Sayfalar

21 Ocak 2012 Cumartesi

Orlando Magic 92 - 80 Los Angeles Lakers

Hidayet'in sırt ağrıları nedeniyle kaçırdığı bir maça daha şahit olduk. Bu sefer J-Rich iyileşmiş ve SF rolüyle parkeye geri dönmüştü. Açıkçası bu sakatlık sanki ona iyi gelmiş gibiydi, savunmada ilk kez bu kadar hareketli ve istekli gördüm onu.

Lakers'ı yenmek güzel ve önemli ancak bu galibiyeti iyi basketbol oynayarak aldığımızı kimse söyleyemez. Bynum'un hemen başında faul problemine girmesi ve Gasol'un ilk devre ritm tutturamaması maçı getiren faktörlerdi. Lakers'ın elinde skor yükünü çekecek 3,5 isim var. Dolayısıyla ikisinin olmaması onlar için takımın yarısının olmaması demek. Her ne kadar Fisher devreye girmeye çalışmış ve Kobe de direnmiş olsa da Lakers sac ayaklarına bağlı bir takım.

İlk devre bir ara Magic farkı 23 sayıya kadar çıkardı. İlk yarı sonunda 0 isabetle oynayan Gasol-Bynum ikilisi hayata dönüp 2. yarıda 8 şut sokunca bir ara Lakers farkı 8'e kadar indirdi ama onlarda da 2. bir karar verici, oyunun yönünü değiştirebilecek adam yok. Ron Artest aka Metta World Peace sadece adını değil sanki ruhunu ve yeteneklerini de değiştirmiş, tamamiyle tükenmiş bir halde. Kapono asgari ücretle çalışan bir memur konsantrasyonunda, Barnes ise kendini arıyor sahada, daha doğrusu Magic forması giydiği dönemdeki ruhunu. Lakers rotasyonunda Murphy haksızca çok geride kalıyor bence. McRoberts kazması bu kadar süre alırken Murphy'ye yazık oluyor. Ve tabii ki Kobe çok fazla kalıyor sahada. Bileğinde sakatlık olan bir adamın böylesi sıkışık bir sezonda bu derece zorlanması doğru değil. Kendi mi oynamak istiyor yoksa Brown mu oynatmak istiyor bu kadar fazla orasını çözebilmiş değilim.

Magic'te ekstra hiçbir şey yoktu. Oyunun sıkıştığı dakikalarda Magic adına kapıyı Lakers'ın yanlış hücum ve şut tercihleri açtı adeta. Kimse ekstra şut atmadı, şut yüzdesi % 41'di, ortalama sayıda üçlük soktular, ortalama bir asist sayısıyla oynadılar, her şey vasattı. Sadece bir fark vardı iki takım arasında, Magic'in skora katkı verecek ismi daha fazla. Ama bu da yeterli değildi tabii ki. Bu noktada SVG'nin taktisyenliği diyeceğiz sanırım buna, Magic çok yavaş hücum etti ve çoğunlukla 24 saniyeyi tüketmeye çalıştı. Lakers yaşlanmakta olan, atletik seviyesi düşük ve bu sezon bir türlü hücumda akıcılığı sağlayamamış bir takım. Geçen gün Dallas'ı yenerken sadece 73 sayı atabilmiş olmaları bunu ispatlıyor. Sıkışık set oyununda Bryant'tan başka seçenekleri kalmıyor, bu da onları skor üretmez kısır bir takım haline getiriyor. SVG'nin bu taktiği dün iyi işlerken tek aksak yönü oyun kurucumuzun Kobe'ye ikili sıkıştırmaya gittiği anlarda Fisher ve Morris'ten hangisi sahadaysa bomboş kalması oldu. Maç boyu uygulanan Kobe'ye ikili sıkıştırma aslında çok başarılı yapılmadı ve dediğim gibi Magic adına bu noktada kilidi açan Lakers'ın yetersizliği oldu. Yarın öbür gün bu taktik bu savunma performansıyla iş görür mü o büyük bir muamma.

Wafer'ın Kobe'ye karşı aşırı kendini gösterme isteği bir kaç maçtır edindiği krediyi yemesine neden oldu, Hidayet dönünce süresi çok azalacaktır. Nelson bu sezon 2. kez hücumda fena oynamadığı maçta 2 kez top taşıma hatası yaparak beni hasta etti. İyi bir şeylerin hemen arkasına çok aptalca şeyler serpmeyi çok iyi beceren bir adam. 9 asit ve 3 üçlük önemli ve beklediğimiz rakamlar bir oyun kurucudan. Ama yine de Hidayet sahada yokken bu takımda bir şeyler eksik. Howard 2 ribaund daha alabilse en son 1997'de Dennis Rodman'ın başardığı arka arkaya 2 maçta 25 ribaund alma rekoruna da ortak olacaktı, olmadı.


Bu maç ister istemez Howard takası haberleri sonrası bir mercek altına alma maçıydı. Bynum sınıfta kaldı, Gasol şartlı geçti. Genel itibariyle muhtemel bir Gasol-Bynum / Howard - Hidayet takası Lakers'ı çok tehlikeli ve şutör bir takım haline getirecektir. Muhtemel Lakers beşi Fisher - Kobe - Hidayet - Barnes - Howard, yedekler Murphy, Blake, Kapono, Metta şeklinde düşünüldüğünde, Kobe dışında bir karar verici, 4. çeyrek adamı ile birlikte canavar Lakers'a önümüzdeki üç yılda en az 2 final getirir diyorum. Magic açısından bakılırsa, Nelson - J-Rich - Anderson - Gasol - Bynum ya da Nelson - Redick - J-Rich - Gasol - Bynum şeklinde iki 5 muhtemeldir ki ilk tercihin pas, ikinci beşin savunma dezavantajı olacağı neredeyse kesindir. Her durumda Magic şutör özelliğini kaybedecek daha çok post oyununa yönelecek bir takım halini alacaktır. Dolayısıyla bir Magic taraftarı olarak bu takasa şiddetle karşıyım!!!

19 Ocak 2012 Perşembe

Orlando Magic 83 - 85 San Antonio Spurs

Sanırım azıcık da olsa dünkü yazıdan sonra basketboldan anladığımız ortaya çıktı. Az skorlu olur dedik normal süre 75-75, uzatma 85-83 bitti. San Antonio favori dedik onlar aldı. Nelson'a takığız dedik yine sadece 5 asist ve 16'da 2 şutla bitirdi maçı. Tony Parker'sa 23 sayı 9 asist ve 7 ribaunt yaptı. İşte Magic'in yumuşak karnı budur. Oyun kurucu. Diğer pozisyonlar bir şekilde idare edilse de hem as hem yedeğiyle bu takımın oyun kurucusu yoktur. En önemli noktalarda başrolü çalıp maçın kahramanı olmak isteyen Nelson senelerdir bu takımı baltalayan 1 numaralı adamdır. Ne yazık ki alternatifi ve bulunsa bile o alternatifi takıma getirecek bütçe yok.

Neyse, maçla ilgili satırbaşları verip kaçalım.

*Maçta bu sezon ilk kez Hidayet'i göremedik. Sırt ağrıları nedeniyle oynayamadı Hidayet. Cuma günü LAkers'a karşı sahada olması bekleniyor.

*Bu sezon ilk kez Nelson - Redick - Q-Rich - Anderson - Howard beşiyle sahaya çıktık. J-Rich de olmayınca takımda Anderson dışında şutör kalmadı.

*Larry Hughes eksiklerin olduğu bu maçta ilk kez sorumluluk aldı ve SVG ona neredeyse 4. çeyreğin tamamıyla beraber uzatmayı oynattı. Savunmada bir hayli etkiliydi.

*Von Wafer son dönemdeki çıkışını bu maçta da sürdürdü. Özellikle ilk yarıda Spurs yedekleri sahadayken oyunu domine etti. Ancak her daim söylediğimiz "serseri mayın" ve "saatli bomba" sözlerini doğrularcasına 4. çeyrekte döküldü. Uzatmada Magic'in son basketini yaptı, basket faul oldu. Maç 84-83 iken faulü soksa San Antonio hücum edecek ve belki de maç tekrar uzayacaktı basket olmasa. Ancak o kaçırdı. Jefferson 1 serbest atış kaçırdıktan sonra Redick'in üçlüğü geldi ancak süre geçerli olması için yetmedi.

*Glen Davis sanki bu takıma 1 numaralı yıldız olmak için gelmiş gibi davranıyor ve çok bencilce oynuyor. Buna SVG'nin acil çözüm üretmesi gerek.

*Her gece 10-15 üçlük sokamazsınız lafını bu sezon 2. kez söylüyorum keza dün gece 21'de 4'le üçlük attı takım.

*Bu sezon bir kez daha görür müyüz bilmem ama bir ara beşimiz şu şekildeydi: Duhon - Wafer - Hughes - Anderson - Clark

*Hidayet yokken sorumluluk almaya soyunan 4. çeyrekte 2 isim oldu. 1.si Nelson'dı ve eline gözüne bulaştırdı. 2.si ise Redick'ti ve Hidayet sonrası son çeyrek tercihi olabileceği yolunda ümit verdi bana.

*Spurs koçu çok saygı duyduğum Popovich'in zamanında Shaq'ta denediği Hack-a-Shaq taktiği dün gece yine sahnedeydi. Aslına bakılırsa maçı getirdi desek yeridir. 2. çeyrek sonunda Howard 3 serbest atış kaçırdı. Bu serbest atışlar Magic topu henüz oyuna sokmuşken ilgisiz alanlarda yapılan fauller sonucuydu ve Spurs bu faullerin dönüşünde 4 sayı buldu. Aynı şeyi 3. çeyrek sonunda da denediler ama Howard ikisini de sokunca vazgeçtiler. O 2. çeyrekteki 3 sayı Spus'ün gizli galibiyet sabebidir. Popovich'in yaptığı hoş olmayan ama kurallar dahilinde bir mevzu. Sonuçta 1 galibiyet 66 maçlık sezonda sıralamanızı 16 maç daha eksik yaparken fazlasıyla değiştirebilir.

*Tim Duncan fiziksel olarak çok gerilemiş ancak zekası parlayarak artmış vaziyette.

*Keşke her takımda bir Tony Parker olsa. Maç sıkıştığında devreye girip, normal akışta arkadaşlarını oynatabilecek bir oyun kurucu. Aaaahhhh aaahhhh!!!

18 Ocak 2012 Çarşamba

Orlando Magic 96 - 89 Charlotte Bobcats

3 gün arka arkaya maçlarının 2.si Bobcats'e karşıydı ve beklenenden zorlu geçti. J-rich sakatlığı nedeniyle yine kadroda değildi, Redick ilk 5 çıkmış, Wafer yeniden rol alabilecek bir fırsat yakalamıştı. Özellikle 2. ve 4. çeyrekte Wafer'ın çok sıkmayan takım arkadaşlarına nazaran insiyatif aldığını ve savruk oynamadığını görmek bana çok büyük haz verdi. Howard için 20 sayı 15 ribaund sıradan bir performans. Önemli olan onun faullerini sokabildiğini ve çok iyi savunma yapabildiğini görmekti. Her ne kadar ilk yarıda erken faul problemi yaşasa da biraz daha kıpırdanan bir "Man Child" vardı sahada. Maçta bir kaç kez farklı geriye düştükten sonra bir şekilde toparlandı Magic ancak her gece aynı filmi izleyemez, her atışta zarları düşeş gtiremezsiniz bu hayatta. 4. çeyrekte oyun sıkışmışken yine top Hidayet'in elindeydi ve onun 8 sayısı, üzerine bir de iyi savunmasıyla bir maç daha kazanıldı. Redick'in demir dövdüğü, Nelson'ın ve Duhon'un oyun kuruculuk namına hiç bir şey yapmadığı gecede aslında Charlotte Orlando'ya kendi kendine yenildi. 1-2 isim dışında takım çok tecrübesiz hatta acemi. Diaw gibi bir kaç isim daha gerek Charlotte'a. Carroll bitmiş haliyle çok üzdü beni.

3 gece üstüste maçların 3ü de kazanılırsa muhteşem olur ama 3. maç San Antonio gibi bir takıma karşıysa temkinli yaklaşmak gerekir. Bu gece az skorlu ve yakın bir maç bekliyorum, San Antonio'yu da 1 adım önde görüyorum. 5 maçtır kazanan yorgun bir Magic, muhtemelen Parker karşısında ezilecek olan oyun kurucusu Nelson önderliğinde mağlubiyete doğru kürek çekecektir. Spurs gibi sert bir takım ancak sert kalınarak yenilebilir. Bu sertliği bilen ve gösterebilecek oyuncu sayısı ise fazlasıyla az Magic'te. Hidayet ve Howard'ı bir kenara ayırırsak Spurs çok ağır basıyor. Bu iki isim erken faul problemine girmezlerse maç ortada diyebiliriz.

Son olarak yine Nelson'a taş atmak istiyorum. Senin takımında bu kadar şutör ve Howard varken sen nasıl sezonda 5 asist ortalamasıyla oynarsın be arkadaşım!!! Gerçi takımda hastalıklı bir şekilde her topu Howard'a indirmeliyiz düşüncesi yeşermiş durumda ama, yapılan top kayıplarının 3'te 2si ona pas vermeye çalışırken gerçekleşmekte. Topu gezdirmek en sonunda en boş adamı bulmakla sonuçlanacak ve her iki hücumdan birisinde bu Howard olacaktır zaten o yüzden her hücumda ilk topun ona indirilmye çalışılmasını anlamış değilim. Buradan SVG'ye selam ediyor ve bu konuyu bir kez daha düşünmesini sanki beni duyacakmış gibi rica ediyorum.

Basketbolsuz kalmayın...

17 Ocak 2012 Salı

New York Knicks 93 - 102 Orlando Magic


( CManiac üstadın uyarmasıyla yaptığım 'tarihi' hatayı düzelterek yazıya ufak bir makyaj yapmak zorunda kaldım. Özür dilerim yanlış bilgilendirmeden dolayı.)

Nba’deki grev dolayısıyla geç başlayan ligin sıkıştırılmış fikstüründe, bu sezon ilk kez uygulamaya konan peş peşe 3 günde 3 maç (Amerikalıların söylediği şekliyle “back to back to back games”) serisi bugün oynanan ilk ayağı Knicks deplasmanı ile açıldı Magic için. Bugünün ayrı bir önemi Dr. Martin Luther King günü olmasıydı. Nasıl olsa bu sezon oynanmaz, diye düşünerek tüm parasını Euroleague için yollara seren Ntv’nin Nba yayın haklarını kaybedip, yıllar sonra Aydın Doğan’da ortaya çıkan basketbol aşkı ve neticesinde Doğan grubunun Nba yayın haklarını almasıyla bizim evde bu sene Martin Luther King günü kutlanmadı, hatta yıllarca üniversite arkadaşlarımızla en güzel günlerimizi geçirdiğimiz bu önemli günde kimse kutlamak için birbirini aramadı bile. Nba’in afro-amerikan basketbolcularıyla yapılan röportajlarda istisnasız hepsi ‘ o olmasaydı biz burada nah oynardık’ minvalinde bir şeyler söylediler.

Maça dönmeden ilk olarak bir iki not vereyim kişisel: Cenk hocamın işleri nedeniyle iki üç maçlığına ‘maç yorumlarını’ ben yapacağım. Bu arada bu sezon anamızın futbol liginde hafta içi de maç yapılmasından dolayı maç yazısı yazmaktan yorulmuş dostlara, gelin bir nba takımı tutun da sonra bir çay ocağında oturup iki lafın belini kırma teklifim var. İkincisi, maçın insancıl bir saatte olması ve benim o saatte iş güçte olmam dolayısıyla maçın ilk yarısını izleyemedim, ha tekrarını da izlemeye üşendim, o ayrı; o yüzden ikinci yarıdan biraz bahsedeyim uzatmadan: Üç gün üst üste maç oynanacağından SVG takımın vitesini belli ki epey düşürmüş. Hatta çok iddialı olacak ama; Orlando, kaybetsek de bir önemi yok, havasında gibiydi. GS maçında sakatlanan J-Rich’i de bu yorucu 15 günde 10 maç temposunda kenarda tuttu teknik ekip. O yüzden belli ki pek umutlu değildi Orlando. Ama maç son 5-6 dakikaya kafa kafaya girince, acaba soruları sormaya başladı herkes. Daha sonra bildiğimiz silahını çekti Magic son dakikalarda; topu Türkoğlu’nun eline verdi. Türkoğlu da el bombasını New York tarafına atıp yarın ki maç için Orlando’ya kaçtılar. Maç sonu hücumları kuşkusuz bir Magic klasiği haline geldi. Ama maçın sonunda bu sezon ilk kez izlediğimiz bir yola başvurdu SVG. Alan savunmasıyla New York hücumlarını aptallaştırdı magic savunması. New York hücum oyuncuları o kadar çaresiz ve hazırlıksız durumda kaldılar ki, topu bir o köşeden bir bu köşeye verip durdular ve hücum sonları ya zoraki bir üçlük denemesi ya da ortaya umutsuzca bir penetre. Daha önce Portland maçında da denedi ama bu kadar ısrarcı olmamıştı SVG. Fark birer birer artarken bu sefer korkmadık bu akıllıca savunma stratejisiyle. O zayıf bir ve iki numara savunmasını bu şekilde etkisiz hale getirdi. Acaba bundan sonra, çok etkili dış oyunculara sahip Miami, Oklahoma, Lakers, Celtics gibi takımlara bu savunma stratejisi denenecek mi ve denenecekse ne kadar başarılı olunabilecek?

Bu maç özelinde, Magic’i son 6-7 dakikaya kadar ‘acaba?’ dedirtecek seviyeye kadar taşıyan iki isme de ayrı bir parantez açmak lazım: birincisi tüm fiziksel ve zihinsel olumsuzluklara rağmen muhteşem bir zihni atılım gerçekleştiren Reddick. Şu anda eminim 2 sezon önce onu Chicago’ya kaptırmayan Otis’e sonsuz müteşekkirdir Magic taraftarı. Otis garip bir adamdır; bazen saçma sapan işler yapsa da iyi çocuktur. İkincisi ise maçın adamı Ryan Anderson. Daha üç gün önce, Kaan Kural tarafından, hakkında ‘ böyle gideceğini düşünmüyorum’ denilen adam ( gerçi aynı programda Orkun Çolakoğlu Orlando’nun önemsiz galibiyetleri arasında Detriot’i de saymıştı… hey allahım, aynı ligi mi izliyoruz?) o top sakalını boşuna bırakmadığını gösterdi. Öyle üçlükler attı ki, bir an perdelerden çıkıp düşman kalesinde taş üstünde taş bırakmayan Milwaukee’li Ray Allen’ı izliyoruz zannettik. Her şeyi geçin, o kadar kritik anlarda o kadar kararlı atıyor ki, ekran başındaki taraftarlarda nabız daha hızlı atıyor. Howard’ın gidip geldiği, Hidayet’in maçın sonunu beklediği, Nelson’un kendi gibi oynadığı, bench’ten adam gibi katkı gelmeyen bu maçı keşke Kevin Harlan anlatsaydı da Anderson’un attığı her sayı sonrası bir fırlasaydık yerimizden, yıllardır kutladığım bu Martin Luther King gününde.