Sayfalar

22 Mart 2009 Pazar

118 Milyonluk Adam ve Bay 4. Çeyrek

Knics Lee bu maça sakat olduğu için çıkamayınca Magic'in bir numaralı silahı Howard'ı durdurabilmek için ciddi bir planla çıkmış sahaya. Howard'a gelen yardımlar ve yardım varken bile kalkan ellerle kapanan pas koridorları olunca Howard'ın hareket kabiliyeti önemli ölçüde kısıtlandı. Üzerine bir de Howard üzerinden hücum etmeye çalınca Knicks, Süpermen önemli bir faul problemine girdi. Howard'ın ilk çeyrekten sonra saha içi isabet bulaması çok önemli bir ispatı Knicks stratejisinin ulaştığı başarının. Diğer maçların aksine daha fazla insiyatif almaya çalışan Lewis ilk 3 çeyrekte 22 sayı üretip Lee ve Alston da ona destek verince maç son çeyreğe kadar başa baş gitti. Q-Rich'in eski günlerini hatırlattığı ve Nate "the Kryptonate" Robinson'ın skorer kimliğini öne çıkardığı maçın son çeyreğine damga vuran ise Hidayet'ti. Son 12 dakikaya 5 sayı ile giren Türkoğlu bu süreçte ürettiği 15 sayıyla Magic için ne kadar önemli bir isim olduğunu gösterdi. Lewis'in maç geneli Hidayet'in maç sonu performansı Magic'i 2. sıra yarışında tuttu ve Boston'un ensesinden ayırmadı. Birinin kontratı birinin yüreği çok büyük, o iki forvet dün gece Magic'i ayakta tuttu.

21 Mart 2009 Cumartesi

Adam Gibi Futbolcu

"İlk maçta oyundan çıkarken de davranışları olay olmuş. Burada da sahanın ortasında soyunma odasına kızgın bir vaziyette gitmesi hiç hoş bir görüntü değildi. Karara saygı duymayabilir, ama giydiği formaya saygı duyması gerekir. Galatasaray büyük bir kulüp, Lincoln’e hiç yakıştıramadım."

Galatasaray'ı 2-3 mağlup ettikleri maç sonrası Lincoln üzerine Olic'in yorumları.

20 Mart 2009 Cuma

En Subjektifinden Galatasaray Reçetesi

Aşağıdaki görüşler tamamen şahsıma aittir, fena halde subjektiftir ve sadece ve sadece benim görüşümü yansıtır.

1) Bu sezonu unut ve kadroyu gelecek sene takımda kalacak adamlardan oluştur.
2) Lincoln, Linderoth, Nonda ve De Sanctis ile yolları ayır, sat ya da geri gönder.
3) Ümit Karan ve Hasan Şaş'a teşekkür et, gerekiyorsa etmeden Şükür'e, Penbe'ye, Erdem'e yapıldığı gibi kapının önüne koy, alışıksın sen buna Galatasaray!
4) Çok fazla para kazandırmaycaksa Arda ve Servet'i satma takımda tut, hatta Arda'yı asla elden çıkarma.
5) Aydın, Semih, Cem Sultan, Murat ve kirada olan gençlerden en iyi verim alabileceklerini A Takıma kanalize et.
6) Takım kaptanlığını Arda, Ayhan ve Kewell üçlüsüne ver.
7) Kewell'ın sözleçmesini 2010'dan daha ileriki bir tarihe kadar uzat.
8) Yabancı transferlerini şimdiden bitir, piyasada bir dünya serbest kalacak kaliteli oyuncu dolu.
9) Uğur iyileşemiyorsa mutlaka bir yabancı transferini sağ beke yap.
10) Adnan Sezgin denen adamdan bir şekilde kurtul, ya da onu etkisiz hale getir.
11) Kalli'yi acilen defet, bir daha Galatasaray'ın 1 km yakınına yaklaşmasına izin verme.

19 Mart 2009 Perşembe

Benitez Liverpol'la Tekrar İmzaladı

11 Ocak'ta takılmış kafamıza Benitez neden imzalamıyor diye sormuşuz. Hatta o gün aynı postta Scolari sezon sonunu görür mü de demişiz de o konuya hiç girmeyelim. Muhtemel bir Real Madrid geçişi söz konusu olabilirdi eski Real Madrid B Takımı çalıştırıcısı Benitez'in, Calderon halt etmese. Ancak öylesine bir belirsizlik kapladı ki Madrid'i, kim başkan olacak, neler dönecek, kim gelecek kim gidecek tam bir muallak. Madrid havası bulutlu olunca bir anda rotasını tekrar Merseyside'a değiştirdi anlaşılan Rafa Benitez ve hazır hem Real'i hem United'ı dörder golle parçalamışken fırsatı kaçırmadı, şu ana kadar açıklanmamış olsa da astronomik bir ücret karşılığında 2013-2014 sezonu sonuna kadar, sözleşme yeniledi. Yönetimden ve taraftardan son sonuçlardan sonra yeniden destek bulan Benitez takımı tekrar şampiyonluk potasına sokarak United hanedanlığına bu sene olmasa da gelecek sene son verebileceğinin sinyallerini kuvvetlice vermiş oldu. Şampiyon olmayan bir takımı 2 defa Şampiyonlar Ligi Finali oynatan bir tenik direktör olarak artık tek hedefi EPL kupasını kaldırmak Benitez'in. Onun kafası rahat olunca oyuncuları da stresten uzak ve patronun 5 sene boyunca kim olduğunu bilerek önemli performanslar verecektir bence. Benitez'in sıradaki işi Gerrard, Reina, Torres, Kuyt gibi önemli isimleri elinden kaçırmadan bir kaç önemli parça daha katarak Liverpool'u İngiltere'nin en iyi takımı haline getirmek. Umalım Keane'de olduğu gibi kan uyuşmazlığı yaşamaksızın becerebilir şu işi İspanyol ve artık sıkıldığımız United'dan biraz olsun kurtuluruz.

Hidayet Türkoğlu 30 Yaşında

Türk Basketbolunun şu an için şüphesiz en büyük oyuncusu ve Milli gururumuz Hidayet Türkoğlu 19 Mart 1979 doğumlu ve gün itibariyle 30 yaşına gelmiş durumda. Kendisine eşi ve yeni doğan kızıyla birlikte uzun ve sağlıklı bir ömür diliyoruz. Umarız Magic formasıyla belki de bu son sezonunda final oynar Hidayet.

Milvaki Yoğurdundan Cacık Olmaz

Zorlu Cavs maçı sonrası Magic'in Celtics'e darbe vuran Bucks'a yenileceği görüşündeydi bir çok arkadaşımız (Bunların en başı da Alkın adında bir zattır). Hatta iddaa kuponlarına bile yazdılar bunu. Bu sabah kalktıklarında yaşadıkları hüsranı anlatmaya sanırım hacet yok. Yine sağlam bir deplasman performansı veren Orlando MAgic'te Lewis azıcık da olsa toparlanınca işler tıkırında gitti. Takımı en önde sürükleyen isimler Howard ve Hidayet olurken her iki oyuncu da triple-double'a yaklaştılar. Dün akşamki maçtan iki sonuç çıkıyor benim nazarımda. 1.si Howard üzerine, tıpkı Wizards maçında olduğu gibi bu maçı da 7 asistle tamamladı ve yaptığı asistler hep boyalı alan dışındaki boş şutörlere idi. Eğer Howard böylesine pas dağıtır şekilde oynamaya devam ederse üzerine gelecek yardım savunması da hafifleyeceği için harika birebir performanslar verecektir. Eğer rakipler dış şutörü riske edip Howard'a fazlaca yoğunlaşırlarsa bu sefer dış şutlarla Magic sonuca rahat gidebilir. Yeter ki Howard her maç bu şekilde oynasın. Maçtan 2. sonuç ise başlığın ta kendisi. Bucks play-off yapamaz bu sene bu istikrarsız ve hevessiz oyunuyla. Şimdiden tatil köylerinden rezervasyon yaptırıp şezlongları ayırtmaları gerek, hazır erken rezervasyon indirimleri günlerindeyken bu fırsatı kaçırmak yazık olur.

18 Mart 2009 Çarşamba

Bolton Taraftarı Megson'a Takmış Durumda


EPL takımlarından Bolton Wanderers'ı çalıştıran Gary Megson özellikle bu sezon takımı hedeflenen noktalara taşıyamayınca taraftardan ciddi anlamda eleştiri görmeye başladı. Hatta öylesine ileri gitmişki bazı taraftarlar için Megson'ı beğenmeme hali, Teknik Adamla dalga geçmeye başlamışlar. İngiliz Guardian gazetesi de her hafta bir teknik direktörü tiye alan fotolar arasında ödüllü bir yarışma düzenlemekte ve bu haftaki kurban Megson olmuş. Bu fırsatı kaçırmayan Bolton taraftarı da Megson'a bir hayli yüklenmiş. İlk resim ince bir alay içerirken sonrakiler biraz sınırı aşan cinsten, daha fenaları da var dereceye giren ve ortalıkta dolaşan ancak ben 5 tanesiyle yetiniyorum. Hava durumu gibi olan yukarıdakini gerçekten çok beğendim; Megson'la hava Bolton'da hep bulutlu...

"Baba sana neden kronolojik bir hata diyorlar?"

Aferin Evladım, Aynen Devam!

Fenerbahçe'nin İspanyol futbolcusu Daniel Güiza Marca Gazetesine verdiği demeçte, “Uzun zamandır, milli takıma çağırılıp, çağırılmayacağımı düşünmekten kafayı yiyorum” dedi.

Ya sen nasıl insansın, sen nasıl profesyonelsin, Fenerbahçe seni nasıl aldı?!?

Not: Resim ve haber Hurriyet.com'dan alıntıdır.

Cleveland'da Play-off Provası

Çok güzel bir maç oldu, tam play-off havasındaydı hem oyuncular hem hakemler. Son saniyeye kadar kopmayan bir maç, hatalı hakem kararları, göz alıcı performanslar ve hayal kırıklıkları. Yaşanan heyecan ve alınan zevk play-offlar için tüm NBA severlere umut verdi. 1:24 kala 93-92 öne geçen Magic'i önce James'in uzak üçlüğü sonra Howard'a 1 saniyede çalınan 3 saniye kaarı yaktı. 43 sayı atan James son noktayı serbest atışlarla koyarken Lewis hariç Magic takımının performansı şahaneydi. Hep takım olmaktan bahsettik, dün gece Magic tam bir takım gibiydi. Alston gerektiğinde sayı yükünü kaldırabileceğini de gösterirken Lee hiç çaylak gibi oynamadı. Howard üzerindeki baskıyı dışarı dağıttığı toplarla aşmaya çalışırken, Pietrus isteneni yaptı yine bençten gelip. Tek sorun Lewis'deydi, takım sahaya çıkarken o evde kalmış gibiydi, son bir kaç maçta öylesine kötü şut atıyor ki sanki yerinde dublörü oynuyor (Son 4 maçta 26'da 3 üçlük isabeti biraz fikir verir herhalde). Dün geceki maç Cleveland'ın 30-1'lik iç saha galibiyet oranını yakalarken biraz da olsa destek aldığının açık ispatıydı ama en önemlisi James'in o şutu sokamadığı maçların kaybedileceğinin ve her kimle oynarlarsa oynasınlar, rakipleri disiplinli mücadele ettikçe çok zorlanacaklarının göstergesiydi. Dün gece Nisan-Haziran arasına bir prova yaptık, çok ama çok zevk aldık.

Hamburg'ta Bir Türk: Özcan Arkoç

Galatasaray'ın yarın akşam sahasında UEFA çeyrek finali için karşı karşıya geleceği Hamburg'ta iz bırakan önemli bir Türk var: Özcan Arkoç. yaşı 50-60 arası olanların rahatça hatırladığı bir isim ama bizler gibi 70 veya 80'lerde doğanlar onu pek tanımıyor. Futbola Vefa'da başlayıp 1958'de Fenerbahçe'ye transfer oluyor Özcan Arkoç. 1958-1959 sezonunda kurulan Türkiye Profesyonel Futbol Ligi'nde Fenerbahçe'nin ilk resmi kalecisi oluyor ve Fenerbahçe ilk şampiyonluğunu kazanırken yine kaledeki isim Özcan Arkoç. Daha sonra 1962 senesinde futbol bugünkü gibi abartılmadığı ve düşmanlık gibi görülmediği için Beşiktaş'a transfer oluyor Arkoç. 2 sezon burada forma giydikten sonra Avusturya'nın Austria Wien takımına geçiyor. Buradaki performansıyla dikkat çekince bu sefer Almanlar'ın ünlü kulübü Hamburg kanca atıyor Arkoç'a, çekip Almanya'ya getiriyorlar. Alman takımında 1967 senesinde kaleye geçip 8 sene ayrılmıyor oradan, tam 159 lig maçına çıkıyor sakatlık ve ceza nedeniyle oynayamadığı maçlar dışında. Hamburg'da bir efsane oluyor, Kupa Galipleri Kupası finalinde 1968'de Milan'a 2-1 kaybeden Hamburg'un kalesindeki isim de o oluyor. 1976'da futbolculuk kariyerine 37 yaşında son veriyor Özcan Arkoç ve Hamburg'un yardımcı antrenörlüğüne getiriliyor. O sezon Teknik Direktör Kuno Klötzer'le birlikte Kupa Galipleri Kupasını getiriyorlar Hamburg'a. Klötzer bu başarının ardından daha büyük paralara Hertha Berlin'e geçince Rudi Gutendorf geliyor Hamburg'a ama bu evlilik çok kısa sürüyor ve kovulan Gutendorf'un yerine Özcan Arkoç Teknik Direktörlüğe getiriliyor Hamburg'ta. Sözleşmesi yenilenmeyince sezon sonu görevden ayrılıyor. Daha sonra alt lig takımlarından Wormatia ve Holstein'da görev alıyor bir süre ve Teknik Direktörlüğe devam etmeyerek Hamburg'a yerleşiyor ve hala Hamburg'ta fazlasıyla saygı duyulan futbol duaenlerinden biri.
Almanya'da iz bırakan ilk Türk futbolcu, Metin Oktay'ın ağları yırtan golünü yiyen kaleci, yurtdışındaki ilk Teknik adamımız olmasıyla aslında Türk Futbol tarihi için çok önemli bir isim Özcan Arkoç. 9 kez milli formayı giyen ve "Benden ideal bir birinci adam olmaz ama çok iyi bir ikinci adam olur" diyebilecek kadar da mütevazi bir adam. Özcan Arkoş Türk Futbol tarihinin unutumaması gereken isimlerinden.

17 Mart 2009 Salı

Milan'ın Kalesi

Sezon başında Ancelotti takımın 1. kalecisinin Kalac olacağını söylediğinde şaka yapıyor zannetmiştik. Kalac'ı kalede gördüğümüzde ciddi olduğunu anladık. Ancak Avustralyalı kaleci ile Milan'ın 3 direğinin evliliği pek uzun sürmedi. Sonrasında eski toprak Abbiati'ye geri dönmek zorunda kaldılar. Zamanında kovmaktan beter etmişlerdi Abbiati'yi. Hakkında taraftar pankartlar açmış yediği goller sonrası aleyhine tezahüratla yapmışlardı. Bir anda kurtarıcısı oldu Milan'ın Abbiati. Uzun boyunu iyi kullanamıyor, hantal, refleksleri zayıf denen adam belki de kaleciler için en verimli yaşlardan birinde, 31 yaşında, geçti Milan kalesine. Eskiye göre daha iyi olduğu kesindi, başka alternatifi de yoktu zaten Ancelotti'nin, Abbiati en mantıklı seçeneğiydi. Önündeki ağır defansa rağmen Abbiati fena maçlar çıkarmadı, Milli takıma De Sanctis yerine 3. kaleci olarak tekrar çağrılır mı diye düşünülürken Siena maçındaki sakatlığı Milan'ın kalan o azıcık şampiyonluk şansını da sanki aldı götürdü. Son 3 sezonda 3 ayrı takıma kiralanan (Juventus, Torino, Atletico Madrid) ve takımın istenmeyeni adamı olan Abbiati'ye böylesine muhtaç kalmaları Ancelotti'nin Milan'daki geleceği için bariz bir eksi oldu kuşkusuz. Şimdi kalede tekrar ve yeniden son yılların en saçma gollerini yiyen Dida var. Geride alan Serie A haftalarında en az 1-2 tane "Böyle gol yenmez!" videosu bekliyoruz. Kalac mı dediniz, galiba onu Ancelotti bile ne yaptığını unuttu.
Naçizane düşüncem bu takıma seneye bir kaleci bir de Teknik Direktör gerek.

Ali Okancı'dan Mesut Özil Röportajı Detayları

Televizyon dünyasının çok sevdiğimiz yüzlerinden biri olan ve yazdığı blogla da her an erişebildiğimiz bizlerden biri haline gelen Habertürk'ten Sevgili Ali Okancı geçen hafta sonu Mesut Özil'le bir röportaj gerçekleştirebilmek için Bremen'de imiş. Gün içerisinde tamamı www.htspor.com'da izlenebilecek olan röportajın detaylarını ve önemli kısımlarını blogunda bizlerle paylaşmış Okancı. Mesut'un ruh halini ve saha dışı yaşantısını oldukça iyi analiz ederek vermiş bizlere, kendi adıma Mesut hakkında düşündüklerimin doğru olduğunu görmek sevindirdi beni. Henüz yolu o tarafa düşmemişler şu cenahtan devam etsinler.

16 Mart 2009 Pazartesi

2. Sıraya Doğru

Dwight Howard'ın yine canavarlaştığı, Hidayet'in sahalara döndüğü, yedeklerin yine verimli olduğu ve Alston'ın iyice takıma ısındığı, takımı fazlaca zorlamayan bir maç oldu. Hido-Memo kapışması olarak lanse edilse de Hidayet'in sakatlık sonrası kendini fazla sıkmadığı, Memo'nun deplasman turunda perişan olduktan sonra kendini hiç maça veremediği bir karşılaşma yaşadık. Maçla ilgili pek anlatılacak şey olmasa da Orlando'nun Alston'ın gelişiyle ve taşların yerine oturmasıyla birlikte yeniden takım olma yolunda hızla ilerlediğini, oyuncuların kendine güveninin hızla arttığını ve en sonunda yedeklerden katkı alınmaya başladığını görmek Orlando Magic taraftarlarına Doğu 2.liği yolunda ciddi bir moral kattı. Salı günü Cleveland ile kısa bir süre sonra da Boston'la oynayacak olmak, aradaki müsabakalarda ise Bucks hariç formu iyi olmayan takımlarla karşılaşmak ciddi şekilde iştahlandırıyor hem takımı hem de biz taraftarları. Geçen seneki başarısını şimdiden yakalayan ve gün geçtikçe üzerine çıkan Magic'i en azından Konferans finallerinde görmek akkımız diye düşünüyorum.

Bu arada sadece 2 dakika 12 saniyede çift teknik faulle kendini oyundan attıran emektar, vefakar Koç Jerry Sloan'u en içten dileklerimle kutluyorum. Sanırım bir NBA rekoru kırdı dün gece ihraç konusunda.

14 Mart 2009 Cumartesi

Başkent Turu

Washington Wizards maçı adeta Magic takımı oyuncuları ve teknik kadrosu için bir başkent turu tadında geçti. Tıpkı bir önceki Chicago maçı gibi fazla süre bulamayan oyuncuların başta sakatlık sorunuyla fazlasıyla uğraşmış olan Pietrus'un sahne aldığı bir maçtı. Hücumda ve savunmada ciddi katkı verirken triple-double'a fazlasıyla yaklaştı. Ama ötesinde çok fazla asist yapmayan ya da daha doğrusu ikili-üçlü sıkıştırmalar geldiğinde boş adamı bulma özrü olan Howard bu maçta çoğu jump-shaot'a çıkan 7 asist yaptı. Bu ayrıntı Orlando Magic açısından play-off adına umut verdi kuşkusuz. Alston'ın iyi bir şut performansı yakalaması da güzel bir artıydı. Hidayet'in sakatlığının da kolay fikstüre denk gelmiş olması önemli bir şans oldu Magic için. Öte yandan Washington Wizards'ın bu tükenmişliği beni fazlasıyla üzdü. Koca takımda bir Jamison var ve herkes onun eline bakıyor, çok yazık. Ne oldu bu Arenas'a? O kadar parayı cukka götürdü, adam otarda yok, bu nasıl sakatlık, bi ara bir gözüküyor sonra hoop sakatım fenayım. Bir kaç senede kendini zor toparlar bu Wizards. Yazık ki ne yazık. Buradan sevgili kardeşim Alkın'a okkalı bir geçmiş olsun ve uzunca bir sabırlar temennisinde bulunuyor, kaçıyorum.

12 Mart 2009 Perşembe

Büyücü

Harry Kewell'ın yakın zamanda yayınlanan röportajlı bir biyografisi vardı. Four Four Two mu yoksa Galatasaray Dergisi miydi hatırlamıyorum orada eski antrenörlerinin Kewell'a ilişkin hatıraları ve yaşadıkları yayınlanmıştı. Kewell'ın aslında Leeds'e ilk geldiğinde sol bek olarak oynadığını ancak hücumdaki etkili performansı ve attığı goller nedeniyle önce sol açığa sonra sağ açığa alındığını anlatıyordu hocaları. Leeds'te 16-18 yaş seviyesinde bir çok kez defansta görev alan oyuncunun defansif niteliklerinin daha çok küçük yaşta oturduğunu düşünecek olursak bu akşam kırmızı kart sonrası defansın göbeğine geçmesi aslında yadırganmamalı. Hemen kart sonrasında frikik kullanılmadan barajın içindeyken kenara "Me, me, ben!" diye avazı çıktığı kadar bağırması onun ne kadar kendine güvendiğini ve bu işi ne kadar iyi yapabileceğini bildiğini gösteriyordu aslında hepimize. İngiliz futbolunda adettir "versatility" denilen özelliğini geliştirmeye çalışırlar futbolcularının. Bir çok oyuncuyu değişik mevkilere adapte etmeye çalışırlar. Zorunlu hallere hazırlarlar oyuncularını hocalar daha ufacık yaşlardan itibaren. Buna önemli örneklerden biri Gareth Barry'dir, diğeri Paul Scholes'tur, daha bir çok isim sayılır ama konudan kopmadan Kewell'a gelelim biz. Galatasaray'a gelirken çok büyük transfer, çok önemli adam, uyum sağlarsa muhteşem olur demiştik ama kimse bu derece sahiplenebileceğini Galatasaray formasını sanırım düşünmemiştir. Bu gece Kewell kendine neden "Büyücü" lakabının takıldığını öğretmiş oldu bizlere. Bir baktık sağ açıktı Kewell, sonra bir ara sol açığa dönüşüverdi, ama son numarası muhteşemdi. Büyücü bu gece Hamburg'da sahne aldı, bu yolda daha ilerilere gittikçe Galatasaray, onun büyüsü hiç ama hiç unutulmayacak. Vatansever olduğunu zaten biliyorduk ama büyücülüğü bizde derin bir iz bıraktı.

Gocce Di Memoria



Bu aralar benim de ilgi duymaya başladığım bir şarkı Gocce Di Memoria. Ferzan Özpetek'in Karşı Pencere filminin en vurucu şarkısı. İnsanı içine alıp kendi yaşanmışlıklarını hatırlatıyor, derinlerden bir şeyler çekiyor, sonra bırakıveriyor birden ve darma duman oluyorsunuz: Anılardan Düşen Gözyaşları...

Gocce Di Memoria

Sono gocce di memoria
queste lacrime nuove
siamo anime in una storia
incancellabile

Le infinite volte che
mi verrai a cercare
nelle mie stanze vuote
inestimabile
inafferrabile
la tua assenza che mi appartiene (che mi appartiene)

Siamo indivisibli
siamo uguali e fragili
e siamo gi cos lontani (lontani)

Con il gelo nella mente
sto correndo verso te
siamo nella stessa sorte
che tagliente ci cambier
aspettiamo solo un segno
un destino, un'eternit
e dimmi come posso fare
per raggiungerti adesso
per raggiungerti adesso
per raggiungere te

Siamo gocce di un passato
che non pu pi tornare
questo tempo ci ha tradito
inafferrabile

Racconter di te
inventer per te
quello che non abbiamo

Le promesse sono infrante
come pioggia su di noi
le parole sono stanche
so che tu mi ascolterai (mi ascolterai)
aspettiamo un'altro viaggio
un destino, una verit
e dimmi come posso fare
per raggiungerti adesso
per raggiungerti adesso, mmm
per raggiungere te, yeah

Anılardan Düşen Damlalar (Gözyaşları)

Bu yeni gözyaşları
anılardan düşen damlalar
silinmesi imkansız bir hikayenin
parçalarıyız
boş odalarda arayacaksın beni
defalarca

Tutamıyorum ellerimle
bana ait olan
paha biçilemez yokluğunu
biz ayrılamayız

Biz öylesine benzer ve kırılganız
ve öylesine uzağız birbirimizden
içimde hissederek soğuğu
sana koşuyorum

Kaderimiz aynı seninle
ve bizi değiştirecek
yalnızca bir işaret bekliyoruz
bir gelecek ve bir sonsuzluk
söyle bana şimdi

Ne yapmalıyım ulaşmak için sana
sana kavuşmak için ne yapmalıyım
geri gelmeyecek bir geçmişten

Düşen damlalarız biz
zaman ihanet etti bize
artık dönüşü yok
seni anlatacağım herkese

Sahip olamadıklarımızı yaratacağım senin için
düşen yağmur damlaları gibi
verilen sözler de aktı gitti
kelimeler yorgun

Ama biliyorum beni dinleyeceğini
başka bir yolculuğu, bir kaderi, bir gerçeği bekleyelim
ve söyle bana şimdi
ne yapmalıyım ulaşmak için sana

Amway'de Yedek Talimi

Hidayet'in dinlendirildiği, yedeklerin kazanıldığı, Chicago'nun orada bile olmadığı bir maçtı. Kısacası bu maçın yorumu olmaz.

10 Mart 2009 Salı

Mehmet Demirkol'a Sorum Var

Aşağıdaki paragraf çok sevdiğim Mehmet Demirkol'un 10 Mart tarihli yazısından. Yedeklerin ısınma alanı ile ilgili tespitleri ve eleştirileri var. Yazıyı okuyunca hemen Aralık ayında Allianz Arena'da izlediğim 1860 München - Nürnberg maçı geldi aklıma. Önce yazıyı okuyun sonra altındaki fotoğraflara bakın lütfen.

"Yedekler ortada
Kadir Has Stadı’nda inşaat sürüyor. Yerel seçimler öncesi şık bir propaganda olması nedeniyle Fenerbahçe maçında açıldı biliyorsunuz. Ancak kimsenin şikayet etmeye hakkı yok. Çünkü Saracoğlu’na da zamanında kalasların arasından yeni dökülmüş betonların üzerinde girmişliğim vardır. Madem inşaat devam ediyor bir düzenleme yapmak da şart. Şu anda yedekler kalenin arkasında değil yanında ısınıyor. Kale direğinin dibinde hatta... Bu kurallara aykırı... Sahanın yan tarafında kulübelerin olduğu bölgede bir düzenleme yapıp orada bir alan açmak lazım. "

Şimdi sorum şu; ben de katılıyorum, ısınmak için kullanılan alan orası olmamalı ama acaba her ayrıntıyı çok fazla mı irdeliyoruz be Mehmet Ağabey? Yorumu olan varsa buyursun paylaşsın...

Meira Zenith'te, Peki Kim Stoperde?

Fernando Meira çok fazla büyütülecek özelliği olmayan, oyunu düz oynayan, ortalama bir kafacı, ama iş disiplinine sahip, kuvvetli ve inatçı bir oyuncu. Stuttgart'ta izlerken keşke bizim takımda olsa demiştim bir çok kez. Almanya'dan kopup geldiğinde ise inanamamıştım bu transfere.Uyumlu ve verimli Meira, daha az paraya daha çok başarı için seçmişti Galatasaray'ı ve ben hayretler içinde kalmıştım. Ama hiç düşündüğüm gibi olmadı Meira Galatasaray evliliği. Daha ilk resmi maçında oynaması gereken yerde oynatmadı onu Skibbe, orta sahaya koydu. Sonra stopere geçti Emre Güngör'ünden Aşık'ına, Servet'inden Topal'ına yanına bir sürü adam geldi geçti. Ne birlikte uyum sağlayabildi, iyi bir ikili olabildi biriyle ne de düzgün top oynayabildi. Tam Servet'le kaynaştılar hoop Skibbe aldı orta sahaya yine. Geri döndü yanındakiadam değişti, tandemin bir sağında bir solunda oynadı. Meira bir yama gibi hep açıkları örtmekte kullanıldı. Olmadı, tutturamadık dikişleri ve en sonunda söküp aldılar Fernando'yu. Zenith'e satmaya karar verdi Galatasaray Meira'yı. 4 milyon Euro civarında bir paraya gelmişti takıma 3 milyon kazandırararak gidiyor şimdi Rusya'ya. Hiç bir yere oturtamasak takımda da gönlümüze adam duruşuyla, ciddi bakışıyla kazındı. Meira'yı ben çok sevdim, o oynamaktan ben seyretmekten yeterince keyif alamadığımız için de hep düşüneceğim ya gitmeseydi diye.

Buraya kadar hikaye güzel 3 milyon kardayız, 7 milyon Galatasaray'a mesir macunu. Peki kim oynayacak stoperde? Hakan Balta'yı koyarsak oraya, ki oynamışlığı var yarım sezon Manisa'da sırıtmaz da sol kanatta kim giyecek forma? Volkan desen ligin en büyük kalçasına sahip, Alpaslan desen aklı hep hücumda. Acaba riske etmektense sol kanadı herkesin çok güvendiği Semih'i koysa Korkmaz Bülent, tıpkı Denizli'nin korkmadığı gibi, Semih korkar mı ki? Şu hayat FM olsa ben de Korkmaz olsam koyardım Semih'i, açar 3 boyutlu görünümü seyre dalar, gurur duyardım altyapımla.

Yine Sakatlık, Yine Detroit, Yine Paspas

Senelerdir süren ve önüne geçemediğimiz bir hastalık halini aldı Detroit maçları Magic için. Dün akşamki maç da dahil olmak üzere son 41 resmi maçın 31'ini Detroit alırken sadece 10 tanesi lehimize sonuçlandı. Boston, Cleveland, Lakers, San Antonio'yu defalarca kez dize getiriyoruz ama bir şekilde Detroit maçlarında kayboluyoruz. Bu sezonki normal sezon maçlarımızın tümünü kaybemiş olduk ve yine süpürüldük Detroit'e. Tamam ters takım, sert takım ama insan başka şeyler de aramaya başlıyor. Acaba muska falan yazdırıp takım otobüsüne mi sakladı bu Michiganlı topçular?

Dün geceki maç iyi aşladı Magic için ama süre geçtikçe hem Detroit konsantrasyonun artması hem de hiç beklenmeyen bir sakatlık planları bozdu. 2. çeyrekte Hidayet'in bir hızlı hücum sonrası suratının ekşidiğini gördük, sonrasında oyundan çıkıp bir sağlıkçı ile soyunma odasına gitti hızlıca. 2. yarıya çıktığında tanıdığımız Hidayet'ten eser olmdığını gördük. Acı çektiği ve rahat olmadığı her halinden belliydi.3. çeyreğin ortasında oyundan çıtı ve bir daha da oyuna dönmedi. Zaten Detroit'e karşı baskı altında oynayan ve Boston yorgunu olan takım bir anda sendelemeye başladı. Lewis de sanki Hidayet'e göbekten bağlı ya onun oyunu da bozuluverdi birden, Howard'a top inmemeye başladı, şut seçimleri acayipleşti. Özellikle Prince ve Hamilton'ın akıllı - sakin oyunlarıyla da Detroit sonuca ulaşmayı başardı.

Hidayet'in sol aşıl tendonunda gerilme ve ağrı olduğunu öğrendik maç sonunda. Aşırı bir zorlama ya da herhangi bir ters hareket sonrası kopmaya kadar gidebilir aşil tendonundaki gerilmeler. Nelson'dan sonra tam takım toparlanmışken Hidayet'i de kaybetmeyi kaldıramazdı Magic. O yüzden riske edilmedi Hidayet ve sanırım önümüzdeki Chicago maçında da dinlendirilecek. Yarın daha kesin bilgilere ulaşıız kuşkusuz sakatlıkla ilgili. Takım şu anda 46-17 ile Doğu 3.sü ve Lig 4.sü olarak yoluna devam etmekte. Dilerim şu anda 6. sırada olan Detroit 7. ya da 5. olarak bitirir de ligi 3. olursak finale kadar karşılaşma durumumuz olmaz.

Magic@Pistons: Hala Ayakta Olanlar İçin

http://www.justin.tv/ziggi1/popout

adres budur, iyi seyirler.

pw:andromedanet.com

9 Mart 2009 Pazartesi

Boston'da Orlando Baskını

Garnett ve Rondo gibi iki önemli oyuncusunu sakatlık nedeniyle sahaya süremeyen Celtics bu açığı kapatmak için sert ve iyi savunma yapmak zorundaydı. İlk devrede bunu beceremelerse de ikinci devrede Magic'i durdurdular ama bu sefer Magic'in maç boyu iyi uyguladığı savunma stratejisine takıldılar. Hidayet Pierce'ı son derece iyi kitlerken Ray Allen Celtics'te sivrilen isim oldu.Magic takım halinde iyi ynarken sivrilen isim olmadı, bu da ilerisi için kuşkusuz umut verici. Başka bir sakatlıkla karşılaşmazsa bu takım en az Konferans finali yapabilecek kıvama gelmiş durumda. Bu arada Rondo lige ilk girdiğinde Fantasy kadroma aldığımda bana "Abi rondo işine yaramaz yerine blender alsaydın!" diyen sevgili arkadaşıma saygılarımı gönderiyorum, o kendini bilir.

7 Mart 2009 Cumartesi

Bülent'in Galatasaray'a Kattığı

Matteo Darmian

Milan altyapısının son ürünlerinden biri Matteo Darmian. Defansın hem göbeğinde hem de sağında forma giyebiliyor. 2 Aralık 1989 doğumlu ve henüz 19 yaşında. İlk kez 2006'da Ancelotti onu bir İtalya Kupası maçında Brescia'ya karşı sonradan oyuna almış ve Milan formasını resmi maçta vermişti. O zamandan beri hep A takım kadrosunda Darmian ve Şampiyonlar Ligi listesinde de yer alıyor 2 sezondur. 1.82'lik boyuyla hava toplarına da hakim olan Darmian bu sezon bir çok kez 18 kişilk kadroda kendine yer bulmaya başardı. Kadroya giremediği haftalarda ise Primavera'da çıktı maçlara ve gelişimine devam etti. İtalyanlar onu Milan'ın yeni Maldinisi olabilecek potansiyelde görüyorlar. Bir çok 2. lig takımından gelen kiralama ve satın alma tekliflerine ret cevabı veren Milan teknik ve idari yönetimi de üzerine itinayla düşmekte. Bir süredir takip ettiğim oyuncunun FM 2009'daki performansı da doyurucu cinsten olunca ziyadesiyle güvendiğimiz FM Scoutlarını bir kez daha buradan saygıyla anmak gerekiyor. Darmian'a dikkat edelim, ilerleyen senelerde adından çok söz edeceğiz.

Görüntü Net Değil ama Ses İyi

Dün geceki Nets maçı 2 maçtır kazanan takım için düşünsel boyutta önem arzediyordu. Phoenix'i yendikten sonra Play-off için vitesi yükseltmiş Nets ile oynanacak maçta takım adeta sınavdan geçecekti. Bu sezon iyi takımları yendikten sonraki maçlar bir hayli sıkıntılı geçmişti, kimisi de kaybedilmişti. Bu maç da son çeyreğin bitmesine 7,5 dakika kalana kadar öyle bir izlenim yarattı Howard ve Lewis takımı sürüklemeye çalışsalar da Hidayet başta olmak üzere diğerleri kayıptı. Ancak maç 95-87'ye geldikten sonra Hidayet'e sanki bir sihirli değnek değdi ve o ana kadar zaten iyi oynayan Lewis'le elele verip dördüncü çeyrekteki 22 sayının 14'ünü atıp (L:6, H:8) son derece başarılı savunmaya önderlik edip takımı galibiyete taşıdılar. Başlıkta dediğim gibi görüntü pek değildi ama galibiyetin sesi pek bir iyi geldi kulağa.

Lewis 118 milyonluk kontratı hak ettiğini göstermeye başladı, Alston'un gelişinden beri bir başka oynuyor. Hidayet de Alston'un gelişiyle özellikle şut performansını yukarılara çekti. Artık daha doğru ve kolay şutları bulup kullanabiliyor. 20,5 sayı 5,3 ribaunt 4,2 asist ve %43 üçlük yüzdesiAlston sonrası istatistikleri Hidayet'in. Gelişinden beri Alston ise geldiğinden beri 11,5 sayı 2,5 ribaunt ve 6 asistlik performans veriyor ki takıma alıştıkça bu 6 asist yukarı çıkacaktır. Nelson'ın kariyerinde hiç bir zaman 6 asist ortalamayala oynamadığını ve bu sezonki ortlamasının da 5,4 olduğunu düşünürsek Alston'ın takıma katkısının ne seviyede olacağını şimdiden tahmin edebiliriz. Senelerdir dediğim gibi bu takıma atan değil pas dağıtan, gerektiğinde cezayı kesen bir oyun kurucu gerekti ve şükür ki sonun da o adam geldi.

Yazamadığımız Maçlar










Bu maçları yazamadık geride kalan 2 haftalık süreçte hastalık ve yoğunluktan. Derece 5-3 ve ligin ciddi takımlarından sadece Phoenix'i yenebilirken Detroit, New Orleans ve Chicago'ya verilen maçlar. Hatta 32 sayılık tarihi New Orleans yenilgisi Alston takasının en önemli sebebi denilebilir. Alston'ın gelişiyle takımın daha bir toparlanması, Hidayet ve Lewis'in performanslarındaki artış play-off'lar için umut verici seviyede. Cleveland ile 2 Boston'la 1 maçı daha var Orlando'nun ve bu maçlardaki oyun normal sezon sonrası için önemli derecede bilgi verecektir bize. Bundan sonra bir terslik olmazsa maç maç değerlendirmeye devam.

5 Mart 2009 Perşembe

Kabustan Umuda

Merhabalar Sevgili Orlando Magic Dostları,

Geçen yazıdan bu yana epey vakit geçti. Blogu takip edenler uzun süredir hastalıktan ve sonrasında da yoğun iş temposundan muzdarip olduğumu biliyorlardır. Aslında 2 hafta önce bitmesi planlanan yazıyı ancak gönderebildim. Tabi bunda sırf benim suçum yok. Öylesi gelişmeler oldu ki arka arkaya dur şunu da bekleyelim, şu da olsun derken arayı bayağı açtık. Affedin deyip kelama giriyorum.

Geçen yazının isabet ettiği tarihte Magic 26-8’lik derecesiyle Güneydoğu Grubu lideri Konferans 3.sü ve Lig 4.sü konumundaydı. Derece hariç geri kalan her şey aynı. Bu sefer Magic 44-16‘lık derecesiyle Güneydoğu Grubu lideri Konferans 3.sü ve Lig 4.sü konumunda. O dönemden bu yana 18-8’lik bir performans gösterilmiş ki takımın durumunu bilmeyen biri dışarıdan baktığında performans düşüklüğü var diyebilir rahatlıkla. Ancak yaşanan sıkıntılar ve takımın hala pozisyonuna sıkı sıkı tutunduğu düşünüldüğünde fikirler bir anda değişiveriyor. 1 ay öncesine ve bugüne bir bakarsak takımın bir ölçüde kabuk değiştirdiğine şahit oluyoruz. Bu değişimi ve nedenlerini şöyle sakince bir irdeleyelim.

Takım olabilme zihniyetini Magic’e aşılamış ve bilmem kaç sezonun serseri mayını Nelson’ı kontrol edilebilir, olabildiğince takıma faydalı bir hale sokmuş olan Van Gundy için en büyük korkulu rüya takımın iskeletini oluşturan 4 oyuncusundan birinin sakatlanıp sezonu kapamasıydı kuşkusuz. Birçok demecinde sağlıklı kalmaktan bahsederken, paylaşımdan bahsederken hep aklında sakatlık var gibiydi. Pietrus’un sakatlığı çok da zarar vermemişti çünkü Fransız bu takımın tamamlayıcısıydı, tıpkı çaylak Lee, Johnson, Redick, Bogans, Gortat, Battie gibi. Bu isimlerin yokluğu bir şekilde telafi edilebilir ancak o 4 adama bir şeyler olursa takımdaki dengeleri bozmak gerekirdi. Ve o kabus bir Dallas maçında gerçek oldu. Pota altına girdiği bir pozisyonda Dampier’le çarpışan Nelson bir de omzunun üstüne düşünce Van Gundy için film koptu. Sadece Nelson’ı dinlendirmeye ve sahada 5. adam olmaya yarayan Johnson bir anda takımın tek gardı haline geldi. Takımın 3. gardı olarak imzalan Mike Wilks sezon başında ciddi şekilde sakatlanıp geçirdiği ameliyat sonrası sezonu kapamıştı ama olsa da fark etmezdi zaten çünkü o Mike Wilks bu takım ise tepeye oynayan Orlando Magic. Sezon başından itibaren Tim Povtak başta olmak üzere Orlando yerel basını hep Otis Smith’i eleştirdi oyun kurucu konusunda. Nelson’a bir şey olursa ne yapacaksınız dediler. FSN Florida’da Magic maç yorumculuğu yapan eski koçumuz Matt Guokas ise bu hamlenin Hidayet’e aşırı güven nedeniyle yapıldığını ama lüks vergisi mevzuunun da etkili olduğunu söyledi maç yayınlarında hep. Öyle ya da böyle Magic Nelson ve Johnson’ın yanına sorumluluk alabilecek 3. bir oyun kurucuyu eklemedi ve o talihsiz 2 Şubat akşamında ilk defa seçildiği All-Star’da oynama umutlarıyla birlikte sezonunu da rafa kaldırdı Nelson. Nelson’ın sakatlığı torn labrum denilen omuz eklemini tutan omuz kapsülünün yırtılması. Bu sakatlığın en garanti çözümü ameliyat ve bu da 6 ay spordan uzak kalmak anlamına geliyor. Takımın tek oyun kurucuya kalması ve bu kadar umut dolu bir sezonun kaybedilmesi olasılığına karşın Nelson ameliyata alternatif olarak fizik tedavi ve omuz sabitleyerek en azından play-offlara takıma dönüp arkadaşlarına katkı vermeye karar verdi. Keza takas süresinin bitmesine yaklaşık 2 hafta vardı, takımı sürükleyebilecek bir adamı takasla almak çok zordu ve serbest oyuncu piyasasında da aranan nitelikte bir Allah’ın kulu yoktu. Nelson’ın yaptığı çok büyük fedakarlıktı ve senelerdir oyununu ne kadar eleştiriyor olsak da ne kadar karakterli bir adam olduğunu gösterdi bize bu hareketiyle.

Bu noktadan sonra o 2 haftalık süreçte Otis Smith belki de Genel Menajerlik kariyerinin en aklı başında 2 hamlesine imza attı. Geçen yazıda Bogans ile Van Gundy’nin tartıştığını ve Bogans’ın Magic kariyerinin en iyi ihtimalle bu sezon sonu biteceğini belirtmiştim. Tam da beklediğim gibi oldu ve Bogans’ın biten kontratı, zaten Lee ve Pietrus’un arkasında kaldığından artık fayda da sağlamıyordu) bir oyun kurucuya dönüştü. Bucks ile yapılan takasta Bogans Miwaukee’nin yolunu tutarken ligin gezgin ve tecrübeli oyuncularından eski Magicli Tyronn Lue Orlando’ya geldi. Lue kariyeri boyunca hep 2. planda kalmış, yedek olarak oynadığı takımlara hizmet etmiş, alternatif olmaktan öteye geçememiş bir oyuncu olsa da iyi bir şutör olduğu ve zaman zaman iyi pas dağıttığı söylenebilir. Bu hamlenin Magic açısından oyun kurucu sorununu çözüp çözmediğini Lue takıma girip oynadıkça görmektense ben Nelson’ın tedavisi hakkındaki kararını değişitirip değiştirmeyeceğine bakmak istedim. Ve Nelson fizyoterapiye devam etti. Bunu gördüğüm an “Demek ki Lue’ya güven düşük, bir takas ihtimali daha olabilir.” diye düşündüm. Ancak kadroya baktığımda Smith ve Van Gundy’nin sakat Nelson, Howard, Lewis, Hidayet, Pietrus, Lee’ye dokunmayacağını, oyun kurucu sayısı henüz yeni ikiye çıkmışken Johnson’ın gönderilmeyeceğini, piyasadan Gortat ve Battie kıvamında, takıma hemen adapte olabilecek bir serbest oyuncu da bulunamayacağını düşündüm. Bu noktada feda edilmesi muhtemel adamlar hiçbir takas değeri olmayan Foyle, Wilks, Cook ve hala NBA’e adapte olamamış Redick olarak öne çıktılar. Redick diğer oyuncuların sakatlık dönemlerinde zaman zaman sahne alıp fena olmayan performanslar vermiş ve Bogans’ın gidişiyle süresi artmış olsa da hala 2 numarada 3. adamdı ve talipleri olabilirdi. Ancak 1 sene daha çaylak kontratının devam edecek olması para açısından bakıldığında onu pek çekici kılmıyordu. Foyle ve Wilks’in kontratları da minimum olduğundan takas değerleri zaten yok gibiydi. Gelcek sene oyuncu opsiyonuna sahip olan Cook’un ise nasıl olur da talibi çıkardı ki! Tam anlamıyla tıkanmış bir durumda Smith’in bir çok takas görüşmesi yaptığı ve telefonların birer birer suratına kapandığını okuyorduk. Hiçbir şey vermeden oyun kurucu almaya çalışmak haliyle çok zordu.

Ateşler içinde yattığım NBA takas izninin son saatinde bilgisayarımı açık bırakmış ve ilaçlarımı içip sızmıştım. Gözlerimi açtığımda bir an için rüya gördüğümü sandım. Ağır ilaç tedavisi kesin halüsinasyona falan sebep olmuştu, neymiş efendim Alston Magic’e takas olmuş. Gülüp yatmaya devam ettim. Bir süre sonra tam anlamıyla uyanıp bilgisayarı kucağıma aldığımda gördüğüm şey rüya değildi. Orlando Magic gerçekten Alston’ı Houston’dan takas etmiş ve karşılığında Cook’u vermişti. İyi de nasıl ve neden? Acaba Rockets yönetimini silahla mı tehdit etmişti Smith yoksa elinde Morey’in gizli çekim kasetleri mi vardı, şantaj mı yapmıştı? Şoka girdim, ateşten yanan başım bir anda buz kesildi, hayatla bağlantımı tekrar kurdum ve sanki bir anda iyileştim!

Memphis-Houston-Orlando arasındaki üçlü takasta Alston Orlando’ya gelirken Rockets Cook’u ve Memphis’ten Kyle Lowry’i, Memphis ise Orlando’dan 1 birinci tur oyuncu seçim hakkı ve Foyle ile Wilks’i almıştı. Memphis kazançlıydı faydalanamadıkları bir adamdan kurtulup sezon sonu bitecek az da olsa 2 kontrat ve bir seçim hakkı kazanmış, gelecek sezon için yaklaşık 30 milyonluk bir serbest bütçe ve potansiyel kazanmışlardı. Orlando kazançlıydı hiç oynamayan 3 adam verip önemli bir oyun kurucuyu kadroya katmışlardı, üstelik gelecek sezonki oyun kurucu rotasyonu şimdiden hazırdı. Peki sadece Lowry için bu takas Rockets açısından yapılır mıydı, Brooks’a bu güven doğru muydu bunu zaman gösterecek, üzerine Rockets tarafından bakınca en güzel sözü söyleyecek adam Oral, ben bu konuyu fazla eşelemeyeyim.

Nelson’ın sakatlığından sonra Lue’ya da tam anlamıyla bir güven sağlanamayınca her ne kadar ilk beşte Johnson oyun kurucu olarak çıksa da, birkaç senedir popüler olan tabirle point-forward olarak takımın oyun kuruculuğu Hidayet’e verildi. Nelson sağlıklıyken de her maç yaklaşık 15 dakika bu görevi yapan Hidayet’in sorumluluğu bir anda 35-40 dakikaya yayılmış oldu. Hücumlarda oyun kurup savunmada rakibin kısa forvetini savunmak doğal olarak Hidayet’i çok yıprattı. Bu felsefe ile çıkılan 6 maçta Clippers, Nets ve Bobcats’i yenen Magic Indiana ve Denver’a başa baş geçen maçlarda yenilirken Hornets’tan tarihi fark yedi. O son Hornets maçı zaten işleri hızlandıran katalizör oldu bir anlamda. Hemen görüşmeler hızlandırıldı ve Alston alındı. Bu 6 maçlık dönemde asist ortalaması bir hayli artan Hidayet’in şut yüzdesi muazzam miktarda düştü. Lewis de gerekli katkıyı veremeyince play-off kalibresindeki takımlardan tokatlar ardı ardına gelmeye başladı. Hücumda Nelson’ın deliciliği çok önemli bir faktördü bu sezon Magic için. Johnson’da bu özelliğin olmaması, Hidayet’in 1 numarada oynayıp zaman zaman o deliciliği göstermeye çalışırken dışarıda önemli tehdit olarak sadece Lewis’in kalması rakiplerin savunmada işini oldukça kolaylaştırdı. Hep bahsettiğimiz eşleşme sorunları ortadan kalkınca Magic kolay durdurulur bir takım haline geldi. Özellikle Denver ve New Orleans maçları bu gözle seyredilirse ibret niteliğindedir.

Alston’ın gelişiyle birlikte takım çok iyi bir top sürücüsü, iyi bir pasör ve aynı zamanda delici bir silah kazanmış oldu. Nelson’dan bu sezonki şut performansı çok kötü olsa da top dağıtıcılığı iye ayrılan bir isim Alston. Boş adamı zamanında görmesi ve topu her daim elinde istememesi belki de onu takım için Nelson’dan daha önemli bir konuma getirecek play-off yolunda. Alston’la Hidayet ve Lewis’in performanslarının artışı da bu takas ne kadar doğru ve Magic için elzem olduğunu gösterir nitelikte. Nelson’ın sakatlandığı Dallas maçından Alston’ın takıma uyum sağlamaya çalıştığı şu güne kadar kaybedilen 6maçı bir kenara koyarsak Magic’in aslında ligde çok önemli bir tehdit olduğunu açık şekilde görürüz. Pozisyon aldığında topu elinde bulacak Lewis, Hidayet ve Howard’ın bu takımı taşımaya devam edeceği aşikâr. Alston’ın takıma kazandırılmış olması o nedenle çok ama çok önemli. Bu gelişmeler ve Alston’un takıma kolayca oturmasıyla birlikte Nelson fizyoterapiyi bırakarak ameliyat masasına gönül rahatlığıyla yatıp sezonu resmen kapamış oldu.

Geride kalan süreçte Lewis yine ligin en çok üçlük kulanan ve isabet bulan oyuncusu konumunda. Alston ve Hidayet’le birlikte oynuyor olması son günlerde daha müsait pozisyonlar bulabilmesini sağladı ve bu böyle devam edecektir kuşkusuz. Hidayet yeni doğan kızı Ela’nın ve oyun kurucu sorumluluğunun üzerinde kalkmasının verdiği moralle bir hayli iyi oyunlar çıkarmaya başladı. Howard bildiğimiz gibi. Takımın minimum kontratlı roster-filler diye tabir edebileceğimiz oyuncusu Richardson’ı bir kenara koyduğumuzda geri kalan herkes maçına göre süre alıyor ve en iyi performansını vermeye çalışıyor. Bu noktada Redick’in yüzünün artık güldüğünü, oynamadığı maçlarda bile kendisini bu takımın bir parçası gibi hissettiğini söylemek, Orlando Magic’te Van Gundy’nin takım olmak adına yaptığı işlerin ne kadar isabetli olduğunu göstermekte. Gortat’ın uzunca bir süre oynamadıktan sonra çıkıp gladyatör gibi savaşması, Battie’nin hep hazır olması hem taraftara güven veriyor hem de Magic’e duyulan saygıyı arttırıyor.

Şu sıralar Nelson’la birlikte takımda sadece 13 oyuncusu olan Orlando’da 14 ve 15. oyuncular için arayış sürmekte. Oluşabilecek tek bir sakatlıkta daralabilecek kadro Smith ve Van Gundy’i yeterince korkutmuş durumda. Alston takasında Memphis’e verilen veteran Foyle 1 Mart’ta serbest bırakıldı ve tekrar takıma dönmesi gündemde. 15. isim için şu an gündemde bir isim yok ama 4 numara oynayabilecek birilerinin arandığı söyleniyor.

Gözüken o ki Magic oturan kadrosu ile geri kalan 22 maçın 15 ya da 16’sını rahatça kazanacak kapasitede. Hedefin 20. sezonda kulüp tarihinin en iyi galibiyet yüzdesini yakalamak olduğunu ve en az 60 galibiyet yakalamak arzusunun takımı kamçılayabileceğini söylemek yanlış olmaz. O yüzden sezon sonu Doğu’da play-off yarışı sürerken Orlando’nun New York, Atlanta, Charlotte, Milwaukee gibi takımlara acımayacağını düşünüyorum. Şu anki tabloya göre Nelson sakatlığının da etkisiyle Cavs ve Celtics ile arası açılan Magic yukarıya tırmanmak için rakiplerinin tökezlemesini bekleyecek. Tabii bu arada bu 2 rakibiyle yapacağı 3 maçı da kazanması gerek Van Gundy’nin öğrencilerinin. Garnett’in yokluğunu Marbury ve Moore hamleleriyle örten Celtics yine Doğu Liderliği için en büyük aday gibi gözükmekte. Wallace kaybeden Cavs’i Lebron Mo Wiliams’la birlikte daha ne kadar taşıyabilir merak ediyorum açıkçası. Atlanta, Heat ve Pistons’ın ilk tur saha avantajı kavgası sezon sonuna kadar sürecek nitelikte. Konferansı 3. olarak bitirme olasılığı bu kadar yüksekken ilk turda karşımda Pistons’ı görmek istemezdim. Son dönemde Iverson’ın sakatlığıyla birlikte yükselen formunu Iverson döndüğünde de devam ettirebilirse Pistons 4.lük için en büyük adayım.

Bu arada bir All-Star geçirdik ve yarısı Fernandez’in yarısı Howard’ın elinden çalınan bir smaç şampiyonası rezaleti izledik. Böylesi bir yarışmanın bir daha yaşanmamasını ve eski ciddiyetini yakalayan bir şampiyonayı tekrar izleyebilmeyi ümit ediyorum. All-star maçında takımımızı temsil eden Howard görev aldığı sürece bildiğimiz gibi oynadı ama Shaq’tan yediği bacak arası senelerce konuşulacak cinstendi. Lewis ise kısa Doğu rotasyonunda 5 numara oynamak ve çoğunlukla da Shaq’la eşleşmek zorunda kaldığı için sadece orada bulundu demek doğru olacak. All-Star’la ilgili hem NBAKolik’te hem de Orlando’da en çok konuşulan konu Nelson’ın seçilmeyi hak edip etmediği idi. Takip edenler olmuştur Magic Forumunun tam da şurasında başlayan tartışmada neredeyse birbirimize giriyorduk. Muazzam keyifli bir fikirler çatışması e ders niteliğinde bilgilerin paylaşıldığı bir atışmaydı. Basketbolu seven herkes okusun derim. Ben kendi fikrimi bir kez de burada kısaca söyleyeyim, bence Nelson’ın bu sezonki performansı All-Star seçilmek için yeterli değildi, ancak Doğu’da ondan iyi performans veren başkası da olmadığı için o şansı yakaladı. Nasip değilmiş o formayı da sadece fotoğraf çekimlerinde giyebildi, şahsi kanaatim kariyeri boyunca bir kez daha seçilme şansı yakalaması da çok zor.

Son olarak Phoenix ile oynanan maçta Van Gundy ve Shaq arasında yaşanan diyaloga bir değinmek gerek. Maçın 2. devresinde Howard Shaq’la eşleştiği bir pozisyonda içeriye girmeye çalışırken Shaq’a ufak bir müdahalesi oluyor ancak oyun kuralları dahilinde faul sayılamayacak bu müdahaleyi hisseder hissemez Shaq kendini kamyon çarpmış gibi yerlere atıyor ve hücum faul almaya çalışıyor. Tabii kesilen bu rolü yemeyen hakemler düdük çalmıyor ve Howard çift el smaçla bitiriyor pozisyonu. Hemen bu pozisyon sonrası SVG ile Shaq atışmaya başlıyorlar, bir süre tartışıyorlar. Maç sonrası basın toplantısında SVG soru sorulmadığı halde konuya giriyor ve Shaq’ı biraz övdükten sonra, Shaq’ın kariyeri boyu hep bu kendi atmalardan şikayet ettiğini aa şimdi bu işlere girerek kendisine yakışmayan bir hareket yaparak emek hırsızlığı yapmaya çalıştığını söylüyor. Shaq da bunun üzerine sinirleniyor ve kendine konu ile ilgili görüşlerini soran gazetecilere “Van Gundy benim için hiçbiri! İstediği gibi konuşabilir ama onun zamanında ben Heat’teyken en kritik yerlerde takımı nasıl idare edemediğini çok iyi biliyorum.” mealinde bir demeç veriyor. Şu an için ikisi de birbirine sallamış durumda ve olayın farklı bir yere varıp varamayacağını çok merak ediyorum. Shaq’ın da Heat’te kazandığı yüzük sonrası 3 senedir kayda değer hiçbir başarı yakalayamamış olması nedeniyle fazlasıyla agresif olduğu kanaatindeyim ya neyse eski oyuncumuzdur, emeği çoktur fazla konuşmayayım üzerine.


Bu seferlik de benden bu kadar Sevgili Dostlar. “O kadar yazı yazmışsın 2 de istatistik verseydin günaha mı girerdin?” diyenler için nba.com’lar, yahoo’lar, 82 games’ler parmağınız ucunda, beni yormayın diyerek veda ediyorum.

En kısa zamanda görüşmek üzere…

NOT: Bu yazı NBAKolik.com için yazılmıştır.

2 Mart 2009 Pazartesi

Korumalı Futbol Üniversiteler Ligi 3. Hafta

Ahmet Cemal Erümit - Sakarya Üni Kaptanı

Aslında normalde bu yazı yaklaşık 10 gün önce yayında olacaktı ancak feci üşüttüğüm ve uzun süre yattığım için ancak şimdi tamamlayabildim. Aynı şey NBAkolik için yazmakta olduğum Magic yazısı için de geçerli. O yazıyı da en geç Çarşamba gününe yetiştirmeye çalışıyorum. İşteki yoğun tempoma karşın gece, sabaha karşı demeyip bitirmeye çalışacağım. Yazamadıkça birikiyor, biriktikçe uzuyor, uzadıkça bitmiyor yazı.

Üniversiteler Ligi 3. Haftası yine çok güzel ve çekişmeli maçlara sahne oldu. Dörder takımlı B ve C gruplarında son maçlar oynanırken çeyrek finale çıkacak takımlar ve sıralamalar da belli olacağı için heyecan doruk noktasındaydı.


B grubunda Konya Selçuk Üniversitesi’nin ilk maça çıkamadıktan sonra fikstürdeki 2. maçlarında Bilkent’e oynamadan mağlup olması zaten onların şansını bitirmiş ve elenmelerini kesinleştirmişti. Ankara Üniversitesi de Bilkent maçını kaybettikten sonra Hacettepe maçına çıkmayarak elenmesi kesinleşen diğer bir takım olmuştu. Ancak bu 2 takım elenecek olsalar bile oyuncuları geliştirmek ve Üniversiteleri’ndeki desteği zedelememek açısından birbirlerine rakip oldukları maça çıksalar Korumalı Futbol’un da gelişimine önemli destek sağlamış olacaklardı. Maalesef hangi takım maça çıkmayacağını söyledi bilmiyoruz ama bu maç müsabaka programına bile konulmadı. Grubun diğer maçı lideri belirleyecek olan Hacettepe –Bilkent karşılamasıydı. Bilkent oynayarak, Hacettepe oynamadan aldıkları 2şer galibiyetle çıktıkları bu maçta grup lideri olup çeyrek finalde saha avantajını elde etmek istiyorlardı kuşkusuz. Maç öncesi Saha çizgilerinin neredeyse silinmiş olması ve Bilkentli oyuncuların kuyruk sokumu korumalarının eksik olması nedeniyle karşılaşma eksikliklerin giderilmesi için 45 dakika kadar geç başlamış. Bu noktada kuşkusuz akıllara geçen sezon çeyrek finaldeki Hacettepe Sakarya eşleşmesi geliyor. O maçta Sakarya’nın 6 oyuncusunun kuyruk sokumu koruması eksik olduğu için maça 1 saat geç gelen hakemler tarafından Sakarya Üniversitesi hükmen mağlup sayılmış ve Hacettepe bu konuya itiraz etmemişti. Bu noktada herhalde açık bir “Ankara” dayanışmasından bahsetmek yanlış olmayacak. Etkili bir hücum performansı ve 34-14’lük skorla maçı alan takım Hacettepe oldu ve grubu lider bitirerek Bilkent Üniversitesi ile çeyrek finale yükseldiler.


C grubu bu sezon Üniversiteler Ligi’nin şüphesiz en zevk eren grubuydu. Bütün maçların oynandığı ve Koç Üniversitesi dışındaki 3 takımın da birbirini yendiği grupta sıralamayı son hafta maçları belirledi. Ege Üniversitesi Koç deplasmanında galip gelmesi durumunda grup lideri olarak çeyrek final yapma şansı yakalayacaktı. Ancak zorlu hava şartları altında kısıtlı kadroyla oynayan Ege’nin her ne kadar eksikleri olsa da Koç Üniversitesi karşısında durması zordu ve öyle de oldu. Ege çok zorlamış olsa da Koç maçı farklı rotasyonlar da uygulayarak 12-8 alarak çeyrek finale adını grup lideri olarak yazdırdı. Bu maçtan sonra Pazar günü Sakarya’da oynanan Sakarya-Anadolu maçı da ağır saha şartları, hiç durmadan yağan yağmur ve inatçı 2 takımın mücadelesine sahne oldu. İlk yarı Sakarya’nın safety’den aldığı sayılarla 2-0 biterken devrenin son anlarında Sakarya bir de FG kaçırdı. 2. yarıda bir touch down bulup ekstradan yararlanamayan Anadolu maçı 6-2’ye getirse de maçın bitimine 3 dakika kala bulduğu touch down ve ekstrasıyla Sakarya Üniversitesi maçı 10-6 kazanmayı başardı. Maçın bitimine 23 saniye kala Sakarya’nın topu alıp kalan 2 molasını kullanması, topu dışarı çıkararak süreyi durdurması ve son hücumda koşu yapan oyuncusunun süre biterken gol çizgisine 20 yard kala durdurulması futbolseverler için muhteşem zevkli anlardı. Bu sonuçlarla 3’lüaveraj devreye girdi ve Ege, Sakarya, Anadolu üçlüsünden +2 üçlü averaja sahip olan Anadolu Üniversitesi grup 2.si olarak çeyrek finale yükseldi.


A grubunda bu sezona ciddi bir giriş yapan ODTÜ’nün bu haftaki kurbanı tecrübesiz Atılım Üniversitesi idi. Sezonda şu ana kadar sadece bir touch down ve 6 sayısı olan Atılım Üniversitesi ODTÜ karşısında tutunamayınca gruptan elenmeleri kesinleşmiş oldu. ODTÜ ise 3’te 3’le grup lideri konumunda. Atılım Üniversitesi’ni kendi adıma farklı mağlubiyetlere rağmen mücadeleye devam ettikleri ve Korumalı Futbol’a oyuncu yetiştirdikleri canı gönülden kutluyorum. Grubun diğer maçında mecburi deplasman takımı DAÜ’yü 23-6 yenen geçen senenin şampiyonu Gazi grup liderliğindeki iddiasını sürdürmüş oldu. Grupta 1 galibiyet 1 mağlubiyeti olan Başkent Üniversitesi şu an çeyrek finali zorlayacak gruptaki 3. takım olarak gözükmekte ancak Gazi ile oynayacakları maçı mutlaka kazanmaları gerekmekte.


5 takımlı diğer bir grup olan D grubunda ise bu hafta sadece İTÜ – Bilgi maçı oynanabildi. Tıpkı Gazi – DAÜ maçı gibi açık farkla biten bu maç da seyredenlerin ifadelerine göre son derece centilmence geçmiş. Maçı 26-8 alan Bilgi Üniversitesi böylece 2’de 2 yaparak grup liderliğine yükselirken İTÜ 2‘de 0’la grubun dibine demir atmış durumda. Diğer maç ise Sabancı Üniversitesi Üniversiteler Ligi şartı olan 25 lisanslı oyuncuyu ibraz edemediği için oynanamadı. Gözlemcinin “Ben oynatamam ancak Yeditepe izin verirse oynanabilir.” sözlerini sarf ettiğini ve Yeditepe idarecilerinin buna sıcak bakmayarak maçın oynanmasını istemediğini öğrendik. Oyuncular adına talihsiz bir karar, her biri birer maç az oynamış olacaklar ancak oyun kuralları açısından doğru olsa da yine uygulamalarda hata gözükmekte. Aynı hafta içinde maç saatinde bir takım korumaları eksik olduğu halde onlara tedarik için zaman tanınırken, diğer bir takım lisansları eksik olduğu için maça çıkarılmamakta. İster koruma ister lisans, bir maça gelirken takımların yanında bulundurması gereken olmazsa olmaz bileşenlerdir. O nedenle Bilkent – Hacettepe maçındaki uygulama mı benimsenmelidir yoksa Sabancı – Yeditepe maçındaki uygulama mı sorusu büyük bir çelişkiyi göstermektedir. Peki Hacettepe’nin oynayalım kararı mı doğrudur yoksa Yeditepe’nin oynamayalım kararı mı? Büyük ihtimalle bu maçın sonucu hükmen Yeditepe olarak tescil edilecek ve Yeditepe çeyrek final yolunda iddialı bir konuma gelecektir.


Üniversiteler Ligi 3. haftası Korumalı Futbol takipçilerine centilmence geçen ama kıran kırana ve zevkli maçlar sunarken öte yandan Lig oluşumunu ve Federasyonu sorgulayacak nitelikte olayları ile de hafızalarımızda iz bırakmıştır.


İlerleyen yazılarda görüşmek üzere…


23 Şubat 2009 Pazartesi