Takastan birkaç gün önce Kaan Kural Magic için kalemini kırmıştı: İdam… Orlando artık bitti, sezon başında söylemiştim ben, diyordu Güleç yüzlü tombul adam. Açıkçası, Kaan Kural’ın Magic ile ilgili müşahedelerinin tespitlerinin çoğunun isabetsiz olduğunu düşünürüm, ama kalemini kırmadan önce ben de bir kırtasiye dolusu kalem kırmıştım kafamda Orlando için. Keyifsiz bir Magic için elim uzanmıyordu bilgisayarın tuşlarına. 2009 finallerinden sonra Otis’in ve yerel basının fantezilerine kurban edilmişti takım. Orlando’nun bu can çekişir günlerini görüp acıya gark olmak da payıma düşmemişti Allahtan asker olduğum günlerde geçtiğimiz kış. Daha finalde kaybettiğimiz maçın ertesi günü yerel basında çıkan yazı, finale çıkmış bu kadronun yetersizliğinden bahsediyordu. Ve hemşeri dost ilişkileriyle yürüyen işletme mantığıyla, geçen seneki über –gelişmiş kadromuz yerinde bile sayamadı, göt üstü oturdu. Halbuki çimentosu malası temeli çeri çöpüyle üç sezondur hazırlanan bu yapı için biz burada ‘kadro’ kelimesini kullanmıyorduk, ekip diyorduk sahada gördüğümüze. Geçen sene ve bu sezon başı ise sahada gördüğümüz ekip değil, -belki de acayip güçlü- kadroydu. Tabata’yı almak için bilmem kaç milyon dolar verip bir de üstüne Serdar’ı veren takım durumuna düştük, iki dakikalık hazlar tek gecelik ilişkiler için.
2009’un sonunda Lee, Battie ve Türkoğlu ile yataklarımızı ayrı sermeye başladık. Lee’nin ayrıldığı gün, Lee’yi bin tane Carter’a değişmem demiştim. Çünkü Lee, üç sene boyunca Gundy’nin uğraşıp didinip adam ettiği şelale gibi nehir gibi çağlattığı bu takımın akışını hızlandıran hırçın dalgasıydı. Ne dev kütükler ne padişahlar ne komutanlar dalgıçlar tanır bu hırçın dalgalar. İşte o dalgayı o karşındakinin ne olduğunu kim olduğunu umursamayan adamı koparıp aldı Otis zihniyeti bu nehirden, ve resimlerde yada belgesellerde gördüğümüz o sakin sakin estetik bir güzellikle akan nehir haline soktu takımı. İnce narin dalgalar, ama kayalara geldiklerinde ufalanıp parçalanan dalgalar. Zaten sezon içinde yaptığın maçların belki de yarısı mıymıntı maçlar, şov yapmışsın, Carter her hafta bir güzel hareket yapmış ilk on içinde, ama Boston karşısında playofflarda bir iki adam çıkacak da turu geçeceksin. Hani o über kadro: O salary cap’i bu kadronun kağıt üstündeki hoş duruşu için mi aştık? İşte, iki hafta önce Howard ve Gundy isyan ediyor, takım yatıyor, diye. Gundy, Otis ve teknik, idari ekip yuvarlak bir masa etrafında toplanmış öldürdükleri biçtikleri hakir gördükleri o eski ruhu çağırıyorlar. Nba’i çağlar ötesi uzaklıktan takip eden arkadaşım, Shaq’ın şu anki durumunu sormuştu. Ben de ayrıntılı bir izahati gerek görmediğim için- en azından zaman ve enerji kaybı- Shaq’ın artık dünyalığını yapmak için oynadığını söyledim. Desene, o da playstation oyuncusu oldu artık, dedi karşılığında. Otis’in yaptığının en güzel izahatini, tefsirini çağlar gerisi uzaklıktan takipçi olan arkadaşım yapmıştı. Otis, muhtemeldir, 2K11’de Orlando Magic takımının overall’ını yüksek görmek istiyordu, bu hususta hedefine ulaşmıştır diye umuyorum, tebrik ederiz kendisini.
Takımın takaslar sonrası halini ne olabileceğini az ilerde konuşacağım, ama öncesinde Hido’nun bu bir çeyrek seneki durumuna hakkında yapılan eleştirilere falana filana bir bakalım; kurcalayalım bakalım ne olmuş. Geçen sezona gitmeden bu sezon başında Hidayetle ilgili düşüncelerin genel anlamda iki yöne ayrıldığını gördük. Bir kısım; Hidayet’in Toronto sistemine alışamadığını onu anlayan bir oyuncu ekibi ve coach’u olmadığını, bu sene takas olduğu Phoenix’te ise yeteneklerini gösterebileceği umudu taşıyordu. İkinci kısım ise genel oyuncu gidişatının Hidayet için de geçerli olduğunu, artık fizik olarak Hido’nun belirli şeyleri kaldıramadığını ve geri dönülmez bir düşüşe geçeceğini ve bir ‘journeyman’ olarak kariyerine devam edeceğini düşünüyordu. İki tarafın da haklı olduğu kısımlar oldu, kimi fazla iyimser kimi ise çok fazla karamsardı. Gelelim bizim ne düşündüğümüze: Hidayet, gördüğüm tanıdığım tesadüf ettiğim en garip oyunculardan biri. Aşırı duygusal bir oyuncu ama kesinlikle takımın huzurunun bozulmaması için coach’unun anlayışına sadık, amiyane tabirle papazlık eden bir sporcu değil. Fizik kondisyonu artık önlenemez şekilde düşecek demek abartılı olur, zira yazın yapılan Dünya şampiyonasındaki maçta gördük turnuvanın son gününde son maçında çok diri bir Hidayet vardı sahada, belki de takımın o gün en diri oyuncusuydu, hatta ufak bir sakatlık geçirmesine rağmen o maçta, temposunu düşürmemeye gayret etti. Muhakkak, yaşı artık otuzu devirmiş durumda. Yani o atlayan zıplayan koşan eden bir insan göremeyeceğiz, zaten atletik hızlı dış oyunculara karşı her zaman zorluk yaşamıştır, bunu bilmeyen görmeyen yoktur. Ancak, yavaş adımlı daha çok fundamentaline driblingine güvenen oyunculara karşı da ne kadar iyi bir savunmacı olduğunu Atlanta ve Dallas maçlarında Smith ve Nowitzki’ye yaptığı savunmayla kanıtladı. Zaten Hidayet’ten antrenörleri de muhteşem bir birebir savunma beklemiyor, bekleyen hocaların karşılığında ne aldıklarını da gördük, Alvin Gentry gibi. Hidayet için bundan sonra vücudunu zinde tutma vakti gelmiştir. Bu hususta da alabileceği en güzel örnek artık eski takım arkadaşı ağabeyi Grant Hill. Nash’i örnek almasını istemeyiz; zira Nash, yaşlandıkça genç kadınlara olan düşkünlüğü artan herifler gibi kendini kanıtlama çabası içine yarışına giriyor (Tamam Nash, sen en büyüksün, senden yakışıklısı yok). Hidayet bitmemiştir, ama eskiye dönüş de muhakkak ki olmayacaktır, zaten Hidayet de bunların peşinde değil kuşkusuz o takımı için var ve o sahiplenişi iki gece üst üste takımı için g.tünü yırttığı anlarda tekrar tekrar kanıtladı ve ekranlarda izletti bize.
Öncelikle şunu ortaya koymak elzem: Bu takas normal bir takas değil. Yani bir asıl oğlan artı iki üç rol oyuncusu takası değil. Taşlar yerinden oynadı demek hafif kalır, taşlar sallandı şöyle ve epey gürültü kopararak yer değiştirdi. Her ne kadar Gundy’nin oyun planına sadık kalacağız desek de bazen oyuncuna göre setler çizmek durumunda kalırsın yani o taşının mutlu olması için oyun anlayışın içinde rötuşlar yaparsın. Bu açıdan Magic’in aşacağı tırmanacağı ufaklı büyüklü tepeler var. O mutlu etmek için dört döndüğün adamların yerine huyu suyu nazı çok farklı, ne bileyim, suyunu cam bardakta mı içer, dönerin yağlısını mı sever lahmacunun yanına ayran mı ister vb. adamlar geldi. Yani şöyle gelip de usulcuk ses çıkarmadan kenardan izleyim, coach babamdır diyen adamlar değil bu kuyruksuz yıldızlar. Ama Magic çok felaket insanlar gördüğü için zamanında, yani kaprisin allahını gördü diyelim, bunlardan ders almış bir periyot geçirdi ve son dört beş senedir de takıma kattığı sporcularda da buna özen gösteriyor nispeten… (desek de Carter hamlesini görünce, Francis ve Mobley de uykularımı kaçırmaya tekrar başlamıştı, ne saçma günler be)
Gelelim takıma yani ekibe, nasıl oynarına, kimyasına biyolojisine: Hatırlatmakta fayda var; yeni gelenlerle birlikte ilk idmanı Atlanta ve Dallas maçlarını geçtikten sonra bugün yapma fırsatı buldu Magic… Yani panik yapılacak bir durum yok, şanssızlık kafaya oynayan takımlarla oynanan bir döneme rast gelmesi bu kabuk değişiminin. Önümüzdeki iki maç Spurs ve Boston ile. Yani şöyle dememek gerekir, ya da bildiğimiz o gazete başlıklarına aldanmamak gerekir: Magic kan kaybediyor. Tekrarlıyorum: Bu değişiklik anormal bir değişiklik. Ev aynı ev, evin reisi de aynı, ancak çok farklı dünyalar görmüş çok farklı karakterde insanlar taşındı bu eve. Evin işleyişi kuşkusuz değişmeyecek, evin reisi belirleyecek yine her şeyi, ama yeni gelenler hep bir şeyler kazandıracaklar, özveride bulunacaklar. İşte, Gundy’nin de çocuklarında görmek istediği ilk şey özveri. Çocuklarının yeteneklerine büyük saygısı var, ama özverisizlik çaba gösterilmemesi içten içe yiyip bitiriyor Gundy’i. Takastan önceki hafta artık Howard ile beraber bu özverisizliğeydi tepkisi: Savunmada yatanlar var diyordu. Şu anda çok süper savunmacı bir takım mıyız? Kesinlikle hayır. Ama özveri gösterebilecek en azından iki adam kattık aramıza. Bu takım 2 yıl 3 yıl önce savunma istatistiklerinde ligi sallarken, her takımın saezon başında oyun ve transfer politikaları gereği bulundurduğu kobe-stopper, Lebron-Stopper larımız mı vardı? O takım ligin en iyi kayma yardımlaşma savunmasını yapıyordu kuşkusuz, o ekibi mükemmel kılan ruhu vardı o savunmalarda. Belki de ligin birebirde isim isim en kötü dış savunucularına sahiptik. Örneğin, Hido’nun Bryant’ı ensesinden avladığı blok tamamen takım savunmasının eseridir. Hido, dış ve atletik oyuncular için kek bir savunmacıdır. O pozisyonda da Hido kolay geçilmiştir Kobe’ye. Ancak, birincisi geçildikten sonra rakibini bırakmamıştır, ikincisi Howard’ın yardım savunması bu güveni vermiştir ona, üçüncüsü Howard’ın bu jestine rakibini sonuna kadar bırakmayarak jestle karşılık vermiştir. Ve bu jestlerin toplamı takım ruhunu oluşturur. Mesela, rakip tarafından kolay geçildiğinde rakibinin artık yapacak bir şey yok bari kolay sayı yedirmeyelim düşüncesiyle beline koluna sarılınır çoğu kez. Çünkü ona, geçildiğinde arkadaşları tarafından, açığının kapatabileceği hususunda bir his, güven(ce) verilmemiştir. Lakers da bacakları tutmayan Fisher oynayabiliyorsa ilk beş, sebebi ekip ruhudur ekip olabilmedir.
Savunmanın bir takımın nelerini açığa çıkarttığını neleri çıplaklığıyla ifşa ettiğini gördük. Dediğimiz gibi, Atlanta ve Dallas maçlarında öyle olağanüstü savunmalar çıkarmadık. Gayet de doğal karşılıyoruz. Ve bu yeni eklemelere rağmen sonuçta takımın guard savunucusu da Nelson. Zaten bu yüzden son üç dört sezondur da Magic ile oynayan takımların oyun kurucuları kendilerini milli takıma kadar yükseltecek performanslar sergilemişlerdir. Yenilenen kadromuzla beraber şu iki maçta da gördük ki, bu hiç değişmemiş, tahmini çeyrek yüzyıl da değişmeyecekmiş gibi duruyor. Son Atlanta ve Dallas maçlarında umut verici Gundy hamleleri de görmedik değil. Savunmada yatan oyuncu ismine cismine bakılmadan kendini kenarda buldu. Atlanta maçında Joe Johnson savunmasına yeterli gayreti göstermeyen J-Rich’in eline havluyu verdi Gundy. Dallas maçında ise, hücumda alev almaya başladığı sıra J.Kidd karşısında içten yanmaya başlayan Nelson’u bir el şıklatmasıyla kenara aldı. Ayrıca bir Nowtzki savunması sırasında saçma sapan göstermelik bir yardım savunması yapan yada yapamayan Nelson’u da hemen aldığı mola sırasında bir güzel haşladı ki takımın tam yaklaşıp öne geçeceği sıra takımın savunma gayretinin altını oyan bu özverisizliğe de tahammülü olmadığını gösterdi biricik Gundy. Richardson da henüz savunmaya uyum sağlayamamış gözüküyor. Savunmayı değerlendirmek için de henüz erken, o yüzden savunma faslını burada nihayetlendirelim. Muhtemel bu sezon, bu uyum sorunu zaman zaman fena canımızı yakacak, acayip yerlerde patlak verecektir, o yüzden sezon başı Otis’in fantezilediği gibi bir sonuçla da bitiremeyeceğiz belki ama playoff zamanına kadar ateş alırsa bu savunma, bir ‘99 New York yapmak işten bile değil.
Şu iki maç sonrası hücum performansımızdan uyumumuzdan bize çakan ışıklar ise sürpriz değil. Gundy hücumda basit işler yapacaklarını söyledi; temelini ise yine öldürücü picknroll’ler olacak; ki Dallas maçında picknroll’leri eski Magic’e yakın oynadık. Carter’lı dönemde bu perde oyunlarında Carter’ın ‘playstationvari’ bıkkınlık veren bencilliklerini gördük örneğin. Hidayet yaptığı asistlerin yarısını bu pick’lerden yaptı ve kaçan en az üç dört boş sayılabilecek şut da kaçırıldı. Bugün yapılan idman sonrası Gundy, takımın hücumda daha yüzde ellilik oynadığını söyledi(Asıl önemli olanın savunma olduğunu defaatlen ekledi, dilinde ağdalık tüy bitti). Örneğin, bu iki maç sonrası görülen Arenas’ın daha bir hücum setini bile anlayamamış olması. Top elindeyken faciaydı, attığı sayılar ise asistten gelen sayılardı. Pick’ten sonra ne yapabileceğini hiç anlayamamış; şimdilik en önemli en ivedilikle halledilmesi gereken husus bu. Washington’da oynadığının biraz daha hızlısını oynaması lazım burada. J-Rich ise karakteri gereği zaten uyum sağlama konusunda zorlanmayacak olmasının yanı sıra oyun anlayışı gereği Nash’le oynadığının iki katı daha zevk alacağı kesin (Ayrıca Nash ile oynamak bir dış oyuncu için ne kadar zevkli olabilir, konu şüpheli, başka zaman karıştırırız oraları). Bu iki maçta sadece şut kaçırdı, yani ortalama kullandığı 10-11 şutun hemen hiçbiri saçma şutlar değil. Zaten saçma sapan şutlar atabilecek bir takımda değil. Phoenix’te durum şuydu: Nash, içeriyi karıştırır, iki tur atar bir tavaf eder pota altını, beş perde yapılır kendine, sonra ‘creat shot’ denilen asisti verir Richardson’a, o da sallar.Nash’in turlamaktan bıktırdığı ya da yorulduğu dakikalar ise bir iki isolation yapılır J-Rich’e, yine o şut hevesinin gidermesi sağlanır. Ama burada şut sırası yok kesinlike, yani Nelson şu kadar attı, Howard bu kadar attı, sıra bende havası iklimi yoktur Magic hava sahasında. Örneğin, ardı ardına 6-7 hücum Howard’tan oynarız, ama bu durumda Lewis alınmaz, bir buçuk iki periyot şuta bile yeltenmez ama çocuk gibi mızmızlanmaz, yine aynı gayreti gösterir savunmada. Yine o anlayışın oyuncularından Hido, Atlanta maçında sadece 4 şut kullandı, takımı adına. Arenas aynı maçta mal bulmuş mağribi gibi top eline gelmesin, aldığını tepeye ovaya fırlattı. Bir kere yeni gelen kardeşlerimizin bunları öğrenmesi lazım, Gundy baba da bunları öğretecektir kuşkusuz. 2009’da bu takımın en çok şut atan adamı (Lewis) diğer 29 takımın en çok şut atanları arasında sonuncuydu. J-Rich de ortalama maç başı 12 il 15 arası şut kullanablir. Ve ortalama 6-7 şutu bizim hücum anlayışımızdan kaynaklı açık şutlar olursa muhteşem bir verim yakalayabilir Magic ondan. Yani J-Rich oyun tarzı gereği de zaten bu takıma ballı börek gibi gidecek cinsten bir adamdır, şu an kaçan şutlar ya da durgunluğu, hücuma rolüne ve takımın anlayışına alışamaması ve biraz da uçaktan indiği gibi iki gece üst üste maç yapması. Bugünkü idman sonrası da bir boş gün( day-off) isteğini açıklamakta bir beis görmedi. Bu içtenliğiyle de tam da bu takıma gittiğini gösterdi. Earl Clark için de bir iki cümle sarfetmek gerekir, ki Dallas maçındaki gayretiyle de bunu hak etti. Hidayet’in Nowitzki’ye özellikle son çeyrek yaptığı enfes savunmanın gölgesinde kaldı onun savunması da. İkinci ve üçüncü çeyreklerde Nowitzki’ye yaptığı savunma en az Hido’nun ki kadar enfesti. Hatta hücumda da kendi varlığından haberdar ettirdi kendisini 13 dakika oyunda kaldığı süre içerisinde. Gundy onun için geldiğinde kapalı kutu demişti, çok iyi tanımadığını bekleyip göreceğimizi söylemişti. Atlanta maçında Malik Allen’in sakatlanmasıyla Ryan Anderson ve – açıkçası pek bir beklentimin olmadığı bir ışık göremediğim – Orton’un yokluklarında ve Gortat’ın gidişiyle sıfırı gören uzun rotasyonunda kendine doğan şansı hiç de fena kullanmadı. Sakatlardan Allen’ın döndükten sonra salona alınması bile şüpheli, zira Atlanta maçında takımın sayıya en ihtiyacı olduğu dakikalarda bir buçuk metreden kaçırdığı boş şut ve turniklerle tüm Magic taraftarına hayran bıraktırdı kendini! Orton’un da yine bu sisteme en ufak katkısı olamayacaktır, işte gençtir güzeldir kontenjanından arasıra kameralar suratına zoom yapabilir. O yüzden Earl Clark’ın saçtığı bu ziyayı güçlendirmesi lazım; ağabey tavsiyesi.
Giden çok baba adamlar oldu, çoğu kimse sevemese de Lewis delikanlı çocuktu. Gortat ayrı bir hikaye. Yedek bir uzun daha doğrusu Howard’ı yedeklemek için 12-13 dakika sahada kaldığı süre içersinde maksimum verim alabileceğimiz bir uzunu kadroya dahil edeceğimiz bir takas eli kulağında bekliyor, biz de bekliyoruz. Takımda 4 oyun kurucu olduğundan takasın parçalarından biri ya da parçası o da kuvvetle muhtemel sezon başı büyük ümit beslediğim Duhon olacak. Biz onunla birlikte Nelson’dan biraz olsun yakamızı sıyıracağız diye umut ve hedef büyüttük, o da sağolsun g.tünü büyüttü ancak bench sırasında. Antonhy Johnson’un ne günahı vardı dedik, hatta aynı basenler onda da vardı.O yüzden giden olacağı için gidenleri ve kalanları bir sonraki yazıya bırakalım. Gidenlere vefa borcumuzu biraz erteleyelim. Yakında gerçekleşmesi muhtemel takas sonrası takımın vaziyetine bir sonraki yazıda girelim. Kim bilir,-yanılmıyorsam- şafak 25 diyen Cenk Hocam’ın çıktığı güne bomba gibi bir takımdan bahsediyor oluruz?