Sayfalar

29 Kasım 2008 Cumartesi

G.Saray - Metalist: Sami Yen'e Giriş ve Zulüm

Çok büyük umutlar ve çok büyük heyecanla gittiğim bir maçtı Metalist maçı. Jardelli, Serkanlı kadronun Sturm Graz'la 2-2 berabere kalıp gruptan çıktığı maça gitmiştim en son. Öylesi büyük bir heyecan ve hayal kırıklığı kırması bir duygu yaşamıştım ki o gün, uzunca bir süre maça gitmemeye karar vermiştim, zaten stadda izlediğim hiç bir maçı kazanamamıştı daha Galatasaray. Sonra Terim, Hagi, Gerets, Kalli, Güler geçti kulübeden, başkan değişti, ben okulu bitirdim, 2 iş değiştirdim, evlendim ve bugün. Sunum yapacağım kongreyle çakışınca maç tarihi tamam dedim, bu sefer gidiyorum maça. Dile kolay 6 seneyi geçmiş Sami Yen'e son ayak bastığımdan beri, bir nevi açlık, o atmosfere özlem, yeniden alevlenen tribün ateşini her yutkunduğunda hissetmek. Sami Yen bir mabet Galatasaraylı için, bir nevi kutsal bir görev orada olabilmek, ben de kutsanacaktım yeniden.
Biletix'ten ayırttığım biletleri aldım, gerçek taraftarın yapması gerektiği üzere GS Store'dan formamı alıp lisanstan arkadaşım Sayko ve kardeşiyle buluştum. 6 gibi kapıların önüne geldik zaten kapılar da yeni açılıyordu. Bilete göre yeni açık üste 9-14 arası kapılardan giriş yapacaktık. Ancak zulüm işte o an başladı. Önüne gelip sıraya geçtiğimiz kapılardan saygıdeğer polislerimiz tarafından geri çevrildik. Sebep olarak üst tribün girişlerinin sadece direk caddeye açılan kapıdan yapılacağını söylediler. Saçma sapan ve anlaşılmaz bir uygulama. Binlerce kişiyi bir anda tek kapı ve sıraya mahkum etmek nasıl bir zihniyet olabilirdi ki! Sonradan konuyu çözdük. Görevlendirilen polis sayısı oldukça azdı ve tüm kapılara müdahale edemeyeceklerini anlayınca yeni açık üst taraftarından bari kurtulalım diyip 5 kapıyı kendi kafalarınca 1 kapıya düşürmüşlerdi. Hangi taraftan bakarsak bakalım mantık bulmak imkansız. Neyse, Maç öncesi coşku ve heyecan dolu adamların içi boşaldı sanki bir anda kafalar soru işareti doldu. Sıraya girdik, yavaş yavaş ilerlemeye başladık. Ama bir 20-25 dakika sonra kapı önünde bir öbekleşme olduğunu, dışardan gelenlerin tabiri caizse sıraya okkalı bir kaynak yaptığını farkettik. Sıra bir anda galeyana geldi, en ufak kıvılcımda başlayacak bir kavganın kokuları geldi burnumuza. En ilginci ise sıraya kaynayan adamlar yüzünden kapının önünde olduğu içeri giremeyen taraftarın ses çıkarmamasıydı. Adamlar göz göre göre yedirdiler hem kendi haklarını hem de bizim hakkımızı. Bağırışlar, çağırışlar, tepkiler, bir süre sonra küfürler, kavgaya ramak kaldığı anlar. Tepkilerimiz ve kapıya yaklaşmamız üzerine kaynakçı ve cibiliyet fakiri elemanları sokmamaya başladık içeri. Ancak bu hengamede saat 19:55'e geldi, maçın başlamasına 5 dakika kalmıştı. O sırada 2 saattir nerede olduğunu bilmediğimiz güvenliği sağlamakla görevli polisler gelip sırada bir karmaşa çıkardılar ve kaynakçı grubun bir kısmının içeri girmesine sebep oldular. Sıradan tepkiler büyüdü, dostum Sayko da yüksek sesle tepki verenler arasındaydı, sadece ve sadece "Neredesiniz bu saate kadar, neden görevinizi yapmıyorsunuz?" dedi. Ancak üzerindeki üniforma ve belindeki silaha sahip olmanın krallık, kendisinin de Ali kıran baş kesen olduğunu sanan, amir olduğunu tahmin ettiğimiz, polis memuru kılıklı adam bir anda Sayko'nun üzerine geldi yanındaki 5 elemanıyla, uzun saçlı Sayko'nun saçlarına asıldı ve kendine doğru çekmeye başladı. Yanındakilerin coplarına sarıldığını gördük. Şu işler 2-3 saniye içinde gelişti. Polis'in kendine doğru çektiği Sayko'ya başta ben ve kardeşi olmak üzere bir anda etraftaki tüm taraftarlar sarılıp geriye çekti ve bir kısım taraftar da polislerle bizim aramıza girip polisleri dışarı caddeye doğru itti. o an taraftarda gördüğüm birlik duygusu beni çok duygulandırdı, bir yanda sıraya kanak yapmaya çalışan karaktersizler, öte yanda polise hiç tanımadığı ama beraber tezahürat ettiği adamı bırakmayan, "buradan adam alamazsınız, taraftar taraftarı teslim etmez" diye yırtınan adamlar. Galatasaraylı olduğuma bir kez daha şükrettim o an. Bir anda ürken saygıdeğer polis memuru bu sefer gücünü hissettirmek için ekibiyle birlikte kapı önüne geçip, "Tek sıra olmazsanız içeri almayacaz! İnsan gibi sıraya geçin!" demesi kafalarımızda "acaba az önceki insanlık dışı ve terbiyesizlik seviyesinden daha aşağıdaki hareketi yapan adam kimdi?" sorusunu canlandırdı. Yaklaşık 5 dakika kimseyi almadılar içeri, sonra birden kayboldular meydandan, güç gösterilerini tamamadıklarına göre zaten gidebilirlerdi artık değil mi?

Turnikelerden geçtik, içerideki polis arkadaşlar yaptıkları ciddi üst aramasında ne üzerimdeki bozuk paraları ne de bakalım ne yapacaklar bunu görünce diye özellikle getirdiğim miyadı dolmuş İsviçre çakısını bulabildiler. Yeni açık üstteki yerimizi aldığımızda saat 20:20, maç ise başlamış idi ve yazının başında bahsettiğim heyecan, umut ve coşkudan eser kalmamışken, şaşkınlık ve intikam duygusu ile dolmuştum. Hıncal Uluç'a ilk defa hak vermiştim.

Devam Edecek...

1 yorum:

Adsız dedi ki...

gecmis olsun