Uzun zamandır çok şey söyleyeceğim var
aslında bu konuyla ilgili ama hep sustum, hep sustum. Aslında dışarıdan
bakıldığında tıpkı kulüplerin oyuncu kadrolarında yaptığı gençleşme
operasyonları gibi gözüküyor hızla devam eden bu hareket ancak bana hiç hoş
gelmiyor. Defalarca kez üzerinde konuştuk ve hiçbir noktada niyetimizin asla onlarınki
gibi olmadığını söyledik. Özhan da ben de keyif için yazdık, rahatlamak için
yazdık, sevdalısı olduğumuz ekipler ve sporlarla ilgili fikrimizi paylaşmak
için yazdık. Blogları hep bir rahatlama aracı, sohbet ortamı, dost meclisi
olarak gördük. Özel hayatımıza girdik, hayatımızı paylaştık buralarda. Ama maalesef bloglar adına iş son derece
farklılaştı, farklı yerlere geldi.
Bloglar arası önceleri bir dayanışma
vardı Türkiye’de. Bülent Timurlenk’in Aceto Balsamico’su ile başı çektiği blog
çılgınlığında pıtırak gibi bloglar açıldı çok kısa sürede. Bunlardan biri de
benimkiydi, 2008’de kurduğum Çoban Salata. Bu ardı ardına kurulan bloglar
özellikle Bülent Timurlenk üzerinden adlarını duyurmaya çalıştılar. Ondan
bloglarımıza link vermesi için taleplerde bulunduk hepimiz, sağolsun kırmadı
ekledi adreslerimizi. Bununla bitmedi tabii ki, okuduğumuz ve beğendiğimiz
bloglarla link değişimi yaptık, destek olduk birbirimize. Kolkola ilerledik,
okunduk, okundukça yazdık, yazdıkça takipçilerimiz oluştu, arttı ve “blog
camiası” diye yeni bir camia oluştu. Okunmak, yazdıklarının yorumlanması,
tartışmaların çıkması, onları bastırmak, yazdıklarının alıntılanması, hatta
bazen ulusal basın tarafından çalınması, kıçından uydurduğun mevzuların haber
yapılması, zaman zaman kimsenin bilmediği konularda tüyolar alman ve daha ülke
gündemine düşmeden bazı transferleri duyurmak hep keyif verici olaylardı.
Hayatın çalkalanıp da yazamadığında seni merak eden okurlarının olması, sana
mail atmaları çok farklı bir duyguydu hepsine ilave olarak.
Sonra Timurlenk önderliğinde Blog İdman
Yurdu açılımı başladı. Timurlenk’in kardeşi Barış’ın Tribün Dergi üzerinden
organize ettiği bir oluşumdu bu. İlk etapta biz de katılmak istedik “ne kadar
güzel tüm blogları bir çatı altında toplayacak bir yapı” dedik. Ancak ilk
bakışta ne kadar naif ve saf gözlerle baktığımızı ilerleyen dönemde
anlayabildik. BİY daha ziyade maddi odaklı bir topluluktu ve reklamlar
üzerinden para kazanıp, denilene göre bu parayı BİY’in üyelerine dağıtacak bir
yapıydı. Bunu öğrendiğimizde ve zaten BİY tarafından da oluşturmaya
çalıştıkları yapıya muhalif adamlar olduğumuz için dışarıda bırakılmaya
çalıştığımızı anladığımızda çizgimizi koruyarak, anti-materyalist blog
yazarlığımıza devam ettik. Bu süreçte BİY ile büyük tartışmalar da yaşadık,
bunları da blogumuzda paylaştık.
Düşüncemiz hep aynıydı; BİY türü
oluşumlar blogların amatör ruhlarını kaybetmesine neden olacak, birilerinin
cebi dolacak ve blog yazarları bloglarını birer atlama sehpası yapıp
televizyona, radyoya, yazılı basına bir şekilde kapak atmaya çalışacaklar. İşte
biz bu tip bir profesyonelleşmeye ve blogları bir aletmiş gibi kullanıp daha
sonra fırlatıp atacakları belli olan adamların blogları değersizleştirmesine
karşıydık. Biliyorduk ki bu adamlar bir yerlere geldiklerinde bloglarında
yazmayı bırakacak ve tamamen yeni işlerine odaklanacaklardı. Ne oldu? Aynen bu
düşündüklerimiz gerçekleşti. Önce BİY mensupları birkaç baba BİY üyesi blog
dışındaki tüm bloglara olan linklerini kaldırdılar. Sonra bir saadet zinciri
kurma çabaları alevlendi.
İsim vermekten de kaçınmayacağım bu
sefer. İsterlerse beni açık açık eleştirebilirler, Facebook’ta arkadaşlıktan
silebilirler. Bende yeri her ne kadar ayrı da olsa Alper Öcal da maalesef bu
tayfaya katıldı. Bence olduğu yere layıktır, şu anda yaptığı işi de gayet güzel
becermektedir ama hareketleri blogları değersizleştirmiştir Öcal’ın. Aldığı
.com uzantılı siteyi tamamen bırakmış, blogunu ise tarihin tozlu sayfalarına
gömmüştür.
İkinci ve blog yazmaya ta en başından bu
amaçla başladığını hep hissettiğimiz isim ise Uğur Karakullukçu. En başından
beri tüm hareketleri ile “benim amacım bir şekilde medyaya geçiş yapmak”
mesajını veren Karakullukçu bugün Digiturk’ten TRT’ye birçok ekranda ve radyoda
“aranan” isim oldu. O da bu muhteşem başarısı üzerine blogunu bir kenara attı.
Bu ortamlara girmesini sağlayan blog bir anda değersiz hale geldi, yazık oldu.
Flying Dutchman (Fırat Topal), Borges
(Oran Uluca) ve bu işlerin başı Bülent Timurlenk ise yazmaktan vazgeçmediler.
Blogları onlara çok şey katmıştı kuşkusuz, onlar vefasızlık yapmadılar. Çünkü
onlar asıl vefasızlıklarını hem okuyucuları hem de destekçileri olan diğer blog
yazarlarına çoktan yapmışlardı zaten. İşleri açılmış, hatta yeni işleri olmuş
ve daha mutlu adamlardı onlar. Ama Karakullukçu benzeri olanlar ise istedikleri
limana vardıktan sonra gemilerini yakan adamlar olmuşlardı. Yerel basın
kuruluşlarında da blogları sayesinde tanınıp iş edinen birçok blogger mevcut
bugün Türkiye’de.
Birilerinin bloglar sayesinde ekmek
yemesi kötü bir şey mi? Milletin parası çenesi züğürdün çenesini yorarmış! Kapa
çeneni otur aşağıya! da diyebilirsiniz bana ama bloglar üzerinden profesyonelleşme,
seni o günlere getiren bloglarda artık yazmamak, yazsan bile diğer bloglarla
artık link paylaşımı yapmamak, insanları yazdıkları okunsun diye mangırlı
mecralara çekmek doğru bir yaklaşım değil.
Blogların işte bu yüzden eski havası
kalmadı diyorum ben. Öcal’ın belki de istemeden yaptığı hareketiyle,
Karakullukçu’nun zafer sarhoşluğuyla, Timurlenk, Topal ve Uluca gibilerinin
diğerlerinin çoğunu defterden silmesiyle artık bloglar eskisi gibi değil.
Twitter ve Facebook’un da katkılarıyla spor blogları el birliği ile can çekişir
hale getirilmiştir.
Çoban Salata 5 senede hiçbir maddi
çıkarlı ağa üye olmadan, reklam yapmadan 370 bin sayfa görüntülenmesine ulaşmış.
Oysaki bu blogun kurucusu bendeniz özellikle NBA başta olmak üzere EPL, kürek,
Amerikan Futbolu ve Galatasaray’ın tüm branşlarıyla ilgili her konuda
ekranlarda konuşan birçok isimden daha fazla bilgi ve birikime sahibim. Sevgili
Özhan da benzeri şekilde Türk Futbolu üzerine “benim” diyen herkesle tartışacak
nitelikte bir adamdır. Bizler gerek yerel gerekse ulusal basında birçok
tanıdığımız olmasına karşın bu zamana kadar ısrarlarını kıramadığımız için
birkaç programa konuk olarak katılmak dışında, para kazanmak amaçlı hiçbir
çabaya girişmedik. Aksine hep bu işi keyif için yaptığımızı söyledik, öyle
devam ettik, diğer bloglarla link paylaştık, yeni arkadaşları destekledik
vesaire vesaire. Ancak bugün geldiğimiz durum bizler ve bizim gibiler için acı.
Artık bloglarımız değersiz, çerez mahiyetinde kalmış, abur cubur niyetine
tüketilen yazılardan oluşan, küflü yüklük dolaplar gibi.
Bir sevdaya, bir döneme, birçok emeğe
yazık edidi, ediliyor.