Sayfalar

21 Haziran 2008 Cumartesi

İkincilerin Turnuvası

Çeyrek finale çıkan takımlardan Portekiz, Almanya, Türkiye, Rusya ve Hollanda elemelerden grup 2.si olarak gelmişti. Grup 1.leri Polonya, Yunanistan, Çek Cumhuriyeti, Romanya final gruplarından çıkamadan bavullarını topladılar.

İlk 2 eşleşme geride kaldığında grup 2.si olarak çeyrek finale çıkan Almanya ve Türkiye turu geçerken 1.ler ve favoriler Hırvatistan ile Portekiz tarih sayfalarında kaybedenler olarak yerlerini aldılar.Diğer 2 eşleşmede Rusya ve Hollanda'dan birinin daha yarı final yapacağını düşünürsek 4 takımın 3'ü eleme grubu 2.leri. Yalnızca İtalya - İspanya eşlemesi 1 eleme grubu 1.sini yarı finale taşıyacak. Bu da demek oluyor ki futbolda asla dün yok, hatta 1 dakika öncesi bile yok artık, sadece yaşanan "o an" var.

Her zaman 1.ler kazanmaz.

Edit: Rusya'nın da yarı finale çıkmasıyla aynı zamanda hem eleme gruplarını hem de final gruplarını 2. sırada bitiren 3 takım en tepede, 1.ler sahilde.

McLaren Twente'nin Başına Geçti

Birkaç ay öncesine kadar İngiltere Milli Takımı'nın hocasıydı, artık Eredivisie'nin sürpriz takımlarından birinin başında. Twente ile 2 senelik sözleşme imzalamış İngiliz. Kadrosundaki en önemli oyuncu Hollanda Milli Takımı'nın yeni yıldızlarından Engelaar olan Twente bu sezon Şampiyonlar Ligi'ne kalmayı play-off maçları sonunda başarmıştı.

Twente'ye McLaren'i Sir Bobby Robson tavsiye etmiş. İngiliz Schalke'nin başına geçen Fred Rutten'in yerine göreve geldi. Ben kendisini ve oynattığı topu pek sevmem, İngiltere'de de artık pek tutulmuyordu zaten, 2.sezonu görmesi zor diye düşünüyorum. Tabi futbol bu, 10 gündür şahidiz, ne olacağı hiç belli olmaz.

Kalan Sağlar Bizimdir

Normal bir takım değiliz, aslında normal bir Ülke değiliz ki! Turnuvaya getirilmeyenlerden belki de şu 23'ten daha kaliteli bir 11 çıkartabilecek kapasiteye de sahibiz. Şimdi şu 23'ten geriye kaç kişi kaldı belli değil, ama o 23 Avrupa'nın tepesinde!

Anlaşılmaz insanlarız, içimizde ne var bizim böyle?

Cezalılar :
Volkan, Tuncay, Arda, Aşık

Sakatlar : Tümer, Belözoğlu, Güngör, Servet, Nihat (?), Gökhan (?)

Kalan Sağlar : Rüştü, Hakan, Uğur, Sabri, Hamit, Marco, Topal, Ayhan, Semih, Mevlüt, Gökdeniz, Tolga, Kazım kare

Bir Mucize Daha : 11 kişi olabildiğimiz sürece neden olmasın?

Mucize!

2 Dakika Sonra

15 Dakika Sonra

20 Haziran 2008 Cuma

11 Belli Oldu!


Rüştü, Sabri, Gökhan Zan, Emre Aşık, Hakan Balta, Kazım, Hamit, Mehmet Topal, Arda, Tuncay, Nihat.

Kazım kare 11'de Ayhan yine yok, demek ki Terim O'nu alternatif olarak görmüyor. Belli ki Semih 2. devrede silah olarak girecek oyuna. Neyse en azından Hamit ortada da az da olsa ümitlenebiliriz. Sabri istikrarsızlığını devam ettirmez, çok pasla Hırvatlar'ı yorabilirsek şansımız var. Yoksa top Hırvatlar'da oldukça sırat köprüsündeyiz Gökhan Cam'la.

Haydi Gençler Yine Ağlatın Bizi!

La Bomba Eve Döndü

"La Bomba" Navarro eve döndü. Geçen sezonu Memphis Grizzlies'te beklenin üstünde bir performansla tamamlayan İspanyolların ünlü oyuncusu tekrar İspanya'ya dönme kararı aldı.

Aslında NBA'e 2002 yılında 2.tur 40. sıradan seçilmişti. Gasol da o yılın en önemli yabancısıydı. Gasolla gelmedi Amerika'ya evde kaldı. Sonra bu yaz birden karar değiştirip giriverdi lige. İlk sezonunda vasatın üstündeydi. Aslına bakılırsa bu kadarı beklenmiyordu. Talipleri vardı, kesin bir anlaşma kapardı. Ama o kaybetmeye alışık bir karakter değil, boş salonları sevmeyen, attıkça coşturacağı taraftarlar arayan, takımda 1. seçenek olmak isteyen Avrupalı bir süper yıldız.

Barcelona 5 yıl için 25 milyonluk bir kontrat önerince hiç tereddüt etmemiş. Ne de olsa 17 yaşında ilk profesyonel maçına o formayla çıkmış, orda "La Bomba" olmuştu. Tekrar kazanmak istiyor, tekrar 1. adam olmak istiyor, şampiyonluklar, kupalar. Bomba tekrar Avrupa'ya düştü.

13 Sene Bekledi

13 uğursuz derler bazıları. Kevin Garnett kariyerinin 13. sezonunda kaldırdı ilk şampiyonluk kupasını. O'na sorsalar acaba ne der? 13 uğursuz mu, hadi ordan!
Kupa da yakışmış kerataya!

Panzer Portugal'ı Sıktı!

Nedense böyle mizah ve kinaye dolu bir başlık atmak istedim. Dün konuştuğum arkadaşların çoğu "Portekiz kopar gider, bu maç 3 olur, 5 olur, Ronaldo Lehmann'a futbolu bıraktıracak!" türünde yorumlarla söze başladıklarında "Ağır ol da molla desinler, Almanya turnuva takımı, sadece ölü toplar bile yeter." dedim hep. Hatta Portekiz üzerine bahis oynadığını ve kazanacağı parayı ne yapacağını düşünen bir arkadaşımıza da "Soğuk su almanı tavsiye ediyorum." diyerek ukalalığın doruğuna çıktım dün.

Blog'un ilk postların birinde söylemiştim favorim Almanya diye, Sonra Löw'ü sık sık eleştirmiştim korkaklık ediyor diye. Ama öyle diye diye bütün dünya sonunda Gomes'i kenara aldırınca hem Almanya hem de futbol severler rahatladı. Serbest oynayan Podolski, ilk seçenek halini alan Klose ve bir kişi fazla olan Alman orta sahası maça damgasını vurmayı başardı.

Portekiz yeterince sert bir takım olmadığını gösterdi bir kez daha. Scolari de fazlasıyla mantık adamı olduğunu. Hiç çift forvete geçmedi, Ronaldo'yu sürdü ileri. Ama Ronaldo geniş alan oyuncusu onu unuttu. Scolari'ye Chelsea'de başarılar. Kendini eleyen Ballack'la çalışacak, Deco'yu da alıp gider Lampard'ı da bırakmazsa Portekiz'in oynadığı kanat ağırlıklı 4-5-1 4-3-3 dönüşümlü sistemi United'tan sonra EPL'ye taşıyıp başarılı olan 2. isim olabilir. Kilit adam Lampard, acaba Chelsea'de kalır mı?

19 Haziran 2008 Perşembe

22 Haziran Laneti

22 Haziran 1986 : İspanya - Belçika : 1-1, Penaltılarla Belçika (Meksika Dünya Kupası)
22 Haziran 1996 : İspanya - İngiltere : 0-0, Penaltılarla İngiltere (İngiltere Euro 96)
22 Haziran 2002 : İspanya - G.Kore : 0-0, Penaltılarla G.Kore (Japonya - G.Kore Dünya Kupası)

22 Haziran 2008 : İspanya - İtalya : ? - ?, Penaltılarla İtalya mı?

Lanet sürer mi?

Ferrari Bozuldu

---Tamirat, 7 Hafta Pit Stop, 3 Ay Trafik Yasağı---

Tiger Woods Ameliyat Oluyor

Orlando ahalisinin çok sevdiği bir adamdır Tiger Woods. Aslen Kaliforniyalı olmasına karşın ülkenin diğer yakasını seçmiş, ailesiyle birlikte Florida'da 39 milyona aldığı malikanede oturmaktadır. Orlando Magic'in en ünlü taraftarlarından biri olduğu için benim de kendisine sempatim yüksektir. Turnuvası olmadıkça tüm maçlara gelir.

Yukarıdaki fotoğraf geçen pazartesi Amerikan Açık'ta çekilmiş. Çok kolay bir atışı kaçırdıktan sonra Woods acılar içinde yere yığılmış vaziyette. Sebebi diz sakatlığı. Sağ diz ön çapraz bağları tedavi edilemez biçimde zarar görmüş. Ayrıca dizinde microfracture denilen stres kırıklarından da tespit edilmiş.

Woods'un başında tabii ki inanılmaz bir sağlık ekibi var. Florida Üniversitesi'nden Dr.Pete Indelicato, MLS ve NFL Europe ortopedistlerinden Dr. Randy Schwartzberg ve Major League Baseball ortopedistlerinden Dr. Tom Winters Woods'u iyileştirecek operasyonda büyük ihtimalle birlikte çalışacaklar.

Woods daha önce yine aynı dizinden menisküs ameliyatı geçirmişti. Bu sefer ön çapraz bağların yerine bir kadavradan alınacak bağların yerleştirilmesi bekleniyor. Eskisi gibi golfe dönmesi beklenmese de bu operasyonlardan sonra sporcuların yine de % 90 seviyelerde performens verebildiği bilinmekte. Benzer bir ameliyatı 2 sene önce Nihat da yaşamıştı. Bu arada Hakan Ünsal'ın ve Galatasaray'ın yeni hocası Skibbe'nin de aynı sakatlık yüzünden futbol hayatlarının bittiği de unutulmamalı.

Geçmiş olsun Tiger Woods, nereden duyacaksan.

Dunga Yolun Sonunda mı?

Çok iyi topçuydu. Makina intizamında çalışan Brezilya orta sahasının en büyük dişlisiydi. Çok kuvvetli ve sabırlıydı. Milli takımın başına geçmesi çok sevindirmişti hem Brezilyalılar'ı hem beni.

Dünkü 0-0 biten Arjantin maçından sonra ıslıklandı ilk kez, istifasını istiyor artık tribünlerin bir kısmı. Takımı 3 maçtır gol atamıyor, kaleyi melekler koruyor.

Dunga artık yalnız ve sanırım çok üşüyor. Acaba yolun sonu mu?

Yeşil Yeniden Anlamlı

Keltlerin geri dönüş senesi olacağı belliydi. Ainge elinden geleni ardına koymadı oyuncu seçimleri gününden beri. Ray Allen’ı alarak başladı. Kevin Garnett’i getirdi Boston’a, tek bir takasta tarihin 1 oyuncuya karşılık verilen en çok oyuncu sayısıyla. Sezon sonu rest çeken Pierce takımda ancak böyle tutulabilirdi. Bir şampiyonluk ancak böyle kazanılabilirdi.

Geçmiş senelerden bir örnek aklımıza gelmedi değil aslında. Lakers Kobe’nin yanına Shaq da takımdayken, Karl Malone ve Gary Payton’ı eklemiş, mahşerin dört atlısıyla çıkmıştı yola. Üstelik başlarında P-Jax vardı ama finallerde rakip Pistons’tı. Yamulup kaldılar. Yüzük sevdaları kursaklarında kaldı. Malone dizini sakatladı, finallerin son maçına çıkamadı, ertesi sene de parkelere veda etti zaten. Payton Miami de denedi şansını, Shaq’la ve Riley’le o çok aradığı yüzüğü buldu, sonra bir daha da eskisi gibi veremedi kendini basketbola. Tıpkı Shaq’ın son dominant senesinin o sene olduğu gibi, o da kayboldu gitti.

Bir taraftan akıllarda çok yeni Lakers örneği, diğer taraftan önlenemez şampiyonluk hasreti. Dile kolay, 22 sene! Hem de toplamda 16 şampiyonluğa sahip bir takım için 22 sene, bu bir ömür demek! 1986’da doğan çocuklar, genç oldular üniversitelerini bitirmek üzereler. Efsane tenisçiler Navratilova ve Ivan Lendl kortların tozunu atıyordu 1986’da. Ronald Reagan Amerikan Başkanıydı. Martin Luther King günü ilk kez o sene kutlanıyordu. Mike Tyson ağır sıklette ilk şampiyonluğuna yine 1986’da uzanıyordu. Bense 1. sınıfı yeni bitirmiştim şampiyonluk yazında.

Çok sular aktı köprülerin altından. En sonunda geçen sezon ligin dibindeydi Keltler. Amaç oyuncu seçimleri kurasından iyi bir yer kapmaktı, kapamasalar da Ray Allen’ı kapmayı başardılar. Senelerdir hasretini çektikleri nokta şutör. Garnett takasından sonra ellerinde 3 süper yıldız ama toplamda 8 kişilik bir oyuncu kadrosuyla kala kaldılar. Ainge hiç panik yapmadı, sıradan isimleri kadroya katacağı konuşuldu, yanlış tercihler yapabileceği. Ama o Koç Rivers ile kafa kafaya verdi ve yap bozun eksik parçalarını bulmayı başardı. İyi bir savunmacı ve başarılı bir ceza atıcısı James Posey, soğuk veya sıcak ne zaman sahaya sürerseniz sürün karşı potada sizi pişman etmeyecek Eddie House, tam bir idman savaşçısı Scot Pollard, sezonun sonlarına doğru takıma ekledikleri yaşlı kurtlar Sam Cassell ve P.J.Brown.

Özellikle P.J. Brown’ın takıma nasıl katıldığını ciddi şekilde irdelemek gerek. All-Star hafta sonu etkinliklerini takip ettiği sırada Pierce ve Allen’ın Brown’ı tuvalette sıkıştırıp, kendisini isteyen Hornets ya da Spurs yerine Celtics’e gelmesi yönünde ikna ettikleri çok konuşulmuştu. Belki de bu hareket aslında Celtics’in nasıl şampiyon olduğunu bize en iyi gösteren örnek. Lakers’ın Malone-Payton katkılı sezonunda top paylaşımı ve liderliğin sorun olduğunu, 4 yıldızın bir türlü bütünleşemediğini hatırladığımızda, Allen ve Pierce’ın bu birlikteliği, takımın önemli bir kimya yakaladığının apaçık ispatı. Tuvalette ikna edilen Brown’ın da Celtics için ne kadar doğru bir seçim olduğu konferans yarı finali son maçında gösterdiği ekstra performanstan anlaşıldı zaten.

Garnett ve Allen geldikleri ilk günden itibaren Pierce’ın takımın lideri olduğunu kabul ederek hem diğer arkadaşlarına örnek oldular hem de cümle aleme ne kadar kuvvetli karaktere sahip olduklarını gösterdiler. Son senelerde daha ziyade kaprisleriyle tanıdığımız Cassell’in bile sınırlı rolünü kabullenip sessizce işini yapması, üç yıldızın takımda ne derece bir aile havası yarattığının göstergesi. Bu havaya kendini kaptıran ve hiçbir lafı ikiletmeden işlerini yapan Perkins, Powe, yeri geldiğinde Davis ve tabii ki beklenenin üzerinde gelişme gösteren Rondo adını saydığımız diğer oyuncular gibi önemli katkı sağladılar şampiyonluk yolunda.

Doc Rivers 4 küsür yıl yürüttüğü Magic koçluğu süresince 3 defa play-off yapmış, 2000’de yılın koçu seçilmiş ve toplamda % 50,4’lük bir galibiyet yüzdesi yakalamıştı. Ancak kovulduğu sezon 19 maçlık mağlubiyet serisi ile Magic tarihinin en unutulmak istenen rekorunu kırarak Orlandolular’ın zihinlerine kazınmıştı. 1 sezon ABC’de yorumculuk yaptıktan sonra Celtics’in başına geçtiğinde onu kimse ne Magic’e yaptırdığı play-off’larla ne de oyunculuk kariyeriyle hatırlıyordu. Akıllarda hep 19 maçlık mağlubiyet serisi vardı. İlk sezonunda Atlantik grubunu kazanarak takımını play-offa taşıması endişeleri ertelese de, ertesi 2 sezonda play-off yapamaması hele hele geçen sezonu 24-58 gibi Celtics tarihinin 2. en kötü derecesiyle kapaması Boston’da kendisine inanan kimsenin kalmamasına neden oldu, Danny Ainge’den başka. Ainge, Pierce’ı bu kadar iyi tanıyan, Boston’un ihtiyacını bu derece iliklerinde hisseden başka bir koç bulamayacağını düşünerek Rivers’ın arkasında durdu ve eline 3 süper yıldızlı kadroyu vererek son şansını kullanmasını istedi.

Bu yalnız Rivers’ın değil, aynı zamanda Ainge’in de son şansıydı. Bazen cebinizdeki son parayla fırından ekmek alacağınız yerde, fırının yanındaki piyango bayiinden bir bilet ya da kazı kazan alırsınız. Ya aç kalırsınız ya da zengin olursunuz birden bire. İşte size Danny Ainge’in hikayesi. Keltlerin şampiyon kadrolarındaki önemli bir görev adamıydı. En son Phoenix formasıyla gördük O’nu parkelerde. Bu sene başına kadar yaptığı ve yapmadığı her şey eleştirildi Boston’da. Hatta “Yeni Layden” diyenler bile oldu. Son şansıydı bu, aldığı bilete büyük ikramiye vurdu! Yaptığı takım hem tarihin en büyük geri dönüşüne imza attı hem de 22 sene sonra şampiyon olmayı başardı. Üstelik en ufak sorunda topun ağzındaki ilk isim olacak Ainge, Yılın Yöneticisi ödülünü de almayı başardı.

Ne 75 milyonluk ellerini kollarını bağlayan bütçeleri, ne biten kontratları ne de gelecek sezonları düşünme zamanı Keltler için. Çünkü onlar 22 sene sonra gerçekten hak ettiler, 22 sene sonra hem de ezeli rakiplerine karşı kupayı kaldırdılar, 22 sene sonra ilk kez Boston Garden’da sevinç gözyaşlarını sel gibi akıttılar, 22 sene sonra yeşil renge yeniden anlam kazandırdılar. Belki de Red onlarla oradaydı…

“Şampiyonlukları isimler ve istatistikler değil, ancak ve ancak adanmış yürekler kazanır.”

3. Maçlardan Kalanlar

Bir çoğu formalite maçı olan son karşılaşmalarda turu geçmeyi garantileyen 4 takım yedek ağırlıklı kadrolarla çıktı sahaya. 2. kalecilerini denediler, as takımda sıkıntı olursa hangi planları devreye sokabileceklerine baktılar. Gördüğüm kadarıyla kadro yapısı olarak as takımı en aratmayan takım Hollanda oldu. Daha önce öve öve bitiremediğim Van Basten'i tekrar kutluyorum. İsim hiç önemli değil takımında, öyle oturtmuş ki sitemi. Bu Hollanda eleme grubundan en az gol atarak gelen takımlardan biriydi, Romanya'ya geçilmişti üstelik. Şimdi o Romanya'nın as takımını yedeklerle perişan ettiler. Ajax'ta başarılı olacağının göstergesi bu Van Basten'in. 10 günden fazla çalıştığı takımın çehresini tamamen değiştirebilecek bir futbol adamı O.

Diğer aklıma - gözüme takılanlar ise şöyle:

* Domenech'e amatör takım bile idare edilmeyeceğini tekrar gördük.
* Abidal'dan ne olmazmış, "centre back".
* Benzema kimseye benzemiyormuş, Zidane'a hiç!
* Nasri'ye yazık oldu, göz göre göre.
* Portekiz'in 2. bir 11'i yokmuş.
* Hakan Yakın nasıl oldu da GS'da 2 maç oynayıp geri gönderilmiş!
* Löw'ün iyice korkak olduğuna inanmaya başladım.
* Neuville çok yaşlanmış, öyle ki Larsson bile ondan genç.
* Kiessling Gomes'ten çok iş yaparmış bu turnuvada.
* Buffon'un varsa derdin yok!
* Nikopoulidis'in varsa derdin çok!
* Yunanistan'ın acil yeni bir nesil bulması gerek.
* İsveç'in de.
* Bu Ruslar Hollanda'ya kök söktürecek.
* Arshavin ne futbolcu be kardeşim!
* Bu Hiddink'i Fener'den kovmuşlardı değil mi?
* Küpeli Bilic önemli bir Hoca olmuş.
* Klasnic'in önünde saygıyla eğiliyorum. 2 böbrek nakline rağmen hala süper topçu.
* Anlaşılan o ki Romenler artık iyi forvet çıkaramıyor.

16 Haziran 2008 Pazartesi

Çığlık!

Bu çığlık geceyi yırttı ve ben 6 sene sonra ilk kez bir maç seyrederken ağladım!

15 Haziran 2008 Pazar

2. Maçlardan Kalanlar

* Türk'ün işi son dakikada!
* Ronaldo'nun biraz oynaması en az 3 gol demek.
* Hollanda ne biçim bir takım öyle Allah aşkına!
* Domenech kendiliğinden emekli olmazsa, malulen olabilir.
* Coupet ve Malouda ne iş yaparlar anlayan varsa beri gelsin.
* Buffon her zaman Buffon'dur.
* İtalyanlar bize benzemeye başlamış.
* Rehhagel de itiraf etti "Şans kapıyı bir kez çalar."
* Arshavin dönünce bu Rusya coşar.
* İsveç'e Linderoth şart.
* Larsson'un ölüsü Ibrahimovic'siz işe yaramıyor.
* David Villa kendini aşmış!
* Vastic'i görünce aklıma Hakan Şükür geliyor, Ivica bile buradayken o neden tatilde?
* Löw Gomes'ten vaz geçmezse Almanya Löw'den vaz geçecek.
* Küpeli Bilic tikli Löw'den daha taktisyen.