Sayfalar

11 Ekim 2008 Cumartesi

10 Ekim 2008 Cuma

Indiana Dallas Takası

Shawne Williams Dallas'tan Eddie Jones karşılığında Pacers tarafından takas edilmiş. Çok taze bir takas. Amacı belli; takıma adaptasyonu bir türlü gerçek anlamda gerçekleşmeyen, potansiyelini dışa vuramamış gençten kurtulup, alınan yaşlı ve ucuz veteranı salıverip bütçeye katkı yapmak. Jones da imza atma hakkı kazandığı gün çok büyük ihtimalle Mavs'e veteran minimumdan izayı basar. Neden, çünkü kontratı satın alınacağı için oradan gelen ekstra bir paraya yeni kontratını ekledi mi, beklenenin nerdeyse iki katını kazanmış olacak Jones. Takastan öte Jones'u kalkındırma hareketi gibi, haydı hayırlısı, bana müsaade.

Skibbe'nin Tavuğuna "Kışt" Demek

Bin ikiyüzüncü seçenek olduğu Galatasaray teknik direktörlüğü kendisine daha teklif edilmeden üzerine atlayan bir adamdan ne bekliyorduk ki! Alman futbolunun bizdeki örneklerden Abdullah Avcı'yla eşleşen, yukarılara tırmanmak arzusunu genç yetenekler bulup, liglerde sürpriz yaparak gerçeklşetirmek isteyen bir rol oyuncusu Skibbe. Galatasaray'a imza atmadan önce de öyleydi, şimdi de öyle. Geldiği günden yardımcısı Davala kovulana kadar bir tek kez Davala ile Almanca konuşurken ekranlara yansımayan, Davala ile hiç bir röportaja çıkmayan, röportajlarını İngilizce yapan bir Alman. Skibbe'nin günleri belki de saatleri sayılı artık. Davala ve Boekamp'ın ne suçu vardı. Ümit takımı bıraktıp getirdi Galatasaray Davala'yı, yazık değil mi? Boekamp Dortmund'daki önemli görevinden istifa ederek geldi, ayıp değil mi?

Başarısızlıkların nedeni sorulduğunda güya Skibbe "Yardımcılarımdan gerekli verimi alamıyorum" demiş. Ben açıkçası inanmıyorum buna, ha böyle dediyse zaten yazıklar olsun bin kere Skibbe'ye. Asıl olay Skibbe'nin tavuğuna "kışt" demektir burada, "haydi bakalım efendi ufaktan topuk" demektir. Ama günahtır be kardeşim, her kim olursa olsun umut verip getirip, sonra paçavra edip kovmak, kariyerini yerin dibine sokmak. Tabii Galaasaray'ın tazminatla heder edilecek parasıyla, yeni gelecek adama verilecek astronomik kazık kontrat. Değer mi bu kadar rezalete. Yazık Ümit'e, yazık Boekamp'a, yazık Cevat Güler'e! Ne suçu vardı be Cevat Hoca'nın yeniden gençlerden sorumlu antrenör-kondüsyoner kırması yaptınız!

Bilmediğimiz Denizli

Bugün yoğun iş temposu arasında sadece Mehmet Demirkol'un yazısını okuyacak kadar kendime vakit ayırabildim. Bilmem kaç gündür girdabına kapıldığım iş temposundan bulduğum ilk fırsatta da salatanın başına oturdum zaten, ki buradan kalkıp tekrar iş başına.

Çok tanışmak istiyorum Sevgili Mehmet Demirkol'la. Bazı olaylardan sonra tam benim içimden geçenleri yazması, hem de tam benim kurmak için kıvrandığım cümlelerle anlatması benim düşündüklerimi, ben inanılmaz etkiliyor. Mustafa Denizli'nin Beşiktaş'la anlaşmasını yorumladığı yazısında o kadar içten o kadar güzel yazmış ki yine çoğunluğu kafamda debreşenleri. Mutlaka okuyun.

Bir Denizli vardı bildiğim futbola ve Galatasaray'a aşkımızı doruklara taşıyan, bir Denizli vardı bildiğim taktik ve strateji uzmanı, bir Denizli vardı bildiğim hak edene hak ettiğini veren, bir Denizli vardı bildiğim gerektiğinde adamı yerin dibine sokabilen, bir Denizli vardı bildiğim, yukarıdaki fotoğrafta o mağrur bakışlı adam, eminim o Denizli bu değil!

Sadece çocukluk aşkı diye yiyecek miyiz bu imzayı? Hakaretin Allah'ını eden adamın altında çalışmasını nasıl kaldıracağız? Ben çok bozuldum arkadaş, İran'da bir şey mi yaptılar bu adama? Bu Denizli'yi tanımıyorum ben, hiç mi hiç bilmiyorum...

Saygı Duyuyorum Sana

Adamlığın için sağol Ertuğrul Sağlam. Dilerdim ki kucaklarına bıraktığın parça etkili bomba ellerinde patlasın. Ama nasıl yapabildiler inanamıyorum, en iyi bomba uzmanını getirdiler piyasadaki. Sağol Sağlam, kaybeden onlar oldu, ligi bile kazansalar, kendilerine duyulan son saygı zerresini de kaybettiler. Önün açık Ertuğrul Sağlam, sen yeter ki sağlam dur.

6 Ekim 2008 Pazartesi

Gül ki!




"Bu sabah terini kimler almış diye düşündüm kalktığımda
Hiç biri seni, hiç biri beni,hiç biri bizi anlamamış

Bu sabah telefonu hiç açmadım,çaldı durdu aldırmadım

Hiç birşey seni seni düşünmemi engellemez ben anladım bu sabah


Gül ki sevgilim,gül ki gözlerin solmasın sakın aşk çiçeğim

Gel biraz bana gel biraz daha arşa çıksın nağmelerim

Gül ki sevgilim, gül ki gözlerin solmasın sakın aşk çiçeğim

Gel biraz bana gel biraz daha arşa çıksın nağmelerim

Bu sabah adını boş kağıtlara yazdım astım duvarlara

Ben birtek seni eski günleri özledim canım anlasana

Bu sabah yatağın boş kısmını resimlerinle süsledim

Gördün halimi anla derdimi ne olur dön çok özledim bu sabah

Gül ki sevgilim, gül ki gözlerin solmasın sakın aşk çiçeğim

Gel biraz bana gel biraz daha arşa çıksın nağmelerim

Gül ki sevgilim, gül ki gözlerin solmasın sakın aşk çiçeğim

Gel biraz bana gel biraz daha arşa çıksın nağmelerim"

5 Ekim 2008 Pazar

Anadolu Efsane Dolu

Lider
İkinci
Üçüncü
Dördüncü (Puan Hesabı)

Shaun Livingston Miami Heat'te

Sonunda birileri sahip çıktı şu çocuğa. Bir şans daha mutlaka verilmeliydi, verildi. Miami Heat ile imzaladı Livingston. Heat oyun kurucuya inanılmaz ihtiyacı vardı, onun da kendine inanacak bir takıma. İmza 2 yıllık ve yaklaşık 4 milyonluk. 19 aydır maça çıkmıyor 2004'ün 4. sıra seçimi Livingston. Umarım dikiş tutturur, sakatlanmaksızın yetenekli ama şanssız çocuk.

Bu arada Jamaal Tinsley'in Denver'a takası söz konusu, hafta başında kokusu iyice çıkar, biz de bakarız ayrıntılara.

Dinamolar

Ön liberoydu, çapaydı, defansif orta sahaydı derken oyunun her iki yönünü de ustalıkla oynayabilen orta saha oyuncularına ayıp ediyormuşuz gibi geliyor bana. Ben onlara "dinamolar" diyorum. Her takımın ihtiyacı olan elemanlar. Türkiye'den bildik bir örnek vermek gerekirse "Her takıma bir Alex bir Aurelio" yerine her takıma bir dinamo yeter demek istiyorum, hatta dedim bile. Peki iyi de kim bu dinamolar? Rakip hücumları kesen, rakip kontra ataklarda defansın içinde rakibi karşılayan, top dağıtan, ara pas atan, şut çeken, frikik kullanan, gerektiğinde markaj yapıp rakibi tüketen adamlar dinamolar. Barça - Atletico maçını izlerken Xavi'nin performansından fazlasıyla etkilendim, bu yazıyı da aslında onun yüzünden yazıyorum. Bu sezonki en iyi dinamo performanslarından biriydi Xavi'ninki. Mesela Şampiyonlar Ligi ilk maçında Marsilya karşısında Gerrard feci bir dinamoluk yaptı. Lampard, yaşlandıkça Scholes, tabii ki Gerrard, Xavi, her geçen gün o yolda ilerleyen Iniesta, Sociedad'taki haliyle Xabi Alonso, Arsenal'deki haliyle Vieria, Stankovic, Pirlo ilk aklıma gelenler. Bu sene izlediğim en iyi dinamo performanslarından biri de Coritiba'dan Paraiba'ya aitti Flamengo maçında, tabii önemli olan devamlı aynı verimde olabilmek, bir Xavi ya da bir Lampard gibi. Sözün özü dinamolar servet takımları için, sayıları çok az ve biz abuk sabuk tanımlamalarla kısıtlamaya devam ettikçe orta saha oyuncularını pek yenisi de çıkmayacak gibi. Mesela Türkiye'den direk bir isim söyleyemiyorum ben, Milli Takım'da da kulüp takımlarında böyle bir adam sayamıyorum. Belki biraz Ayhan, belki biraz Musa Aydın (zorlayarak) başka kim? Türkiye'den ya da Dünya'dan hiç bir dinamo var mı bildiğiniz? (Reklam kokan bir cümle oldu, esinlenme diyelim, sıyıralım)

Gözlere Bayram; Barça-Atletico

Ezeli rakiplerinizden birine karşı alınacak dört gollü bir mağlubiyet çok ağırdır, beş gollü bir mağlubiyet hezimettir, altı gollü olanı ise kimse alınmasın ama yıllarca konuşulacak alay konusudur. 30. dakikadan sonra Messi ve arkadaşları olayı biraz daha ciddiye alsa çift hanelere doğru gidecek efsanevi bir maçın şahitleri olacaktık. Senelerce anlatılacak bir maç oldu bu haliyle bile: 6-1. Atletico tarihine kara bir leke, Aguero – Messi kıyaslamasına uzunca bir süre es. En güzel yanı maçın belki de bitiş düdüğü çaldığında iki takım oyuncuları arasında yaşanan sıcak diyaloglar, forma değişimleri, tebrikler ve teselli verme çabalarıydı. Her hafta sonu 30-40 maç, çoğu boğucu, uyutan karşılaşmalar. Her hafta başıyla, sonuyla böyle bir tek bir maç olsa da biz de oturup seyretsek. Teşekkürler Barça ve teşekkürler her şeye karşın maçı çirkinleştirmeyen Atletico.