Sayfalar

5 Haziran 2010 Cumartesi

Kaybolan Sihir – Bir Orlando Magic Analizi


Aylardır yazamadık Magic ile ilgili tek satır. Takip edenler bilir hayatımdaki büyük değişiklikler ve yoğun iş temposu nedeniyle kendi blogumdan da NBAKolik’ten de uzak kaldım. Ama bu sezon başında söylediğim şeylerin gerçekleşmesine pek engel olmadı. Finallerde Orlando Magic’i göremeyeceğiz demiştim göremedik, Bu takım geçen sezonki dereceyi geçemez dedim geçemedi, gerçi aynı dereceyi yaptı ama her maçı kazanmak için oynadılar geçen sene son 5 maçın hangi atmosferde oynandığını hatırlarsınız. Eğer Atlanta ve Boston sezon içinde o kadar dalgalanma yaşamasalardı Orlando hem grupta hem konferansta koltuğunu kaptıracak ve 4. sıraya kadar düşecekti play-off sıralamasında. O noktada Van Gundy’nin basketbol bilgisi hatta dehası diyelim devreye girdi ve adeta maç seçerek hazırladı takımı. Hedef maçlarını hep kazandı Orlando, rakibi kaybederken kazanmaları ise onları 2.liğe kadar taşımayı başardı. Şimdi beni senelerdir okuyanlar yine diyeceklerdir ki “Ne yaptın ettin lafı yine SVG’ye getirdin. Bu kadar mı kötü bu takım?”. Takım kötü demiyorum, oyuncular kötü demiyorum, ama maalesef bu takımın bu sene IQ’su önemli derecede düştü. Özellikle Hidayet ve Lee geçen sene bu takıma mental anlamda çok şeyler katmış, paylaşmayı bilen adamlardı. Peki bu sene ne oldu? Orlando paylaşmayı beceremedi. Sadece bu bile en yükseğe çıkamamak için önemli bir sebep.

Oyuncuları tek tek değerlendirmek istemiyorum ama hiç sevmesem de istatistiklere bakmak zorunda kalıyoruz. Vince Carter’ın gelişini, hem de gelirken onun için Hidayet’in ve Lee’nin feda edilişini bir türlü anlayamamış ve bu hamleyi ciddi şekilde eleştirmiştim. Carter’dan savunma yapmasını, topu paylaşmasını, takımı oynatmasını bekleyemezsiniz. 5-6 sene önceki Carter’dan ancak takımı spektaküler hareketleri ve hızıyla şaha kaldırmasını beklersiniz ki bu adam 35’ine doğru gelmiş artık. Ne eskisi gibi zıplayabiliyor, ne bileğini ne omzunu sağlam tutabiliyor sezon boyu. Ciddi rakiplere karşı çoğunlukla kayıpken, sıradan takımlara aslan kesiliyor. Bu Carter Magic’i 1 adım ileri götüremezdi, götüremedi. Hele bir Ocak ayı var ki yaşadığı Carter’dan cacık olmaz diye yazı yazdırmışlığı var bana. Neyse konuya dönelim. Carter’ın gelişi takım içi dengeleri bozar demiştik. Ne oldu? Bozdu! Şimdi bu Orlando Magic takımının en pahalı oyuncusu ve en büyük yıldızı kabul edilen adamı kim? Rashard Lewis. Bu adama 118 milyon Dolar bağlamış Magic. İlk 2 sezonunda fena oynamadı ama geçen seneki finalden sonra artık bu sene patlar denilen adama ne oldu? Başına Carter düştü! Lewis’in kullandığı top 3, sayı ortalaması, 3.5, asisti 1 küsür, ribaundu yaklaşık 1.5 azaldı. Keyiften mi bunlar? Hayır. Çünkü artık takımda topu paylaşmayan bir yıldız eskisi vardı ve ha bire dağdan taştan üçlük sallayıp duruyordu, Lewis’in atması gereken üçlükleri. Lewis ne oldu? Pert oldu. 

Peki takımın diğer büyük yıldızı kim? Tabii ki Child Man Dwight Howard. Carter’ın takıma gelmesi ona da hiç yaramadı. Onun da şutu ve sayısı yaklaşık 2.5 düşerken ribaunt ortalaması da azaldı ve geçen seneki Howard’ı gözler arasa da bulamadı. Basın önünde arkadaşlarıyla atıştı, hocasına laf soktu, sempatik adam olmaktan çıkıp tepki toplayan adam haline geldi. 

Bu takımın saha içi liderinin kim olması gerek? Jameer Nelson, yedeği kim peki? Basketbola yeniden dönen J-Will. Bu iki adamın olduğu PG rotasyonu size sabırlı, sakin ve akılcı oyunu mu yoksa hızlı, düşünmeden ve spektaküler hareketlerin fazlasıyla bulunduğu ama rakip PG’lere karşı her daim savunmada parkenin öpüldüğü bir manzara mı hatırlatıyor? Ben daha ikisi sahaya çıkmadan Anthony Johnson – Rafer Alston ikilisine razıydım, düşünün artık. Ne yaptı peki bu spektaküler adamlar? Nelson geçen senenin çoooook gerilerinde kalırken birlikte yaptıkları maç başı toplam asist sadece 9 (yazıyla dokuz)! Böylesine şuta dayalı ve artık pivotunu daha az kullanan bu takımın oyun kurucularının toplam asist sayısı 9! Bu inanılacak bir sayı değil. Bunun mantıklı bir açıklaması yok. Demek ki bu takım oyun kurucusu olmadan oynuyormuş. Hele ki bu 2 adamın toplam sayı ortalamasının 16.5 olduğunu düşününce şampiyonluğa oynayan bir takımın PG rotasyonu bu mudur diye sormak zorunda kalıyor insan. Bu mudur gerçekten ya! 

Hadi onları da geçtik. Bu takımda bir de 35 milyona 5 senelik anlaşma yenilenen Polonyalı pivotumuz vardı değil mi? 13 dakika 24 saniye ortalama süre alıp 3.6 sayı, 4.2 ribaunt, 0.2 asist ve 0.9 blokla oynayan 35 milyonluk bir adam. Yetmedi yanında neredeyse bütün bir sezon oturan 18 milyonluk kontratı ile hem alınan hem beğenilmeyen Brandon Bass gibi bir 4 numara. 2 kontratı toplayınca yapan meblağ ise maalesef Hidayet’in Toronto’ya imza attığı para. Veteran minimumla piyasadan 13 dakika oynayacak o kadar adam bulma şansı varken 50 küsür milyon vermemk için gönderilen takımın zekası ve o paraya yedek sırasında pas tutturulan 2 adam. 

Orlando için en ilginç olanı ise J.J. Redick denilen istenmeyen adam ilan edilmiş gencin bir çok maçta takımın kurtarıcılığına soyunmuş olması. Hem de bunu yaparken Carter’ı oturtması. Pietrus, Barnes ve Anderson’ın iyi niyetli katkıları ise ancak tamamlayıcı nitelikte sezon boyu. Hiç biri asla takımı tek başına sürükleyecek adam olamadılar, zaten olamazlar da, ki onlardan bunu beklemek hem onlara hem basketbola yapılan çok büyük bir ayıp olurdu. 

Otis Smith’in şaheser transferi Carter ise sezonu 16.6 sayı 3.9 ribaunt 3.1 asist % 36.5 üçlük % 43 şut yüzdesi gibi muazzam istatistikler ile kapatarak çok önemli katkıda bulundu takıma. 

Sorulacak soru şudur: Bunları yapıp kurulu düzeni bozmaya değer miydi? Hem şampiyonluk yakalama ihtimali olan o güzelim Orlando kadrosuna hem Hidayet’e hem Courtney Lee’ye yazık oldu. O kadro ve o ruhun tekrar bir araya gelmesi geçen sefer ki gibi 15 sene sürerse çok ama çok yazık olur vefakâr, cefakâr Orlando taraftarına. 

Görüldüğü üzere oyun planı şöyleydi, şu maçın şu dakikasında şu yanlış yapıldı, bu maçta şu şut seçimi yanlıştı gibi bir şey yazacak durumum, halim hem de alışkanlığım yok. Ayıp olmasın Boston serisinin kaybedilmesinden bahsedelim. Tek sebebi Pierce. Onu sinirlendirecek, sindirecek, savunacak ve aynı anda Orlando için sayı atacak şu kadroda tek adam yoktu. Rondo Nelson’a, Garnett Lewis’e ağır gelirken Allen Carter kafa kafaya desek Howard Perkins’e ağır basmakta. Dengeleri sağlayacak, sarsacak ve en sonunda Orlando lehine bozacak tek eşleşme Pierce – Orlando 3 numarası eşleşmesi olacaktı. Barnes Pierce’a çok hafif geldi. Mental olarak buraları fazla yaşamamış bir isim olan Barnes adeta kayboldu Pierce’a karşı. Geçen seneki Hidayet performansı ve Garnett2in olmayışını eklediğimizde Orlando’nun Boston’u geçebilmesindeki nüanslar daha iyi anlaşılıyor. Pota altında Wallace eklentili bir Boston’la Orlando’nun başa çıkması şu kadro yapısıyla imkansızdı zaten. Nelson defalarca kez paspas olurken, Carter amaçsızca bitmiş maçlarda sayı yapmaya çalışır, Howard top alamadıkça çıldırır ve Van Gundy ceketini yerken ben ta sezon başında olacağını bildiğim şeyin gerçekleşmesine hiç ama hiç üzülemedim. Kendi düşen ağlamaz Mr. Smith. 

Bu duygularını yitirmiş, kendini bir şey sanan adamlar topluğu görünümündeki takım olamayan takımın bütün sezon tek bir süper yıldızı vardı, onun adı da Stan Van Gundy. Bu malzemeden bu hamuru çıkarması bile büyük işti, hocalığını yine gösterdi. Umarım gelecek sezon için akıllı hamleler yapılmasını sağlar ve Smith’in akıl tutulmalarının önüne geçebilir. 

Bu yazı benim NBAKolik için yazdığım son yazı oluyor maalesef. Çok büyük bir heyecanla ilk kez 2005’te başladığım Orlando Magic yazarlığım sitenin de kapanıyor olması nedeniyle sona eriyor. Çoban Salata’da illaki Orlando yazmaya devam edeceğiz ama NBAKolik günlerinin yerini asla tutmayacağı kesin. Harika bir ortamda çok güzel dostluklar kurdum burada. En başta Sevgili Mehmet İstanbullu olmak üzere emeği olan tüm arkadaşlara sonsuz teşekkürler. 2 defa en iyi yazarı seçildiğim, çok nitelikli ve çok özel bir sitenin kapanması beni fazlasıyla derinden etkiliyor. Çok şey söylemek istiyor ama uygun kelime bulamıyorum. Çok özleyeceğim bu işi yapmayı, bu keyfi tekrar yaşamayı. Hayatımda her geçen gün yeni güzellikler yaşarken bu çok ciddi bir kayıp oldu benim için. Hiç unutulmayacak NBAKolik günlerim ve sevgili dostlarım…

2 yorum:

tolga dedi ki...

Cenk Hocam,eline beynine sağlık;geçtiğimiz sezon-bizim için geçti sonuçta-takımın yanında olmamama rağmen,askere gitmeden önce bu blogda okuduklarımıza yakın şeyler olmuş;hayat çok değişmiş Orlando'da anlaşılan.Bu takımın bir taraftarı olarak ben de yazıdan anladıklarım üzerine birkaç şey söyleyeyim,sorayım.Normal sezonun hemen tamamını,playofflarda da son bir iki maç hariç kaçırdığım için takım hakkında yargıda bulunmaktan kaçınıyorum,ancak Cenk hocam senin yazın ve sentinelde yazılanlardan çıkardıklarımla da takıma olan kızgınlığımı belirtmek istiyorum ayrıca.Şu diyeceğimi de baştan diyeyim:Sentinel'e olan gram güvenimi de,bu son okuduklarımdan sonra geri çekiyorum-Schmitz hariç hiçbirine hakkımı helal etmiyorum.Carter gelene kadar ayak yaptıklarını,'istemezük yan cebimize tıkıverin' dediklerini,o geldikten sonra şampiyonluk geldi dediklerini,Hido gittikten sonra'zaten adam değildi' dediklerini,Lee için 'takım ona emanet edilemezdi' dediklerini hatta losangelesta kaçırdığı basketten dolayı'sonunu hazırladı' türünden yazılar çıktığını dün gibi hatırlıyorum.Bugünkü durumu ısrarla başarısızlık olarak görmek istmemelerinin yanında da Carter'ı da hafiften iğnelediklerini görüyoruz ancak bu sonucun geçen sene alınmış olması halinde neler yazılabileceğini de hayal edebiliyoruz.Neyse bu ikiyüzlülükleri çok kafaya takmadan maddi konulara geçelim.Bu sezon izleyebildiğim son maçlardan bırakın beni kör nenemin bile farkettiği kişi Lewis'di herhalde.Geçen sezonki Lewis soğukkanlılığından birşey kaybetmediği açık ama Gandi babanın geçtiğimiz sezonlarda onun soğukkanlılığından çıkarabildiği asgari heyecanı bile bu maçlarda göremedim ne yazık ki.Adeta 8-5 çalışan memurlar gibiydi,ay sonu maaş zamanına denk gelmiş olabilirim.5 sayı ortalamsının yanında,sahada ne yaptığını iki yıl boyunca anlayamadığım,ve bugün bile bir fizik problemiymiş gibi hala çözemediğim bir adam vardı zamanında Detroit'te:Michael Curry.Lewis'i izlerken Curry geldi aklıma.Sanırım ve tabiki Cenk Hocamdan da okuduklarımıza göre normal sezonda da Lewis pek bi heyecansızdı.Carter,teknik ve idari kadroyu bilmem de,yani belki takımın çaycısına fena borç takmıştır,ama oyuncu kadrosunda en büyük zararı Lewis'e vermiştir,gandi baba da bunun pek önüne geçememiştir anladığım kadarıyla.Nelson ise,gördüğüm kadarıyla aynı Nelson.

tolga dedi ki...

Basının tüm övgülerine ve şişirmelerine rağmen,arkadaş Rondonun önüne asfalt olmuştur izlediğim maçlarda.Yani tabiki Rondo bu,önüne çıkan tüm gardları rezil etme potansiyeli var ama,nelson sen de şampiyonluğa oynayan takımın guardısın arkadaşım.Fisher'ı kimse beğenmez,ama görüyoruz işte karşısında kalabiliyor en azından,adam da bi istek bi heyecan var.Nelson'u sahada görünce dersin ki,yani hiç tanımadan onu;bu adamın herhalde beş on şampiyonluk görmüşlüğü var.Aynı sıkıntıyı Cavs da Mo Williams'dan çekiyor.Yani özverisiz adamlar bunlar.Ayrıca unutmamak gerekir ki;bu takım geçen sezon finale yürürken nelsonsuz yürüdü.Hiç beğenmeyip şutladığımız Alston ve Johnson ikilisiyle adam gibi top oynadık.Hele Alston'un cezasından dolayı oynamadığı Boston maçında tek oyun kurucu kalan Johnson'un nasıl özveriyle oynayıp,Rondoyu yamulttuğunu da unutmayalım.Bugün ise takımın üzerindeki havayı Cenk Hocam son cümlelerinde çok güzel özetlemişsin,yani iki maç izleyen benim gibi,herkes görmüştür sanırsam:"Bu duygularını yitirmiş, kendini bir şey sanan adamlar topluğu görünümündeki takım olamayan takım..." Francis gittiği günden beri ezberlenmiş gibi,takımın geleceği Howard ve Nelson'dur,takım onlar üzerine kurulur denip duruyor.Bu yüzden nelsonla ilgili en ufak bir takas transfer haberi çıkmıyor.Tamam,anladık Howard için yakıp yıkılıp yapılır belki,yani Howard'ı yollayıp başka birinin üzerine takım kurulması,Sokrat felsefesinden cayıp Kant felsefesine sarılmak gibi bir şey olur.Ancak Nelson,kardeşlerim,bulunmaz hint kumaşı mı?Gelmedi mi dünyaya böyle bir oyun kurucu?Kidd,Nash,Paul bu işin zirvesindeki adamlar bile tonlarca kez eleştirildi hatta ikisi kaç kez takımları tarafından feda edildi.Biz burada Nelson'u tonlarca kez eleştirdik belki ama orada bizim burada gördüğümüzün yarısını görmediler,ya da görmemezlikten geldiler.Mr.Smith'in söylediklerine bakılırsa da onla ilgili herhangi bir hamle olmayacak;söz konusu bile olamaz.Yoksa Paşa küsebilir.Aslında Orlando bence oyuncu kadrosu konusunda yada oyuncularının geleceği hususunda da çok plansız.Yani Reddick komedisi ortada.İstenmeyen adam ilan ediliyor ama nedense zaman zaman oyunu kurtarıcı olarak sahaya sürülebiliyor anladığım kadarıyla.Açık ki yönetimin kararları ile Gandinin seçimleri oldukça uyumsuz.Neyse uzattım Cenk Hocam,biraz çabuk çabuk yorum yazayım dedim,yanlış bi şey dediysem özür dilerim...