda. Diğer maç ise Sabancı Üniversitesi Üniversiteler Ligi şartı olan 25 lisanslı oyuncuyu ibraz edemediği için oynanamadı. Gözlemcinin “Ben oynatamam ancak Yeditepe izin verirse oynanabilir.” sözlerini sarf ettiğini ve Yeditepe idarecilerinin buna sıcak bakmayarak maçın oynanmasını istemediğini öğrendik. Oyuncular adına talihsiz bir karar, her biri birer maç az oynamış olacaklar ancak oyun kuralları açısından doğru olsa da yine uygulamalarda hata gözükmekte. Aynı hafta içinde maç saatinde bir takım korumaları eksik olduğu halde onlara tedarik için zaman tanınırken, diğer bir takım lisansları eksik olduğu için maça çıkarılmamakta. İster koruma ister lisans, bir maça gelirken takımların yanında bulundurması gereken olmazsa olmaz bileşenlerdir. O nedenle Bilkent – Hacettepe maçındaki uygulama mı benimsenmelidir yoksa Sabancı – Yeditepe maçındaki uygulama mı sorusu büyük bir çelişkiyi göstermektedir. Peki Hacettepe’nin oynayalım kararı mı doğrudur yoksa Yeditepe’nin oynamayalım kararı mı? Büyük ihtimalle bu maçın sonucu hükmen Yeditepe olarak tescil edilecek ve Yeditepe çeyrek final yolunda iddialı bir konuma gelecektir.


Üniversiteler Ligi 3. haftası Korumalı Futbol takipçilerine centilmence geçen ama kıran kırana ve zevkli maçlar sunarken öte yandan Lig oluşumunu ve Federasyonu sorgulayacak nitelikte olayları ile de hafızalarımızda iz bırakmıştır.


İlerleyen yazılarda görüşmek üzere…