Sayfalar

3 Aralık 2010 Cuma

Mantalite


Perde 1

Havalar soğuyor yavaş yavaş… Afrikalı sporcuların performanslarıyla ilgili dedikoduların en yoğun olduğu dönem; sporcu dedikse de futbolcudur kastımız… Aslında bu değerlendirmeler de enteresandır. Mustafa Doğan, Ömer Üründül gibilerinin kusmuklarını dinleyen biz zihni tutsaklar, bu kusmukları gelip spor(futbol) muhabbetlerimizin en tatlı yerine sokuşturuyoruz: O yemeği mide kaldırmaz oluyor artık. Yani, gençler, demek istediğim, fizik kimya bilmiyoruz, pratik bir zihnimiz de yok hani, bir üretimimiz yok; ama futbol kadar basit ve çırılçıplak bir oyun hakkında fikir üreten yerlerimize giden damarlar da mı tıkalı? Ağzımıza dilimize zihniyetimize pelesenk olmuş mesela; Afrikalıların mantaliteleri düşükmüş geriymiş, o yüzden üç beş maç oynar sonrasında da yatarlarmış. O beğenmediğin Afrikalı aramıza karıştıktan iki üç gün sonra senden benden akıcı konuşur, biz çok bilmiş beyazlar memleketin en iyi okullarında okuyanı dahil on sene İngilizce dersine gireriz saatlerce, durumu olan yurtdışına gezmeye gider, ama yine anadol motoru gibi takılır ederiz; ayrıca memlekette ev araba alıp, üç gecenin ikisi hovardalık yapan turist futbolcuların kaç kelime anlayabildiklerini bilir hatırlarsınız, hayali geniş gençler. Başınıza taş kadar mantalite yağsın, ntvspor’da trt’de televizyonun önünde bizi hayran bırakan mantaliteler, işte futbolun tanrıları, konfüçyüsleri. Alın onlar sizin yerinize düşünüyor konuşuyor.

Bu kış televizyonları sadece iki saatliğine, yani yeşil veya nerede oynanıyorsa o oyun, o alan görüntüde olduğu saatler açık tutalım ve tekrar hayata dönelim. Kış mevsimini düşünelim, çalışan insanları, emeğiyle alın teriyle geçinen insanları düşünelim. Sporcuyu da kışın çalışan işçiler olarak düşünelim. Kışın kıçına şort geçirmiş, dize kadar incecik çorabını çekmiş, soğuktan üstüne giydiği ince formanın kollarını üşüyen ellerini ısıtmak için avucunun içine almış ve birilerini mutlu etmek için o halde orada olan işçiler olarak düşünelim. Bırakalım maç sonralarını; maç öncesinin o ısıtan tatlı hayallerini kuralım. Maç sonu her tarafından vıcık vıcık mantalite akan oturdukları yerde buda heykeli gibi duran adamların o çağ atlatacak fikirleri varsın onlara kalsın, onlar çağdaş çağ üstü olsun. Genç bir futbolcu Tevez; genç futbolcuların şımarıklığı kendini beğenmişlikleri, futbol dünyasının kirli ahlaksız yapısallığı yüzünden artık futbol oynamak istemediğini söylüyor. Peki, eli kalemden daha çok penisini tutmuş bu genç çocukları kim şımartıyor, ya da bu ahlaksız futbol dünyasının bireyleri olan, tvlerde gördüğümüz yine eli kalemden daha çok penisini tutmuş spor yazarcıklarını ağzı açık kimler dinliyor? Kışın; inşaat işlerinin durduğu, bu işten ekmek yiyenlerin biriktirdikleriyle geçindiği, dilenciler için boş yada aceleyle sıcağa koşan insanların doldurduğu sokakların kazançlarına balta vurduğu ve işlerin düşmemesi için esnafa roller kestiği, giyim kuşamcıların her mevsim dönüşümlerinde olduğu gibi deli paralar kazandığı, restoranların kaffelerin dışarıdaki masaları artık içeri aldığı umurunda değil bu adamların, bir de böyle Freud, Fanon, Jung edasıyla çok derinlemesine psikanalitik çıkarımlar yaparlar, Afrikalı sporcunun mantalitesine dem vururlar. Gören de beş sosyoloji tezi vermiş, uluslar arası dergilerde sayısız makaleleri çıkmış sanır. Şenol Güneş futbol filozofudur kuşkusuz, sakin ve efendidir, ama bunların Haşmet ve Hıncal adlı olanlarına da bir röportajında iyi giydirmiştir. Merak eden bilmeyen araştırıp bulabilir. Güzel bir sözü vardır: bunlar madem o kadar aydınlar; aydınlık veriyorlar demektir bunlar, bari şu ışığı gözümüze değil de önümüze tutsunlar, biz de önümüzü görmüş oluruz, aydınlanırız. Işık böceğinin verdiği ışık basit bir oksitlenme olayıdır ve dişisine/erine yaptığı bir gösteri olarak kabul edilir bu ışık. Yani soyunun devamı gibi doğal bir amacı vardır bu davranışın. Mantalite yığını bu göbek suratlı arkadaşlar, inanın ne bu böcekler kadar bir ışık yayabilirler, ne bu kadar basit bir ışık/fikir üretecek zihniyete, fikriyata sahiptirler ne de doğallıkları vardır yaptıkları şeyin. Zaten geldikleri nokta da, alt olur üst olur alır fark atar muhabbetidir, yani basit bir devredeki 1 ve 0 lardır. Hâlbuki mantık bağımsızlık yoluna çoktan girdi zannediyorduk…

Perde 2

Cenk hocamın uyarısı isabetli oldu… Açıkçası, bloga başladığım dönemle birlikte benim de yeni işime başlamam hem motive edici oldu hem de zorlu. Uzun aralar veriyorum, bundan dolayı çok özür dilerim Cenk hocam ve herkesten. Hocam uyarmasa yazmayacaktım belki bunu da ama, biraz utandım… Vaktimin darlığı epey zorluyor beni. Yani bir taraftan işim, bir taraftan yoğun okuma pratiğim etütlerim, gece gece maçlar, bir de kısa yazmak istemeyişim( birçok yazı yarıda bırakılıp, windowsun karanlıklarına kuyularına atılmış) …

Bu yüzden ailemi neredeyse silip attım hayatımdan. Neyse, burası ağlama duvarı değil kuşkusuz. Sadece, kendi tarafımdan bu kadar uzun aralar vermemin nedenlerine ufaktan laf arasında değinmekti. Cenk hocamın heyecanını, askerliğini yeni halletmiş biri olarak hala hissedebiliyorum. Cenk hocasız buralar zar zor dönüyor, gözlerimizi dört açtık kaptan gelene kadar dümeni zor bela rotada tutmaya çalışıyoruz.

Ağlamayı keseyim burada… Yakında basketbol ağırlıklı bir yazı yazacağım… Böyle de dönmüş olayım bloga…

2 yorum:

Cenky dedi ki...

Çok güzel yazı, ellere, akıllara sağlık.

tolga dedi ki...

çok sağol hocam, gözümüz yollarda...