Sayfalar

24 Mart 2010 Çarşamba

Yoksunluk Belirtileri

Devamlı kullanılan ve vücudun ya da benliğin de diyebiliriz bağımlısı olduğu alışkanlıkların bırakılması veya bıraktırılması sonucu ortaya çıkan, dayanması çok zor, mücadelesi çok sabır gerektiren olgudur "Yoksunluk Belirtileri". İnsanlar evliliğim bittiğinde, ki bunun doğrusu bitirildiğindedir, bu yoksunluk belirtilerini yaşayacağımı sandılar. Sanmakta da haklıydılar ben bile öyle sanıyordum. Ama insanın bilinçaltının ne kadar derin ve bizlerin algılayamacağı kadar tecrübelerimizden öte bir tecrübeye sahip olduğunu bilmiyorduk hiçbirimiz.

Yoksunluk belirtileri çoğunlukla uyuşturucu, alkol, sigara, kafein gibi doğrudan sinir sistemini etkileyen alışkanlıkların bırakılmasıyla beliriyorlar. Bu belirtileri had safhada yaşamak istemiyorsanız kademeli olarak bırakmak gerekiyor alışkanlıkları. Bu sefer vücudu yoksunluğa alıştırmak gerekiyor. Diyelim ki bunu da yapamadınız, o zaman öylesi bir şok yaşamanız gerekiyor ki o alışkanlıktan da o alışkanlığa tutulmuş olmanızdan da nefret edin.

Rahmet olsun sevgili dedemin hasretlerini dinleyerek büyüdüm ben. Erkek çocuk hasreti vardı dedemin, 2 kızı olmuş, 4 erkek evladı doğumda ölmüş zamanında kan uyuşmazlığından. Ben ona ödül gibiydim, birbirimizin alışkanlığıydık. Ondan dinlediğim 10 yılı geçmiş olan şampiyonluk hasretiyle büyüdüm. Hasretin nasıl sevgiye dönüştüğünü öğrendim. Derwall'in talebeleri şampiyonluk kupasını kaldırırken dedemle birbirimize sarılıyorduk biz. Hiç için acımadı mı beklerken dedim dedeme "Ona da alışıyorsun evladım" dedi "Sırrı inancını kaybetmemekte". İnancını kaybetmemek, kime, neden? Çözdüm dediklerini, cevap: Kendine, gerçekten inandığına.

Sigara kullanmıyorum, ömür boyu ağzıma içki sürmedim, her ikisini de denemedim bile. Çayı hiç sevmiyorum, kahveyi midem kaldırmıyor, asitli içekleri tam 14 senedir içmiyorum. Bir dönem bahis oynayıp iyi para kazandım ama asla tutku olmadı, kumara dönmedi benim için. Öyle çılgınca gecelere akıp sabahı edecek adamlardan hiç olmadım. Çok arkadaşım oldu her görüşten, her sosyal tabakadan, hepsi aynıydı benim için. Onlar arasından seçtiğim dostların çoğu yanlış tercihti, yemediğim kazık da kalmadı. Ama ilginçtir hiç biri içimi uzun uzun acıtmadı. Neden diye düşündüm hep, neden onların yoksunluğunu hissetmiyorum ben? Sonra çözdüm? Benim benden içeri bilinçaltım kendisine bir savunma mekanizması geliştirmiş durumda. Bu savunma mekanizmasının tabanında ise başta dedem ve ailem var. Bu mekanizma seneler boyu yaşadıklarımla da donanımlanınca, farklı bir karakter çıkmış ortaya.

Geçen gece Trabzonspor'a yenildiğimizde yine ekran başındaydım. Çok farklı hayaller kurarak aldığım 120 ekran LCD'de tek başıma seyrettim yine maçı Ses her zamanki gibi duyulabilecek kadar açıktı, ben de hoşlanmıyorum aşırı gürültüden, kafayı şişirmenin lüzumu yok tatil gününde. Emre o hatayı yapıp Colman golü attığında, Dos Santos'un şutunu Kıvrak 90'dan aldığında umutsuzluğu düşmedim, keza maç bittiğinde de yıkılmış bir halim yoktu, aksine keyifle bir de film izledim maçın üzerine. Geçen sene ligi altlarda bitirdiğimizde de acımamıştı içim, hep hazırdım ben bunlara. Güzel şeylerin bitmesine bir alışkanlığım vardı, önceden önlemini alıyordum ama farkında değildim. Ne de olsa 14 senelik yoksunluğun ne olduğunu dinleyerek büyümüştüm.

Unutmaya çok hazır bir bünyem var benim. Bu hayatta dedemden başka hiçkimse hiçbirşey için yaşamadım yoksunluk belirtilerini. Onun gidişi çok yıpratmıştı beni. Onun ve ailemin bana kattığı şey ise her şeyin bitebileceği ihtimaline hazır olmakmış.Öyle bir hazır olmak ki bu farkında olmadan, bitmesin diye herşeyin aslında olması gerektiği gibi yürüdüğüne inandırıyorsun kendini, bir aksaklık varsa suçun kendinde olabileceğine inandırarak benliğini yapmadığın şeyleri yaptım diye üstleniyorsun, sırf herşey yoluna girsin diye, Don Kişot değil de onun saldırdığı bütün değirmenler oluyorsun isteyerek ve bilerek. Halbuki seni kemiren, seni dışlayan, seni kendinden uzaklaştıran, seni için için yiyen bir hastalık karşındaki, artık sana zarar vermekten zevk alır hale gelmiş görmüyorsun. Ama işin aslı o değil, gözlerin görmüyor sadece, bilinçaltı denilen o derin deniz fırtınalara çoktan hazırlamış seni. Her şey olup bittiğinde sen bütün olasılıkları denemiş ama asla vazgeçmemiş olarak dimdik ayakta kalıyorsun. Çünkü sen sigarayı bırakmamışsın o seni bırakmış, hem de giderken iki parmağın arasından kendini senin üstünde söndürmüş. Kısacası nefret etmişsin yaşadıklarından, alışkanlığından. Zaten ömür boyu başka hiç bir zararlının etkisinde kalıp yoksunluğunu da hissetmediğin için kendini bilmez bir hazır olma halindesin. O kadar çabuk unutuyorsun ki o alışkanlığı, işin gerçeğini bilinçaltın sana sunduğunda, aslında senelerdir kullanıldığını anladığında, giderken yapılanlarla beraber hem kademeli bırakmışsın hem de şok bir ayrılış yaşamışsın o alışkanlıktan, farkına varıyorsun.

Yaraların çabuk iyileşiyor, "Yazık etmişim gençliğime, ama hala genç değil miyim ben, yılların benden götürdüğü sadece tecrübesizliğim değil mi?" diye soruyorsun kendine. Yarayı açanın geride bıraktığı nefretini o yaralara merhem ettiğini, o derinin o deriyi bir daha istemediğini, kabuklar kalktığında altında yepyeni bir adam olduğunu görüyorsun. Hayat çok güzel gerçekten. Erkeksin, bekarsın, iyi bir işin var, muhteşem bir ailen, seni seven dostların dostların var etrafında, her biri sana uzatmış elini. Güneşe dönüyorsun yüzünü, bütün kış bir kez içlik giymiyorsun, bereyi nadiren takıyorsun önceki senelerde her takmadığında seni yataklara düşüren sinüzitin olmasına rağmen bir kere hasta olmuyorsun, senelerdir kurtulamadığın fazla kilolar kendiliklerinden kaybolup gidiyorlar. Hayatında ilk defa saçlarını uzatıyorsun, beğenmeyen tek kişi olmuyor. Yalnız yaşamaya başlıyorsun, zorla verilmiş olsa da özgürlükten aldığın zevki tarif etmeye kelime bulamıyorsun. Aylardır bir sayfa yazamadığın doktoranı bitiriyorsun, bir anda aranan adam oluyorsun, bir çok fırsat, güzellik arka arkaya seni buluyor.

İşte o gün anlıyorsun ki yaşadığın son 11 sene yoksunluk belirtilerinin ta kendisiymiş.

Ve yarın yeni hayatında yepyeni bir sayfa yazılmaya başlıyor, sen artık o sen değilsin, sen artık yalnız değilsin.

7 yorum:

Adsız dedi ki...

Hocam sen bir istisnasın. Onu bilmen gerek öncelikle. Bak seni sana anlatayım: Canın acım acım acırken bile mantığının dışına çıkmamayı başarmak kolay iş değil. Sen o zor zamanlarda bile hangi duyguyu ne kadar yaşaman gerektiğinin farkında oldun. Bu farkındalık sayesinde de şu anda eskisinden daha da güçlü, daha da yenilenmiş hissediyorsun kendini. Artı karşı tarafın da senin içinde olan o koskocaman sevgiyi ya da sevgi sandığın şeyi yoketmek için herşeyi yapmasını ve bunu başarmasını da gözardı etme. Bana göre şu anda, şu sarsılmaz, dirayetli duruşuna karşı tarafın da yardımını gözardı etmememelisin. Nasıl başardılar ben onu çok iyi biliyorum. Ama şu an diyorum ki iyiki de yapmışlar. Çünkü eğer içinde azıcık bir sevgi kırıntısı bırakılsaydı, şu anda halen daha bazı şeylerin muhakemesini yapmakla meşgul olurdun.

Yaw bu konuyla ilgili herşeyi kapatmıştım ben yine ağır konuşmaların içine soktun beni. Yazma böyle şeyler. Yeniliklerden haber ver. Gözlerindeki ışıltıdan, yüzündeki anlamsız gülümseyişlerden ya da hayata hiçbir zaman bakamadığın gibi pozitif bakabilmenden. Ben bunları çok net görüyorum sende. Ya itirafa bağlayım bir de o zaman: Bunu söylediğime utanmalıyım bilmiyorum ama olayla ilgili bütün uğraşmalarım iyiki işe yaramamış. Ben bu Cenky'yi daha çok tuttum :D.

Cenky dedi ki...

Seviyorum seni be dost.

O söylediğin ışıltılar poztifliğin eseri zaten bu yazı. Her şeyin nasıl geride kaldığını çok iyi anladığımı, senin söylediklerinle beraber vicdanen rahatlığımın nasıl gerçekleştiğini ve eskiye dair herşeyi nasıl silip attığım anlatıyor.

O pozitif adam için yeni bir sayfa açıldı, ilk adımların sesi de gayet tok geliyor. Ötesinde kaygısızca ve bütün zaralı alışkanlıklarından arınmış benliğim, ailemin ve dostların gözündeki beni görüp anlayınca daha kolay ve zevkli oluyor yaşamak. Hiç yapamadığım şeyleri yapmaya başlayan ben bugün çok mutluyum be hocam!

Bu yazının dedim ya sebebi tüm geçmişimden sırılmış olmak zaten. Hepsi yağmurda akıp gitti üzerimden. Yaranın sebebi merhemi de kendi oldu çok şükür. İşte o yeni deri, yeni deriler arıyor, eskisi gibi değil çağrılara kulak veriyor.

Bir de "ne özlemişim bu duyguyu!" diyeyim tam olsun :)

Adsız dedi ki...

O zaman ben de bunun üzerine bir gülücük kondurayım :D.

stuven dedi ki...

''unutmaya çok hazır bir bünyem var benim...'' insan unutmaz, alışır. hele de biryengeç asla unutmaz. güzel bir yazı olmuş...

Cenky dedi ki...

Bayılıyorum yengeç insanına. Çok seviyorum bu internet günlüğü işlerini. Nereden nereye dedirtiyor insana. Kimbilir nerde gördünüz de geldiniz, duygu sağanağıma katıldınız. Bir de değil üçüne birden hem de. Yetmedi ben de sizi okuyabildiğim kadar tanıdım, hem profilinize hem sevdikleriniz ve sevmediklerinize hayran kaldım. Bir daha gerçekten yengeç ne güzel insandır :) Yine bekleriz, ben de size zaman zaman uğrayacağım :)

stuven dedi ki...

ben yengeç yengeçim yani yükselenim de yengeç:) ayın yönettiği tek burç olduğu için özeldir yengeçler:)

her zaman beklerim...

Cenky dedi ki...

Benim yükselenim de akrep, artık ne oluyorsam :) Özel hissettim ama birden gerçekten...