Sayfalar

20 Temmuz 2010 Salı

Çarşı’ya Quaresma Afyonu


haberVS

Türk futbolu son yıllarda kariyerinin zirvesi ya da kariyerinde ikinci bir patlama yapmak isteyen futbolcuların adresi olmaya başladı. Avrupa futbol piyasasında önemli yerler bulabilecekken Türkiye’yi tercih eden oyunculara son olarak da Portekizli Quaresma eklendi.

Bu transferler kulüplerde “sihirbaz” olarak görülen yöneticilerce gerçekleştiriliyor. Fenerbahçe’de bir dönem Hakan Bilal Kutlualp şimdi ise Cihan Kamer, Galatasaray’da ise bir dönem Adnan Polat (1992-1996) son yıllarda ise Haldun Üstünel bu rolleri üstlendi. Beşiktaş’ta ise “son büyü” Quaresma transferinin arkasında Serdal Adalı ismi karşımıza çıkıyor. Peki kulüplerimiz bu transferleri hangi parayla yapıyor?

Güncel politika: Sat öde

Oturup kulüplerin mali tablolarını uzunca incelemeye gerek yok; transfer politikaları bile bu konuda fikir veriyor. Galatasaray kadrosuna yeni futbolcular katmak için Keita, Elano gibi yüksek maliyetli oyunculardan kurtulup daha ucuz oyuncuların parasını çıkarma çabası gösteriyor. Bu da gösteriyor ki artık kulüp kendi ürettiği parasıyla geçinmeye çalışıyor.

Fenerbahçe ise sporun her dalında Türkiye’nin en kurumsal kulübü olmayı başarıp gelirlerini kat kat arttırarak transferlerini buradan elde edilen gelirle karşılıyor. Gelgelelim yüksek gelire sahip Fenerbahçe bile bunu 12 yıldır Aziz Başkan’ın rahatça çıkarabildiği milyonlara da borçlu. Zaten ondan daha fazla parası olan birileri çıkabilse hâlâ başkan kalabilir miydi? (Bu, bir başka tartışmanın konusu.)


Ödüyorum, öyle ise varım!

Ya Beşiktaş? Yıldırım Demirören başkan olduğundan bu yana çok önemli isimler geldi Beşiktaş’a. Son Dünya Kupası’nın sahibi İspanya’nın ve Real Madrid’in hocası Del Bosque, Fransız siyah inci Jean Tigana ve milyon avrolara transfer edilen birden fazla futbolcuya tazminatlar ödendi. (Juan Fran, Ailton, Kleberson, Ricardinho, “yeni Maradona” Federico Higuain ve daha niceleri…) Bu isimler Yıldırım Demirören’in parasıyla gelip, onun parasıyla gönderildiler. Ama görünen o ki Demirören bu konuda artık tek başına da değil.

19 Haziran 2010’da yapılan Divan Kurulu toplantısında Denetleme Kurulu Başkanı Feyyaz Tuncel’in açıkladığı raporda Beşiktaş’ın borcunun 285 milyon 233 bin liraya, alacakların ise 62 milyon 364 bin liraya ulaştığını belirtti. Alacakları düştükten sonra oluşan net borç 222 milyon 869 lira. Kulüp yaptığı harcamaların 75 milyon 976 bin avrosunu sadece iki kişinin cebinden karşıladı: Yıldırım Demirören (66 milyon 294 bin lira) ve Serdal Adalı (9 milyon 682 bin lira). Yani Beşiktaş Kulübü’nün üçte birinin finansörü ve sahibi Yıldırım Demirören ve Serdal Adalı.

Mali tablolar açık açık gösteriyor ki Beşiktaş bu iki isim tarafından satın alınıyor. Yıldırım Demirören’in “Verin paramı gideyim” açıklamaları da bu görüşü destekliyor. 30 Haziran 2010’da Sabah gazetesinde Fatih Doğan tarafından kaleme alınan haberde Serdal Adalı’nın da “Futbolcuların ödemesi varsa çıkarır veririz. Bu sorun olmaz. Bana ne deyip sırtını dönecek adam değiliz” demesi de “Beşiktaş’ı borçlandırmaya satın almaya devam edeceğiz” olarak yorumlanabilir. Böylece de yönetimdeki koltuğunu sağlama alıyor bu iki isim.


Çarşı uyuma

Geçen yıl Beşiktaş tribünleri Yıldırım Demirören’i her maçta “Yeter! Yıldırım Demirören Yeter!” tezahüratlarıyla istifaya davet etmişken bugün Schuster ve Quaresma isimlerini Türkiye’ye getirerek büyük iş yaptı Serdal Adalı. Hem uzun süredir taraftarla arası bozuk olan Yıldırım Demirören’in 254 gün sonra stadyuma giderek taraftarla tekrar barışmasını, hem de “Adamın Kralı Serdal Adalı” tezahüratıyla koltuklarının kabarmasını sağladı.

Serdal Adalı NATO müteahhidi. (Bu iş kolunu Türk futbolunda bir yerlerden hatırlıyoruz.) Ayrıca Adana’daki, Amerikan mı, NATO üssü mü belli olmayan İncirlik Askeri Üssü’nün* büyük bir kısmının inşasını gerçekleştirdi. Yani kişisel kazancını Amerikan’ın Ortadoğu planının önemli bir parçası olan savaş üssünü yaratarak elde ediyor. Elde ettiği bu gelirle de Quaresma, Schuster, Hilbert gibi isimleri takıma katarak Türkiye’nin en büyük kulüplerinden birini borçlandırırken Türk futbolunun en duyarlı taraftar grubunu bir büyüyle uyutabiliyor. Üstelik ki bu grup “Tanka karşı taş, savaşa karşı Beşiktaş”, “Beşiktaşlıyız savaşa karşıyız”, “Ne Irak, Ne Filistin, Ne Lübnan. Akmasın artık hiç kan. Ölmesin yüzlerce can. Her savaşa karşıyız. Biz Beşiktaş Çarşıyız” pankartlarını açarak önemli mesajlar vermişlerdi. Farkında değiller ki onlara bu pankartları açtıran kişi Quaresma’nın parasını savaşı yaratan ülkenin cebinden buluyor, bu parayla kulübü ve taraftarı satın alıyor.

Beşiktaş taraftarı bir an önce uyanmalı bu gerçekleri görmeli. Savaşa karşıyız derken aynı anda savaşın dolaylı destekçisi kişileri “adamın kralı” olarak ilan etmekten vazgeçmeli. Savaşa karşı olmadan önce kulübü satın alma yolunda Yıldırım Demirören ve onun yolunda ilerleyen Serdal Adalı’ya karşı olmalı. Yoksa bundan sonra savaşa karşı olduklarının hiçbir inandırıcılığı kalmayacak.

*İncirlik Üssü Gerçekleri: http://bianet.org/bianet/siyaset/111242-incirlik-ussu-gercekleri

1 yorum:

Cenky dedi ki...

Temiz futbol! Güzel tespit olmuş Volkan.