Sayfalar

14 Ağustos 2009 Cuma

Tribün Dergi'nin Sansürüne Sansür!

Gider ayak zorla yazı yazdırıyorlar insana. Tam izne çıkmışız, en son ne var ne yok diye maillere bakıp tası tarağı toplayıp gidelim derken bir okuyucumuzdan gelen maille hem üzüldüm hem sinirlendim. Çoban Salata'nın BİY ve benzeri oluşumlarla ilgili verdiği kararı burada sizlerle paylaşmıştık. Hemen ertesinde kararımızı destekleyip bunu Tribün Dergi forumunda paylaşan arkadaşın (Vermante) gönderisinin silindiğini ve aynı arkadaşın BAN'landığını da yazmış ve tepkimizi dile getirmiştik.

Bugün fikirlerimizi paylaşan bir arkadaş, ki kendisini bize nrfrrr81 olarak tanıttı, Tribün Dergi'de özellikle BİY oluşumunun hissettirdiği rahatsızlıktan ve Aceto Balsamico'daki değişimden rahatsız olduğunu anlatan bir konu açarak bunu tartışmak istediğini, ancak kısa bir süre sonra konunun ve üyeliğinin silindiğini, bunun üzerine inat edip yeni üyelik alıp aynı mesajı tepkisini dile getirerek başka bir konu açıp tekrar gönderdiğini ve yine hem konunun hem de üyeliğinin silindiğini anlatmış attığı mailde. Hatta olayı delilleriyle ispat etmek için bir de ekran görüntülerini almış, onları aşağıda sırasıyla veriyorum. Bir de ozhano'nun öğleden sonra 5'e doğru aldığı sitemeter ekran görüntüsü varmış Tribün Dergi forumundan gelen ziyaretçileri gösteren onu da ilk fırsatta ekleyecek buraya. O da kendi kendinize gelin-güvey olmayın diyen olursa onlar için.

Gerçekten anlamıyorum ben neler yapılmak istendiğini. Bizim kimseyle bir derdimiz yok, sadece dedik ki sizin yolunuz bize ters geldi, biz bu yola girmeyeceğiz. Fikirlermizi paylaşan adamlar bunu adamların forumunda dile getirdi, ne mesajları kaldı ortada ne de üyelikleri. Hak mıdır bu yani? Ne olurdu bu konu üzerine tartışılsa, iki kelam edilse, BİY'den biri çıkıp "Arkadaşlar olay bildiğiniz gibi değil, yanlış düşünüyorsunuz, şöyle, şöyle" dese? Ama ses seda yok! Kim ki eleştirel bir yazı yazıyor, vur tekmeyi. Ayıptır. Teknoloji çok güzel şey arkadaş. Biz yazdıklarımızın kimlere mail yoluyla iletildiğini, kimlerin gelip neyi okuduğunu görmeyi becerebilecek kadar kullanabiliyoruz kafayı. Ufacık bir kalem oynatmayla sonucu bulmak çok çok kolay bu işin nereye doğru gittiğini görebilenler için.

Neyse kimseyle derdimiz yok bizim, kim ne yaparsa yapsın. Ama sloganı Endüstriyel Futbola Karşı Tribün Kültürü olan bir oluşumun uyguladığı şu sansürü de kimse kabul edemez. Tribün Dergi ve BİY şu hareketiyle Endüstriyel Futbolun dişlilerinden biri haline gelmeye çalıştığını ispatlamıştır. Yollarında kendilerine başarılar dilerim. Özgür düşünceyi kar odağı olarak görmeyen herkese selam olsun.

Ben cidden gidiyorum bu sefer.

1000. Salata

29 Mayıs 2008’de başlayan serüvende 14,5 ay geride kalırken bugün itibariyle, yaklaşık 60 bin ziyaretçi ve 87 bin sayfa görüntülenme sayısına ulaşmış Çoban Salata. Amacı içindekini söylemek, düşündüklerini söyleyen diğer günlükçülerle fikirlerini paylaşmak, hiç yüzünü görmediği dostlar edinmek ve çıkarsızca, günübirlik söylevlerden mutluluk çıkarmak olan bir adam tarafından kurulan, şu sıralar aynı frekanstaki 2 dostuyla beraber hayatına devam ettirdiği bir günlük. Hiçbir çıkar amaçlı oluşumla bağı yok, yazdıklarıyla para kazanma, ünlü olma amacında olan yazarı yok. Kısacası sadece bir günlük olmaktan ve öyle kalabilmiş olmaktan mutlu bir günlük bu günlük.

Bu günlük bugün çok önemli bir gün yaşıyor ve 1000. gönderiyi alıyor sırtına. İlk gönderimizi yaptığımızdaki bir hayaldi 1000 sayısı, bugün gerçek oldu. 2. yaşından gün alırken Çoban Salata, boyu da uzadı artık. Ben kendi adıma çok mutluyum bu günlükte bugüne kadar tam 999 kere içimizdekini dökebildiğimiz için, çok mutluyum çünkü biz içimizi döktükçe dost kazandık, Salata’nın müdavimleri oldu, bizden feyiz alarak kendi günlüğünü açanlar da. Fikri bir birlikteliğin, kırmadan konuşmanın, konuşarak anlaşmanın gerçekten var olabileceğinin kanıtı bu. Önce Çoban Salata’yı kurduğum, şu günlerde ise geldiği halin bir parçası olduğum için çok mutluyum. 1000. gönderinin daha zevkli yapılacak salataların habercisi olması dileğiyle.

Okuyan, bizimle fikirlerini paylaşan paylaşmayan, sayfasında bize bağlantı vermeyi uygun gören ya da görmeyen herkese sonsuz teşekkürler.

Q-Rich'in Yeni Takımı ve Diğer Gelişmeler

2 gün önce Guiness Richardson demişiz, bu yaz 4 farklı takımın kadrosunda kontratlı oyuncu olarak gözüken Q-Rich için. Bu kadar kısa zamanda bu kadar fazla takas olan 2. bir oyuncu bilmiyorum ben. Rekortmen adamımızın yeni durağı Miami Heat oldu. Blount'a karşılık takas edildi Richardson. Blount da eski takımı Wolves'a dönmüş oldu.Gelen haberler Q-Rich'in takımdaki dış şut eksiğini kapamak için takımda tutulacağı ve takas edilmeyeceği yönünde. Gerçi ben elemanın yerinde olsam bavulu açmadan noter tasdikli bir bavul açma muvaffakatname isterdim ya neyse :D

Öte taraftan çok yeni bir haber olmasa da Ben Wallace'ın Detroit Pistons'a dönmesini vermemiştik burada onu da paylaşalım. Yanılmıyorsam bi-annual exception imzaladı Pistons'la 35'lik savunma uzmanı. "Basketbolu bırakmanın kıyısından döndüm" diyor Pistons'la efsane olan Wallace. Seyirci ona nasıl davranacak merak ediyorum.

Pistons'ın yeni transferlerinden biri de yedek bankına John Kuester'in yanına. Eski Magic koçu ve geçen sezona kadar Nets'te Frank'in yardımcısı olan, benim ziyadesiyle midemi kaldıran şahsiyet Brian Hill artık Pistons'ta. Allah yardımcısı olsun Pistons taraftarının.

Pau Gasol da parmağını kırıp ameliyat olmuş Milli takım kampında. NBA'e rahat yetişiyor da "Kesin oynamam gerek Avrupa Şampiyonası'nda" diyormuş. Aferin diyorum.

Nowitzki Mark Cuban izin vermediği için bu yaz Milli formayı giyemeyecekmiş. Federasyon da Nowitzki de karara itiraz etmemiş, 10 senedir zaten Cuban yeterince fedakarlık yaptı demişler. Keşke bize denk gelse de Almanya Şampiyona'da, iyice bir sabunlasak.

Rockets Avrupa'nın en çok saygı duyulan Amerikalı uzunlarından David Andersen ile 2+1 yıllık toplamda 7,5 milyonluk bir kontrat yapmış ki Yao'nun yokluğunda Andersen ritmini bulursa Rockets'i rahatlatır. Barcelona için önemli kayıp.

Rockets'tan Von Vafer 2 sene 10 milyon, Nuggets'dan Kleiza 2 sene ve 12 milyon $ karşılığında Olympiakos'la imzaladılar. Demek ki Olympiakos maçlarına bolca bahis oynanabilirmiş artık. Hem üstü hem Olympiakos galibiyetine.

Clippers Hornets'dan Rasual Butler'ı ileriki senelerin draftlerinden birinin 2. tur hakkı karşılığında almış. Mobley'den sonra 3 sayı eksiğini kapatabilirler Butler'la.

Sixers geçen sezon Avrupa'ya kaçan Primoz Brezec ile 1 sene ve 1,1 milyonluk bir anlaşma imzalamış. Amaç belli uzun rotasyonunu zenginleştirmek. 10-15 arası süre alır Brezec.

En önemli imzaytı atlıyorduk, Leon Powe eski takım arkadaşı Lebron James ile yeniden takım arkadaşı oldu. Powe sudan ucuza gitti yeni, bir yüzük sevdasıyla. Kontrat 1+1 yıllık, 2. yılı takım opsiyonlu toplamda yaklaşık 1,8 milyon değerinde. Cavs için önemli bir eksik kapandı, arka alan kuvvetlendi.

Oberto Wizards'la imzalamış. Haywood'un tyedeği olacak bu sezon sanırım, 15 dakika civarında süre alır ya da almaz. Kontratı 1 senelik ve 2,1 milyon değerinde.

Takasla Blount'u alan Wolves, geçen sezonu Dallas'ta geçiren bir diğer pivot Ryan Hollins'le de 3 sezon ve 7 milyon civarında bir kontrat yaptı. Hollins biraz daha kalınlaşırsa Jeffersson'ın arkasında durabilecek isim olabilir.

Aynı Wolves koçunu da buldu, herkes yazdı gerçi ama ben de yazmamış olmayayım. Kurt Rambis 2 senelik kontratla Wolves'un başına geçti. Ancak Lakers koçu P-Jax için bu iş çok kötü oldu. Kalçasında sorun olan ve ameliyatlar geçiren Jackson bu sezon bir çok deplasman maçına gitmeyip takımı zaman zaman yaptığı gibi Rambis'e emanet etmeyi düşünüyordu. Bakalım yoğun seyahat temposunda sezonu çıkarabilecek mi Zen Master.

En son Otis Smith'in Hidayet için utanmadan söylediği bir laf var ki bu konuya daha sonra gireceğim, ben konu üzerine bir şeyler diyene kadar vakit geçer, en iyisini sabonis söylemiş, Merak edenler şuradan baksın.

------------

Bugün itibariyle izne ayrılıyorum, istikamet Aachen. Bir kaç gün boyunca orada kongreye katıldıktan sonra, Düsseldorf üzerinden ayın 24'ünde dönüş yapacağız inşallah. Fırsat bulursak Maastricht'i de günü birlik ziyaret edeceğiz, bir de Hollanda havası alalım bakalım. O nedenle bugün saat 18'den ayın 24'üne kadar buralarda olmayacağım. Buralar sevgili ozhano ve volkanbk3'e emanet. Herkes sağlığına dikkat etsin ben buralarda yokken, terli terli soğuk su içmeyin, üstünüz açık uyumayın, kalın sağlıcakla!

13 Ağustos 2009 Perşembe

Uğur Meleke ve Milli Takım Gerçeği

"...Eğer Euro 2012 ve Dünya Kupası 2014 elemelerine üçüncü torbadan girersek, Türk futbolunun 15 yıllık yükseliş dönemi bitmiş, gerileme devri çoktan başlamış demektir, bilesiniz..."

Şu yukarıdaki cümleyle biten yazıyı mutlaka okuyun diyorum, başka bir şey de demiyorum!

2012 - Beklemedeyiz

Tükenen Adam

Dün gece uzun bir aradan sonra Shevchenko'yu izleme fırsatı yakaladık. Buna sevinecek miyiz üzülecek miyiz dün akşamki maçtan sonra karar veremiyor insan. Onu 90 dakika sahada görmeyi unutmuştuk bir kaç sezondur. Milan'daki Shevchenko bir başkaydı, tek başına takımdı, simgeydi, idoldü. Onun forması en çok satılan formaydı senelerce, ona dayanabilecek defans yoktu o sert ligde. Avrupa'ya çıktı mı sarsardı ortalığı. Bizim için hoş bir anı olmasa da Fenerbahçe'ye attığı 4 golle Avrupa Kupaları zirvesi yapmış, en iyi aktif forvet payesini bile almıştı neredeyse. Sonra o talihsiz karar. Chelsea'ye atılan imza ve başaşağı düşüş. Kiev yıllarını hesaba katmadan direk Milan kariyerini düşündüğümüzde karşımızda 296 resmi maçta 173 gol atmış ve bunların 37'sini Avrupa Kupaları'nda kaydetmiş bir yıldız çıkıyor. Bu büyük yıldız İngiltere'ye tansfer olduktan sonra ise 2 sezoda çıktığı 75 resmi maçta sadece 22 gol atabiliyor ki bu gollerin sadece 9'u ligde. Düşüş içindeki Milan eski dosta sarılıyor ve Chelsea'den onu 1 sezonluğuna kiralıyor. Büyük umutlarla gelen Sheva'nın üzerinde sanki bir ölü toprağı var, 2 sene evvelinin sezonluk 25-30 gol ortalama ile oynayan yıldızı ligde siftah yapamazken 1'i İtalya Kupası diğeri Avrupa maçı olmak üzere sadece 2 maçta gol sevinci yaşayabiliyor, hem de yalnızca 26 resmi maçta forma bulabiliyor, üstüne üstlük bu maçların çoğunda da ilk 11'e girmeyi başaramadığı için oyuna sonradan dahil oluyor.

Dün gece özlediğimiz Shevchenko'yu aradık sahada. Fuleli, atik, bitirici, birleştirici adamı. Ama sadece aradık. 4 sene önce madara ettiği Servet'i bir kez bile geçemedi, ne kafa topu alabildi ne doğru düzgün şut çıkarabildi, kendi bir şey üretemediği gibi arkadaşlarını da beslemedi, kendi göstermeye çalışan ama potansiyeli olmayan gençler gibiydi sahada. Bir kaç yıl öncesinin arkasından yetişemeyen ağır adamı Servet ise Sheva tükenirken büyümüştü adeta. Gitti golünü yazdı, adam geçirmedi. Şimdi arşivden çıkarıp o 4 gollü maçın üzerine şu dünkü maçı tekrar seyretsek söyleyeceğimiz tek şey "Shevchenko bitmiş" olurdu. Bitmediyse de bitmek üzere, hem psikolojik hem fiziksel olarak Shevchenko'dan geriye pek bir şey kalmamış, ne yazık ki Dünya futbolu bir değerini daha kaybetmek üzere.

12 Ağustos 2009 Çarşamba

Nasıl Yani?

özer-sakat

İlk gördüğümde çok güldüm. Ne yani, "deliyim gözü kara deliyim yakarım Roma'yı da yakarım ben..." mi demek istiyor dedim Özer. Ama bence harbiden delice bir açıklama. Ya da bunlar basının çarptırmaları da diyebiliriz. Çünkü Özer'in demek istediği aslında çok açık. Haberi okuyunca da bu çok rahat anlaşılıyor. "Öncelikle hafif bir korku oluyor insanın içinde. Tekrarlar mı korkusu veya ikili mücadelelerde doğal olarak bir korku var ve kontrollü oynuyorsunuz" diyor Özer mikrofonlara ya da ses kayıt cihazlarına ama şu cümlesi beni derinden "yaraladı" hakkaten.

Özer Hurmacı: Fiziksel olarak bir sakatlığım kalmadı. Şimdi sadece psikolojik olarak bir küçük sakatlığım var. Nasıl yani?

Ne yazık ki, çok sevdiğim, Fenerbahçe'nin transfer etmesine en çok üzüldüğüm, oyununu çok beğendim bir oyuncunun böyle bir açıklama yapması beni kendisinden soğuttu valla... En azından klişe bir yorum çıkmamış kendisinden, farklı demeçler verme çabasından dolayı kendisini tebrik eder ivedilikle yeşil sahalarda görmek isteriz.

sevgiler volkanbk3

Halı Saha Günlüğü #1

hali-saha

Bir zamanlar fırtınalar estirirdik. Eskisi gibi değiliz şimdi değiştik. Kumarım yoktur, kavga etmem. Her gece barlara gitmeeeeem… Ne bileyim ben, ah ne bileyim been…

Uzun zamandır yazamadığım gibi uzun zamandır sürekli halı saha maçı da yapamıyordum. Ki bu benim gelecekte hiç düşmek istemeyeceğim bir durumdu. Daha ortaokuldayken bizden önce maç yapan ya da bizden sonra sahaya çıkacak amcaların-abilerin “bizden geçmiş” lafını duyardım ve böyle olmak istemediğimden bahsederdim kendime. Çok şükür onlar kadar olmadım henüz. Benden geçmedi ama evet bir zamanlar fırtınalar estirirdik. 2 yıl boyunca hiç yenilmediğimiz dönemleri hatırlarım ama kadromuzdaki uyum ve fışkıran yetenek üst düzeydeydi. Türk futbolu bu jenerasyonu kaçırdığına yanmalı. O halı sahalardan daha çok Tuncay Şanlı çıkar, çıkacaktır ama arayıp, bulmak isteyene…

Efendim dünkü maça gelelim. Wordpress'teki bloguma adını veren Bülent Korkmaz (3)hayranlığım, beni defansın göbeğini savunmaya yönlendirdi. Tabi ki bu bölgede oynama sebebim sadece bu değil. Geriden dikine oyun kurmayı pek severim, ayrıca çok da iyi çalım atabilen biri değilim. Benim yeteneklerim takım oyununun olduğu yerde geçiyor yani. Takımdaşlarımı geriden konuşup takım oyununa yönlendirerek hem kendim hem de takım olarak daha verimli oyun oynayabiliyoruz. Benim zaten futbol anlayışım da bu şekilde olduğu için oynadığım pozisyondan memnunum. Neyse daha fazla kendimi övüyormuş gibi gösterip canınızı sıkmayayım. Sadece neden defansta oynadığımdan bahsetmek istemiştim…

Dünkü maça da anca gelebildik di mi? Aklınızdan bu geçiyodu… Dünkü maçın tek özeti var. Kalecilerin kaleye gelen her şutu yemesi biz defans oyuncularının hata yapma lüksünü ortadan kaldırdı. Her şut da gol olmaz ama… Karşılıklı atılan ve kaleyi bulan her şut nerdeyse gol oldu. Tek sebebi var bu yaşanılan durumun. Kalecilerin kötü olmasının yanında ortasahada rakibin basmaması sonucu rakiple hep birebir kaldık defans olarak.

Ama tüm defans olarak hücuma yaptığımız katkı sonucunda yediğimiz gollerin hepsini telafi ettik. Stoperden çıkıp bizzat 4 gole imza attım. Gerçi oyunun kaleciler sayesinde cılkının çıkmasından sonra gol atmayan kalmadığı için pek anlamlı goller değillerdi. Ama takımı sık gelişen goller karşısında önde tuttuğumu düşünüyorum.

Kıssadan hisseleri şunlardan bu maçın:

  • Kalecinin her golü yemesi takımın hata yapma lüksünü ortadan kaldırdı.
  • Ortasahadaki dirençsiz duruşumuz defansla rakibi hep karşı karşıya bıraktı.
  • Evet çok gol attık ama forvet aksiyonlarında bindirmeler, derinlemesine koşular olmayınca çok daha rahat gol bulmakta zorlandık.

————————————————————————–

Bundan sonra umuyorum çok fazla ara vermeden hem bloga yazmaya hem de halı saha maçlarına, dolayısıyla da yeni bir soluk getireceğine inandığım Halı Saha Günlüğü serime devam ederim.

pek sevgi

pek saygı

volkanbk3

Quentin "Guiness" Richardson

Çantası kolunda dolaşıp duruyor zavallım!

Star Tribune gazetesi muhabirlerinden Jeryy Zgoda'nın Twitter'da, Wolves içinden aldığı bir doneye dayanarak açıkladığına göre, Quentin Richardson bu sezon 4. kez takas olup hiç forma giymeden bu yazki 5. takımına geçebilirmiş. Sanırım bu bir dünya rekoru olur ve Q-Rich bundan sonra Guiness diye anılır alemde. Hayret verici bir olay. Adamın muhteşem bir takas değeri mi var yoksa aranan oyuncu mu çözemedik...

New York --> Memphis 25 Haziran
Memphis --> LA Clippers 17 Temmuz
LA Clippers --> Minnesota 20 Temmuz
Minnesota --> ? Ağustos ?

Upson City'de Gibi

Çok değil 4 gün önce West Ham'lı Upson'ın City tarafından savunmaya son çare olarak istendiğini söylemiştik Salata'da. 15 milyon'dan aşağı fiyat çekmez West Ham demiştik. Dediğimiz gibi oldu ve City'e 15 milyon verin Upson'ı istiyorsanız dediler. City şu sıralar teklifi değerlendiriyor, basına sızan ilk bilgiler teklifi kabul edecekleri. Lige çok az bir süre kaldı ve henüz savunmaya takviye yapamadılar, o yüzden City forması Upson'a kısmet olacak bir terslik çıkmazsa. United yönetimi de transfere olacak gözüyle baktığı için transfer arayışlarına başlamış bile. Scott Duxbury "İsimler belli, Upson'ı verirsek, hemen takımı kuvvetlendirmek için kullanacağız bu parayı" diyor. Alan razı satan razı bu oluyor demek ki. Her iki tarafında bu kadar istekli olduğu bir iş kolay kolay bozulmaz ya, Upson City'e gidemezse nazarımız değdi deriz.

11 Ağustos 2009 Salı

Criss Angel #4 - Hastasıyız!



Criss Angel #3 - Hastasıyız!
Criss Angel #2 - Hastasıyız!
Criss Angel #1 - Hastasıyız!

Biri Bana Bunun Anlamını Açıklasın!

Dün yazdığımız ve blog portalları ile ilgili kararımızı duyurduğumuz Çoban Salata'nın Kararı adlı gönderimizden sonra çok enteresan bir olayla karşılaştık. Hemen yukarıda gördüğünüz resim dün gece benim bilgisayarımdan alınmış bir ekran grüntüsüdür. Gece 01:30 civarında alınan bu görüntüde Çoban Salata bloguna kimin nereden geldiğinin gösterildiği Referrals bölümünü görmekteyiz. Ekseriyetle bize link veren ve bizim henüz bilmediğimiz, fark edemediğimiz blogları buradan tespit edip paylaşıma gidiyoruz keza, o yüzden güne 2-3 kere bakarız buraya. Dikkat edilirse Tribün Dergi forumundan üst üste 2 adet misafirin bloga geldiği aşikar. Bu ziyaretler gece 01:00 civarı gerçekleşmiş. Ben 01:30 civarı merak edip bu linke tıklıyor ve hangi sebeple o forumdan bize link verildiğini öğrenmek istiyorum. Ancak o an itibariyle 6 sayfa olan forumda bizim blogla ilgili tek bir emare yok. Garibime gidiyor, aklıma ilk gelen buraya bizimle ilgili bir üye tarafından iyi veya kötü bir şey yazıldı ve yönetici tarafından fazla vakit geçmeden kaldırıldı oluyor. Ancak ekran görüntüsünü almayı ihmal etmiyorum ve aklım daha ziyade iyi bir şey yazıldı ve kaldırıldı da kalıyor. Sabah işe geldiğimde ozhano ile konuyu paylaşıyorum, o da bana aynen benim yaşadıklarımı anlatıyor ve fikri de benim gibi. Fazla önemsemiyoruz konuyu ve işimize bakıyoruz. Boş vaktimiz oldukça, işten sıkılınca soluklanma ve deşarj amaçlı bir kaç post atıyoruz. Sonra az önce bir de bakıyorum ki Çoban Salata'nın kararı gönderisinde Vermante's Blog'un sahibi Semih'ten bir mesaj var. Virgülüne dokunmadan koyalım:

"Olaya bakın.Tribün Dergi'ye üyeliğim vardı ve burada blog idman yurdunun topici var.Oraya bu postun linkini yazdım ve 'ben çoban salata'nın yanındayım ve aranızdan birçok kişide yanımızda olacaktır' diye bir mesaj yazmıştım.Az önce siteye girdim ve topice baktım.İlk önce benim mesajı göremedim,sonra üye girişi yapmağı denedim,birde ne göreyim?

BAN! :):) Çok komik bunlar yahu."


Şimdi rica ediyorum biri bana bunun anlamını açıklasın! Ne demek bu Allah aşkına!?! Fazla uzatmadan düşündüklerimi söyleyeyim ben de kenara çekileyim, belki biri açıklama yapmak için uğrar.

Bunun adı ayıptır. Yapılan şeyin hakaretten başka bir açıklaması yoktur. Bir anda tekere çomak sokan adam olduk aldığımız kararla. Önleri açık olsun diyorum ben sadece. Sen de sevin bence Semih, öylesi kartelleşmeye doğru giden bir oluşumun içinde olmaktansa, biribirini anlayan günlükçüler olarak yaptığımızdan haz almaya devam ederiz.

Kimse buradan biy üyesi blogları kötülediğim sonucunu da çıkarmasın, düşündüğüm sadece bu işin birilerini maddi tatmine götürecek yola girdiği, blog sahiplerinin de istemeden ve haberleri dahi olmadan buna alet olduğudur.

Semih'in dediği gibi komik mi bunlar yoksa başka bir adı mı var, bilen söylesin lütfen.

Hasan Şaş

Aşağıdaki sözler TRT'de yorumculuğa başlayan Hasan Şaş'tan. Hakan Şükür'ün geçtiğimiz günlerde yapmış olduğu açıklamalar ciddi tepki çekmiş, "Hasan Şaş'a neler yapıldı adama yine de Galatasaray'a vefasından susuyor" denilmişti. Şükür'ü bir çırpıda "yediği kaba pisliyor" deyip Galatasaray düşmanı ilan edenler bakalım Hasan Şaş için neler diyecekler. Özellikle de Sevgili Chao Grey'e soruyorum: Hakan Şükür'ün yaptığı yediği kaba pislemekse, Hasan Şaş'ın yaptığı nedir?

Televizyon yorumculuğuna başlayan Şaş, ilk programında G.Saray'ı bombardımana tuttu.

1- “G.Saray çok güçlendi. Lig şampiyonluğu başarı sayılmaz, UEFA'yı kazanmak zorundalar”

2- “Transfere parayı nasıl buluyorlar bilmem. Herhalde bizden sonra Florya'da petrol bulundu”

3- “Ben 11 sene G.Saray forması giydim kaptanlık vermediler. Takımda en eskisi de bendim”

4- “Aziz Yıldırım, F.Bahçe için büyük bir şanstır. Onun icraatlarını beğeniyor ve destekliyorum”

Kaynak burada

Lost, Fringe ve House Yeni Sezon Tarihleri

17 Eylül 2009
Bölüm Adı "Eski Şehirde Yeni Bir Gün"

21 Eylül 2009
Bölüm Adı Henüz Belirlenmemiş

Ocak Sonu 2010
Bölüm Adı Henüz Belirlenmemiş

Coucerio ve Düşündürdükleri

"Gaziantep’e ilk geldiğinizde Atatürk’e olan hayranlığınızı dile getirmiştiniz..

Atatürk’e devlet adamlığı ve liderlik vasıflarından dolayı büyük bir hayranlık duyuyorum. Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk, işgal edilen ülkesini eşine az rastlanan bir liderlik ile kurtarıyor. Atatürk'ü daha iyi anlamak ve tanıyabilmek için kitaplarını okuyorum. Geçen sezon Ankara deplasmanına gittiğimizde çok az bir süremiz vardı Anıtkabir’e gittim gördüm fazla kalamadım ama tekrar gitmeyi çok istiyorum. Bir de İstanbul’a Atatürk’ün öldüğü Dolmabahçe Sarayı’nı görmeyi istiyorum. Halka açık bir yer olduğunu biliyorum o yüzden geniş bir zamanda hem Anıtkabir’i hem de Dolmabahçe Sarayı’nı görmeyi istiyorum."

Yukarıdaki satırlar Gülşah Erkaya'nın Hürriyet Gazetesi'ndeki röportajından. Röportajın genelinde Couceiro'nun nasıl bir insan olduğunu çözüyorsunuz zaten. Özetle Türk futbolcusunun daha amatör olduğunu ve işini kalpten yaptığını ancak yine de Portekiz futbolunun bizden biraz daha ileride olduğunu söylüyor. Asıl önemli olan konu futbolumuzdaki en büyük eksiklerden biri olan okumak, araştırmak ve kişisel gelişim üzerine. Bırakın yurt dışında çalışan teknik direktörlerimizi, futbolcularımızı, halen oynadıkları takımın bulunduğu ildeki kültürel zenginliğin z'sini bilmeyen, Türk tarihinden habersiz onlarca teknik adam ve futbolcu cirit atıyor liglerimizde. 8-10 yaşında çocuklar futbolla yatıp futbolla kalkmaya başlıyorlar, yolu profesyonelliğe doğru gidenler okulları ihmal edip, sporcu torpiliyle lise diploması alıp eğitim-öğretim'den nasibini almadan sporcu oluyorlar. Yetmiyor aynı adamlar aktif spor hayatlarının sonuna gelince bir de teknik direktör, antrenör olup tüm birikimlerini (!) yeni nesillere aktarıyorlar. Sonuç; kitap okumayan, gazetelerin spor sayfalarından başka yerlerine bakma ihtiyacı hissetmeyen, tüm antrenman ve müsabaka dışı zamanları Play Station önünde geçiren, ilerleme, yurt dışına açılma ihtimali olsa bile kolaya kaçıp tek kelime yabancı dil öğrenmeyen adamlar topluluğu.

Couceiro Gaziantep şehri ve takımı için önemli bir şans. Sabredilir ve adamdan feyz alınmaya çalışılırsa hep birlikte yükselirler. En azından ben öyle hissediyorum ve Türk futbolundaki bayağılıktan sıkılan bir sporsever olarak ümit ediyorum.

10 Ağustos 2009 Pazartesi

Çoban Salata'nın Kararı

Bugün aslında uzun zamandır üzerinde düşündüğümüz bir konuyu karara bağladık blog partnerim ozhano ile (volkanbk3 kusura bakmasın bayağıdır kayıp kendisi). Ne Blog İdman Yurdu ne de Futbloglar’a katılmayacağız. Çoban Salata’nın seyri yalnız sürecek bundan sonra. Sadece olduğuna inandığımız blog kardeşliği kapsamında link paylaştığımız veya paylaşacağımız bloglarla bir arada olmaya karar verdik.

Olayın 1. sebebinin iç yüzüne bakarsak bundan yaklaşık 6-7 ay öncesine dayandığını görürüz. O dönem yeni yeni kurulmakta, ya da büyümekte olan diyelim, BİY ve Futbloglar’a ozhano ile yaptığımız konuşma sonrasında “Başvuralım, madem blogları ortak bir platformda birleştirip birbirlerinden güç almalarını sağlayacak bir ortam var, biz de destek verelim, destek alalım.” dedik. Yanılmıyorsam ocak sonu ya da şubat başıydı her iki platform’a da e-posta atarak başvurumuzu yaptık. Sonrasında yaklaşık 2-3 ay cevap gelmeyince ben kendi adıma bugün açıkladığımız bu kararı verme aşamasına gelmiştim bile. Biraz daha bekleyelim dedik, ne olacağını merak ettik çünkü. Ozhano da ben de akademisyeniz, hiçbir şey bilmiyorsak bile şunu öğrendik meslek hayatımızda; birini reddediyorsan mutlaka sebepleri ile açıklamanı yapacaksın, cevap vermeden aylarca oyalıyorsan o zaman başka bir mevzu vardır. En sonunda Temmuz başında ben BİY’e ozhano da Futbloglar’a birer mail attık. “Bir cevap verin lütfen, aylardır neden cevap alamıyoruz?” diye sorduk. BİY’den Barış Timurlenk “Biz size cevap verdik ama ulaşmamış, en kısa zamanda diğer bloglarla birlikte alım yapacağız, siz de alınacaksınız” şeklinde bir cevap verince nezaketen “Peki” dedik özetle. Futbloglar’dan o tarihe kadar cevap bile gelmedi.

Bu karşılıklı mail trafiğinden sonra ozhano ile ortak fikrimiz bu “en kısa zaman” söylevinin çok uzun olacağı ve yakın bir zamanda BİY’e davet edilmeyeceğimizdi. O gün “davet alırsak da katılmama” kararı verdik.

Bugün artık sabredemedim ve tekrar mail attım BİY’e, başvurumuzu geri çektiğimizi söyledim. Barış Bey de daha sırada bekleyen çok blog olduğunu ve 2. alımların başlamadığını söyledi tekrar, tercihin yine de bize kaldığını söyledi. Cevaben kararımızın kesin olduğunu ilettik kendisine, çünkü her ne kadar bu kadar bekletilmeyi hoş karşılamamış olsak da içimizi kemiren başka şeyler mevcuttu. Futbloglar’a da benzer bir mail attık. Netice itibariyle Barış Timurlenk’in nezaketine ve maillerimizi Temmuz ayından sonra ivedilikle cevaplamasını takdir ediyoruz. Futbloglar’a ise söyleyecek sözümüz yok.

Bu yaşanmışlıklar sonunda ilk cümlede söylediğim uzun zamandır üzerinde düşündüğümüz ayrılma konusunun 2. ama büyük sebebini açıklamak gerek. Bu zamana kadar yaşananlar görmezden gelinip sindirilebilecek şeyler aslında ama “bu fikri” bir türlü kafamızdan uzaklaştıramadığımız için oralarda olmaktan mutlu olamayacağımızı anladık. Hem ozhano hem ben “blog kardeşliği” düşüncesinin savunanlarındanız. Blog , Türkçe adıyla sanal günlük dediğimiz bu araç artık kişilerin kendini ifade etme aracı olmaktan yavaş yavaş uzaklaşıp, kişilerin şöhret ve para kazanmasına gidecek en uygun yollardan biri olarak görülmeye başlandı. Eğlencelik ya da paylaşım amaçlı olmaktan çıkıp bir anda çıkar amaçlı olmaya doğru yöneldi. Özellikle BİY’deki reklamlar ve ilk şuradaki açıklamada direk olarak geçen gelir elde etmek ibaresi tam anlamıyla bizi gerdi çok uzunca bir süre. Biz bu işi para kazanmak için yapmıyoruz ki dedik ozhano ile birbirimize, o zaman burada ne işimiz var? Bu yaklaşık olarak Nisan’dan beri konuştuğumuz bir konu idi ve yukarıda a dediğim gibi fena halde içimizi kemiriyordu. Zaten kendi adıma bu işleri parayla yapacak biri olsam ne 4 senedir NBAKolik.com’da yazardım ne de son 1 senedir NFLTR’de diye düşünmekte haksız değilim sanırım.

En son alevlenip artık sabredemeyecek duruma geldiğimiz nokta ise Aceto Balsamico’da tüm diğer blog linklerinin kaldırıp sadece BİY linklerinin bloga hakim olduğunu görmemizdi. Bülent Timurlenk bu işin fikir babası, BİY’deki rolü nedir ne değildir, oradan herhangi gibi getirisi ya da kaybı var mıdır bilmem, beni de ilgilendirmez. Bizim için önemli olan konu BİY’de isen paylaşım zincirindesin değilsen zincirin halkası değilsin, paylaşımı da hak etmiyorsun gibi bir manzara ortaya çıkması. Isınamadık, ha gerçi onlar da bize ısınamadı ki aylarca cevap bile alamadık orası da ayrı.

Velhasıl kelam maddiyat denilen kavramın bizim blog tutma, paylaşım amaç ve anlayışımıza son derece ters gelmesi, üzerine adı geçen sanal kurumların yetkililerinden aylarca cevap alamamış olmamız ve bir de inandığımız kavram olan “blog kardeşliği”ni zedeleyecek nitelikte ayrışmalara sebep olabileceğini düşündüğümüz başta Blog İdman Yurdu olmak üzere hiçbir benzeri topluluğa katılmama kararı aldık. Ne Aceto’yla ne BİY’den ne de Futbloglar’dan herhangi biriyle hiçbir problemimiz olmadığı gibi kendilerine yayın hayatlarında başarılar diliyoruz.

Son sözümüz de şu olsun madem: Yaşasın blog kardeşliği!

Çılgına Döndüğümüz Dakika : 74 Gün Kaldı!

Testere 6

1'İNCİ DZ. ER. EĞT.A.K.LIĞI İSKENDERUN HATAY



9 Ağustos 2009 Pazar

Devre Arası Lakırtıları

*Yıllar sonra artık duran top organizasyonu yapan bir takım, yaptıran bir Teknik Direktör ve bu organizasyonları kutlamaya çeviren bir adam var Galatasaray formasıyla sahada. Şahsen ben senelerdir Alex ve Fenerbahçe'nin duran toplardan bulduğu golleri kıskanırdım.

*Leo Franco kendine çok güveniyor, o yüzden hep normalin 2 adım önünde. Yerden gelen pozisyonlarda, Tabata'nınki gibi, bu nasıl bir avntajsa, uzaktan atılan şandel şutlarda, Julio'nun golü, o derece bir dezavantaj.

*Sabri'nin katledemediği kadar dengeli bir top oynuyor Galatasaray, şaşkınım. (Maç sonu eklemesi: O saadet 45 dakika sürermiş ancak!)

*Mustafa Sarp gerçek bir memur olduğunu kanıtlamaya devam ediyor. Acaba o da bizim gibi 657'ye mi tabi.
*Rijkaard'ın gol sevinçlerine, içindeki çocuğu ve heyecanını kaybetmemiş olmasına hastayım. (Maç sonu eklemesi: Maçın son saniyelerindeki heyecanı ve oyuncularını maç sonu soyunma odasında karşılarken ki tavrı muhteşemdi. Terim'den bu yana oyuncularıyla böylesine bütünleşen bir hoca gelmemişti Galatsaray'a)

*Keita şakayla karışık Sadri Alışık oluyordu neredeyse, kim yana çevirdi adamı hatırlamıyorum ama hayatın kurtardı.

*Vay be geçen sezon maç sonunda yazı yazdıramayan takım devre arası yazı yazdırdı bize! Hata maç sonu ekleme bile yaptırdı!

*Maç sonu eklemesi: Nonda beni gönderemezsiniz dedi yine, böyle kaldıkça yazacaksa her maç kalsın be Şaban!

Fotoğraflar Hürriyet Adem Kabayel'den.

Harika Çocuğa Afrika Yolu Gözüktü

Uzun zamandır hem basında hem bloglarda Jack Wilshere adından geçilmez olmuştu. Israrla hiç bir şey yazmadım hakkında. Aynı şeyleri okumaktan, görmekten sıkılmaya başlamıştık ki bayağı bir konuşulacak yeni bir gelişme oldu. Sanırım bir kaç hafta daha her yerde bir Wilshere haberi, yazısı olacak. O zaman verelim biz de startı ama sonra kenara çekilelim.

"Korkusuzca ve güvenle oynuyor. Diğer oyuncular pas vermek için onu arıyorlar. Bu kadar genç ve bu kadar iyi olabilmek normal değil. Jack'in Güney Afrika kadromuzda olup olmayacağı henüz belli değil. Bu daha çok Arsene Wenger'in onu devamlı oynatıp oynatmayacağı ile ilgili. Devamlı oynarsa bizimle gelebilir."

Fabio Capello - İngiltere Milli Takım Teknik Direktörü

Bu Çocukta İş Var #1

Unterhaching'ten Trabzon'a geçen sene geldiğinden beri, toplara çok sert, düzgün ve isabetli vurduğuna, saha içinde basmadık yer bırakmamacasına koştuğuna dair efsaneler dolanıyordu. Görmeden bilemezdik, dün akşam öğrendik. İlk kez makul bir dakikada oyuna girdi ve önemli bir rol üstlendi takımda. Attığı golün yanında direk dönen füzesi, sahanın her santimini arşınlaması muazzamdı. Sırf onu izleyebilmek için gece tekrarını izledim Sivas maçının. Uykusuz kaldığıma değdi. Hem Trabzon hem Milli Takım önemli bir değer kazanmak üzere. Alman genç Milli Takımlarına Alman pasaportu olmadığı için çağrılmayan, Almanya doğumlu ve sadece Türkiye'yi tercih etmiş bir futbol işçisi Ceyhun Gülselam. Henüz 22 yaşında ve kendini geliştirmeye devam ediyor. Hem Broos hem Terim onun için önemli şans. Önün açık olsun Ceyhun, futbolunla büyü!