4. maç, sonu birbirinden çok farklı 2 farklı perdenin sahneye konulması gibiydi. 1.perdenin kahramanı Van Gundy’nin Magic’i iken 2. perdenin kahramanı Jackson’ın Lakers’ı ve tabii ki bu sezon nerde olduğunu merak etiğimiz Derek Fisher oldu.
1.perde
3. maç yazısından sonra blogta ve NBAKolik’teki en önemli tartışma Magic’in %63 şut yüzdesiyle maç kazanması üzerineydi. Neredeyse herkes Magic bu kadar iyi şut atarken bile maçı son saniyelerde Lakers’ın kötü hücumuyla kazanabiliyorsa burada bir sorun var dedi. Bu denilenlere benim yorumlardaki cevabım da Lakers’ın üstün hücum ribaundu performansı ile Kobe’nin ilk yarıdaki üstün oyunu oldu. Magic böyle şut atamazsa maç kazanamaz bir daha yaklaşımının aslında çok da açıklayıcı ve doyurucu olmadığını gösteren bir maç oldu 4. maç bu açıdan. Maç kazanmak için illa iyi şut atmak gerekmediği, penetrelerin, savunma ribauntlarının, rakip boyalı alanda agresif olmanın ama en önemlisi dengeli savunma yapmanın maç kazandırabileceğini gördük.
Van Gundy soyunma odasında maç önü konuşmasında şu sözleri söylerken onun ne kadar iyi bir analizci ve koç olduğunu tekrar gördük “Siz oyununuzu oynayın, hücum ribaundu vermeyin, potanızın hakimi olun”. Basketbol çok basit bir oyun ve basit oynayan kazanıyor. 3. maçta kenardan Alston’a bağırırken Koç Van Gundy ağzından şu sözler dökülüyordu “Solid and Simple!” düzeltilmiş Türkçe çevirisiyle “Garanti ve basit oyna”. Riske girmeye, mucizevi hareketler yapıp inanılmaz basketler atmaya gerek yok. Doğru yerde pas ver, doğru yerde şut at, yanlış eşleşmeleri kullan, topu dolaştır. Belki de bu yüzden Hidayet Van Gundy’nin 1 numaralı adamı, belki de bu yüzden Hidayet bu takımın en çok göze batan adamı. Üşenmeden pas yapıp boş adamı, en uygun şutu aramayı Avrupa’da yetişmiş olması ve zihniyetle yoğrularak NBA’e adım atmış olmasıyla çok iyi biliyor ve yapabiliyor. O yüzden fark yaratıyor. Belki çok atletik, çok kuvvetli, inanılmaz bir skorer ve harika bir savunmacı değil ama basketbolu basit oynamayı becerebilmesi onu bir anda en ön plana taşıyor.
3. maç yazısında Jackson’ın savunma planını değiştirmesi gerektiğinden yoksa bu adam riske etme işinin başına dert açacağından bahsetmiştik. Ama Jackson Howard yoğun savunma stratejisinde değişikliğe gitmeyi tercih etmedi. Bu ona hem yığınla faul problemine girmiş oyuncu ve oyun planının bozulması hem de bomboş atışlar bulmuş Lee ve Alston olarak geri döndü. Alston herkesin beklediği gibi berbat oynamadı, rezalet şut atmadı, ilk devrenin sonunda takımının 2. skoreriydi. Lee boş şutlarını sokamayınca ilk çeyrekte bu Lakers’ın oyuna tutunmasını sağlayan faktör oldu apaçık. Ama Bynum’un zerre oyun zekası olmadığı ve basketbolu yeni yeni öğrenmeye başlıyor olmasının yanında Hidayet’in zekası, Howard’ın diğer maçlar aksine her iki pota altındaki agresifliği Jackson’ın değiştirmediği savunması ona pahalıya patladı. Devre arasında soyunma odasında söylediği “Bir şeyleri yanlış yapıyoruz” sözleri aslında durumu gayet iyi açıklıyordu. Lakers yedekleri kayıp, savunması berbattı ilk devrede. Howard tek başına Lakers kadar ribaunt almış, Lakers pozisyon yaratamamış sadece 5 asistte kalmışlardı.
2.perde
Jackson o soruyu sorduktan sonra devamında neler konuştu, oyuncularına neler söyledi duymak isterdim. Lakers öyle bir giriş yaptı ki 3. çeyreğe Magic hamle bile yapamadı onların art arda gelen yumruklarına. Arıza adı gibi bela oldu Magic’e. İlk devre ne Hidayet’i savunabilmiş ne de hücum edebilmişti, ama 3. çeyrekte sanki yeniden programlanmış bir terminatör gibi çıktı sahaya. Attığı sayılardan daha önemli olan belki de Hidayet’e 4. faulünü aldırıp onu kenara göndermesiydi.
3. çeyrekte yağmur gibi yağarken Lakers Magic’in şemsiyesi yırtıldı adeta Hidayet’in kenara gelmesiyle. Bütün sezon boyunca Hidayet’in yokluğunda sorumluluk alan, oyun kuran, bir şeyler üreten adam Johnson Nelson’a feda edildiği için başka alternatif de kalmamıştı. Ne yazık ki Hidayetsiz Magic sudan çıkmış balık gibiydi. Klasikleşen hep böyle oynayamazlar, böyle atamazlar totemini bu kez Lakers için düşündü herkes ki öyle de oldu son çeyrekte ve geriden gelip öne geçen takım bu kez Orlando oldu.
4. çeyrekte akıllı ve yavaş hücum etmek isterken Lakers Hidayet’in geri dönüşüyle kafaca ilk yarıdaki oyuna dönen Magic biraz daha üretken, biraz daha toparlanmış görüntüsüyle maçı almaya niyetlendi. Pietrus’un ve Hidayet’in hem savunma hem de hücum çabaları hele hele Hidayet’in son 5 sayısı maçı da getirmişti zaten Magic’e, ama 2. perdenin yazarı Jackson basit hatalardan doğan ufak şansları öylesine iyi değerlendirip oyuncularına ne kadar güvendiğini öylesine güzel gösterdi ki o 9 yüzüğü nasıl kazandığını bir kez daha anladık. Son topta Fisher’ı tercih etmesi, Magic’in savunma stratejisini öngörüsü kendisine takılan “Zen Master” lakabının ne kadar doğru bir seçim olduğunun ispatıydı.
1.perdede analiz yeteneğiyle övdüğümüz Van Gundy’nin maç içi hamleler ve maç sonu oynatmak konusunda, rakibi hatta ustası Jackson’dan ne kadar geride olduğunu da görmüş olduk. Anlamsız Nelson tercihi, bütün uzatmayı onunla oynaması, Hidayet’e alternatif olabilecek set çizememesi ve B planlarının eksikliği ile defterindeki alternatif plan sayısı z’ye kadar giden Jackson’ı bu maçta geçmesi mümkün değildi. Maç önü konuşmasında “En önemli maç bu maç, her şeyiniz vermenizi, elinizden gelen her şeyi yapmanızı istiyorum!” diye uyarırken takımı aslında ne kadar baskı altında olduğunu da gözler önüne seriyordu bir taraftan. Seri başlamadan önce vermiş olduğu demeçte Jackson’la ilgili olarak “Phil Jackson ile beni ve kariyerlerimizi kıyasladığınızda benim oynadığım Playoff maçı sayısından fazla playoff serisi kazandığını görürsünüz. Kıyasladığımızda ben onun yanında bölgesel bir ligde göreve yeni gelmiş çaylak bir antrenör gibi kalıyorum.” demişti. Bu maç gerçekten bunu hissetti ve birebir yaşadı Van Gundy.
Jackson ilk devredeki savunma şeklini fazla değiştirmeden ufak ayarlamalar yaptı. Odom’lu 5’inde zaman zaman Ariza yerine Hidayet’e Odom’u vermesi, Kobe Bryant’ı Lewis’le eşleştirip agresif savunmasında top almasını engellemesi maç içi ufak farkları oluşturdu. Maç almak için bunlar da yeter dediğimiz yazının ilk bölümündeki cümleyi bu sefer uygulayan Lakers oldu açıkçası. İyi şut atamadılar ama geri kalan her şeyi çok iyi yapıp biraz hücum ribauntlarını da zorlayınca fark ortaya çıktı.
Cavs eşleşmesinde “Sinir harbini daha önce yaşamış olanlar kazanır” diyip Lebron ve arkadaşlrının tecrübesizliğinden dem vurmuştuk. Bu sefer aynı cümleyi Orlando Magic için kullanmakta sakınca yok. Jackson, Kobe, Fisher ve arkadaşlarının Final tecrübesi bu sefer fazlasıyla ağır bastı Magic tarafına. Sinirlerini aldırmış bir resim veren bu üçlü ve görevlerini bıkmadan, vazgeçmeden yapan diğer Lakers oyuncularını da kutlamak gerek. Artık şampiyon gibiler, 5. maçı Lakers alsa da bu güvenle yüzük onlara daha yakın. Usta Koç, uzun zamandır oltasına balık vurmayan ama bugün en büyük balığı tutan balkçı ve tabii ki zor dakikaların adamı bu yoldan ilk kez geçmiyorlar.
Perde Kapanırken
Oyunun sonunda söylenecek 2 söz var Magic açısından. Birincisi Lewis’in ve Lee’nin kayıp olduğu bu gecede Hidayet’in bu resitaline, Howard’ın bu savunma azmine yazık oldu. 2. maç gibi oldu aynen ve arkadaşları Hidayet’i onurlandıramadılar. İkincisi ise serbest atışların Magic tarihindeki kapkaranlık lekesi. Nick Anderson’ın kaçan serbest atışları gözümün önüne geldi, 4. çeyrekte Hidayet ve Howard her kaçırdıklarında. Son pozisyonda Howard bir tane bile sokamayarak adeta Nick Anderson ile kader arkadaşlığına soyundu. Yüzük belki de bir serbest atış kadar yakındı Magic’e ama bu takımın en önemli iki adamı Nick Anderson’ın ruhuna teslim oldular.
Ne olursa olsun basketbolseverler için muhteşem bir şölen oluyor NBA finalleri. 2 uzatmalı, son saniyelere kalan maçlarla dolu harika bir seri. Lebron – Kobe kapışması istiyordu herkes. Artık Lebron’ı hatırlayan bile yok neredeyse, hatırlayanlar ise iyi ki olmamış diyor, hiç değilse tek kişik şovlar değil de basketbol izliyoruz.
Basketbol, sağlık ve mutluluk dolu günler.
13 yorum:
tecrübenin ne kadar önemli olduğu 2009 playofflarında defalarca kez öne çıktı.
illa ki söylüyorum: keşke nelson dönmeseydi, magic'in şansı çok ama çook artmış olurdu.
Çok büyük ihtimalle öyle kaan. Tek bir mucizevi çıkış var aslında. 5. maçı 20 sayı üzerinde bir farkla kazanabilirse Magic, psikolojik açıdan bir çok şeyi değiştirebilir. O zaman 6. maçta rahat olamaz Lakers ve bir şansımız olur. Yalnız işin kötüsü Alston isyan bayrağı açmış durumda, Nelson da bitik. Eğer SVG bu sezonki tek yanlışını yapmaya devam eder ve Nelson Alston ikileminde kalıp Johnson'ı yine adamdan saymazsa iş 5. maçta biter.
Son çeyrek ve uzatmada oyuna almamasını içine sindirememiş, hiç anlamamış olan biteni. Kendimi bu takımın 1. oyun kurucusu sanıyordum demiş.
özellikle boston serisinde her yazınızda belirttiğiniz taraflı anlatımdan son iki seride bahsetmediğinize göre bu durum ortadan kalktı galiba. ama gerçek böyle değil. cavs ve lakers serilerinde görülüyorki maçlar büyük bir orlando fanatizmiyle anlatılıyor. burdanda anlıyorumki tarafsız anlatımdan anladığınız orlando fanatizmiyle pohpohlanmış olandır.
Bu tavır da beni üzüntüye sevkeden bir tavırdır açıkçası.
Dikkat edilirse Final yazılarının hiç birinde sadece Orlando cephesinden bakmamaya çalışıyorum olaylara. Hem Lakers hem Magic açısından yorumlayamaya ve hakkını vermeye çalışıyorum. Ancak üzerinde durulması gereken konu devamlı hakemlerden ve anlatıcılardan bahsetmek bize ne kadar fayda saylayacak ve şu güzelim serinin tadını almak varken niyedir bunları konuşma gereği. Ben Boston serisinden beri bunları konuşmaktan , yazmaktan sıkıldım. Adamlar bir takıyorlar Boston'a, Lebron'a, Hidayet'e durmadan sanki menejerleriymiş gibi maç anlatıyorlar.
Bugün bizim ntvspor.net'e yaptığımız yorumlar yayınlanmıyor, attığımız maillere cevap alamıyorsak üzerinde daha fazla konuşmaya ne gerek var. Bizi takan yok bu anlatım ve taraflılık konusunda, artık biz de onları takmıyoruz. Yazmıyorum, yazmayacağım artık.
Bu blog kurulduğunda yazdığım ilk basketbol yazısı geçen seneki Celtics-Lakers finali üzerineydi. Daha orada "Kaan Kural susarsa" demişim. Yok susmuyor adam, Kosova da çıkaramıyor Hidayet formasını üzerinden. Değişmiyor bu adamlar. İşte o yüzden son 2 maçın büyük bölümünü televizyonun sesini kısarak, sadece görüntüyü izlemiş bir adama "arafsız anlatımdan anladığınız orlando fanatizmiyle pohpohlanmış olandır" dediğinde bozulurum arkadaş. Önceki yorumlara da bakarsan hakemler hakkında da konuşmayacağımı söyledim. Sıkıldım bu işlerden. Yoksa NBA ALL-Access üyesiyim, maçlar oradan verilse dakika durmam NTV'de.
All-Access dediğim Broadband yayın üyesi, anla işte.
Sasiriyorum ben bu "aman efendim niye objektif olmuyor NTV, Hidayet'ten bize ne? milli mac gibi anlatiyorlar" diyenlere. Yahu eger siz bir Turk oyuncuyu oven ,maclari onun uzerine anlatan spikerlerden hoslanmayacak kadar objektifseniz, sesi kapatip izleyin. Cunku amerikan tv'si de isinize yaramaz, onlar da muhtemelen super yildizlari ovecektir, ve o cok hasret oldugunuz objektifligi gene bulamazsiniz. Surda 40 yilda bir Turk oyuncu finale cikmis, muthis oynuyor, spiker de onun iyiligini ister gibi mac anlatiyor (ki '3 sayi gerideyiz, simdi basket bulsak iyi olur' falan da demiyorlar) ne var bunda? Hayir amaciniz "biz sizin gibi Hidayet sayesinde tanismadik NBA ile, eskiden de izlerdik ,superiz biz" demekse, acik acik soyleyin. Madalya falan takariz belki. Hayir o kadar cok var ki bu tiplerden,gina geldi artik.
Elestirim sadece her firsatta "Hidayet'i onemsemiyorum, NTV Orlando'yu milli takim gibi anlatiyor, bize ne Hidayet'ten, biz NBA hastasiyiz" tarzi konusanlaradir.
Cenky'e falan degil bu yazi yanlis anlasilmasin, eskiden TRK nicki ile yazardim , uzun suredir zevkle takip ettigim biri.
biz şut girmezse dedik ama, heralde hidayet olmazsa demek lazımdı sanki :) Anlaşıldı ki hedo faul problemine girerse magic yavaşlar.. Hedo girmeyen şutlardan daha önemli magic hücumu içi..
taraflı tarafsız konusu içinse karşı takıma küfür edilmicekse taraflı yazılması daha iyi bence, bu devlet tv si değil ki.. Gönüllü takip edilen bir blog...
Bu arada tolga arkadaşımdan da bişeyler çiziktirmesini bekliyoruz :)
@ Popescu 41
Eski adıyla TRK26 arkadaşım çok teşekkürler güzel yazın için. O son cümleyi yazmasan da ben ne demek istediğini anlamıştım zaten, ama inceliğin için ayrı bir teşekkür daha.
@ Tartavuz
Gerçekten haklısın, devlet televizyonuna yorum yapmıyoruz, bir blog eninde sonunda burası ama bir basketbolsever olarak NBA finallerini her yönünden görmek isterdim ben bir yorumcunun yazısını okuyacak olursam. Biraz empati yaparak yazıyorum aslında, sadece bir taraf zevkle ya da başka duygularla okusun istemiyorum. Tarihe şahitlik yaparken kazananla da kaybedenle de birlikte olmak istiyorum açıkçası, keyif almak istiyorum. O yüzden fazla taraflı olmayan, hakemle, spikerle uğraşmayan bir tarzda sadece basketbol yazmaya çalışıyorum.
Bu arada sevgili TOLGA bir yorum yapmadın maça, özlettin yine kendini :) Yok 32 imiş 33 imiş, boşver bunları, gerçi anlıyorum ben seni canın yazmak istemiyor mağlubiyetten sonra :(
yine kesiyorum ortadan.
taratavuz dostuma hürmetlerimi sunarım.sanki "ne oldu kurudun kaldın,sıkıyosa şimdi yaz" havası vardı sanki.şaka yapıyorum neyse...bu 32-33 meselesini yazmadan önce çok düşündüm açıkcası,"yazsam mı acaba?"diye.sonuçta burası babamın blogu değil.cenk hocam,sen de 32-33'ten bahsedince kendimi triple-double yapmak için kendi potasına şut atıp ribaundunu alan topçular gibi hissetim.neyse bu da '32-33 vakası' şeklinde tarihe kayıt düşsün,okusun öğrensin çocuklar.gerçekten tad tuz bırakmadı adamda bu yenilgi ama,yenilgiden sadece 1 saat sonra yüzümün rengi yerine geldi,diyebilirim.gerçi kahvaltı yapmamın bunda etksi var azbiraz.ancak makarayı şöyle bir geri sarınca bu takımın ve oyuncularının bu kadar ağır sözleri hak etmediğini,her maçtan sonra verilen tarihi istatistiklere nanik yaptığını düşündüm.moralim yerine geldive kafayı epeyce taktığım diaz'ın,"lakers ne içtiyse biz de ondan isteriz" yollu yazısına da gülüp geçtim.buradan gazete sahibine duyurulur:bazı yazarlarınız bağlıyor hemen karaları,halkın arasına nifak tohumları ekiyor.yerlerine gelecek yazar adayımı da biliyorsunuz işte,söyletmeyin işte açık açık.hatta bu sabah ntvspor'da okudum:magic ilk kez hido için ücret tavanını delip terasa çıkacak;yani tarihlerinde ilk olan bu şeyi bir türk için yapıyorlar,sentinelden de benzer bir hamle neden beklemeyelim ki?gerçi gm smith öyle garanti konuşmuyor,renk vermiyor açıkçası;on cümlesinden dokuzu:olabilir de olmayabilir de şeklinde..ayrıca cenk hocamın,'hidayet bu performansıyla seneye allstar seçilebilir mi?' şeklindeki bir soruya;"o iş genelde son 10 güne bakar" şeklindeki cevabını ben daha da abartarak 'nba daha sabah ne yediğini hatırlamaz' a dönüşütrüp,allah korusun,orlandonun seriyi kaybeder ve o son maçta da hido kötü oynarsa,biz verilen o sözleri o zaman görürüz.vefa sonuçta istanbul'da bir semt ve amerikaya epey uzak;ne bilsinler vefayı.
şimdi yenildiğimizden dolayı lafı eveleyip geveliyorum.blogda ateşli tartışmalar peyda olmuş.yalnız bu tv konusu epey su koyuvermeye başladı.benim de ilk yorumlarımdan biri de bu konuyla ilgiliydi ve "ellerim kırıla,dilimi eşşekarısı sokaydı da," diye başlayan şeyler söylüyorum ve geçiyorum bu tatsız şeyi.en önemli ikinci gündem maddesine geliyorum:şimdi,tartavuz dostuma söz verdim,o yüzden ağzımı açamıyorum ama,ne kadar çok isterdi şimdi,nelson orada faul yap'SA'ydı demeyi:)şaka şaka,demiyorum gerçekten.
burada işin felsefi kısmına girmek istiyorum,izninizle.bir kere kenardan bir emir gelmediyse senin yapacağın seçim önem kazanıyor,ancak basketbolda karar verme süren çok kısa ve seni büyük basketbolcu yapacak olan da bu.örneğin içeriye penetre edeceksin ama ne zaman,top elinde adamını geçmek için hamle yapacaksın ama ne zaman,yani bu kararlar birkaç saniye içinde veriliyor.işte bu profesyonel basketbolü beceri dışında aynı oranda kararlar oyunu yapıyor.çok iyi bir penetreci olmanın,delici olmanın,top hakimiyetinin büyük bir önemi olmadığının en büyük örneği sanırım alstondür,açın bakın görün işte.neyse nelsona ve o pozisyona gelelim.nelsona o pozisyonda kenardan bir emir gelmemiş.ama bu 'klasik savunma yap!' anlamına da gelmiyor.orada nelsonun kararı önem kazanıyor,ve o da içeri penetre etmesini önleyecek şekilde savunma yapmaayı tercih ediyor.oyunun akışkanlığı heyecanı içinde,o biriki saniyede gereken doğru kararı veremiyor.tüm olan bu,eminim o da çok pişman ve üzgündür.bu tartışma daha çok sular getirir.alston savunma tarzı itibariyle o pozisyonda daha uygun isim olabilirdi.çünkü daha çok yapışıyor adamına ve vücut teması sağlıyor.ama hepsi farazi,fazla geyiğini yapmaya gerek de yok.johnson tercihine de şöyle diyeyim.gandhiye seslenelim buradan:artık aranızda toplanıp hangi kararı almıştınız bilmiyoruz hocam ama,biz aynısından almamıştık.bu da pek önemli değil.asıl korkutan,belki sonranın işi ama nelson-alston gard ikilisi.bu gard ikilisi ligin en "tam kafiyeli adlara sahip (nelsON-alstON)"ikili gardına sahip takım yapar orlandoyu.bir çok takımda yarım kafiye bile yok gard ikililerinde.seneye saha kenarlarından bilet veremeyeceğiz bunların topu saha dışına fırlatmalarından,diye de korkmuyor değilim.neyse o tartışmalar sonranın işi.alstonla ilgili şu hoş olmayan haberleri blog yorum köşesinden aldım ilk.bu takımın en önemli özelliklerinden biri de ağızlarında fermuar olmaması içlerinden ne geliyorsa konuşmaları;riya yok,yalan yok.ancak bu da şimdi denmez,bunun da adabı var be alston kardeş.demişsin ki:"ben kendimi bu takımın birinci gardı zannediyorum."alston kardeş,açıkçası ben de orta üçteyken kendimi takımın birinci gardı zannediyordum ama,ilk maçta hocaya içimden epey bi sövdüğümü hatırlıyorum,bençte başladığımdan dolayı.hatta,birinci gardı elini kırmasından sonraki ilk maçta kessin ilk beş başlayacağımı düşünerek,48 dakika(pardon 8 çarpı 4:otuz iki dakika) sürenin hepsini oynayacağımdan antremanlardan sürünerek çıkıyordum ki,o müteakip ilk maçta bençte başlamam midemin bulanmasına,gözümden yaş gelmesine,yoksa benden bi halt olmaz düşüncesinin aklımı yemesine neden oldu ve ancak beş dakika dayanabilip tası tarağı toplayıp ağlama zıralamalar içinde eve gitmemle son buldu o senem.sonrasını anlatmak hiç istemiyorum.neyse işte size gard takımının duygu dünyasını sundum.neyse yine lafımı bitiremedim gandhi ve lewis ile ilgili(olumsuz eleştiri amaçlı değil,tam tersi kesinlikle) ilgili bi şeyler diyecektim ama,yine uzatmışı,kusura bakmayın sevgili blog.hocan birkaç 'yazındır',yazı sonlarını birilerinin ettiği güzel bir lafla bitiriyorsun,ben de öyle bi şey yapayım.yorumum bi şeye benzesin,oradan kurtarayım bari."You can always say 'what if' after the game is over.But we didn't do it, and we lost the game."bu kadar basit işte.
bu arada yazmayı unuttum:) son lafı medyaya hitaben lewis ediyor.yani benim o sözü edecek ingilizceye sahip olmadığımı söyelemem lazım.ve yorumumu yazdıktan sonra kontrol etmediğimden harf eksikliği olsun,cümle düşüklüğü olsun yığınla hata yaptığımı belirtir özür dilerim.
Tolga arkadaşım; Çok zevk aldım bu seriden öncelikle hem amerikadakinden hem buradakinden :) Şunu belirtmeme izin ver lütfen.. Se li sa lı cümleler insanın moralini düzeltiyor biraz, boşverelim biz onu bunu se li sa lı cümleler kuralım :)
Eğer LA bu gece yenerSE :)
Selamlar
Yorum Gönder