26 Nisan 2010 Pazartesi
Derviş
Bu çocuklar insan, robot değil hiçbiri, arkasından kurmalı bebekler gibi kurup kurup salamazsınız onları. Onlar inançlarından, ailelerinden, kendilerine inananlardan besleniyorlar. Milyon kere söylediler çok kıymetli yorumcularımız "Bekir Fenerbahçe'nin topçusu değil." diye. Ama ne oldu? Fenerbahçe 2010 senesinin şampiyonu olursa ilk hatırlanacak adam oldu Bekir, Liderliği getiren, şampiyonluk yolunu açan adam. Bekir de diğer hakkı yenen çocuklar gibi bir futbol emekçisi, inançlarına, tanrısına sığınmış bir işçi. Bekir benim için bir Derviş. Muradı daha ne olabilirdi ki?
6 Nisan 2010 Salı
Kaçı Başarabilecek?
Ne kadar yazık, ne kadar acı bir durum aslında bu. Devamlılık adına atılan adımların çoğu yalancı, verilen sözlerin bir çoğu bomboş, mesnetsiz. Kadrolara baksan her sezon her takımda onlarca transfer, devamlı değişen kadrolar, değişen oyuncular. Bu devri daimin içinde dikiş tutturmaya çalışan antrenörler. Bir sezonda 2 teknik direktör kısıtlaması yapmadan, sözleşme adaletini sağlamadan, tazminatlar yalan olurken, her hafta yeni bir hoca harcanırken nereye gider Türk Futbolu?
Kaçı Başarabilecek? Kaçı gelecek sene başka bir gurbete göçmeyecek? Kaçı kurduğu kadroyu bir yerlere getirebilmenin, altyapıdan oyuncu çıkarmanın, 3-5 senelik planlar yapmanın hazzını tadabilecek? Gerçekten kaçı?
23 Mart 2010 Salı
Türk Futbolu Üzerine Konuşmak
Bunlar var ya hoca değil, geçtim adam değil. Bakma şimdi Bursa'nın başında Sağlam'ın lider gittiğine. Hepsi kötü de onun vasatlığı iyi kaldı. Futbolcu eskileriyle, tecrübesizlerle şansı ne yaver gitti. 9 puanı oynamadan aldı, çık onları yine kayıp Bursa! Adı Sağlam da yeri sağlam değil. Şampiyon olsa ne yazar, seneye üst üste 3 maç kaybetsin bakalım Heykel'e inebiliyor mu bir daha, hop Sağlam bakmışın pert.
Gerisini saymam bile, konuşmaya yazık üstüne. Şu memlekete bir tane de hoca gibi hoca gelmedi, adam gibi antrenör göremedi şu tribünler. Şu üç büyüklerin hocası ben olacaktım ki gösterecektim dünya aleme. Hallaç pamuğu gibi atardım imansızım! Ne Barcelonası ne United'ı kalırdı piyasada, kan çıkartırdım kan! Yazık işte kimlerle uğraşıyoruz koca ülkede. Zaten hakem yok, zaten federasyon yok, zaten yönetici yok. Günah vallahi verilen paraya yazık. Adam değilsiniz lan hiç biriniz, bitirdiniz Türk Futbolunu. Hepinizin köküne kibrit suyu, peştemalli aristokratlar sizi! Yürüyün gidin lan! Kaybol! Neymiş Teknik Direktörmüş, yürü ayağına şeyetmiim şimdi! Kapçık ağızlı!
Desek daha iyi değil mi? Güzellikleri görmesek, piyasada adam bırakmasak, gelene geçene sallasak da sallasak ne muhteşem olur ama! Maalesef bunları parça parça hergün, ama abartısız hergün yapıyor Türk Spor basını ve biz vazgeçmeden okuyor, izliyor, takip ediyor, nefret doluyoruz işi eğlendirmek olan adamlara. Bu basına da, vazgeçmeden onu okuyana da helal olsun. Hak ediyoruz bu kaliteyi.
21 Mart 2010 Pazar
Kıvrak
19 Mart 2010 Cuma
Futboldan Zevk Almak için Kasımpaşa
17 Mart 2010 Çarşamba
Mariga ve Kenya Üzerinden Çuvaldız
Şimdi ben bunları niye anlattım bilmiyorum, yok şaka şaka. Konu Mariga ve milliyeti. Şimdi bu adam Kenyalı. Elin İsveçlileri taa Kenyalardan gitmiş bulmuş getirmiş adamı. Kenya nasıl bir futbol ülkesi ki Serie A'da adam kapış kapış! Tekniğine, fiziğine, oyun şekline baktığında bu Mariga'dan Türkiye Ligleri'nde çok var. Ama o adamların hiç biri Mariga'nın oynadığı ya da teğet geçtiği liglerde oynamıyorlar. Mehmet Topal'ından Bekir Ozan'ına, Mehmet Nas'ından İbrahim Şahin'ine daha bir çok isim en az bu adamlar kadar orta saha oyuncusu. Eksikleri ne peki? Menajerleri menajer değil, risk alamıyorlar, kendilerine güvenleri yok, kendilerini eğitmiyorlar vesaire vesaire...
McDonald Mariga ve daha bir çok isimsiz ülkenin isimsiz futbolcuları Serie A, EPL, Bundesliga, La Liga'yı fersah fersah gezip sınıf atlarken, bizim korkak ve kendini beğenmiş çocuklarımız annelerinin liginden 1 karış dışarıya gidemiyorlar. Aferin evladım! Daha çok Marigalar gelir geçer sizin giyeceğiniz formalardan. Aynen devam!
12 Mart 2010 Cuma
Yöneticilik Dediğin Aslında Adamlık
"Küme düşsek bile Steve Teknik Direktörümüz olarak kalacak. Sunderland için taraftarların, takımın sahibinin, hepimizin sahip olduğu tutkuya onun da sahip olduğunu görüyorum. Steve gayretle çalışıyor. Duruşu ve kulübümüzle ilgili projeleri tam bizim istediğimiz gibi."
Quinn yaptığı bu açıklamayla neo-klasik futbol yöneticiliğinin nasıl olması gerektiğini sergilemekte. Kısa vadeli başarılara değil orta ve uzun vadeli planlara göre hareket edilmesi gerekliliğinin canlı ispatı olarak arzı endam etmekte. Aslında Yöneticilik denilen ünvanın adamlık olduğunu göstermekte. İşte bunun için Futbolda İngiliz Ahlakı'na imrenerek bakarken, yüzümüzü sınırların içine döndüğümüzde "İngiltere'deki futbolsa bu ülkede yapılmaya çalışılan ne?" diye sormadan edemiyor insan.
6 Mart 2010 Cumartesi
2010'un İlk Rezaleti
20 Ocak 2010 Çarşamba
Türk Futboluna Yaranamayanlar
17 Ocak 2010 Pazar
Gelecek Avcısı
Abdullah Avcı'yı seviyorum, onun içinde olduğu Türk Futbolu çok daha güzel. Teşekkürler Avcı.
1 Kasım 2009 Pazar
Madem Oynatmayacaktınız Niye Aldınız?


24 Ekim 2009 Cumartesi
James Troisi

Baytar

Ama dün akşam gerçek Baytar'ı bir kez daha gördük, Trabzon adına üzüldük. Broos'un kılıç keskinliğindeki neşterini yerken henüz maçın ilk devresinde yüzünde okuduklarım az sonra patlar bu adama delalet ediyordu. Taraftar da bir türlü ısınamamış Baytar'a belli ki çok ciddi protesto ettiler oyundan çıkarken onu. Kulübeye bile uğramadan soyunma odasına giderken de protestolar devam edince beklediğimiz gibi Baytar çıldırdı ve taraftarı alkışlamaya başladı ama onlara hakaret edercesine. Sonra aldı formasını öptü, sanki ben hepinizden daha çok Trabzonluyum der gibiydi. Öyle bir yüz ifadesi vardı ki sanki aralarına dalsa tekme tokat dövecek bütün taraftarı. Ama Baytar bir dur Allah aşkına. Sen daha kimsin, nesin? Dünkü çocuksun, yeni transfersin bu şehirde. Bu takım için daha ne yaptın ki taraftara posta koyuyorsun. Sen geçip gidersin o formadan ama o taraftar baki kalır. Trabzonspor senin değil onların takımı. Önce taraftarına, şehrine saygıyı öğren ondan sonra öp formanı. Önce takımına katkı ver, kademe atlat ondan sonra tepki gösterecek hakkı bul kendinde!
Trabzonspor seyircisi için sanırım Baytar bitmiştir. Broos da artık onu pek düşünmeyecektir kadroda en azından devre arasına kadar. Bu fırsattır Baytar'a düşünmesi için, sormalı artık kendine "Ben nerede yanlış yapıyorum?" diye. Baytar'lı Trabzonspor'a sabırlar diliyorum.
Fotoğraf: Hürriyet
21 Ekim 2009 Çarşamba
Soru - Cevap

Gazeteci: Arda'nın kırmızı kart görmesini engellemek için Yönetim'den bir uyarı geldiği ve bunun üzerine Arda'yı oyundan çıkarttığınız doğru mu?
Rijkaard: Hayır. Neden böyle bir şey olsun ki?
Gazeteci: Savunmanın çok kötü olduğu ve takımın çok gol yediği ortada. Buna bir önlem almayı düşünüyor musunuz, ya da savunmada farklı tercihler yapmayı düşünüyor musunuz?
Rijkaard: Takım sadece 4 savunma oyuncusundan ibaret değildir. Takımdaki orta saha ve forvet oyuncuları da savunma yapmalı ve ortaya bir takım savunması çıkmalıdır. Herkes savunma yaparsa bu sorun ortadan kalkar. Hakkınızdır ve saygı duyuyorum ancak kimsenin attığımız gollerden, hücum organizasyonlarından bahsetmemesi enteresan. Hep kötü şeyler anlatılıyor, onlar üzerinde konuşuluyor. Bunları anlatmaya devam edip biraz daha iyi şeylerden bahsedilse daha güzel olur diye düşünüyorum.
Futbolun yazılı olmayan kurallarına göre yaşayan ve futbolu oyun olarak gördüğü her halinden anlaşılan bir hoca Rijkaard. Şu sorular ise futbolu ne kadar iş haline getirip oyun olmaktan çıkardığımızın kanıtı. Futbol sadece bir oyun değil mi gerçekten? Endüstri ne ki?
18 Ekim 2009 Pazar
Denizlispor ve İstikrar

Giray Bulak'a onca süre takımı iyi götürmesine rağmen istediği transfer olanaklarını sunmamaları ve geldikleri yeri Yönetimlerinin yeterli görmesi, yani bir anlamda hedef büyütememek Denizlispor'la Bulak'ın yollarını ayırdı. Bulak daha iyi şartlar ve vizyon sunan Ankaraspor'u tercih etti kendine. Denizlispor ise Nurullah Sağlam'la çalıştı. Bütün bir sezon Sağlam'dan kötü sonuçlara karşın vazgeçmediler. Özellikle sezon sonuna doğru Sağlam'ın takımı oturdu ve ligde kalmayı hak edecek bir oyun oynadı. Sezon sonu gelip de yeni kontrat söz konusu olunca parasal konularda ve transfer stratejisinde anlaşamayan iki tarafın yolları ayrıldı.
Yeni sezona Faruk Hadzibegic'le başladı Horozlar. Tarihlerinin ilk ve tek yabancı teknik adamına fazla dayanamadılar. Lige kötü girilince Boşnak çalıştırıcı takımdan gönderildi. Kısa süreli olarak dönemin yardımcı antrenörü Mehmet Kulaksızoğlu takımı idare etti. Sonrasında göreve gelen isim hepimizin yakından tanıdığı Güvenç Kurtar oldu. Kurtar'ın toparladığı takım yine son haftalarda ligde kalmayı başardı. İmzaladığı sözleşme 1,5 yıllık olunca Kurtar ertesi sezonu da Denizli'de geçirdi. 2 sezondur düşmekten son anda kurtulan takımı bir kaç ufak eklenti ve doğru yabancı tercihleriyle Kurtar tekrar ligin tehlikeli ekipleri arasına soktu. Ligi 7. bitirdi Denizli ama bir kez daha aynı hastalık nüksetti ve Kurtar'la hem parada hem hedeflerde anlaşamadılar. Kurtar adeta ağlayarak ayrıldı oyuncularından ve Denizli yeniden çöküşe girmeye başladı.
Yeni sezona altyapılarda ve pilot takım Denizli Belediye'de çalışmış olan Ali Yalçın'la başladılar. Kendi çocukları daha az paraya görev yapıyordu isimli hocalara göre. Saadet fazla sürmedi. Ligin dibine demir atıldı, Sivas mağlubiyeti sonrası Yalçın istifa etti. Uzun zamandır takım çalıştırmayan ve gözünde para değil sadece kendini ispat etmek olan Ümit Kayıhan geldi Denizli'ye. Onun da ömrü uzun olmadı. Bir kaç hafta sonra Kayıhan istifa ettiğinde bu sefer göreve Mesut Bakkal geldi. Tıpkı daha önceki Bulak ve Kurtar etkileri gibiydi yarattığı etki, Denizli yine lige tutundu ve son hafta ligde kaldı. Yönetim tıpkı Bulak ve Kurtar yanlışlarında yaptığı gibi 3. kez aynı yanlışı yaparak küçük hedefler ve az parayla Bakkal'ı ikna etmeye çalışınca Bakkal Denizli'den ayrılıp henüz Süper Lig'e çıksa da daha çok şey vaad eden Manisa ile anlaştı.
Yeni sezon için Denizli ise tam aradığı türde birini bulmuştu. Kocaelispor'u ligde tutmak için o sezon elinden geleni yapan, iyi futbol oynatan ve Galatasaray'ı beşleyen Erhan Altın. Hem de Altın Bakkal'a göre çok daha az paraya çalışacaktı. 4 hafta dayanabildi Altın ve takımı. Altın görevden ayrılsın diye yapılan baskılar sonuç verdi ve istifa etti cesur ama tecrübesiz teknik adam. Sonra eski çalıştırıcı Nurullah Sağlam'a sarıldı yönetim. Sağlam o sıralar takım çalıştırmıyordu anlaşmak zor olmadı. Maddi konularda orta nokta kolay bulundu. Fakat aradan sadece 6 hafta geçmişken dünkü Bursa mağlubiyeti Sağlam'ın istifasıyla sonuçlandı.
Şimdi Denizli yeni bir teknik adam arayacak. 2,5 senelik Bulak döneminden sonraki 5. sezonda 10. çalıştırıcı olacak yeni gelecek adam. Ve şu tedirginlikle gelecek Denizli'ye "Her an istifaya zorlanabilirim". Bugün gelinen noktayı hangi yönetim hangi taraftar ister? Başarılı olunan her sezon sonrası daha yükseği hedefleyen bir ekip kurup başarıyla daha fazla para kazanmaktansa, her daim küçülmeyi seçiyorlar. Milyon dolarların döndüğü piyasada 50-100 bin liralar için takımı tanıyan, oyuncuları bilen adamlara diğerlerini tercih ediyorlar. Peki alışkanlık haline gelmeye başlayan bu istikrarsızlık istikrarı daha ne kadar sürecek? Ben bir futbolsever olarak Kurtar, Çalımbay ya da Bulak dönemlerindeki Denizlispor'u özlüyorum.
27 Eylül 2009 Pazar
Çalımbay'ın Cesareti
Maç Sonu ekleme: Bu yazıyı devre arasında yazmıştım. Galatasaray'ın böylesi oyun konsantrasyonunu kaybedeceğini düşünmüyordum, ötesinde Rijkaard'ın risk almaya yanaşmaması çok şaşırttı beni. Tipik bir kaos golü daha bulduktan sonra Burak, Youla ve Ümit'i oyundan çıkarıp orta saha direncini arttırması ve gerçekçi oyun yapısına dönmesi Çalımbay'a 1 puanı getirdi. Bu iki oyun arasında bir denge bulursa 3-4. sıralar arasını zorlayabilir Eskişehir ama 4 santraforla oynamaktan vaz geçmek şart bence.
Gol Rekoru Kime Ait?

Yazıya buradan geçebilirsiniz.
26 Eylül 2009 Cumartesi
Ben Fener'in Hocası Olsam

Şimdi bugünkü Fenerbahçe'ye bakalım sağ kanattaki tek adam forvetten kırma Colin Kazım, sol kanatta aslında bir sol bek olan Andre Santos, yedeğinde Uğur Boral ki son derece istikrarsız bir adam. Üstelik saydığımız bu 3 isim de orta saha olarak oynarken geriye dönme işini lalettayn yapan adamlar. Örneğin benim Brezilya Milli Takımı'nda ve Ligi'nde izlediğim Andre Santos lokomotif gibi adamdı. Fener'de neredeyse hiç savunmayı düşünmez bir yapıda. Sağ kanada M.Topuz yazılabilir ama o da orta sahadan kırma. Netice itibariyle Fenerbahçe'nin elinde orta sahada kanatta oynayıp yapması gerekenleri layıkıyla yapabilecek natürel sol ve sağ kanat adamları yok. Ancak o bahsettiğimiz GS kültüründen gelen Emre, çok koşan, iyi servis yapan, iyi şutlar çıkarabilen ve defansa yardımı bilen M.Topuz, her halinden iyi bir defansif orta saha olduğu anlaşılan Christian'dan oluşan 3lü ve göbeği parsellemiş bir orta saha düşündüğümde Fenerbahçe'yi daha iyi bir takım gibi görüyorum.
Defansta solda Andre Santos, sağda her zamanki gibi G.Gönül, göbekte Bilica-Lugano. Orta Saha Emre-Christian-M.Topuz, önlerinde serbest adam Alex. Forvette dolaşan ve hareketli ikili Güiza-Semih. Hem Semih devamlı oynamış olur hem daha çok pozisyon bulur Fener hem de sıklıkla olduğu üzere orta saha defans arasında derin boşluklar oluşmaz, kolay kolay kontra yemezler. Bu formatta Fenerbahçe oyunu 70 metre yerine 45-50 metrede oynayıp artan pres gücüyle şok golleri de sıklıkla bulabilir. FB'nin bulduğu gollerin çoğunun duran toplardan ya da bariz savunma hatalarından geldiğini düşününce sanki bu formatta hem Türkiye'de hem de Avrupa'da daha verimli ve göze hoş gelen futbol oynayan bir FB görürüz diye düşünüyorum.
Ha soran olabilir "Arkadaş sen GS'li değil misin sana ne Fener'den?". Vereceğim cevap da bellidir "Ben sporseverim, takımsever bir renk körü değil."
Tüm sporseverlere saygıyla...
23 Eylül 2009 Çarşamba
Türkçe Bilmeyen Türkler, Yabancı Kalamayan Yabancılar
"Colin Kazım, Souleymanou ve Moritz!
Kazım İngiltere’deki başarılı performansı ile önce Milli Takımımıza çağrıldı. Sonra Fenerbahçe Kulübü’ne transfer oldu. Uzun süredir Fenerbahçe’de ve Milli Takımımızda başarıyla görev yapıyor. UEFA Avrupa Ligi’nde oynanan Twente maçından sonra TV’ye röportaj verdi. Ama yanında tercümanı vasıtası ile. Bu nasıl bir şey anlamakta zorlanıyorum. Türkçe konuşamayan bir oyuncu Milli Takım’da görev yapıyor (Aurelio’da öyle). Daum bile milli marşımızı dinlerken söylemeye çalışıyor. Ama yıllardır ülkemizde futbol yaşantısını sürdüren Türk pasaportu taşıyan Kazım ise tek kelime Türkçe konuşmuyor. Hem Fenerbahçe Kulübü’nün hem de Milli Takım yetkililerimizin bu konuda eksikliği olduğunu düşünüyorum.
Gelelim Souleymanou’ya. Denizlispor kalesinde uzun yıllar görev yaptı. Şimdi Kayserispor takımında. Beşiktaş ile oynadıkları maç sonrası karşılaşmanın tek golünü atan Makukula’nın röportajında arkadaşına Türkçe tercümanlık yaptı. Ve Kasımpaşa’lı Moritz, Galatasaray maçı sonrası Türkçe konuşarak röportajını verdi. İşte size ligimizde görev yapan üç futbolcu ve aralarındaki fark. Yorumu size ait!"
3 Eylül 2009 Perşembe
Popescu41'den Galatasaray Değerlendirmesi
Çok güzel bir yazı olmuş. Galatasaray'daki değişimi anlamıyorlar, bizim gecen yılki sorunumuz defansımızdı sanıyorlar, oysa gol/hücum sorunumuz vardı geçen yıl. Geçen sezonki bazı puan kayıplarını inceledim:
Fenerbahçe 0-0
Kayserispor 0-0
Ankaraspor 0-0
Antalyaspor 1-0
Eskişehirspor 1-0
Sivasspor 2-0
Yani 34 maçın 6 tanesini gol atmadan bitirmişiz. 7 maçta da 1 gol atmışız. Yani gecen sene toplamda 34 maçın 13 tanesinde 1 ya da daha az gol atmışız.
Bu sezon Galatasaray gol atmaya başladı. Rakipler kolaydı deniyor, iyi de gecen sene Ankaraspor ve Kayserispor'a 4 maçta 2 gol atmışız. Toplam 2. Bu sene 2 maçta 5 attık aynı takımlara.
Defans sorunları ile gecen sene maç kaybetmedik mi? Elbette kaybettik. Ancak dikkat ederseniz, kaybettiğimiz çoğu maçı 2 farklı veya fazla kaybettik (Fb, Hacettepe, Sivas, Eskişehir) . Bu da gösteriyor ki sorun yine hücumda. Yediğimiz golü telafi için organize olmadan, sistemsiz hücumlarla kaybettiğimiz toplar yüzünden yedik golleri.
Bu sezon da defansımız muhteşem değil, ancak hücum derli toplu, kondisyon yüksek. Bu sayede gecen seneki gibi sürpriz golleri az görüyoruz kalemizde. Ha bahsi gecen yazar "15 dakika yenik oynayınca görürüz gerçek gücünü" demiş. Mümkündür, Galatasaray 15 dakika yenik oynar Beşiktaş karşısında, panikle atağa kalkar gecen seneki gibi, Beşiktaş da tutar 3 tane daha atar. Ancak bu Galatasaray'daki doğru değişimi gölgelemez ki. Maç sonu Rijkaard alır oyuncuları karşısına, panik içinde hücumun hiç bir halta yaramadığını kafalarına sokar. Kulağımıza küpe olur, bir daha yenik duruma da düşsek kahramanlığa gerek duymadan kontrollü sistemli hücum ederiz.
Elbette yaşanacak bunlar, ağır mağlubiyetler, puan kayıpları. Geçiş dönemindeyiz çünkü. Ancak bu geçiş surecindeki başarılarımızı "Galatasaray ciddi rakiple oynamadı" diye küçümsemek, ilk mağlubiyette "ben demiştim, zor maçlarda çok mağlubiyet alır bunlar" demek çok basit yorumlardır.
Takıma bir sistem, bir standart getirmek için geldi Rijkaard. Yoksa günü kurtarmak için hoca arasaydık eminim daha ucuzunu bulurduk.
Kısacası Rijkaard Atatürk rozeti takip Türkiye tshirt'ü giymese de "Avrupa’yı zorlamam, yorulup ligden kopmayalım. Lig için de iyi kötü bu seneyi şampiyon bitirecek bir 11 kurarım, gerek olmadıkça 70den önce oyuncu değişmem, takıma bir şey katmasam da şampiyon oluruz o bana yeter" diye düşünmek yerine "Galatasaray'a geldiysem, bu kulübe bir şeyler katmam gerekir. Futbolculara öğrettiklerim benden sonra da futbolcuların isine yaramalı" diye düşünecek kadar Türk dostu (!) olduğuna inanıyorum.
NOT: Bu yazıyı okuyan kişilerden özür dilerim çok uzun oldu:)