Sayfalar

27 Mayıs 2009 Çarşamba

Kan, Ter ve Gözyaşı!

Cleveland bu serinin en iyini maçını oynadı haklarını vermek gerek. Özellikle pota altı savunmasını son derece başarılı yaptılar. Penetreleri oldukça iyi sınırlayarak kolay basket vermediler. Orlando bunun çözümünü yine çok pas yapmakta aradı ve maç boyu da onlar pas oyunlarında başarı sağlayarak oyuna tutundular. Cleveland’ın genel savunması ise diğer maçlara göre daha sert ve caydırıcı olması açısından takdire şayandı. Özellikle Varejao ve West’in her topa ellerini sokması, bu sokuşlarda defalarca kez top çalmaları Cleveland’ın neredeyse bütün maçı önde götürmesini sağlayan etkenlerdendi. Hücumda da topu paylaşmaları onları hep maçın içinde tuttu. James’in defalarca atabileceği pozisyonları kullanmadığını daha müsait durumdaki arkadaşlarını oyuna sokabilmek için onlarla paylaştığını ve bunarın da defalarca kez basketle sonuçlandığını gördük.


3. maçın ardından Cavs’in seriye tutunmak, Orlando’dan galibiyet çıkarmak istiyorsa Szcerbiak ve Gibson’a ihtiyacı olduğunu söylemiştik. Mike Brown bu sefer bu iki adamın kenarda oturduğunu hatırladı ve onlardan faydalanmaya çalıştı. Wally’nin eski oyunundan neler kaybettiğini zaten biliyorduk ama Hidayet’in karşısında bu kadar aciz durumlara düşmesini beklemiyordum açıkçası. Hidayet maçtaki en verimli dakikalarını WS oyundayken yaşadı, ayakları bu derece yavaş bir oyuncunun Hidayet karşısında durabilmesinin zaten imkanı da yoktu. Ama Gibson ilk devrede oyunda kaldığı kısa sürede aniden çıkardığı üçlükleriyle hem Orlando savunmasının dengesini hem de rakibinin moralini bozdu adeta. Mike Brown onu maç sonuna kadar yine yanında oturtmayıp 3. çeyrekte oyuna alsa belki de Alston’ın çıldırdığı dakikalarda Gibson bir susturucu etkisi yapabilirdi.


Bu serinin 4 maçında da ilk devreleri galip kapattı Cavs ama hiçbir 4. çeyreği kazanamadı, hatta 2. yarıları hep kaybetti desek daha doğru olacak. Bu gece de bir benzerini yaşadılar ama soyunma odasına giderken birçok Orlando taraftarı gibi ben de “bu sefer daha iyiler, kuvvetli dönecekler, çünkü takım gibiler” diye düşündüm. Öyle de döndüler aslında ama 1.maçtan beri üstüne ısrarla basarak söylediğimiz “Alston ve Lee’yi riske ediyorlar, canları yanabilir” cümlesinin ne derece doğru olduğunu gördük. Rafer Alston 3. çeyrekte kendini aşarak çoğu şutla gelen 15 sayı üretmeyi başardı. West - Hidayet eşleşmesinin mantıksızlığından bahsederken James – Alston eşleşmesinin bu derece can yakacağını düşünmemiştim açıkçası. James gönül rahatlığıyla Alston’ı bırakıp yardımlara giderken 3 maçtır çok rahattı, bu kez Alston pilav yemedi, bütün Orlando’ya ziyafet çekti.


Orlando bu maçta tam 3 kez hücumda kitlendi. İlk yarıda 12-0’lık bir seri verdiler, 2. yarıda başka bir seriyle geri düştüler, maç sonunda 4,5 dakika basket bulamayarak 98–97 geri düştüler. Sixers ve Boston serilerinde sıklıkla gördüğümüz rehavet virüsünün bünyeden tekrar bir hastalık koparmaya çalıştığı dakikalarda aşılanmış olmak etkisini gösterdi ve babacan Van Gundy tarafından iyileştirildiler. SVG’nin tek hatası oldu maç boyunca diyebiliriz ki o da maç sonunda 20 saniye kala mola almaması değil, ilk yarı sonundaki Cavs rüzgârını dindirmek için aldığı molayı yaklaşık 2 dakika geciktirmesiydi.


Normal süre sonunda Hidayet – Lewis ortak yapımı üçlük, James’in serbest atışları olmasa maçı getirmişti ama James bir şekilde yine omzuna aldı Cavs’i tek başına ve taşıyabildiği kadar da taşıdı.3,5 çeyrek takım gibi oynayan Cavs’in o noktadan sonra her şeyi Lebron’dan beklemesi bana anormal geldi. Birazcık topu paylaşsalar, birazcık sağa sola bakınsalar maçı rahatlıkla alabilirlerdi aslında. James maç sonunda ve uzatmada o kadar yoruldu ki sanırım soyunma odasından otobüse kadar iki kişi koluna girmek zorunda kalmıştır. Cavs bu kadar yorarken James’i, Orlando’nun neredeyse herkesi kullanmaya çalışması, herkesin topa dokunması onları uzatmaya gayet diri taşıdı. Maç boyu sahada mı acaba diye gözlerimizin aradığı Rashard Lewis’in aslında sol dipte kurduğu çadırda sıranın kendisine gelmesini beklediğini gördük. Courtney Lee’nin maç sonunda hiç çekinmeden şut kullanabildiğine, Howard’ın 3 çeyreklik nadastan sonra iksir kazanına düşmüş Oburiks gibi etrafı dağıttığına şahit olduk. Pietrus her zamanki gibi hem savundu hem skor üretti. James’in bu kadar yorulmasındaki en büyük etkenlerden biriydi vazgeçmeyen yapısıyla.

Bu maç Rashard Lewis’in bize o kontratı boşuna almadığını, Alston’ın rakibin ayağının altında da patlayabilecek bir serseri mayın olduğunu, Hidayet’in ne muhteşem bir saha görüşü olduğunu, Howard’ın da en az James kadar kuvvetli olduğunu, Pietrus’un her geçen maç daha bir NBA oyuncusu olduğunu gösterdi Magic açısından. Cavs açısından baktığımızda ise Koç Brown’ın birazcık doğruları yaptığında takımını maça ortak edebildiğini, Lebron James’in de insan olduğunu ve yorulabileceğini, o kadroda Gibson diye bir adam olduğunu gördük.


Koç Brown belki Magic’in pick-n-roll’lerini sınırladı, penetrelerini engelledi, Howard’a top inmesini hat safhada zorlaştırdı ama halen yanlış oyuncu eşleştirme ve gereksiz riske girme hastalıklarından kurtulabilmiş değil. Karşısında bu kadar rahat pas yaparak savunma dengesi bozabilen bir takım varsa bunun en önemli suçlusu da kendisi. Van Gundy de hatalar yapıyor maç içinde ama çok çabuk çark ediyor bunlardan. Brown inatçılık etmese, oyuncularını daha ekonomik kullanıp doğru eşleşmeleri bulsa Cavs şu noktadan bile seriyi alabilir. Çünkü Orlando bu maçtaki kulüp playoff rekoru 17 üçlük isabetini bir kenara koyarsak, çok ekstra bir basketbol oynamıyor. Sadece boş adamı bulmak ve dengeli savunma yapmak denilen 2 basketbol doğrusunu yapıyorlar.


Bu maçla ilgili hakemlere de değinmek gerek. Cleveland’daki hakem faciasından sonra bu sefer ortadaki düdüklerin ağırlığı Orlando cephesine kaydırılmaya başlandı. Tasvip edilecek bir hareket değil asla ama şu gerçek de var ki maçı katlettiler diyemiyoruz Orlando’daki maçlar için, ilk iki maçtakilerin aksine. Yine de hakemler ne çalarsa çalsın Orlando deplasmandan bir galibiyet çıkartabildi, aynısını Cleveland da yapabilmeliydi bu seride var olmak istiyorlarsa.


5. maça çıkarken Cleveland’da seyirciler dahil herkesin sinirleri iflas etmiş durumda olacak. Normal süre sonunda ve uzatmada Lebron James’in adeta 10 ton yük altında ezilirmişçesine verdiği yüz ifadesi Cavs’te sıkıntının ne seviyede olduğunun en büyük göstergesi. Öte yanda maç boyu çok rahat, birbiriyle şakalaşan, her fırsatta gülen bir takım var. Şu inanılmaz stresli maçta hiç birinin yüzünün asıldığına şahit olmadık. Bu da herhalde iki koç arasındaki mental yaklaşım farkını ortaya koyan bir gösterge olsa gerek.


Seri 3-1’e geldi. NBA tarihinde 7 maçlık serilerde 3-1’den geriye gelip turu geçen sadece 7 takım var yanlış hatırlamıyorsam. Ama dediğim gibi “takım” var, tek bir adam, süper bir yıldız ya da bir Koç değil, tepeden tırnağa “takım”. Tek bir adam belki size birkaç maç kazandırabilir ama asla bir turu ya da şampiyonluğu kazandıramaz.

Kan, ter ve gözyaşına sahne oldu bu gece, hepsi Lebron’a aitti yine, azıcık Varejao omuz vermişti ona kan akıtırken, bu sefer tertemizdi oyunu ama olmadı, Kral bir kez daha mağlup, savaş kaybedilmek üzere.


Basketbol, sağlık ve mutluluk dolu günler…


Not: Bu yazı NBAKolik.com için yazılmıştır.

5 yorum:

Tartavuz dedi ki...

En zevklisi Lebron'u o halde görmek :) Clevland da O saçma sapan hareketler, her düdüğe sanki tarihin en kötü hakem kararıymış gibi (bench ve koç dahil) saçma sapan hareketler...

Ama böyle oluyor işte sonu, ne mutluluk :)

tolga dedi ki...

cenk hocam,sabah sabah maç yeni bitmesine rağmen muazzam bir maç yazısı yazmışsın.vallahi bu kadar kısa sürede soğuk kanlılığını kazanıp düşünmeye ve yazıya vermen kendini,takdirlik bir mesele.maç izlerken dikkat kesilmeme rağmen,galibiyet varsa ortada 2-3 saat kutlarım kendi kendime.yalnız orlandodaki temkinli,rahat ve sakin hal sana da sirayet etmiş:en ufak bir dayılanma yok.zaten öyle bir yazın yok ama,yine de finale bu kadar yaklaşan bir takımın bu kadar efendi kalması alkışlık;orlando camiası ve seni alkışlıyorum(yine diaz'ı ayrı bir yere koyuyorum;dün mo'yu kalaylayan bir yazısı vardı keza).vallahi,maç için yazına yorum yapmak abes olur,resmi 'recap' yazısından daha isabetli 'an'lara dikkat çekmişsin.belki şu denebilir(yazıda da belirtilmiştir belki,aklımda kalmadı hepsi,dönüp bakmaya da üşeniyorum):cavsın akıllı savunması yanında bizim de o derece berbat bi savunma yaptığımız söylenebilir;ilk yarı özellikle.en iyi top çevirdiğimiz,hücumda en rahat olduğumuz anda bir gevşedik ki,selametli ilkokul beden hocamın gevşediğimizde bize yaptığı muamele aklıma geldi.gandhinin böyle bi'yardımcısı olsa dedim,-bi’tutam kalan-saçımı başımı yolarken.maç sonu toplantısında da gandhinin ilk kelamı bu berbat savunma ve gevşeme konusu oldu.upset upset,dedi,tıkandı,yani o kadar kötüydü ki,diyecek kelime bulamadı.yine cenk hocamın seri öncesi reçetesinde belirttiği "fast'lere dikkat" uyarısına kulak asan olmadı.22 sayı yemiş magic buradan.gerçekten orlando ekstra bi'şey yapmadı.bir de süper oynamamamıza(bunu yazarken 'm'leri otuz kez saydım,yanlış olmasın diye) rağmen son çeyrek ve uzatmada hançeri çekip vurmaklık pozisyonlar bulduk ama yine bitiremedik rahat rahat maçı.şimdi enteresan bi şey söyleyeyim,ki cavslıları biraz korkutayım.cenk hocanın bahsettiği;ilk çeyreklerde magicin yağmur gök gürültülü çullanışını sezon içinde çok görmemize rağmen,bu play-offlarda sadece iki kez hasıl oldu ,amaaa...ama iki ayrı seride(phil ve bos) ve iki karar maçı,yani magicin 3. galibiyetinden sonraki,vurup yere serdiği maçlarda oldu.birinde 30 birinde 27 atmış ve farklar da sırasıyla 11 ve 10 olmuş bu ilk çeyreklerde.bu seride öyle bi'şey olmamış.ama tarif ettiğim maça geldik gibi.şimdi biraz pişman oldum bunu yazdığıma;kopya vermiş gibi oldum;umarım,cavs heyeti ve bron okumazlar bu yorumu.istersen 5.maçtan sonra yorumumu kabul et cenk hoca:)bu arada kişisel bir şeye değineyim.magicli arkadaşlara 'uğur yapın' tavsiyesinde bulunayım;emir gibi oldu gerçi bu.1,3 ve 4. maçların devre aralarında tıraş oldum ve sanırım işe yaradı(ciddiyim bu konuda).2. maçta memlekete gitmemden dolayı bu uğuru gerçekleştiremedim,çünkü etrafta tıraş takımı göremedim,bir de yabancı evdesin,zaten maçı gizli gizli izledim,ayıp olurdu tıraş olsaydım.maçın sonlarına doğru"acaba bu uğur tutmayacak mı?" diye korktuğum için,gözlük değiştirdim skor 93-90 iken ve fena da olmadı.işin espirisi bunlar tabi ama,magic yönetimi dediklerimi ciddiye alırsa 1000 dolara değişik uğurlar deneyebilirim bir dahaki maçta.bu yorumu da magic yönetimine ulaştırman durumunda cenk hocam,%25'e kapatırız.

Cenky dedi ki...

Tolgacım her kimsen tanışalım, görüşelim, kan kardeş olalım :D Hastayım sana vallahi de billahi de :D

tolga dedi ki...

tartavuz dostum,aslında cavslıların yaptığı bu tip hareketlere fazla şaşmamak lazım.şöyle bir örnek vereyim:annem (bana göre) tarihin en büyük haksızlıklarından birini yapardı bana,yani nba hakemlerinin yaptığının lafı edilmez:bakkala ekmek almaya hep beni gönderirdi annem.bir gün boş bir anına geldi sanırsam,ve kardeşime ekmek almaya gitmesi hususunda ricada bulundu.kardeşim anneme öyle bir bakış attı ki,şu anda şu iletini görünce,keşke kardeşimin yerinde bi'cavslı olsaydı,diye düşündüm.yani işi baştan sıkı tutacaktınız(,derdi babam).bu dediklerimi cavslı arkadaşlar dikkate almasın,lütfen.

cenk hocam,gerçekten çok teşekkür ederim...ben de gerçekten çok tanışmak isterim,özellikle seninle,ve bu tabaktaki salataya çatalını bandıran değerli dostlarımla.ama,ben biraz uzakta yaşıyorum sizlerden.yani öyle sanıyorum(niye öyle sandığımı da merak ediyorum açıkcası).artvin'den katılıyorum yarışmaya:)şunu da belirteyim:forumlara bloglara ilk kez yorum yazıyorum(burada),sanırım cenk hocamın basketbol bilgisi ve sevgisi,bunun dışında yazılarından anlaşıldığı üzere hayat görgüsü,saygınlığı çoğu insan gibi beni de buraya çekti.galatasarayı taraftarı olduğum anlaşılmasın bu dediğimden de:)

tolga dedi ki...

bu arada az önceki iletime bir şey ekleyeyim,yoksa çatlarım:"daha önce hiçbir foruma ya da bloga yorum yazmadığı" dedikten sonra,'yalancının ...' seslerini kulağımda çınlamak suretiyle duyar gibi oldum:)