Hastalık nedeniyle ve öncesinde yıllık iznim sırasında özellikle görsel medyayı fazlasıyla takip etme şansım oldu. Hazırlık maçları izledim, kamplardaki röportajları dinledim, hocaların ve oyuncuların hedeflerini açıklamalarına şahit oldum. Özellikle yabancı oyuncu röportajları zaten kafamda olan birçok soru işaretini cevaplandırdı.
Bizim ligimizin bizim çok net göremediğimiz ama dışarıdan bakıldığında çok net görülen bir yüzü, bir imajı var. Yabancıların gözünde öylesine kalın çizgilerle çizilmiş ki bu yüzün-imajın sınırları, onların tarafından bakmadıkça net olarak algılayamayız. Aslında bu imajı en iyi ligimize yapılan oyuncu eklemeleri açıklar. Onlarca senedir konuşulan konudur hangi takım daha iyi transfer, daha büyük transfer yaptı / yapacak / yapabilir? Bomba mı değil mi? Bombaysa nerede patlar, elde mi, başka yerde mi, bir başkasının üstünde mi?
Bu sorular ışığında ilerlerken zaman Türkiye Futbolu’nda, bir anda sektörleşen futbol Türkiye’ye düştü. Yayın ihaleleri, sponsorlar, büyüyen statlar, zenginleştiren UEFA. Avrupa’nın düşük kaliteli ligleri arasından, neredeyse Avrupa’nın üst düzey ligleri klasmanına girebilecek ligler klasmanına (!) yükseldik. Bu da daha kariyerli veya daha potansiyelli genç ya da tecrübeli isimleri ülkemize getirmeye başladı. Ancak büyük transfer, yıldız transfer diye tabir ettiğimiz isimlerin aslında ya kariyerlerinin sonunda ya kariyerlerinin en dip noktasında olduğunu ya da para için ülkeye teşrif ettiğini hep gözden kaçırdık. Son dönemden birkaç örnek:
Kariyerinin sonunda: Roberto Carlos, Josico, Cordoba, Kuntz, Aumann, Letchkov
Kariyerinin dibinde: Baros, Nonda, Alex, Deivid, Kezman, Sivok, Kewell, Musampa, Marcelinho, Hagi, Taffarel, Anelka
Para için gelen: Lincoln, Güiza, Anelka, Popescu, Song, Kezman, Appiah, Uche, Hogh
Bu adamlara baktığımızda para için gelenlerden karakterli olanların takımları için her şeyi yaptığını, takımını bir maden olarak değil beraberce yükseleceği bir değer olarak gördüğünü hatırlarız. Karakter bakımından zayıf olanların ise bir türlü isteneni veremediğini ve hatta garanti parasının üzerine yatıp, takımı fazla kafasına takmadığını, kavgalara karıştığını, acayip demeçler verdiğini kamplara geç kaldığını, yeri geldiğinde takımını satarcasına bıraktığını görürüz. Bu elemanlar doldurdukları kasalarıyla kontratlarını ya yer bitirirler ya da fesih tazminatı denilen ufak servetlerle ülkeden ayrılıp giderler sonunda.
Öte yandan bir de kendini kanıtlamak, Avrupa’ya tanıtmak, o da olmazsa Türkiye’nin büyük takımlarından birine kapağı atabilmek, belki de vatandaşlık hakkı kazanabilmek amacıyla gelir bazıları da. Aurelio, Isaac, Ilie, Filipescu, Petre, Pancu, Bratu, Felipe, Da Silva (Aurelio ile TS’ye gelen), Balili, Nobre, Saidou, Iglesias, De Nigris, Tabata, Petkovic, Bebe, Ahmed Hassan ve daha nicesi böyle oyunculardır.
Türkiye’ye misal olarak; Avrupa’da yıllardır üst düzey top oynamış, milli takımının gediklisi, herkes tarafından tanınan, çok önemli bir takımdayken (tabii ki daha yüksek paraya ama macera ve farklı hedef arayışı içinde) aniden ülkemizi seçen bir oyuncu gelmemiştir. Örneğin Barcelona’dan Andres Iniesta bugün Türkiye’ye gelir mi, ya da Bayern’den Philip Lahm, ya da biraz daha takım küçültelim, Fiorentina'dan Gillardino? Bu adamlardan hangisini getirebilir, hangi takım, astronomik paralar ödemedikçe oyuncuya? Van der Vaart “Sezon sonu kontratım bitiyor, satın yoksa bedavaya giderim seneye” diyip 13 milyon €’ya gitti Real’e. Bugün Güiza’ya 14 milyonu sayan, oyuncularına milyon Eurolar’ı 3er 5er saçan Fenerbahçe en azından bir 15 teklif edemez miydi Sneijder sakatlanmadan önce? Peki Fener teklif etse Van der Vaart gelir miydi?
Ligimizin yüzü ya da imajı diyelim fark etmez, yabancılar tarafından çok iyi anlaşılmış durumda. Bu da şu “Bu ülkeye ya kariyerini kurtarmak ya kariyerinin sonunda memleket görmek, gençsen basamak atlamak, ya da sana çuvalla para verecek enayi bulabildiysen gideceksin.” Bir bakın bakalım 23-28 yaş arası, Avrupa’nın peşinden koştuğu kaç değerli oyuncu oynuyor ligimizde. Çok yakın zamanda da bunlardan göremeyeceğimize emin olabilirsiniz. Türk futbolu en alt liglerden itibaren oyuncu - antrenör yetiştirmek, transfer, disiplin cezaları gibi konularda standartlaşmaya ve kim gelirse gelsin bozulmayacak bir düzene doğru gitmediği sürece, sahalarımızda daha çok Lincolnler, Kezmanlar, Maldonadolar, Schildenfeldler cirit atacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder