TRT'de hangi spikerdi hatırlayamıyorum "Berezilya" derdi hep. Çok gülerdim, acaba kimse uyarmıyor mu derdim. O dönemler Brezilya sevgimizin yoğunlaşmaya başladığı dönemlerdir, yeşille sarıyı birbirine çok yakıştırdığımız, Brezilya maçı olsa da top nasıl oynanır görsek dediğimiz zamanlar.
Brezilyalılar hep üretip, sattılar. Ülke olarak ekonomileri çok kuvvetli değildi asla, Rio Karnavalı ülke ekonomisini canlandıran 1 numaralı etken oldu hep. Futbol olmasa bir çok ailenin ve gencin durumu çok vahim olurdu. Aileler yavrularını hep topçu olabilsinler diye yönlendirdiler ve buna son hızda devam ediyorlar. Her kıtadan bir çok ülkede Brezilyalılar milli takımlarada oynayabilsinler diye devşirilmekte. Neredeyse birazcık parası olan her kulüp takımında en az bir Brezilyalı var. Ve bu ihracatın kaynağı Brezilya Ligi.
Bu sezon Lig Tv'den ve internetten şu futbolsuz günlerde bir çok Brezilya Ligi maçı takip ettim. Edindiğim izlenim, ligin ligden daha çok boğa güreşi müsabakaları ve oyuncu pazarlama merkezi halinde olduğu. Maçlar hep onbinlerce kişilik stadlarda, hınca hınç dolu tribünler önünde ve orta sahalar olmadan oynanmakta. Bir o takım bir diğeri saldırıyor hep. Ön planda olanlar çoğunlukla hücuma dönük orta saha oyuncuları ve forvetler. Flamengo bahsini anlattım aşağıda, parlayanlar hemen Avrupa'ya. Avrupa'ya gelen defans oyuncularına bakarsanız çoğunlukla uzun boylu, yan toplarda golcü ya da sıklıkla hücuma çıkan hızlı kanat oyuncuları olduklarını görürsünüz. 20 tane hücum oyuncusu sayabilirken bilenler Brezilya Ligi'ni, ancak 2-3 savunma özellikleri taşıyan orta saha oyuncusu hatırlarlar. Belki de Brezilya'dan çok önemli kalecilerin ve defans oyuncularının yetişmemesinin nedeni budur. Herkes gol görmek ve delice sevinmek istiyor. Mesela dün akşam Flamengo kalecisi Bruno geldi frikik attı, adından söz ettirmenin tek yolunun gol atmak olduğunun o da farkında, tıpkı Ceni gibi.
Biletler çoğunlukla ucuz, ailecek gelinip, rahatlanıp, meşale yakılıp, bağırılıp, çağırılıp eve dönülmekte. Lig adeta bir "showroom" halinde, herkes çalım, gol, kendini gösterme peşinde. ayrıntılara pek önem verilmemiş bu yüzden. Oyuncuların sırtında isimleri yazmıyor, neredeyse hiç bir maç açıklanan saatinde başlamıyor, saha kenarında elinde mikrofon "Levent Özçelik" tadında abiler ilk fırsatta sahaya dalmak için devamlı tetikte, takımlar hazır, maç başlayacak, ceza sahası önündeki röportajın bitmesi bekleniyor, saha kenarı delicesine foto muhabiri ve gazeteci dolu. Oyuncu yetiştirmekten adeta Lig'i yetiştirmeye fırsat bulamamışlar. Hakemlerin büyük kısmı çok kötü, sarı kartlar havada uçuşuyor, istikrarsız düdükler geliyor devamlı (Bizim hakemler orada İlah muamelesi görür), 4. hakemler adeta uyuyor, çoğu maça hakemler telsiz ve kulaklıkları olmadan çıkıyorlar. TV yayınları ise Show TV'nin 1995'te yaptığı yayınların seviyesinde bile değil, çoğu zaman topu yakalayamıyorlar. Hoşuma giden tek bir ayrıntı var; barajların bozulmasından bir hayli sıkılmış olacaklar ki, hakemler maça ceplerinde beyaz sprey boyayla çıkıyor ve barajın duracağı yeri çiziyorlar. İhlal anında basıyorlar sarıyı. Bu kadar eksinin olduğu ligdeki en nizami oluşumlar barajlar anlayacağınız. Bizim de örnek alabileceğimiz nitelikteki tek uygulama.
Sözün özü, Berezilya Ligi tam bir Satış Ofisi! Gol atmak için birbirini parçalayan oyuncular ve en iyi paraya onları okutmaya çalışan Kulüp yöneticileriyle menejerlerin bürosu. Ne olursa olsun Berezilya futbolu bir başka!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder