
Cleveland bu serinin en iyini maçını oynadı haklarını vermek gerek. Özellikle pota altı savunmasını son derece başarılı yaptılar. Penetreleri oldukça iyi sınırlayarak kolay basket vermediler. Orlando bunun çözümünü yine çok pas yapmakta aradı ve maç boyu da onlar pas oyunlarında başarı sağlayarak oyuna tutundular. Cleveland’ın genel savunması ise diğer maçlara göre daha sert ve caydırıcı olması açısından takdire şayandı. Özellikle Varejao ve West’in her topa ellerini sokması, bu sokuşlarda defalarca kez top çalmaları Cleveland’ın neredeyse bütün maçı önde götürmesini sağlayan etkenlerdendi. Hücumda da topu paylaşmaları onları hep maçın içinde tuttu. James’in defalarca atabileceği pozisyonları kullanmadığını daha müsait durumdaki arkadaşlarını oyuna sokabilmek için onlarla paylaştığını ve bunarın da defalarca kez basketle sonuçlandığını gördük.
3. maçın ardından Cavs’in seriye tutunmak, Orlando’dan galibiyet çıkarmak istiyorsa Szcerbiak ve Gibson’a ihtiyacı olduğunu söylemiştik. Mike Brown bu sefer bu iki adamın kenarda oturduğunu hatırladı ve onlardan faydalanmaya çalıştı. Wally’nin eski oyunundan neler kaybettiğini zaten biliyorduk ama Hidayet’in karşısında bu kadar aciz durumlara düşmesini beklemiyordum açıkçası. Hidayet maçtaki en verimli dakikalarını WS oyundayken yaşadı, ayakları bu derece yavaş bir oyuncunun Hidayet karşısında durabilmesinin zaten imkanı da yoktu. Ama Gibson ilk devrede oyunda kaldığı kısa sürede aniden çıkardığı üçlükleriyle hem Orlando savunmasının dengesini hem de rakibinin moralini bozdu adeta. Mike Brown onu maç sonuna kadar yine yanında oturtmayıp 3. çeyrekte oyuna alsa belki de Alston’ın çıldırdığı dakikalarda Gibson bir susturucu etkisi yapabilirdi.
Bu serinin 4 maçında da ilk devreleri galip kapattı Cavs ama hiçbir 4. çeyreği kazanamadı, hatta 2. yarıları hep kaybetti desek daha doğru olacak. Bu gece de bir benzerini yaşadılar ama soyunma odasına giderken birçok Orlando taraftarı gibi ben de “bu sefer daha iyiler, kuvvetli dönecekler, çünkü takım gibiler” diye düşündüm. Öyle de döndüler aslında ama 1.maçtan beri üstüne ısrarla basarak söylediğimiz “Alston ve Lee’yi riske ediyorlar, canları yanabilir” cümlesinin ne derece doğru olduğunu gördük. Rafer Alston 3. çeyrekte kendini aşarak çoğu şutla gelen 15 sayı üretmeyi başardı. West - Hidayet eşleşmesinin mantıksızlığından bahsederken James – Alston eşleşmesinin bu derece can yakacağını düşünmemiştim açıkçası. James gönül rahatlığıyla Alston’ı bırakıp yardımlara giderken 3 maçtır çok rahattı, bu kez Alston pilav yemedi, bütün Orlando’ya ziyafet çekti.
Orlando bu maçta tam 3 kez hücumda kitlendi. İlk yarıda 12-0’lık bir seri verdiler, 2. yarıda başka bir seriyle geri düştüler, maç sonunda 4,5 dakika basket bulamayarak 98–97 geri düştüler. Sixers ve Boston serilerinde sıklıkla gördüğümüz rehavet virüsünün bünyeden tekrar bir hastalık koparmaya çalıştığı dakikalarda aşılanmış olmak etkisini gösterdi ve babacan Van Gundy tarafından iyileştirildiler. SVG’nin tek hatası oldu maç boyunca diyebiliriz ki o da maç sonunda 20 saniye kala mola almaması değil, ilk yarı sonundaki Cavs rüzgârını dindirmek için aldığı molayı yaklaşık 2 dakika geciktirmesiydi.
Normal süre sonunda Hidayet – Lewis ortak yapımı üçlük, James’in serbest atışları olmasa maçı getirmişti ama James bir şekilde yine omzuna aldı Cavs’i tek başına ve taşıyabildiği kadar da taşıdı.3,5 çeyrek takım gibi oynayan Cavs’in o noktadan sonra her şeyi Lebron’dan beklemesi bana anormal geldi. Birazcık topu paylaşsalar, birazcık sağa sola bakınsalar maçı rahatlıkla alabilirlerdi aslında. James maç sonunda ve uzatmada o kadar yoruldu ki sanırım soyunma odasından otobüse kadar iki kişi koluna girmek zorunda kalmıştır. Cavs bu kadar yorarken James’i, Orlando’nun neredeyse herkesi kullanmaya çalışması, herkesin topa dokunması onları uzatmaya gayet diri taşıdı. Maç boyu sahada mı acaba diye gözlerimizin aradığı Rashard Lewis’in aslında sol dipte kurduğu çadırda sıranın kendisine gelmesini beklediğini gördük. Courtney Lee’nin maç sonunda hiç çekinmeden şut kullanabildiğine, Howard’ın 3 çeyreklik nadastan sonra iksir kazanına düşmüş Oburiks gibi etrafı dağıttığına şahit olduk. Pietrus her zamanki gibi hem savundu hem skor üretti. James’in bu kadar yorulmasındaki en büyük etkenlerden biriydi vazgeçmeyen yapısıyla.

Bu maç Rashard Lewis’in bize o kontratı boşuna almadığını, Alston’ın rakibin ayağının altında da patlayabilecek bir serseri mayın olduğunu, Hidayet’in ne muhteşem bir saha görüşü olduğunu, Howard’ın da en az James kadar kuvvetli olduğunu, Pietrus’un her geçen maç daha bir NBA oyuncusu olduğunu gösterdi Magic açısından. Cavs açısından baktığımızda ise Koç Brown’ın birazcık doğruları yaptığında takımını maça ortak edebildiğini, Lebron James’in de insan olduğunu ve yorulabileceğini, o kadroda Gibson diye bir adam olduğunu gördük.
Koç Brown belki Magic’in pick-n-roll’lerini sınırladı, penetrelerini engelledi, Howard’a top inmesini hat safhada zorlaştırdı ama halen yanlış oyuncu eşleştirme ve gereksiz riske girme hastalıklarından kurtulabilmiş değil. Karşısında bu kadar rahat pas yaparak savunma dengesi bozabilen bir takım varsa bunun en önemli suçlusu da kendisi. Van Gundy de hatalar yapıyor maç içinde ama çok çabuk çark ediyor bunlardan. Brown inatçılık etmese, oyuncularını daha ekonomik kullanıp doğru eşleşmeleri bulsa Cavs şu noktadan bile seriyi alabilir. Çünkü Orlando bu maçtaki kulüp playoff rekoru 17 üçlük isabetini bir kenara koyarsak, çok ekstra bir basketbol oynamıyor. Sadece boş adamı bulmak ve dengeli savunma yapmak denilen 2 basketbol doğrusunu yapıyorlar.
Bu maçla ilgili hakemlere de değinmek gerek. Cleveland’daki hakem faciasından sonra bu sefer ortadaki düdüklerin ağırlığı Orlando cephesine kaydırılmaya başlandı. Tasvip edilecek bir hareket değil asla ama şu gerçek de var ki maçı katlettiler diyemiyoruz Orlando’daki maçlar için, ilk iki maçtakilerin aksine. Yine de hakemler ne çalarsa çalsın Orlando deplasmandan bir galibiyet çıkartabildi, aynısını Cleveland da yapabilmeliydi bu seride var olmak istiyorlarsa.
5. maça çıkarken Cleveland’da seyirciler dahil herkesin sinirleri iflas etmiş durumda olacak. Normal süre sonunda ve uzatmada Lebron James’in adeta 10 ton yük altında ezilirmişçesine verdiği yüz ifadesi Cavs’te sıkıntının ne seviyede olduğunun en büyük göstergesi. Öte yanda maç boyu çok rahat, birbiriyle şakalaşan, her fırsatta gülen bir takım var. Şu inanılmaz stresli maçta hiç birinin yüzünün asıldığına şahit olmadık. Bu da herhalde iki koç arasındaki mental yaklaşım farkını ortaya koyan bir gösterge olsa gerek.
Seri 3-1’e geldi. NBA tarihinde 7 maçlık serilerde 3-1’den geriye gelip turu geçen sadece 7 takım var yanlış hatırlamıyorsam. Ama dediğim gibi “takım” var, tek bir adam, süper bir yıldız ya da bir Koç değil, tepeden tırnağa “takım”. Tek bir adam belki size birkaç maç kazandırabilir ama asla bir turu ya da şampiyonluğu kazandıramaz.

Kan, ter ve gözyaşına sahne oldu bu gece, hepsi Lebron’a aitti yine, azıcık Varejao omuz vermişti ona kan akıtırken, bu sefer tertemizdi oyunu ama olmadı, Kral bir kez daha mağlup, savaş kaybedilmek üzere.
Basketbol, sağlık ve mutluluk dolu günler…
Not: Bu yazı NBAKolik.com için yazılmıştır.