Sayfalar

17 Ocak 2012 Salı

New York Knicks 93 - 102 Orlando Magic


( CManiac üstadın uyarmasıyla yaptığım 'tarihi' hatayı düzelterek yazıya ufak bir makyaj yapmak zorunda kaldım. Özür dilerim yanlış bilgilendirmeden dolayı.)

Nba’deki grev dolayısıyla geç başlayan ligin sıkıştırılmış fikstüründe, bu sezon ilk kez uygulamaya konan peş peşe 3 günde 3 maç (Amerikalıların söylediği şekliyle “back to back to back games”) serisi bugün oynanan ilk ayağı Knicks deplasmanı ile açıldı Magic için. Bugünün ayrı bir önemi Dr. Martin Luther King günü olmasıydı. Nasıl olsa bu sezon oynanmaz, diye düşünerek tüm parasını Euroleague için yollara seren Ntv’nin Nba yayın haklarını kaybedip, yıllar sonra Aydın Doğan’da ortaya çıkan basketbol aşkı ve neticesinde Doğan grubunun Nba yayın haklarını almasıyla bizim evde bu sene Martin Luther King günü kutlanmadı, hatta yıllarca üniversite arkadaşlarımızla en güzel günlerimizi geçirdiğimiz bu önemli günde kimse kutlamak için birbirini aramadı bile. Nba’in afro-amerikan basketbolcularıyla yapılan röportajlarda istisnasız hepsi ‘ o olmasaydı biz burada nah oynardık’ minvalinde bir şeyler söylediler.

Maça dönmeden ilk olarak bir iki not vereyim kişisel: Cenk hocamın işleri nedeniyle iki üç maçlığına ‘maç yorumlarını’ ben yapacağım. Bu arada bu sezon anamızın futbol liginde hafta içi de maç yapılmasından dolayı maç yazısı yazmaktan yorulmuş dostlara, gelin bir nba takımı tutun da sonra bir çay ocağında oturup iki lafın belini kırma teklifim var. İkincisi, maçın insancıl bir saatte olması ve benim o saatte iş güçte olmam dolayısıyla maçın ilk yarısını izleyemedim, ha tekrarını da izlemeye üşendim, o ayrı; o yüzden ikinci yarıdan biraz bahsedeyim uzatmadan: Üç gün üst üste maç oynanacağından SVG takımın vitesini belli ki epey düşürmüş. Hatta çok iddialı olacak ama; Orlando, kaybetsek de bir önemi yok, havasında gibiydi. GS maçında sakatlanan J-Rich’i de bu yorucu 15 günde 10 maç temposunda kenarda tuttu teknik ekip. O yüzden belli ki pek umutlu değildi Orlando. Ama maç son 5-6 dakikaya kafa kafaya girince, acaba soruları sormaya başladı herkes. Daha sonra bildiğimiz silahını çekti Magic son dakikalarda; topu Türkoğlu’nun eline verdi. Türkoğlu da el bombasını New York tarafına atıp yarın ki maç için Orlando’ya kaçtılar. Maç sonu hücumları kuşkusuz bir Magic klasiği haline geldi. Ama maçın sonunda bu sezon ilk kez izlediğimiz bir yola başvurdu SVG. Alan savunmasıyla New York hücumlarını aptallaştırdı magic savunması. New York hücum oyuncuları o kadar çaresiz ve hazırlıksız durumda kaldılar ki, topu bir o köşeden bir bu köşeye verip durdular ve hücum sonları ya zoraki bir üçlük denemesi ya da ortaya umutsuzca bir penetre. Daha önce Portland maçında da denedi ama bu kadar ısrarcı olmamıştı SVG. Fark birer birer artarken bu sefer korkmadık bu akıllıca savunma stratejisiyle. O zayıf bir ve iki numara savunmasını bu şekilde etkisiz hale getirdi. Acaba bundan sonra, çok etkili dış oyunculara sahip Miami, Oklahoma, Lakers, Celtics gibi takımlara bu savunma stratejisi denenecek mi ve denenecekse ne kadar başarılı olunabilecek?

Bu maç özelinde, Magic’i son 6-7 dakikaya kadar ‘acaba?’ dedirtecek seviyeye kadar taşıyan iki isme de ayrı bir parantez açmak lazım: birincisi tüm fiziksel ve zihinsel olumsuzluklara rağmen muhteşem bir zihni atılım gerçekleştiren Reddick. Şu anda eminim 2 sezon önce onu Chicago’ya kaptırmayan Otis’e sonsuz müteşekkirdir Magic taraftarı. Otis garip bir adamdır; bazen saçma sapan işler yapsa da iyi çocuktur. İkincisi ise maçın adamı Ryan Anderson. Daha üç gün önce, Kaan Kural tarafından, hakkında ‘ böyle gideceğini düşünmüyorum’ denilen adam ( gerçi aynı programda Orkun Çolakoğlu Orlando’nun önemsiz galibiyetleri arasında Detriot’i de saymıştı… hey allahım, aynı ligi mi izliyoruz?) o top sakalını boşuna bırakmadığını gösterdi. Öyle üçlükler attı ki, bir an perdelerden çıkıp düşman kalesinde taş üstünde taş bırakmayan Milwaukee’li Ray Allen’ı izliyoruz zannettik. Her şeyi geçin, o kadar kritik anlarda o kadar kararlı atıyor ki, ekran başındaki taraftarlarda nabız daha hızlı atıyor. Howard’ın gidip geldiği, Hidayet’in maçın sonunu beklediği, Nelson’un kendi gibi oynadığı, bench’ten adam gibi katkı gelmeyen bu maçı keşke Kevin Harlan anlatsaydı da Anderson’un attığı her sayı sonrası bir fırlasaydık yerimizden, yıllardır kutladığım bu Martin Luther King gününde.

2 yorum:

CManiac dedi ki...

Hocam sanki Martin Luther King ile Martin Luther'i karıştırıp çoban salatanın hakkını vermişsin :)

tolga dedi ki...

hakikaten karıştırmışım... :) yıllardır sorgulamama nedenim de böylece anlaşılmış oldu...