Amerikan basınının Howard’ı yolladığı takımlar arasına en son Thunders ve Bulls’u da ilave etmesiyle, bu sezon Howard’ın oynamadığı takım kalmadı… Bundan en büyük eğlenceyi basın çalışanları ve nba yöneticileri çıkartsa da, Howard’ın gidip gelen kafasından mutluluk duymayan tek grup Orlando Magic cephesiydi. Takas dedikodularının sonlanmasına üç-dört gün kala, işte Magic cephesinin artık dayanılmaz migrenvari ağrılar çektiği bu dönemde sezonun en kolay, izleyenlerin ve SVG’nin oflama puflama çekmediği bir maç çıkardı Magic, Pacers karşısında. Üstelik takımın saha içi kumandanı Türkoğlu ve şu sıralar çılgın atan J-Rich’ten de yoksundu takım.
Maçın rahat geçmesinin en önemli nedeni, bir gece önce Pacers’ın Miami’de uzatmaya giden kıran kırana bir maç oynamasıydı, diyebiliriz. Magic takımının hakkını yemeyelim ama, Pacers’lı oyuncuların surat ifadeleri, ‘eksiksiniz meksiksiniz ama hiç takılacak halimiz yok,’ diyordu. Maçın ilk yarısında neler gelişti yazamayacağım; nedeni de, Amerika’da saatlerin değişmiş olduğu ve bundan da benim haberim olmadığı için bir saat geç bilgisayarın başına oturmam. Tekrarını izlemek de işime gelmedi açıkçası, zaten ilk yarı skorunu gördüğümde aklıma ilk gelenler az önce Pacers ile ilgili yazdıklarımdı, zira ikinci yarı ile beraber düşündüklerimi bizzat kanlı canlı görmüş oldum. Maçın ikinci yarısı da o kadar sıkıcı geçti ki, bakın sadece izleyenler için değil, oynayanlar için de aynı şekilde, can sıkıntısından Howard ve Baby Davis, Hansbrough’a fena sardılar. Baby’nin konrolsüzlüğünü daha önce görmüştüm de, bu maç iyice zıvanadan çıktı. Howard’ın, Hansbrough ile olan kapışmalarını maç içi gerginliğine veriyorum ama Baby Davis’in durup dururken savunmada Hansbrough’u garip el kol hareketleri yaparak savunması, her dönüşte ufak bir omuz atması, her şeyi geçtim, hücumda kullandığı sekiz şutun neredeyse hepsini üçlük çizgisinin biraz içerisinden kullanması ( bir tanesinin de üçlük olduğunu belirtelim, süre dolarken filan değil, bildiğiniz saçma sapan bir yerde el üstü denilebilecek bir pozisyonda) SVG takımına yakışmayacak çirkinlikte hareketlerdi. Sezon başından beri süregelen istikrarsızlığı, bekleneni isteneni verememesi onda olumlu yönde değişiklikler yaratamadı ne yazık ki, o da bunun farkında olacak, iyice kontrol dışına çıkmaya başladı.
Bundan önceki iki maçta ligin en dibindeki takım olan Bobcats’e yirmilerden gelip maç verme, ve Bulls deplasmanında yine 18 sayıdan Bulls’u maça ortak etme vakalarını yaşayan bir takım taraftarı mutlaka bu maçta da çok rahat değildi açıkçası. Bu sene neredeyse hiçbir maçı rahat bitiremedi Magic. Bunun sebebinin büyük ağırlığı, tüm Nba’in de bildiği bir şey, bench zayıflığıydı. Yani maça ne kadar iyi başlarsak başlayalım, ‘second unit’ dedikleri bench takımı Howard’ın ruh halinden daha dalgalı performans veriyor. Sadece hücum performansından bahsetmiyorum, ki Nba’in en az sayı atan bench’i olduğu herkesçe malum, savunma performansı da o kadar rezil olabiliyorum. Dün gecenin rahat geçmesinin en büyük nedeni, her Pacers maçında olduğu gibi Howard’a karşı tahta bacaklarıyla savunma yapmaya çalışan Hibbert (Howard bu sezon Magic ile Pacers arasında oynanan maçlarda- 3/1 Orlando- %70ün üzerinde oynadı yanılmıyorsam.) ile beraber içine Turkoğlu’nun 2009 hali kaçan Reddick’in üstün oyunuydu. Ama gelgelelim, maç kafa kafaya gittiğinde rakip takımlar Reddick’in savunma zaafiyetinden yararlanmaya çalışıyorlar. Dün gece Pacers o noktaya gelemedi hiç, Paul George ile olacak iş değildi zaten o. Reddick’in savunma bilgisine diyecek bir şeyim yok, ancak bariz fiziksel zaafları var; Bobcats maçında Henderson’un üzerimize atlamasının sebebi de maçtan atılan Paul Silas’ın yerini alan oğul Silas’ın (Stephen Silas) bu zaafı değerlendirmesiydi. Bulls’un da atlamasına az kalmıştı ki, bu sefer ilahi güçler devreye girdi sanki ve Korver gözü kapalı atacağı üçlüklerin hiçbirini sokamadı. Celtics ve Bobcats’e karşı alınan utanç verici yenilgilerden birini daha almaya ramak kalmıştı.
Bu maçla ilgili olumlu şeyleri de not etmekte yarar var: Bir kere Reddick, kafa olarak muazzam bir ilerleme yaşamış, bu açık. Hidayet’in bir iki seneye artık bu süreleri alamayacağını hesaba katarsak, bol pasa dayalı Avrupa basketbolu oynayan bu takımın saha içi generallerinden biri belki de birincisi olabilir. Ama daha kafa kafaya maçlarda ne yapar, bu maçlarda kanıtlaması gereken bir ton iş var, bunları da görmek gerekir. İkincisi, yine bu maç özelinde, eksik kadroya rağmen, Nelson’un ortalık bana kaldı anlayışında oynamaması da olumlu diğer göstergeydi. Tabi bu Nelson’la olacak iş değil, bir SVG mucizesidir. Her ne kadar Howard SVG’nin coach’luk tarzını yani çok bağırıp çağırmasını beğenmese de Nelson’un o kalın kafasına başka nasıl sokulurdu, bu da bilim konusu. Bir Wizards bir Bucks olmadıysa bu takım SVG’ye çok şey borçlular. Üçüncüsü ise, takım savunmasında, tabi Pacers’ın vurdumduymaz aptallıklarını bir kenara koyacak olursak, yardımlaşma görmediğimiz seviyelerde idi, bu yüzden bireysel zaaflar fazla göze batmadı. Hatta bir pozisyonda Paul George, Reddick’i karşısında görüp, nasıl olsa yerim ben bu uşağı diye düşünüp yediği ikili sıkıştırmada( sayı olmasına rağmen) gözlerimi yaşarttı takım savunması.
Salı gecesi baba bir maç var, Heat ile. O maça Heat iki gün dinlenmiş geliyor. Asıl curcuna ondan sonra…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder