Sayfalar

25 Haziran 2009 Perşembe

Nihat ve Ötesi

Nihat Kahveci'nin Beşiktaş'a geri dönüşü bu transfer sezonunda şu ana kadar armut toplayan Demirören'in önemli bir transfer başarısı bunu kabul etmek gerekir. Nihat hem Milli Takım'da hem de İspanya'da marka olmayı başarmış önemli bir isim. Toschak onu ilk A takıma aldığı gün söylemişti çok önemli bir futbolcu olacağını. O da oldu gerçekten, sabretti, çalıştı ve oldu. 2002'de transfer olduğu İspanya'da 7 yılda 168 lig maçında 76 gol atarak adını neredeyse hiç unutturmadı. Euro 2008'deki sakatlığı bu sezonu onun için kayıp bir sezon haline getirmiş olsa da hala piyasası ve isteyeni olan bir oyuncuydu. Daha 1 hafta öncesine kadar da en az 3 yıl daha Avrupa'da oynayacağım diyordu. Ama Nihat dün gece itibariyle artık Beşiktaş'ın futbolcusu. Hedef küçültme değil mi bu?

Hem Nihat'a hem Beşiktaş'a hayırlı olsun demekten başka çare yokken bu transfere başka bir açıdan bakmak istedim. Son 10 yılda Türkiye'de yetişip Türkiye Ligi'nden Avrupa'ya transfer olmuş isimlere ve sonlarına bakmak kafamızda bazı şeylerin netleşmesini sağlayabilir.

Hakan Şükür: Kısa Torino seferinden sonra Inter'de 1 sezon devamlı olarak oynayıp, ertesi sezon üzeri silindikten sonra, 6 aylığına Parma forması giyen, sonrasındaki diz kapağı kırığı ve yine 6 aylık Blackburn macerası ile Avrupa defterini bir daha açmamak üzere kapatan Türk Futbolu'nun neredeyse tüm rekorlarını kırmış efsane ismi.

Arif Erdem: Galatasaray'daki devamlılığı ve başarıları sonrası İspanyolların dikkatini çekmiş, Sociedad'a 6 aylığına gidip, kaçarak dönmüş, Milli Takım'a Dünya 3.lüğünde fazlasıyla katkı vermiş, TSL gol kralı olmuş önemli bir tamamlayıcı forvet.

Emre Belözoğlu: Daha 16 yaşında GS forması giyip dikkatleri çekmiş, Milli takım'da kaptanlığa kadar yükselmiş, Inter'de ve Newcastle'da geçirdiği 7 sezonda toplamda ancak 126 lig maçında forma giyebilmiş ve Fenerbahçe'ye transfer olmuş, Türk futbolunun son yıllarda yetişdirdiği en yetenekli futbolculardan biri.

Okan Buruk: Emre ile birlikte Inter'e transfer olup 3 sezonda sadece 25 lig maçında forma bulabildikten sonra adeta kaçarcasına Türkiye'ye dönen, Milli Takım'ın oynadığı dönemde en önemli parçalarından biri, UEFA Kupasını kazandıran isimlerden biri olan sağ kanat oyuncusu.

Hakan Ünsal: Galatasaray'da hafızalarda yer eden, Milli Takım'ın değişmezlerinden olan, Türk futbolunun önemli sol ayaklı sol beklerinden biri. 6 aylık Blackburn seferinden Arif'in İspanya'dan kaçtığı gibi yeniden Galatasaray'a dönen savunma oyuncusu.

Tugay Kerimoğlu: Çok genç yaşta GS kaptanlığı yapmış, Milli Takım'da da aynı gururu yaşayıp sonrasında İskoçya üzerinden adaya transfer olup 10 sene boyunca İngiltere'nin sembol ve en çok saygı duyulan futbolcularından biri haline gelmiş, efasane Blackburn Rovers'lı orta saha oyuncusu.

Sinan Kaloğlu: Altay'dan yetişme, Beşiktaş'ta hayal kırıklığı, Bursa'da efsane olarak hatırlanan forvet oyuncusu. Geçen sezon başında transfer olduğu Bochum'da çok az forma bulmuş, bu sezonki durumu halen kesinleşmemiş golcü.

Gökdeniz Karadeniz: 2 yıldır oynadığı Rubin Kazan'da takımın banko oyuncusu olan, Milli Takım'da bir dönem el üstünde tutulan, Trabzon'un yetiştirdiği en önemli futbolculardan biri.

Fatih Tekke: Yine Trabzon'un futbolcu tarlasından yetişme, Türkiye'de çok önemli gollere imza atmış, Trabzon seyircisi için efsane olmuş önemli bir forvet oyuncusu. 2006'da transfer olduğu Zenith'te Rusya Ligi ve UEFA kupası şampiyonluğu yaşamış olsa da daha çok gördüğü kırmızı kartlar ve Teknik Direktör Dick Advocaat'la tartışmalarıyla gündeme oturmuş isim.

Hasan Kabze: 2007'de transfer olduğu Rubin Kazan'da da öncesinde Galatasaray'da da oynadığı her dönem alternatif, joker oyuncu olarak adlandırılmış, az sayıda ama kritik goller atan bir futbolcu olarak öne çıkmıştır. Bucaspor'un Türk Futbolu'na yetişdirdiği bir isim.

Caner Erkin: 4 Milyon Dolar'a transfer olduğu CSKA Moskova'da 2 sezonda sadece 23 Lig maçında forma bulabilmiş, Manisa çıkışlı, yavaş yavaş Milli Takım forması giymeye başlamış sol kanat oyuncusu.

Çağdaş Atan: Marmaris'ten yetişip, Trabzon ve Beşiktaş maceraları sonrası Bundesliga'nın 2. kalite takımların Cottbuss'da forma giyip, oradan İsviçre Ligi'nin iyi takımlarından Basel'e geçiş yapan savunmaoyuncusu.

Tuncay Şanlı: 2 sezondur Middlesbrough'da ter döken, agresif oyunu, hiç bitmeyen enerjisi ve farklı mevkilerde oynayabilmesi ile saygı toplayan, Türk Milli Takımının mevcut kaptanı. Boro'da 2 sezonda sakatlıklar dışında 67 Lig maçında forma bulup 15 gol kaydetmiş, takımı ligden düşünce transfer gündemine oturmuştur.

Yukarıda geçen isimlere baktığımızda Tugay Kerimoğlu dışında istikrarlı bir şekilde gittiği üst sınıf lig ve takımda forma bulup Türkiye'ye dönme ihtiyacı hissetmeden kariyerini orada sonlandırma cesaretini gösterebilmiş oyuncu görmüyoruz. Şu ana kadar kariyerini en iyi biçimde yönetmiş olan Nihat'ın daha 29 yaşında Beşiktaş'a dönmesine işte bu yüzden anlam veremiyorum. Gökdeniz, Hasan, Fatih ve Caner Avrupa'nın bizimkine eşdeğer kalitedeki ligi olan Rusya'da devam ediyorlar kariyerlerine, ancak oynadıkları takımlar bizim 4 büyüklerin ilerisinde olan takımlar değil. Son yıllardaki en büyük başarıları Galatasaray'ın UEFA Kupası kadar. Sinan kadroya giremiyor, Emre, Okan, Şükür, Arif, Ünsal Türkiye'ye kaçmışlar adeta hayal kırıklıkları sonrası. Çağdaş Almanya'dan İsviçre'ye geçmiş ama lig ve takım Türkiye ile kıyas bile edilmez. Bir tek Tuncay üst sınıf bir ligde, o da küme düşen bir takımın parçası ve transfer sezonu 1 ay önce başlamış olmasına karşın hala resmi bir teklif yok.

Bu görüntüde sanırım varacağımız nokta altyapı, futbolcu eğitimi ve oyuncularımızın bu spora bakış açısı. Yurtdışındaki gibi spor, futbol okullarından değil de, hobi olarak tercih edilen, görülen altyapı sistemlerinden yetişerek gelen, liseyi zorla bitiren, bitirenlerin %99'unun üniversite okumayı aklının ucundan bile geçirmediği, yabancı dil öğrenmeyi angarya olarak gören bir oyuncu ordusu ve sistemin içinde yetişen futbolcularımızın Avrupa'da önemli liglere transfer olup oralarda kalıcı olmalarını beklemek zaten en baştan hayalperestlik değil mi? Bir kaç önemli maçtan önce toplu olarak psikologlarla görüştürmeyi, hayat dersleri dinletmeyi yöneticilik sanan adamların kulüpleri idare ettiği şu ortamlardan kaç tane topçu çıkıp İspanya'da, İngiltere'de, Almanya'da fırtınalar estirecek Allah aşkına. Dün ortega yazmış Özgür Çek'i, geçen gün PCLion Antep'e giden Gökhan'dan bahsetmiş. Altyapıdan çıkan önemli adamları tutma gayreti bile göstermeyen adamlar nasıl olacak da bu çocuklar üzerine proje geliştirecek, onların psikolojisiyle uğraşacak, onları global bir endüstri haline gelen futbola hazırlayacak.

Üst sınıf liglerde, yetiştirdiğimiz en iyi adamlar denendi, sonuç ortada. Neden Türk Futbol ve Futbolcusuna eğilsinler ki! Adamlar daha restoranda çatal isteyemiyor, 2 hafta sonra evlerini özlüyorlar. Yöneticimizle, ailelerimizle, futbolcularımızın kendisiyle yurtdışındaki kredimizi bitirme noktasındayız. Hayırlı, uğurlu olsun!

Hiç yorum yok: