Sayfalar

22 Haziran 2012 Cuma

O Portekiz bu Portekiz mi?

Euro 2012 öncesi 3-1 kazandığımız maçta gördüğümüz Portekiz'in ölüm grubunda çeyrek final yapamayacağına kimsenin şüphesi yoktu. "0" çekmeleri kuvvetle muhtemeldi hatta. Bir çok bahis tutkunu arkadaşın kuşkusuz yaptığı bahisti Almanya-Hollanda gruptan çıkar bahsi. Ama işte bazen şeytan pabucu ters giydiriyor adama. Nerden bilebilirsiniz ki Hollanda bu kadar sorun yaşayacak takım içinde ve Almanlar bir an bile konsantrasyon kaybı yaşamayacaklar, üstüne üstlük bir de Ronaldo efendi Euro 2004'ten sonra ilk kez bir turnuvada takımını sürükleyecek!

Bence herşeyin başlangıcı Bento'nun turnuva öncesi son hazırlık maçında bizimle oynamaya karar verdiği gün başladı. Portekiz futbol tarihinin en önemli kararlarından biri. Biz her ne kadar beğenmesek de kendimizi bu takım kanat organizasyonundan, set hücumuna, kontra ataktan, Çanakkale geçilmez'e kadar her oyunu oynayabilecek takım. Yani bizde biraz Almanya, biraz Hollanda, Biraz Brezilya, zaman zaman İngiltere, yer yer İtalya saklı aslında. Böylesi karmaşık ve her soruya az da olsa cevabı olan bir takım Portekiz için derinlemesine daldıkları uykudan uyanmaları adına önemli bir fırsatmış meğer. Ronaldo'nun o maçta kaçırdığı penaltıdan, yedikleri her biri farklı yapıdaki 3 gole kadar her ayrıntı Eylül 2010'dan beri takımından başında olan Bento'nun aslında 2 senede yapamadığı ve öğrenemediği her şeyi 3 haftada sıfırdan başlayarak öğrenme sürecini başlatmış. Euro 2004 sonrası hiç bir turnuvada Ronaldo bu kadar hırslı, bu kadar konsantre ve bu kadar kuvvetli değildi. Paraya, üne, başarıya doymuş bir adamı bir lider haline getirmek ancak aklıselim bir düşünce ve yaklaşımın ürünü olabilir. Bento görünen o ki Yarı Final'de muhtemelen İspanya'ya kaybetseler bile takımın başında en az 2 sene daha kalacak ve öncesiyle, sonrasıyla bu yaz öğrendikleriyle Portekiz'i daha iyi yerlere taşıyacak. Tabii Avcı'yı sık sık anacağı ve ilk fırsatta, yine önemli bir turnuva öncesi maç isteyeceği kanaatimi de not olarak düşüyorum bu kadar tespitin sonuna.

Dün geceki maç Galatasaraylılar adına Baros'u 4. kez seyretmek demekti. Burada defalarca kez söylediği sözün Prag'tan duyulmadığını, duyulduysa da kulak arkası edildiğini gördük Bilek tarafından. Çelik değil ama çekingen Bilek tek forvet anlayışında elindeki en iyi malzemeyi kullandı belki ama yanında çay olmayan simit nasıl kuru geliyorsa Baros da öyle kaldı turnuvada, kuru ve tatsız. Glaatasaray'daki görüntüsünün aksine hep koştu, alan daralttı, orta sahaya gelip top aldı, akın başlattı belki ama yaptığı balı akıtacak bir kase yoktu yanında. Bu oyun anlayışı ile buraya kadar gelmeleri Advocaat ve Arshavin sayesindeydi, bu sefer o kadar şanslı değillerdi. Baros'a Rusya taraflarından bir müşteri getirmiş olabilir bu performans ama ben Fatih Terim olsam Baros'u falan bırakırVaclav Pilar'ın peşine düşerdim.

Almeida'lı Portekiz'i Baros'lu Çekleri geçerken izlemek ne kadar güzel olsa da, o Portekiz'i bu Portekiz yapan Avcı'nın çocukları da pek bir yakışırmış sanki bu turnuvaya.

Hiç yorum yok: