Sayfalar

13 Mart 2010 Cumartesi

Sakarya Tatankalar 7 - 20 Selçuk Kartallar

Üniversiteler Ligi'nde 2. maçımıza çıktık bugün. Sakatlar, Kulüpler Ligi kadrosunda olup da bu kadroda bulunmayan 10 küsür adam, yağmur yağmaması, rüzgar esmemesi, şimşek düşmemesi, kıl dönmesi gibi meseleleri ardı ardına sıralayıp mağlubiyete bahane bulacak adam değilim kendi adıma. Çok güzel ve öğretici bir mağlubiyet aldık. Buna halk arasında söylenecek çok güzel sözler var ama ben ben pek abartmadan havadaki burunlar normal seviyelerine geri döndüler diyeyim. Hayatın her aşamasında "ben oldum" dediğin anda kaymetmeye mahkum olursun. Bugün çocuklar çok şey öğrendi. En önde geleni de buydu. Üst üste 4 maç kazanmak demek kral oldun demek değil ki! Geçmişle yaşayan kaybetmeye ne zaman mahkum olmadı ki bugün olacak. Sporda dün de yok yarın da, şu an var sadece, ve sen o anda, takım olarak, takımın parçası olarak orada olmak zorundasın. Gelecek Cumartesi Anadolu Üniversitesi ile deplasmanda karşılaşacağız. Maçı kazanan Üniversiteler Ligi'nde Çeyrek Final'e yükselecek. Benim içinse Çeyrek Final'den öte çocukların kaybetmenin acısının nasıl bir şey olduğunu içlerinde hissedip takım olmayı becerebilmeleri. Sonuçta Kulüpler Ligi ve Üniversiteler Ligi çok farklı oluşumlar ve bu çocuklar Üniversite Takımının, sonrasında bir kısmı da Kulüp Takımının geleceği.

Çok kıymetli bir rakip vardı bugün karşımızda. Hak ederek kazandılar, en önemlisi onlar takımlardı. Kendilerini kutluyorum, umarım önleri açık olur. Hatta umarım Ankara ve İstanbul hanedanlığına karşı duracak ekiplerden biri olarak seneler boyu var olurlar.

Bu maçta midesi delindiği ve bu sebeple ameliyat olduğu için oynayamayan ve bir müddet aramızdan uzak kalacak olan Fatih'e bir galibiyet armağan etmek istedik ama olmadı. Tekrar geçmiş olsun diyorum tüm takım adına kendisine. Acil Şifalar Fatih,çok özledik seni!

Not: Bu arada ozhano ilk kez maça geldi ve kaybettik, yoksa....  :)

12 Mart 2010 Cuma

Yöneticilik Dediğin Aslında Adamlık

Sunderland Başkanı Niall Quinn haftalardır takımdan ayrılması hatta kovulması gündeme getirilen Teknik Direktör Steve Bruce için açık ve net konuşmuş:

"Küme düşsek bile Steve Teknik Direktörümüz olarak kalacak. Sunderland için taraftarların, takımın sahibinin, hepimizin sahip olduğu tutkuya onun da sahip olduğunu görüyorum. Steve gayretle çalışıyor. Duruşu ve kulübümüzle ilgili projeleri tam bizim istediğimiz gibi."

Quinn yaptığı bu açıklamayla neo-klasik futbol yöneticiliğinin nasıl olması gerektiğini sergilemekte. Kısa vadeli başarılara değil orta ve uzun vadeli planlara göre hareket edilmesi gerekliliğinin canlı ispatı olarak arzı endam etmekte. Aslında Yöneticilik denilen ünvanın adamlık olduğunu göstermekte. İşte bunun için Futbolda İngiliz Ahlakı'na imrenerek bakarken, yüzümüzü sınırların içine döndüğümüzde "İngiltere'deki futbolsa bu ülkede yapılmaya çalışılan ne?" diye sormadan edemiyor insan.

Afrika'da Yılın Futbolcusu

Drogba bu ödülü 2. kez kazanıyor. Fildişili oyuncu 32 yaşında, sanki yıllar geçtikçe daha iyiye gidiyor ve hiç yaşlanmıyor. Didier Drogba'nın oylamada geride bıraktığı ilk isim takım arkadaşı Ganalı Essien. Oylamada 3. olan futbolcu ise bu sezon başında Ibrahimovic karşılığında Inter'e takas edilen Samuel Eto'o. Drogba 2006'da Afrika'da yılın futbolcusu seçilmeyi başarmıştı.

11 Mart 2010 Perşembe

Anti-Glazer Art

Guardian galerilerinden Philip Gunns'ın çalışması. Artık bence bu işin adını koymak gerek. United taraftarının tepkisinin sanatsal yönü de çok kuvvetli kuşkusuz.
Kaynak

Lost in Atlantic

Yakaladık mı koyuyoruz buraya grupsal kaybolma sendromlarını da bu Lost dizisi nereye gidiyor be kardeşim! Dün 7. bölümünü seyredip yine ağzı açık kalma sendromu yaşadım. Hayır bir sürü cevap veriliyor ama aynı anda doğan soru işaretlerine ne demeli! Ama bir Jack'e bir de Hurley'e hastayım, çok kral adamlar dude !

10 Mart 2010 Çarşamba

Fildişi'nin Yeni Hocası Kim Olur?

 
Bu soruya cevap arayan ülkelerden biri de biziz. Hiddink'in 3 aylığına 1 milyon teklif eden Afrika ülkesini geri çevirip çevirmeyeceği konuşulurken gündeme başka isimler de geliyor. Soccernet'ten Jon Carter konu ile ilgili mevcut adayları yani Hiddink, Eriksson ve Trousier'i detaylı olarak anlatan bir yazı yazmış. Kendi adıma Mahmut Özgener'in "yapma, etme, Fildişi'ne gitme" tavsiye, rica hatta bana göre yalvarmalarını içeren talebine vereceği cevap, Dünya Kupası'na gidip gitmeme kararı almak Guus Hiddink'in hayat görüşünü açığa çıkartacak en önemli delil olacaktır. Ne Hiddink'in getirilmesi ne Oğuz Çetin tercihi ne de Türk Antrenör'e yabancı tercihi ile ilgili tek kelime etmedim bugüne kadar. Ancak Hiddink'in kararı kendisine hangi açıdan, hangi gözlerle bakılacağını belirleyecek. O yüzden Fildişi teknik direktörünü bulana kadar bekleyelim, Hiddink'le ilgili olarak sonra konuşalım diyelim. Ama şunu da araya sıkıştırmadan edemeyeceğim, geçen sene Chelsea'nin başındayken Hollandalı "Emekliliği ciddi ciddi düşünüyorum, hayatta ihtiyacım olan her şeyi kazandım" demişti.

96!

En son Nisan aylarının sonu 2006 senesiydi tartıda 96 kiloyu gördüğümde. Neredeyse 4 sene olmuş! Son 2 senedir 100 kilonun altına düşmeye çalışsam da bir türlü başaramıyordum. Her işte bir hayır var derler hesabı medeni hal değişikliğinin gerçekleşme süreci olan yaklaşık 40 günlük sürede tam 10 kilo verdim. 107'den 97'ye düştüm. 15 Aralık'tan beri yaklaşık 2,5 ayı geçkin sürede 1 kilo değişmedi kilom. Ama son dönemde hem Tatankalarla birlikte artan yoğun tempo hem de Personel Ligi'nin başlamasıyla vücudumda bir hareketlenme hissetmeye başladım. Bu akşam yoğun bir iş günü sonrası takımla birlikte idmana çıktım. Eve döndüğümde duşa girmeden bir tartılayım dedim ve senelerin hayali ile karşılaştım. Tartının göstergesi 96'nın hemen altındaydı! 4 senelik hasret bu, kolay değil, insan sevincini haykırmak istiyor. Annem bende mesela bu hafta, kekler, börekler, tatlılar yapmış, antrenman dönüşü insan tartıda o iki rakamı yanyana görünce nefsiyle savaşıyor adeta, ağzıma gram koymadım yiyecek, sabah saatine bıraktım :) Neyse sözün özü hayatımdaki tüm zararlı fazlalıklardan kurtuluyorum sırayla, hem de özel bir şey yaptığım da yok, kendiliklerinden kaybolup gidiyorlar! Yaşasın!

Hedef 90 be kardeşim!

Bu arada yukarıdaki 96 Hannover'in 96sıdır ödünç aldım :)

9 Mart 2010 Salı

SAÜ PERSONEL LİGİ - Müh. Fak.(B) 2-0 Fen Edebiyat Fak.

Sakarya üniversitesi'nde bu hafta itibari ile geleneksel personel ligimiz başlamış bulunuyor. Buradan da üniversite içerisinden blogumuzu izleyenlere maçların skorları hakkında bilgi vermeye çalışacağım. Öncelikle takım kadroları;

Müh. Fak.(B)
1. Özgür Cevher
2. Türker Fedai Çavuş
3. Cenky
4. Ayhan Yangel
5. Mehmet Uysal
6. Barış Cevher
7. Yılmaz Uyaroğlu
--------------------------
8. Burhan Baraklı (Yedek)

T.D. ozhano

Fen-Edebiyat Fak.
Sima olarak bazılarını tanıyorum ama isim olarak açıkçasını hiçbirini bilmiyorum :D.

Takım içerisinde yaklaşık 7-8 aydır maç yapmmaış hatta maçı bırakın yürüyüş bile yapmamış olan arkadaşların çokluğu sebebiyle, bununla birlikte turnuvadan önce herhangi bir hazırlık maçı da tertip etmediğimiz için (kendimize çok güveniyoruz ya!) maçta öncelikle yenemiyorsan yenilme taktiğini kullanmayı düşünüyorduk. Artı karşılaştığımız Fen-Edebiyat Fak. geçen yılki Personel Liginin en flaş ekiplerinden biri olması da bu oyun palnımızı kullanmamız gerektiği düşüncesini güçlendirdi.

Bu sebeple maça 3 tane çakılı defans (TFÇ-Cenky-Yangel) ile başladık. Onların önünde Mehmet, bu üçlüden gelen topları ileri taşıma görevini üstlenmişti ve maç sonunda görevini en iyi şekilde yerine getirenlerden biri oldu. Diğer orta saha oyuncumuz Barış ise kondisyon eksikliğinin verdiği yorgunluk ile maçın 5 ila 10. dakikaları arasında ellerini dizlerine koyup dinlenme moduna geçince yerine Burhan arkadaşımızı aldık.

Maçın ilk yarısı daha çok iki takımın birbirini tanıma ve tartması ile geçti. Açıkçası ilk yarıda her iki takım içinde kaleyi bulan şut sayısı hatırladığım kadarıyla sıfırdı. Ama oyunun hızını ayarlayan, kontrol eden ekip hep Mühendislik Fakültesi oldu. Maç içinde Cenky'nin tatlı sert futbolu zaman zaman gerginliğe sebebiyet verebilecek gibi iken yine Cenky'nin yaptığı faullerden sonra rakip oyuncularla olan ikili ilişkisi sayesinde herhangi bir sıkıntı yaşanmadı. Rakip kalede etkili olduğumuz pozisyonlarda ise hem topu süren oyuncularımızın son paslardaki etkisiszlikleri hem de bencillikleri sebebiyle ilk yarıda maçı koparabilme şansımızı teptik.

Maçın ikinci yarısına da ilk yarıdaki yedi ile başladık. Ancak farklı olan rakibin geçen seneye göre belki ilk maç olması belki de geçen seneden bazı oyuncuların değişmesi sebebiyle zayıflamış olmalarıydı. Bunun bilinciyle ikinci yarıya başlayan Müh. Fakültesi, Ayhan Yangel'in kendi yarı alanında rakipten kaptığı topla karşı kaleye ilerleyip vurduğu ceza sahası çizgisinin önünde hafif sağ çaprazdan enfes şutun ağlarla buluşması ile 1-0 öne geçti. Aslında Yangel'in sağ tarafında Barış, sol tarafında ise Mehmet bomboş pozisyonda bekliyorlardı. Yanlış bir seçim yapmıştı şutu atmakla ama eğri sefer doğru gemi (böyle miydi bu?) oldu ve öyle ya da böyle amaçlanan gole ulaşılmış oldu. Gol dakikasından sonra rakibin gol bulmak için defansını bozacağını düşündüğümüz için özellikle Mehmet'in rakip alanı delerek geçmesiyle kaleciyle karşı karşıya kalabileceğini veya ara paslarıyla Yılmaz Hoca'yı bulması ve hocanın öldürücü pis burun vuruşları ile skoru arttırabileceğimizi düşünüyordum. Nitekim ikinci gol de fazla gecikmedi. Aynen düşündüğümüz gibi Defansta rakipten topu kapan Cenky hızlı bir şekilde Mehmet'i buldu, Mehmet orta sahada iki rakip oyuncuyu geçip , kale önündeki defans oyuncusunu güzel bir vücut çalımıyla geçti ve kaleciyle karşı karşıya kaldı. Bu saniyeden sonra golü kaçırmayacağı belliydi ve güzel bir plaseyle farkı ikiye çıkardı. Bundan sonraki dakikalarda ise rakip, üzerimize gelmeye çalışsa da ellerindeki futbolcu kalitesi epey bir düşmüş olduğu için kalemizi zorlayacak bir atakları gerçekleşmedi ve maç 2-0 Mühendislik Fak. lehine sonuçlandı.

Maçın sözü: Özgür " Kalede dondum be, Cenky ileri gitti de birazcık top geldi bari."
Maçın en iyi oyuncusu: "Mehmet, Ayhan Yangel"
Maçın yorgunu: "Barış Cevher"
Maçtaki eleştiriler: Son paslardaki zayıflık, bencillik ve kahraman olma duygusunun takıma verdiği zarar (çok mu ağır oldu?)
Goller: Ayhan Yangel, Mehmet

Futbolun Güzel Yüzü: Bando EsEs



Bando EsEs'ler çoğalsın, futbolun bir temaşa sanatı, maç izlemenin bir eğlenceden ibaret olduğu hiç unutulmasın. İyi ki varsın Bando EsEs!

8 Mart 2010 Pazartesi

Kadın

Sevgili M.T.'nin blogu Desportivo'da paylaştığı bir Nazım Hikmet şiiri "Kadın". Ben de kendi açımdan bir yorum yazmıştım aslında gönderinin orjinaline, ama az önce okuyunca çok hoşuma gitti :) , burada paylaşayım istedim. Şiirin sonuna eklediğim diziler şahsıma aittir...

Kimi der ki kadın
Uzun kış gecelerinde
Yatmak içindir.
Kimi der ki kadın yeşil bir
Harman yerinde dokuz zilli
Köçek gibi oynatmak içindir.
Kimi der ki ayalimdir.
Boynumda taşıdığım vebalimdir.
Kimi der ki hamur yoğuran
Ne o, ne bu, ne döşek, ne köçek, ne ayal, ne vebal
O benim kollarım bacaklarım.
Yavrum, anam, karım, kız kardeşim.
Hayat arkadaşımdır.

Kadın hayat arkadaşım, 
Sonsuzluğa yolculuğum, 
Tek dostum dediğin anda 
Seni arkandan hançerleyen.
Anadan gerisi kuyruklu yalandır, 
Kadın Ana olmadıkça 
Gerçekten kadın olamayandır.

7 Mart 2010 Pazar

Sakarya Tatankalar 24 - 6 Ege Dolphins

Muazzam maç oldu. Bu galibiyetle 2. Lig'de 2.liği elde etmiş olduk. 17 ya da 18 Nisan'da 1. Lig'in 7.siyle 1.lige yükselme müsabakasına çıkacağız. Sezon başından beri inanılmaz bir gelişme gösteren ve çok çalışan takımımı kutluyorum. Bu takımın bir parçası olmak çok büyük bir gurur. Hem ofans hem defans muazzam bir performans verdi. Rakibi her alanda kilitledik ve savaşarak kazandık. Umarım bu performansı terfi maçında da verir layık olduğumuz noktaya erişiriz. Şimdi sırada Üniversiteler Ligi ve Selçuk'la Anadolu Üniversiteleri maçları var. Tatankalar savaşmaya devam edecek!