Maç öncesi ve içi onca acayiplikten sonra ilk 20 dakikasını seyredemediğimiz maçın geri kalan 70 dakikasında gördüklerimiz üzerine konuşalım. Basındaki eleştirilerin en büyüğü kuşkusuz Galatasaray'ın tek santraforla oynuyor olması üzerine. Metalist maçında gördük ki Galatasaray aslında tek santraforla oynamıyor, hücum oyuncusu olarak nitelenebilecek Arda, Kewell, Lincoln de birer santrafor. Yalnız Arda ve Kewell orta sahaya zaman zaman yardım eden cinsten! Takımın taktik dizilişine Skibbe 4-2-3-1 dese de tribünden gözüken 6-0-4 oynandığı. Çoğu zaman ileri çıkan defansla Ayhan ve yanında oynayan ilk devre Meira 2. devre Barış iç içe giriyor, sanki tek blokmuş gibi oynuyorlar. O yukarıdaki dört adam ise takım savunmada iken çizgi üzerinde, hücumda iken neredeyse hep ceza sahası üzerinde kümeleniyor. Lincoln'ün durarak oynaması çok büyük bir handikap, maç boyu aklımıza nice 10 numaralar geliyor maç boyu koşan, içimiz cız ediyor. Kewell'ın fizik gücü belli ki üst seviyede değil ama bu haliyle bile adeta harcanıyor bu takımda. Sabri'den neredeyse nefret ettik bu maçta! TV'den çok kızıyorduk, staddan çıldırdık! Kewell'ın savunma arkasına sarkan en az 7-8 koşusunu yedi. Bunların 3'ünde topu Sabri adamın önüne yuvarlasa en az birini gol yapacak ustalığa sahip Kewell. O kadar boş koşudan sonra adamın yorulması normal, şükür ki çok karakterli bir topçu da maça küsmüyor. Baros ise tek santrafor oynacak niteliklere haiz bir adam değil, dahaziyade 2. isim olmaya müsaitbir adam. Oyunda kaldığı sürede onun da 10-15 tane çapraz koşusu boşa gitti, çünkü onun boşalttığı alanlara kayması gereken Lincoln yürüyerek oynuyordu, Ayhan - Meira (Barış) ikilisi ise oralara gurbet kadar uzaktı. Arda'da ise gün geçtikçe artan bir düşüş söz konusu. Gerek saha içinde yapamadıkları, gerekse vücut dili bir sorun olduğunu anlatıyor. Demek ki rotasyon denilen kavram bir takım için bu kadar önemliymiş.
Galatasaray'ın bu sistem(sizlik)le başarılı olma ihtimali sıfıra yakın. Ayhan'ın ve partnerinin sadece defansif yönlü, hücum üretmeyen futbolu, orta ve top yapamayan kanat bekleri ile Skibbe efendinin bu takımı bir yerlere taşıma ihtimalini düşünemiyorum bile. Üstüne üstlük Skibbe'nin her hareketinin önceden biliniyor olması da ayrı bir yazı konusu ki o yazıyı dostum Franchi yazmış, aynen aktarıyorum, virgülüne dokunmuyorum:
----------
Çoğu yerde yazılıp çiziliyor Skibbe'nin oyun sistemi ve oyuna müdahele ediş şekli. İki Galatasaray maçı izleyen herkes kolaylıkla ezberleyebilir bir sonraki maçta olacakları. Bir dönem Zico'ya ve sonrasında Aragones'e aynı eleştiriler yapılmıştı. Şimdi Skibbe de kalıplaşmış ve pek başarılı olamayan oyun anlayışında ısrar etmeye başladı. Ezberlemek kolay olsun, şöyle kısa kısa maddleyelelim Skibbe'nin o eşsiz teknik direktörlük yeteneğinin bir göstergesi olan müdahelelerini : 1. Meira orta sahadaysa onu geri çek, yerine bir defansif orta saha al. Servet'in yanındaki stoperi oyundan almayı unutma tabii ki. 2. Meira zaten savunmadaysa Kewell çok iyi oynuyor olsa da Kewell-Aydın değişikliğini yap. Çünkü Kewell vasat bir oyuncu, ilerleyen bölümlerde maçı çevirebilecek kalitede bir adam değil(?!?!). 3. Baros sahadaysa yerine Ümit'i sok. Ümit sahadaysa yerine Nonda'yı sok. Sakın ha çift forvetle oynama, çünkü maç 0-0, ligde senden üst sırada olan bir takımdan bir puan almak başarıdır. 4. Baktın Aydın ve Ümit olmadı mı ? O zaman Hakan Balta'yı ileriye sür. Arda'nın yerine de Volkan Yaman'ı al. Çünkü Volkan Yaman Arda'dan çok daha etkili oyuncu. Maçı Yaser Yıldız veya Alparslan Erdem gibi hızlı ve çabuk oyuncularla değil sol bekteki ağır Volkan Yaman ile kurtarabiliriz. 5. Arada bir yerinden kalk ama 5 dakikadan fazla olmasın. Alkış tutup "Haydi !" diye bağır ve yerine otur. 6. Sakın ha 4-5-1'den taviz verme. Maçı çevirmen gerekse bile, geriye düşsen bile çift forveti unut. Öyle iki puan kaybedeceksin diye sistemini değiştirmeye kalkma sakın. Sen Alman Disiplinisin, öyle kolay pes etmezsin.
----------
Gerçekten Skibbe böyle bir adam. Arada bir yerinden kalkıp önce elleri cebinde dolaşıp sonra Alkış tutup yerine oturuyor. Devamlı aynı hareketi yapıyor, bıkmadan ve usanmadan. Oyuncu da rakip futbolcu ve hoca da taraftar da biliyor ne yapacağını. Maç berabere ise riske asla girmiyor, 1 puana bayılıyor. Riske girmekten anladığı ise kopya oyuncuları değiştirmek zaten. Skibbe bir garip adam, takım bir garip takım.
Maçın son düdüğüne kadar taraftardan tek bir olumsuz söz çıkmadı takıma, hep destek oldu Sami Yen. Ama takım mağlupken bile bir kaç adam dışında çabalayan kimsenin olmaması taraftarı gerçekten çok kızdırdı. Son düdükle beraber hep bir ağızadan çıkan sözler şunlar oldu "Sabrımız taşıyor, adam gibi oynayın!". Hak vermemek imkansız. Bazı maçlar aslan kesilen adamları bir çok maçta sahada göremeyince şaşırıyor insan, ne oldu ki size diye sormadan edemiyor. Kale arkası açıklara 30 YTL verip girenleri bir kenara koyalım, stadın yarısından çoğu 150-250 YTL arasıpara verip gelmiş maça, ortada ciddi bir fedakarlık var maddi olarak. ama bunun karşılığında ne sahadaki futbol ne de sonuçlar doyurucu. Çırağanda 45 YTL'ye acı Türk Kahvesi içmeye benziyor bu, Sami Yen'de ne Çırağan ya! Stad yaşlanmış, buram buram "yeter artık!" kokuyor her santimi. Niteliksiz bir mekanda, nitelikleri nerede olduğu bilinmeyen bir takıma bu kadar para verip de sonrasında insanın ağzında o acı tadın kalması ister istemez sinir yapıyor, soğutuyor.
Takıma verilen tepkiden sonra Metalist'li oyuncuları hep birlikte alkışladık. Dirençli oyun disiplininden kopmayan ve hızlı bir takım Metalist. Hocaları da ezberi zor olmayan Alman dehasını iyi ezberlemiş, her hareketine cevap vererek 1 puan için geldiği Sami Yen'den deve yüküyle ayrıldı.
Bir son cümle de kendimize, taraftara. Bizim de Skibbe'den bir farkımız yok, 3-4 tane tezahüratı ezberlemişiz evirip çevirip aynı şeyleri söyledik bütün gece. Biraz yenilenme ve yaratıcılık şart. Haydi tribün liderleri boş durmayın, hem oyuncuyu hem taraftarı ateşleyecek bir şeyler gerek Sami Yen'de!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder